İsmi Abdüş-Şems iken, Müslüman olduktan sonra Abdurrahman adını aldı.
Bir gün Rasûlüllah (S.A.V.), elbisesinin altında bir kedi yavrusu götürdüğünü gördü, “Kedicik Babası” mânâsına gelen “Sen Ebû Hüreyre’sin” buyurdu. Bundan sonra bu lâkabla anılır oldu. Ebû Hüreyre Hz., Rasûlüllah (S.A.V.) tarafından verilmiş olması sebepîyle herkesin kendisini bu lâkabla anmasını isterdi.
Eshâb-ı Soffe’den olup, Fahr-i Âlem Efendimiz’-den hiç ayrılmamıştır. 5374 hadis-i şerif riyâvet etmiştir.
Buyurdu:
-“Hâlk benim hadis rivâyetimi çok buluyor. Eğer Kur’an-ı Kerim’de (Hakikaten indirdiğimiz açık delilleri (âyetleri) ve doğru yolu kitapta insanlara açıkladıktan sonra gizleyenlere, allah ve bütün lânet ediciler lânet eder...)[1] âyetleri olmasaydı bir hadis-i şerif bile rivâyet etmezdim. Muhacirin’den olan ihvanımız ticâret ve alışverişle, Ensar’dan olan kardeşlerimiz zirâat ve hurmalıkla meşgul olurlar; ben ise karın tokluğuna Rasûlüllah (S.A.V.) ile beraber olurdum. Ona hizmet eder ve kardeşlerimizin bulunmadıkları vâkîtlerde onların duymadıklarını ezberlerdim...”
Yine buyurdu:
-“Hafızamın zayıflığından Rasûlüllah’a bahsedip, kendisinden işittiğim bir çok şeyi sonradan hatırlayamadığımı söyledim. Bana “Eteğini aç” buyurdular. Yaydım... İki avuçlarıyla bir şey atar gibi yaparak eteğimi toplamamı emretti. Topladım... Ve bir daha bir şey unutmadım.
Ve, “Benden fazla hadis bilen Abdullah bin Ömer’dir. O yazardı, ben yazmazdım” demiştir.
Geniş omuzlu ve seyrek dişliydi. Latîfeyi severdi. İki örgü saçı vardı.
Annesinin hidâyeti için Rasûlüllah (S.A.V.)’den duâ ricâ etmiş, ricâsı kabul olmuş, annesi hidâyet bulmuştur.