(Ebû Eyyüb El Ensârî)
İsmi Hâlid bin Zeyd bin Küleyb... Hazrec ve Neccâr kabîlelerine mensup... Hicretten önce îman eden Ensâr-ı Kirâm’dandır...
Bedir’de, Uhud’da Hendek’te ve diğer gazâlarda bulundu.
Rasûlüllah (S.A.V.) Efendimiz Medine-i Münevvere’yi hicretle şereflendirdiklerinde Mescid’i Şerif’in ve zât-ı risâlete mahsus meskenlerin inşâsı ikmâl edilinceye kadar, yedi ay bu zât-ı âlişanın evinde misâfir olmuştur. Efendimiz, Eshâb-ı Güzin arasında birâderlik usûlünü icrâ ederken Ebû Eyyüb Hazretleri’ni Ehl-i Akabe’ye Kur’an ve İslam’ı tâlim etmek üzere gönderilen Mus’ab bin Ümeyr Hz. ile kardeş kılmıştı.
Ebû Eyyüb Hz., Emir-il mü’minin Hz. Ali (R.A.)’ın seçkin eshâbından olup, Sıffin’den başka, Cemel vak’a-sında, Nahrevan gününde... hasılı bütün harplerde Hz. Ali (R.A.)’ın maiyyetinde bulunmuştur.
Zât-ı şerifleri cihâdı bırakmazlardı. Gazaya gitmeyişi yalnız bir sene vukû bulmuştur.
İstanbul’u teşrifleri Hicrî 49 târihinde, Muâviye bin Ebû Süfyan tarafından, Süfyan bin Avf kumandasında Rum beldelerine gönderilen askere ilâve olarak sonradan oğlu Yezid maiyyetiyle gönderilen askerle beraber olmuştur. O vâkît Muâviye Hz., oğlu Yezid’i de göndermek istemişti. Lâkin Yezid bazı bahânelerle geri kalmış ve İslâm askerlerinin o seferde açlık, susuzluk, hastalık gibi bazı meşakkatlerini işitip, Şöyle demişti:
-“Ben Ümmü Gülsüm yanımda olduğu hâlde, istirahatta oldukça, onların Kostantiniyye yakınlarında sıtma ve bersam hastalıklarına uğramalarını vazife edinmem.”
Pederi bu sözleri işitince hiddet ve hamiyetle, “Rum diyarında Süfyan’a elbette yetişmeli ve onların uğradığı meşakkate sen de giriftar olmalısın” diye yemin ile emretmiş ve bir hayli askerle onu da seferber eylediği sırada, Ebû Eyyüb Hz. de H. 50 târihinde İstanbul’un batısında sur dışındaki mâlum mübârek yerde, ishâl hastalığından irtihâl-i darı-bekâ etmiştir. Mezarı zamanla belirsiz olmuş, sonradan Akşemseddin Hz. tarafından keşfedilmiştir.
Rasûlüllah (S.A.V.) Ebû Eyyüb Hz.’nin hânesinin alt katında oturmuştu. Kendileri de üst katında kalıyorlardı.
Ebû Eyyüb Hz.’nin beyanı:
“Bir gün su döküldü. Hemen bezlerle topladık. Aşağı akıp Rasûlüllah’ı rahatsız etmesinden korktuk. Ondan sonra Rasûlüllah (S.A.V.)’e üst katta ikâmet etmesi için yalvardık. Ve evimizin üst katını da Efendimiz’e karargah yapmak şerefine nâil olduk. Bana artan yemeklerden gönderirdi. Ben o yemekte Rasûlüllah (S.A.V.)’in parmaklarının nurunu görürdüm. Bir gün gönderdikleri yemekte, yediklerinin alâmetini görmedim. Sebepîni sual ettiğinde, “Evet, sarımsaklı olduğundan melek ezâ duymasın diye yemedim, siz yiyiniz” buyurdular”.
Rivâyet ettiği sitte-i Şevval hadis-i şerifi, Şevval hutbelerinde her sene duyulmaktadır. Allahü Teâlâ kendisinden râzı olsun. Berekâtından bizi de müstefit buyursun...