Büyük müfessir merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın Kur'ân-ı Kerîm Meali'nin çok sayıda basımları yapıldı. Şahsen bunlardan on iki farklı yayınevi tarafından yayınlanan baskıları tespit ettim. Muhtemelen haberdar olmadıklarım da bulunmaktadır. Ne var ki bunlardan sadece bir basımı,2 eserin aynısıdır. Diğerleri, hazırlayan zâtlar tarafından sadeleştirilmiştir. Bu durumda, âdeta basımlar adedince farklı sayılabilecek metinler ortaya çıkmıştır. Geniş okuyucu kitlesi bundan haberdar değildir.

Bunlardan herhangi bir basımı okuyan, Elmalılı'nın mealini okuduğunu zannediyor. Okuyucuların bir kısmı değiştirildiğini bilse de, bunun muteber tek sadeleştirme olduğunu düşünüyor. Oysa farklı Elmalılı neşirlerinin aslî (orijinal) metinle ve diğer her bir meal metniyle aralarındaki fark, neredeyse farklı yazarlar tarafından yapılmış mealler arasındaki fark kadar fazladır. Bunun başlıca sebebi şu olsa gerektir: Metni sadeleştiren her yazar, niçin neşrettiğinin gerekçesini teşkil etmesi için, kendisine göre yeni bir metin sunma ihtiyacı duymaktadır. Belki telif hakları mülâhazası da söz konusu olmaktadır. Bu da aynı eserin on birinci, on ikinci ilh. şeklini ortaya çıkarmaktadır. Bu tuhaflığa dikkat çeken fikir ve kalem erbabının olduğunu görmediğim için, bir tefsir profesörü olarak, konu üzerinde durmayı bir sorumluluk bildim; Allah'a karşı, ilim emanetine karşı, merhum müfessirimize karşı ve nihayet iyi niyetli okuyucu kitlemize karşı bir sorumluluk!

Her şeyden önce şunu düşünmemiz lâzım: Merhum müfessirimiz mealini müstakil bir eser olarak mı kaleme aldı, yoksa tefsirinin bir parçası olarak mı yazdı? Acizane kanaatimce o, bağımsız olarak yayınlanıp okunmak üzere değil, tefsiriyle beraber okunacağını düşünerek hazırlamıştır. Bu kanaatimi oluşturan sebepler şunlardır:

Evvelen: Bunu, meal hakkında tefsirinin önsözünde yazdıklarından çıkarmak mümkündür.3

Saniyen: Mealinde sık sık kırık cümle, devrik cümle kullanır. Nitekim eseri sadeleştirenlerin -bu kullanılışları, alışılmış Türkçe yazı üslûbuna pek uygun görmediklerinden- böyle cümleleri yeniden kurduklarını görüyoruz.

Salisen: Zaman zaman Türkçe'de kullanılmayan kelimeler kullandığını, Kur'ân'ın aslındaki tabirleri aynen aktardığını, böylece ancak tefsir sayesinde anlaşılabilecek terimler kullandığını veya anlaşılması pek zor, mücmel (çok kısa) bir çeviri yapıp bıraktığını görüyoruz (Az sonra mealinden yapacağımız bazı iktibaslar, aynı zamanda bu hususa da örnek teşkil etmektedir). İşte bütün bunlar müfessirimizin, mealini tefsiriyle birlikte okunmak mülâhazasıyla yazdığını göstermektedir.

Merhum'un meali böyle yazmasında, tefsirini ve mealini yazdığı senelerde "Türkçe Kur'ân" iddialarının tesiri olmuş mudur? Bizce bu ihtimal söz konusu olabilir. Zîrâ o dönemde bazı ünlü hâfızların Türkçe tercümeler tilâvet etme denemelerini biliyoruz. Ama bu ihtimal bir tarafa, şimdiki vâkıa karşısında her birimiz kendimize düşen görevi yerine getirme mecburiyetindeyiz. Yayıncılarımız mealin aslını neşretmek isterlerse, bunu yapabilirler. Zîrâ bu, bizzat müellifinin kaleminden çıkmıştır ve yayınlamakta fayda görenler pek tabiî olarak böylece neşredebilirler. Ama mealin mealini hazırlatıp yayınlamanın ciddi bir gerekçesi yoktur. Öyle anlaşılıyor ki yayıncılar, aslının anlaşılmasını problemli gördüklerinden onu neşretmek istemiyorlar. Fakat mealin mealinin mealini.. yayınlamak ve bunu Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'a mal etmek, ciddiyetle bağdaştırılamaz. Belli ki bunu yapmanın gayesi, onun şöhretinden maddi yarar sağlamaktır. Gerçekten bu bir vebaldir ve bu vebali yüklenmekten kaçınmak gereklidir. Büyük müfessirimizi on-onbeş değişik kılığa sokmayı, hangi vicdan meşru görebilir? Az sonra iktibas edeceğimiz birkaç numuneden anlaşılacağı üzere bu sadeleştirmelerde, şimdi az kullanılan kelimelere yeni karşılık vermekle yetinilmemiş, üslûp değişiklikleri yapılmış, hattâ Elmalılı'nın yazıp herkesin kullandığı Türkçe kelimeler bile bazen değiştirilmiştir. Bu değiştirmelerden haberi olmayıp, büyük âlimin Kur'ân Mealini dağıttırarak dine hizmet etmek isteyen bir kısım hayırseverlerin de basımları finanse ettikleri anlaşılmaktadır. Zîrâ Kur'ân mealini 1 TL gibi sembolik bir fiyata dağıtma, bunu göstermektedir.

Ben makalemin sonunda –yer müsait olmadığından- yalnız beş ayet mealindeki farklılıkları iktibas ederek, ne derece değişik Elmalılı ile karşılaştığımızı ortaya koyacağım. Maalesef mealin tamamı için benzer değişiklik söz konusudur. Mealleri sadeleştiren zevatın adlarını yazmayacağım. Bunun yerine yayınevlerinin4 isimlerini vererek meallere atıfta bulunacağım. Zîrâ bu makalede işimiz şahsiyat yapmak olmadığı gibi, bu çalışmaları değerlendirmek ve eleştirmek de değildir. Maksadımız, usûl olarak, değiştirme işini ele almaktır. Sadece şu temennimi dile getirebilirim: Bu zevatın mealin tamamını elden geçirip büyük zahmet çektikleri görülüyor. Bunu yapma yerine, kendileri birer meal hazırlayabilirlerdi. İşaret ettiğimiz neşirler içinden, yalnız İslâmoğlu Yayıncılık eseri aslında olduğu gibi yayınlamış, bazen ihtiyaç duyduğu açıklamaları parantez içine koymuş, bunları Elmalılı'nın tefsirinden aldığı yerleri dipnotta göstermiştir. Bu da bizim, bu mealin tefsirle birlikte okunması gerektiğine dair fikrimizi pekiştirmektedir.

Hassasiyetlere dokunmadan, kimseyi kırmak istemeden sadece şunu ifade etmekle yetinmek istiyorum: Netice olarak; özetlediğim bilgiler ışığında kanaatimce bu kitabı, neredeyse bütün cümlelerini değiştirerek yayınlamak, ilmen ve ahlâken doğru değildir. Makul gerekçesi olmadan yüz binlerce nüshayı isim satmak için yayınlamak büyük israftır. Bu işte dahli olan Müslüman Türk milleti mensupları olarak, lütfen bu ayıba son verelim.

Meal sadeleştirmelerinden bazı nümuneler:
Mürselat sûresi, 1 âyetinin meali:

Mealin aslı (Diyanet İşleri Reisliği, İstanbul, 1935-1939): "Kasem olsun o urf için gönderilenlere"
İslâmoğlu Yay. (İstanbul, 1993): "Kasem olsun o urf5 için gönderilenlere" Bu yayın dipnota koyduğu açıklamayı, eserin aslından almıştır.

Şenyıldız Yay. (İstanbul, 1997): "Birbiri ardınca gönderilenlere"

Ayfa Basın (İstanbul, 2007): "Yemin olsun o peşpeşe gönderilenlere"

Huzur Yay. (İstanbul, 1994): "Andolsun iyilik yapılması için (o birbiri ardınca) gönderilenlere"

Azim Dağıtım (İstanbul, tarihsiz): "Andolsun birbiri ardınca gönderilenlere"

Hikmet Neşr. (İstanbul, 2006): "Hayır için birbiri ardınca gönderilenlere"

Vera Yay. (İstanbul, 2008): "Yemin olsun, tanınmak için gönderilenlere"

Kamer sûresi, 4-5:
Mealin aslı: "Celalim hakkı için onlara kıssalardan öyleleri de geldi ki onlarda zecredecek haberler var. Bir hikmet-i bâliğa, fakat inzarlar faide vermiyor."
İslâmoğlu Yay.: "Celalim hakkı için, onlara kıssalardan öyleleri de geldi ki onlarda zecredecek haberler6 var; bir hikmet-i baliğa! Fakat inzarlar (uyarılar) fayda vermiyor."

Şenyıldız Yay.: "Kasem ederim ki onlara vazgeçirici haberler geldi. Son noktasına ulaşmış bir hikmet ki, buna rağmen uyarılar fayda vermedi."

Ayfa Basın: "Yüceliğime yemin olsun, onlara kıssalardan öyleleri de geldi ki, onlarda (yanlıştan) vazgeçirecek haberler var… Sağlamlığın ve hedefe isabetin en yüksek derecesine ermiş bir hikmet… Fakat uyarılar fayda vermiyor."

Huzur Yay.: "Andolsun ki, onlara kötülüklerden vazgeçirici haberleri de içeren kıssalar geldi. Bir hikmet-i bâliğa (hedefe ulaşmanın en yüksek derecesine ermiş bir hikmet) fakat uyarılar fayda vermiyor."

Azim Dağıtım: "Andolsun ki onlara (kötülükten ) vazgeçirecek nice önemli haberler gelmiştir. Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor."
Hikmet Neşr.: "Andolsun ki onlara (Kur'ân'da gelip geçenlerin) öyle haberleri geldi ki (ibret alsalar) onları (günahtan ve ısrardan) vazgeçirmeye kafi idi. Bunlar tam bir hikmettir. Fakat uyarılar bir fayda vermiyor."
Vera Yay.: "Yemin olsun ki, onlara, sakındıracak öğütler bulunan haberler geldi. (O haberler) son derece sağlam hikmet doludur. Ancak uyarılar fayda vermiyor."

A'raf sûresi, 2-3:
Mealin aslı: "Bir kitab ki sana indirildi, sakın bundan dolayı yüreğinde bir sıkıntı olmasın da bununla inzar edesin, mü'minlere de şu bir ihtar: "Rabbinizden size indirilene ittiba edin, onsuz birtakım velilere ittiba etmeyin, siz pek az düşünüyorsunuz."

İslâmoğlu: "Bir kitab ki sana indirildi, sakın bundan dolayı yüreğinde bir sıkıntı olmasın da bununla inzar edesin! (Mü'minlere de şu bir ihtar): Rabbinizden size indirilene ittiba edin (uyun), O'nsuz birtakım velilere ittiba etmeyin! Siz pek az düşünüyorsunuz."

Şenyıldız Yay.: "Bir kitab ki , sana indirildi, sakın bundan dolayı yüreğinde bir sıkıntı olmasın! Bununla kafirleri uyarıp mü'minlere de öğüt veresin! Rabbinizden size indirilene uyun!O'ndan başka birtakım dostlara uymayın!Sizler çok az düşünüyorsunuz."

Ayfa Basın: "Bu bir kitaptır ki sana indirildi… Sakın bundan dolayı yüreğinde bir sıkıntı olmasın da bununla (insanları) uyarasın… İnananlara da şu bir uyarı: "Rabbinizden size indirilene uyun, onsuz birtakım velilere uymayın… Siz pek az düşünüyorsunuz."

Huzur Yay.: "Bu, kendisiyle uyarasın diye ve mü'minlere bir ihtar olmak üzere sana indirilen bir kitaptır; sakın bundan dolayı yüreğinde bir sıkıntı olmasın! Rabbinizden size indirilene uyun, O'nsuz başka velilere uymayın! Sizler pek az düşünüyorsunuz!"
Azim Dağıtım: "(Bu) sana indirilen bir kitap'tır. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara öğüt (vermen) hususunda göğsünde bir sıkıntı olmasın. (Ey insanlar) Rabbinizden size indirilene uyun ve O'ndan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!"
Hikmet Neşr.: "(Ey Muhammed! Bu Kur'ân) sana indirilen bir Kitap'tır. Onunla (kafirleri) korkutman ve mü'minlere öğüt vermen için (indirildi). Ondan ötürü göğsünde bir harac (darlık) olmasın! (Onlara de ki:) Rabbinizden size indirilene (Kur'ân'a) tabi olun. Sakın O'ndan (Allah'tan) başka dostlara tabi olmayın. Siz ne kadar da az hatırlıyor (ve nasihat alıyor)sunuz!"

Vera Yay.: "(Bu) kendisiyle (insanları) uyarasın diye sana indirilen bir kitaptır. Bundan dolayı göğsünde bir darlık olmasın. O, müminlere bir uyarıdır. Rabbinizden size indirilene uyun. Onun dışındakileri koruyucu edinmeyin. Siz çok az düşünüyorsunuz!"

A'raf sûresi, 7:
Mealin aslı: "Soracağız da kendilerine karşı olan biteni mutlak bir ilim ile behemehal anlatacağız, öyle ya biz onlardan gaib değil idik."

İslâmoğlu Yay.: "Soracağız da kendilerine karşı olan-biteni mutlak bir ilim ile behemehal (mutlaka) anlatacağız. Öyle ya, biz onlardan gaib değildik!"
Şenyıldız Yay.: "Kendilerine karşı olan biteni mutlak bir ilim ile muhakkak anlatacağız. Öyle ya, biz onlardan uzakta, habersiz değildik!”

Ayfa Yay.: “Soracağız da olan biteni kendilerine kesin bir ilim ile mutlaka anlatacağız… Öyle ya biz onlardan uzakta, habersiz değildik!"

Ayfa Yay.: "Soracağız da olan biteni kendilerine kesin bir ilim ile mutlaka anlatacağız… Öyle ya biz onlardan gaib-uzak değildik."

Huzur Yay.: "Soracağız da kendilerine karşı olup biteni mutlak bir ilim ile herhalde anlatacağız. Çünkü Biz, her an onların yanındaydık."

Azim Dağıtım: "Ve elbette onlara olan-biten her şeyi bir bilgi ile anlatacağız; çünkü biz onlardan uzak değiliz."

Hikmet Neşr.: "Andolsun ki onlara (yaptıklarını) ilimle
haber vereceğiz. Ve (onlar isyanlarını sürdürürken) biz (onlardan) gaibler değildik."

Vera Yay.: "Olan biteni kendilerine mutlak bir bilgi ile anlatacağız. Öyle ya, Biz onlardan habersiz değildik."
Mülk sûresi, 20:

Mealin aslı: "Yoksa kimdir o Rahman'ın berisinden şu sizin ordularınız ki sizi kurtaracak? Kafirler başka değil, sade bir gurur içindedirler."

İslâmoğlu Yay.: "Yoksa kimdir o Rahman'ın berisinden şu sizin ordularınız ki sizi kurtaracak? Kafirler başka değil, sade bir gurur (aldanma) içindedirler."
Şenyıldız Yay.: "Yahut Rahman'a karşı size yardım edecek kimdir? Şu sizin askerleriniz mi? İnkarcılar sadece bir aldanma içindedirler."

Ayfa Basın: "Yoksa kimdir o Rahman'dan başka şu sizin ordularınız ki, sizi kurtaracak? Kafirler başka değil, ancak bir aldanış içindedirler."

Huzur Yay.: "Ya da kim oluyor sizin Rahman'dan başka
(yardım beklediğiniz) şu ordularınız ki, sizi kurtarsın? Kafirler ancak bir aldanış içindedirler."

Azim Dağıtım: "Rahman olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkarcılar ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar."

Hikmet Neşr.: "Rahman (olan Allah)ın dışında sizi (O'nun azabından yardım edip) kurtaracak kimdir. Yoksa şu (put sürüsü) ordunuz mu (sizi kurtaracak)? Kafirler ancak aldanma içindedirler."

Vera Yay.: "Yoksa Rahman'ın azabından sizi kurtaracak o ordunuz kimdir? Kafirler ancak bir aldanma içindedir."

Marmara Üniv. İlahiyat Fak. Tefsir Anabilim Dalı Bşk (emekli)

Dipnotlar
1. Başlıktaki ikinci "meal" hem "âkıbet" hem de "meal" anlamında kullanılmıştır.
2. İslâmoğlu Yayınları, 1993.
3. Mesela şöyle der: "Sonra mefhum tarzında bir meal yazmaya başladım." "Meal: bir şeyi eksiltmek" mânâsına da gelir. (…) Bizim meal tabirini tercih etmemiz de bu eksiklikten dolayıdır."
4. Makalemde yer verdiğim sekiz yayınevinden başka İşaret, Frekans, Motif ve Huzur (2. farklı yayın) neşirleri de yapılmıştır.
5. "Tanınması lâzım gelen bir iyilik için" veya –hâl olduğu takdirde- "peyderpey"
(8/5519)
6. "Vazgeçirecek tehdid, sakındıracak öğüt" veya "sakınılması gereken acı haberler" (7/4639)

   
© incemeseleler.com