Eğer tefsirler arasında mutlak olarak böyle bir seçim yapmak mümkün olsaydı, tarih içinde ve günümüzde bu kadar tefsirin kaleme alınmasını izah etmek mümkün olmazdı. Konu "Tefsir" bile olsa, beşer inisiyatifine, kişisel tercihe ve yazarın bakış açısına açık hususlar vardır ve doğal olarak tefsirler arasında bu alanda bir farklılaşma olacaktır. Dolayısıyla her müfessirin, belli kriterler ve ilmî ölçüler çerçevesinde kendi ilgi alanına, anlayışına, tarzına ve mezhep/meşrebine göre eser verdiğini ve bunda garipsenecek bir taraf da olmadığını söylemeliyiz.
İkinci olarak, tefsir okuyucusunun ilgi ve ihtisas sahasına, eğitim durumuna, birikimine ve bu işe ayıracağı zamanın genişliğine göre farklı eserler tavsiye edilebilir. Soruyu soran okuyucumun bu noktadaki durumunu bilmediğim için genel tesbitlerle sınırlı hareket etmek durumundayım ve söyleyeceklerim, dilimizde mevcut olduğunu bildiğim eserlere münhasır olacak.
Söz gelimi "rivayet tefsirleri"ne ilgi duyan okuyucular için İbn Kesîr ve el-Kurtubî tefsirleri tavsiyeye şayandır. Elbette bu eserlerde yer alan rivayetlerin tümünün sıhhatini iddia etmek mümkün değil. Ama tefsirde rivayet ilimlerinin tadına belli bir ölçüde varmak isteyenler için dilimizde başka seçenekler bulunduğunu ben şahsen bilmiyorum. "Dirayet tefsiri" tarzındaki eserler içinde ise Fahruddîn er-Râzî'nin Tefsir-i Kebîr'ini önerebilirim.
Mufassal tefsirler arasında dilimize çevrilmiş olanların başında tavsiyeye şayan gördüğüm eserler bunlar. Ancak iyi bir tefsir okuyucusu için "ille de Elmalılı Tefsiri" diyeceğim. Ve mümkünse bu eserin orijinalinden latinize edilen nüshasından gerçekleştirilen bir baskının okunmasını öneririm. Zira hiçbir sadeleştirme orijinalinin yerini tutmuyor. Keza Celal Yıldırım hocanın tefsiri ve telifi halen devam etmekte olan Rûhu'l-Furkân da burada anılmalı. Ayrıca belirtmek gerekir ki, mümkün olduğunca fazla sayıda eseri karşılıklı mütalaa etmek, "iyi bir tefsir okuması" için elzemdir.
Nisbeten daha muhtasar eserler arasında ise Mahmut Toptaş hocanın çalışması, Safvetu't-Tefâsîr ve Furkan Tefsiri anılabilir.
Bütün bunların ötesinde, tefsirlerden azami ölçüde istifadenin, sağlam bir altyapıya bağlı olduğu, ayrıca vurgulanması gereken son derece önemli bir husus. Tek kanallı beslenmeyle okuduğu birkaç kitabın etkisinde kalarak "ahkâm kesenler"e hepimiz rastlamışızdır. (Bu köşenin okuyucularını tenzih ederim.) Hep hayret ederim; ben okudukça, bildiğim hususların azlığını hissetmenin altında her geçen gün biraz daha fazla ezilirken, birkaç kitap okuyan bu insanlar kısa yoldan nasıl "allame-i cihan" oluveriyor!.. Bir veya birkaç eseri –tabirimi mazur görün– "yalapşap" okuduktan sonra en çetin meselelerle ilgili köşeli laflar edenleri mi ararsınız, "bu husus Kur'an'da yok" diyerek sağlam hadislerle sabit ahkâma itiraz edenleri mi...
Netice olarak müfessirlerin yaptığı gibi, sözün sonunu "Allah en iyisini bilir" diyerek bağlamayı şiar edindiğimiz sürece, okuduklarımız ve öğrendiklerimiz bize rıza-i ilahiye ulaşmada rehberlik edecektir. Unutmayalım, öncekiler, ilim öğrenmeden önce "edep" öğreniyordu...
E.Bekir SifiL