Bu şekilde tanımlanan karaborsanın dini hükmü nedir ?
İhtikar İmâm-ı Muhammed’e göre ancak taamda yani insanların ve hayvanların yiyecekleri şeylerde cari olur. Çünkü ihtikar hususunda kırk gün gibi bir zaman malı hapsetmek nazara alınmıştır. Bu ise yiyecek kabilinden olan şeylerin bir müddet hapsedilip bekletilmesiyle meydana gelir.
İmâm-ı Ebu Yusuf’a göre ise ihtikar: satılmaması âmmeye (bütün insanlara) zarar veren her şeyde cereyan eder. Çünkü ihtikarın kerahetinde müessir olan cihet, insanlara zarar vermesidir. Bu ise yalnız yiyecek maddelerinde değil sair şeylerde de meydana gelebilir.
İhtikar satılacak şeyleri uzunca bir müddet hapsedip satmamakla meydana gelir. Bu müddet bir kavle göre kırk gündür. Diğer bir kavle göre de bu müddet bir aydır. Bundan aşağısı az sayılıp, ihtikar meydana gelmez.
Tacir bir
beldeye yakın olan ve o beldenin çevresi sayılan yerlerden satın almış olduğu şeyleri halkın
zararına hapsedip satmamış olsa, muhtar kavle göre ihtikar olup tahrimen
mekruhtur. Fakat onu satmamak belde halkına zarar vermezse mekruh olmaz
Tacir uzak bir
beldeden satın aldığı şeyleri, beldesine getirse, satmayıp saklasa, muhtekir
olmaz. İmâm-ı Azam’ın kavli budur. Çünkü o tacir böyle uzak bir beldeden erzak
getirmeye mecbur değildir. Fakat efdal olan, insanların ihtiyacı çoğaldığında,
kendi ihtiyacından fazlasını satmasıdır. Hatta İmâm-ı Ebu Yusuf’a göre bu
surette ihtikar meydana gelmiş olur.
Bir kimsenin
kendi tarlasının mahsulünü satmayıp hapsetmesi mekruh değildir. Çünkü bu mahsul
halis kendi hakkı olup, âmmenin hakkı taalluk etmez. Bir kimse dilerse
tarlasını ekmeyebilir.
Bir beldeye
hariçten gelen satılık erzak ve eşyayı, bir takım kişilerin daha şehre gelmeden şehrin haricinde karşılayarak
satın almaları, şehir halkına zarar veriyorsa mekruhtur. Eğer zarar vermiyorsa
mekruh değildir. Şu kadar var ki hariçten gelen ticaret kâfilesi
aldatılmamalıdır.
İhtikarın
dünyevi ve uhrevi olan hükümleri, mahiyetine, derecesine ve sahibinin niyetine
göre değişir. Şöyle ki: İhtikar esasen mezmumdur. Şahsi menfaat mülahazasıyla insanlara zarar
veren bir kimsenin bu hareketi pek az bir müddet devam etse de yine uhrevi
mesuliyete sebep olur.
Bir malı
fiyatı artsın diye insanlara zarar verecek şekilde hapsetmek kerih bir hareket
olup günahtır. Yokluk olmasını bekleyerek satmamak ise daha günahtır. Bazı
ihtikar haram olur. Yenilecek şeyleri ticaret için satın alıp, insanların
ihtiyacı olduğu halde hapsedip satmamak haram olur. Bir kısım ihtikarda mekruh
olur. Başka yerlerden satın alınarak şehre getirilen yiyeceklerin fiyatı
yükselsin diye satmayıp bekletmek gibi. Bu İmâm-ı Ebu Yusuf’a göredir. İmâm-ı
Muhammed’e göre her hangi bir yerde bir
beldeye ticaret mallarının gelmesi adet ise, o yer beldenin çevresi hükmündedir.
Binaenaleyh oradan getirilip hapsedilen yenecek hakkındaki ihtikarda haramdır.
Tacirler yenilecek şeyleri satmaktan kaçınsalar, İmâm-ı Azam’a göre veliyyülemr veya hakim bunları cebren sattıramaz. Çünkü âkıl, bâliğ ve hür olanlar hacredilemezler. İmâmeyn’e göre ise cebren sattırabilir. Zira bu gibi kimselerin hacirleri gerekli olduğunda caiz olur. Hatta denildi ki; belde halkının helakinden korkulursa veliyyülemr muhtekirleri ellerindeki malları satmaya cebreder. Muhtekirlere “Bu malları diğer insanların sattığı bedel ile veya insanların aldanmaları caiz olacak bir miktar fazla ile satınız” diye emreder. Buna rağmen muhtekir satmazsa veliyyülemr veya hakim onun elinden alıp onun namına satar. ( H.İslamiye ve Istılahatı F.K. C.6 S.123 (Bahrurraik ve F.Hindiye’den) İhyâ-ı Ulum’da “Yenilecek şeyler hakkında ihtikar, insanlara zarar vermese bile kerahetten hali değildir” denilmektedir.