Kureyş’in hatırı sayılır ihtiyarlarından ve Mekke’nin fethi senesi Müslüman olan Eshâb-ı Kirâm’dandır.
Çok yaşayanlardan olup, Kâbe’nin iki kere binâ edildiğini bilirdi. Biri câhiliyet zamanında Kureyşin inşaası, diğeri Abdullah bin Zübeyr zamanında...
Kâbe’-i Muazzama İbrahim A.S.’dan sonra üç kere yenilenmiştir.
1- Rasûlüllah (S.A.V.)’in peygamberliğinden beş sene evvel, Efendimiz 35 yaşlarındaydı. Kâbe pek yüksek olmadığından, Kureyş onu yıkıp yeniden yapmış ve yükseltmişlerdi. Binâyı Hâceru’l Esved’in yerine kadar yükselttiklerinde, “Onu yerine biz koyacağız, siz koymayacaksınız” diye aralarında ardebe devam ederken anlaşma yapıp “Harem kapısından ilk giren hakem olsun” demişlerdi. O aralık Hz. Fahr-i Âlem (S.A.V.) Efendimiz teşrif ettiğinden, hakem olup Hâcer-i Esved’i bir bez (kilim) üzerine koydurdu. Her kabîleden bir kişi o bezin etrafından tutarak kaldırılmasını hükmetti ve mübârek eliyle de yerine koydu. Kâbe’nin câhiliyet zamanında yenilenmesi böyledir.
2-Abdullah ibni Zübeyr Hz., Emevîler tarafından Harem-i Şerif’te muhâsara olunduğu sırada, Kâbe-i Muazzama mancılıkla tahrip edilmişti. Hz. Abdullah 64 târihinde Kâbe’yi yeniden inşâ ederek Hâcer-i Esved’i Beyt-i Şerif’in iç tarafına koydu...
3- Sonra Haccac, Hz. Abdullah’ı 72 târihinde Harem-i Şerif’te muhâsara edip Ebû Kubeys dağından mancılıkla taş atarak Kâbe’yi harâbeye çevirmişti. Hicrî 74 târihinde Haccac Kâbe’yi yeniden binâ ederek Zaman-ı Saâdetteki hâline getirdi ve Hâcer-i Esved’i şimdiki asıl mahâlline koydu.
Ebû Cehm Rasûlüllah Efendimiz’e iki ucu işlemeli siyah bir ihram hediye etmişti. Sultânü’l Enbiyâ Efendimiz o ihramla namaz kılmışlar ve işlemeli olduğu için, ümmete tâlim olsun diye huzûra mânî görmüş, bununla birlikte Ebû Cehm’i hoşnut etmek için de “Bu hamîsayı Ebû Cehm’e götürü, onun işlemesiz ihramını bana getirin” buyurmuştur.
Ebû Cehm ve evlâdı hiddet ve şiddetleriyle bilinirdi. Kureyş kadınlarının büyüklerinden ve sahâbiyattan Fâtıma binti Kays (ki Hz. Ömer’in şehit edildiğinde şûra onun evinde toplanıp meşveret etmişlerdi) zevci Ebû Hafs bin Mugîra’dan üç talakla boşanınca ıddeti tamam olduktan sonra, kendisine Muâviye ve Ebû Cehm Hz. tâlip olmuşlardı. “Bunlardan hangisine varayım?” diye zât-ı risâlet’ten izin istediklerinde Rasûl ü Ekrem Efendimiz “Muâviye fakirdir. Ebû Cehm’de değneğini omzundan indirmez... Sen Üsâme bin Zeyd’e varmalısın” buyurmuş, Hz. Fâtıma da Üsâme’ye zevce olmuştur.
İmam- Şafiî Hz.’nin menâkıbında Fahreddin-i Râzî beyan etmiş:
“Hz. Şafiî, İmam-ı Mâlik Hz.’nin dersinde iken biri gelip, “Ben kumru satarım. Birisi sattığım kumruyu ötmüyor diye geri getirdi. Aramızda münâkaşa oldu. «Benim kumrum hiç durmaz öter» diye talak üzere yemin etmiştim. Hanım benden boş oldu mu?” diye sordu.
İmam-ı Mâlik Hz. “Sen hanımını boşamışsın” dedi. Adam kederle giderken, henüz 14 yaşlarında olan İmam-ı Şâfiî ardından yetişti. “Senin kumrunun ötmesi mi çok susması mı?” dedi. Adam “Ötmesi çoktur” dedi. Şâfiî Hz. “Zevcen boş olmadı” diye fetvâ verdi.
Adam tekrar geldi Hz. İmam’a: “Ders hâlkanızda hilâfınıza fetvâ veren de var” dedi. Hz. Mâlik “O kimdir?” buyurduğunda, Şâfiî’yi gösterdi. O da Hz. İmam’ın emri üzere şöyle beyan etti.:
-“Abdullah ibni Zübeyr rivâyetinde buyurmuştunuz ki, Fatıma bint-i Kays Hz. Muâviye ve Ebû Cehm kendisine evlenme teklif ettiklerinde “Hangisiyle evlenmek münâsip?” suâli üzerine, Rasûlüllah (S.A.V.) Efendimiz: “Muâvi-ye pek fakir... Ebû Cehm ise değneğini omzundan indirmez (yânî dayağı boldur) buyurmuşlar. Zât-ı risâletin mâlumu ki Ebû Cehm yer, içer uyur ve istirahat ederdi. “Değneğini omzundan indirmez”den maksat “Ekserî hâli odur” demekti. Suâli soranın “Benim kumrum durmaz öter” demesinden maksadı da, “Onun ekseri hâli ötmek” demektir diye izah etti. İmam-ı Mâlik Hz. de Şâfiî’nin hadisi şerifi unutmayıp ondan hüküm çıkarmaya muktedir olmasına memnun olup hükmünü kabul etmiştir.