Aldanma dünyaya, fânî cihandır bu;

Kendi âşikâr, ateşi gizli külhandır bu;

Giden geri gelmez, iki kapılı handır bu;

İnsafı terk eyleme makâmı imtihandır bu!

 

Dünya, üzerinde hayat olan  güneş sistemine abağlı bir gezegendir.

Lugat mânâsı: Ednâ (en aşağı) demektir.

Tasavvuf ıstılâhında: ‘Kişiyi Allah’tan uzaklaştıran her şeydir. “İmam-ı Rabbânî hazretleri”

* * *

DÜNYA’NIN MÂHİYETİ 

 Hz. Ali R.A.. dünyayı târif ediyor:

“Âyet-i Celîle ve nice delillerle kötülüğü iyiliğinden çok olduğu bildirilen şu dünya, güzel bir kadın gibi yüz gösterip insanları kendisine çekmekte ve onları hayâle sığmayan hileleriyle helâk etmekte. O, peşinde koşandan kaçar. Yüz gösterse de kötülüğünden emin olunmaz. Bir saat iyilik etse, bir sene kötülük eder. Yüz göstermesi felâketin işaretidir. Peşine düşenleri zillete sürükler. Ona aldananlar hakir olur. Onunla övünenler sonunda hayal ve hüsrana uğrar. O, kendisini isteyenden kaçar, kaçanın peşinden koşar. Dâima bulanıktır, berrak olmaz. Neşesi kederle karışık... Huzurunu huzursuzluk, gençliğini ihtiyarlık tâkip eder. Bolluğu dahi hasret ve perişanlığa götürür. Hilekâr ve sahtekârdır. Tâliplerine süslenir, kendisine gönül verenlere azı dişlerini gösterir, insanlara zehir içirir, üzerlerine oklar yağdırır. Beğenenleri bolluğa boğduğu halde birden yüz çevirip rüyâ haline döndürür, bütün ağırlığı ile değirmen taşı gibi ezer, kefene koyup toprak altına alır,  varlıkları yok olur. Dostları neşe beklerken onları aldatır, musîbete müptelâ eder.

Dünyanın bağlıları büyük arzûlar peşinde koşar, servet ve büyük binalar yaparlar da, bunların bir gün yok olacağını düşünmezler.”

Hikmet sâhipleri buyurmuşlar: ‘Elinde dünyalıktan ne varsa, hepsinin senden evvel bir sâhibi olduğu gibi, senden sonra da bir sâhibi olacağını bil! Dünyalıktan senin sabah kahvaltısıyla, akşam yemeğinden başka bir şeyin yoktur. Yani: senin olan, ancak yiyip içtiğindir. O halde dünyayı yiyeceğim diye boğulmak niye? Dünya için oruçlu ol, âhiret için iftar et. Dünyanın sermâyesi, nefsin hevâsıdır, kazancı da ateş...

Bilinsin ki dünya; Allah’ın dostlarına, hattâ düşmanlarına da düşmandır. Allah’ın dostlarına düşmanlığı, Allah’a giden yolları kapatmaya çalışmasıdır. Bu sebeple Allahü Teâlâ, dünyayı yarattığından beri ona bir defa rahmetle nazar etmemiştir. Allah’ın düşmanlarına  olan düşmanlığı ise, türlü nimetlerle aldatıp sonunda ayrılık acısı verir, sayısız hîlelerle tuzağa düşürür; kendisine bağlar; sonra ağlatır.

Haklarında: “Onlar âhirete bedel, dünya hayatına râzî oldular. Bu sebeple, kendilerinden ne azap kaldırılır, ne de hafifletilir” buyurulmuştur. (Bakara S.86)

İşte dünyanın içyüzü budur. O halde belâ ve kötülüklerle dolu olan şu dünyanın aslı, yaratılışındaki hikmet ve ona bağlı olanların belalı sonu bilinmeden, tedbir alınmaz. (İhyâ) 

Bu Kitapta, dünyanın kötülüğü ve hakikati, ona bağlanmanın sonu ve ondan yüz çevirmenin fazîleti hakkındadır.

* * *

YARATILIŞIN GÂYESİ:

A.C.: “Ben insan ve cinleri ancak beni bilsinler ve bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât S.56)

Bu   âleme ne için getirildiğini bilen, dünyanın hakîkatını bilir. Şuurlu mü’min nazarında dünya, bir imtihan ve gelişme mahallidir.

Hz. Ali R.A.: “Eğer ben sabî iken ölüp de Cennete gitseydim, sevinmezdim. Zira, Allahü Teâlâ’yı en iyi bilenler; O’na  çok ibâdet edenler, O’ndan çok korkanlar ve çok nasihatte bulunanlardır” buyurmuş. (Minhâcül Âbidin)

* * *

Velîlerden: 

Dünyanın üç yüzü var: 

Birinci yüzü: ‘Esmâ-i İlâhî’ye bakar. İlâhî isimler oradan akseder. Dünyanın bu yüzü, Mektubât-ı Samedaniyye (İlâhî Kitap)dır; her haliyle hikmet ve ders verir. Kalp gözüyle bakılsa, ibret ve hayret, Cenâb-ı Hakk’a hamd ü senâ ve muhabbet etme duygularına sebep olur. Bu kısmına, muhabbet edilir.

İkinci yüzü: Âhiret’e bakar. Dünyanın bu yüzü, âhiretin tarlası, rahmetin, hayır ve menfaatin ziraat yeridir. Birinci gibi bu yüzü de güzeldir.

Üçüncüsü ise, insanın nefsânî  isteklerine  bakar.  İşte dünyanın nefret edilen tarafı bu yüzüdür.     

Nimet, nimetin sâhibini ve onu vereni bilen için nimettir. En büyük nimet de, Allah’ı bilmek ve râzı etmektir. Bu büyük devletten gâfil olanlara  dünya nimetleri, ancak ebedî mahrumiyet ve hüsrana sebep olur. Allah’ın rızâsından gayrı düşünüldüğünde dünyanın hiç bir değer ve mânâsı  yoktur. Bilakis, Allah’dan uzaklaşmaya sebep olduğundan kötü bir varlıktır. Şeytan, insanları nefislerinden yakalayarak dünyaya bağlar, hakîkî maksat olan Allah rızâsından uzaklaştırır ve hayatın geçici zevklerine kapılarak âhireti unutmaya sevk eder.

Şu halde; şeytan, nefis ve dünya insanoğlunun en büyük düşmanlarıdır. Kandıran, Şeytan; kanmaya müsâit olan nefis, kandırma vasıtası dünyadır. Bunları bilen kolay kurtulur.

A.C.: “Kâfirlere dünya hayatı pek süslendi. Onlar iman edenlerle alay ederler.” (S. Bakara 212)

A.C.:(Habibim!) De ki: “Dünya(nın dirliği ve nimetleri) azdır. Âhiret, Allah’a karşı gelmekten korkanlar için hayırlı (ve sonsuz nimetlerle dolu)dur.” (S.Nisa 77)

A.C.: “Dünya hayatı sâdece oyun ve oyalanmadır. Âhiret yurdu (iman edip Allah’dan korkan ve günâhtan) sakınanlar için daha hayırlıdır.” (S. En’am 32)

A.C.: “Bize kavuşmayı ümit etmeyen, dünya hayatından hoşlanıp ona gönül veren ve âyetlerimizden gâfil olanlar... İşte bunların, kazançların karşılığı olarak varacakları yer, cehennemdir.” (S.Yûnüs 7-8)

A.C. “Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve daraltır. Dünya hayatı ile övünenler bilsinler ki, dünyadaki hayat âhiret yanında sâdece bir metâ (gölge gibi süratle geçen basit bir şey)dir.” (Ona itibar etmek, nimetlerine güvenmek, varlığına aldanmak felâkete sebeptir.) (S. Ra’d 26)

A.C.: “Onlar dünya hayatını âhiretten üstün tutanlar. (İnsanları) Allah yolundan alıkoyup dinde eğrilik ararlar. Onlar (haktan) uzak sapıklık içindeler.” (S. İbrâhim 3)

A.C.: “Sabah akşam Rablerinin rızâsını dileyerek ona duâ edenlerle beraber sen de sabret. Dünya hayatında (göze çarpan geçici) güzellikleri isteyip de gözlerini onlardan ayırma. (S. Kehf 28)

A.C.: “Mal ve oğullar, dünya hayatının süsünden ibarettir. Bâkî kalan (ve iki cihanda saâdet sebebi) olan sâlih ameller, Rabb’inin katında sevap ve istek bakımından daha hayırlıdır.” (S. Kehf 46)

A.C. “İmtihan etmek için kendilerine dünya hayatının ziyneti olarak bol nimetler verdiğimiz kimselere sakın göz dikme. (Onlara bakıp da gaflete düşme)! Rabb’in (ihsan ve inâyeti olan) rızkı daha hayırlı ve devamlıdır.” (Şeytan ve nefsin tesiriyle sakın sapıtma.) (S. Tâhâ 131) 

   A.C.: “Onlara dünya hayatı için misal ver: O, gökten indirdiğimiz su gibidir ki yeryüzünün otları onunla karışıp yeşerir, sonunda çöp kırıntısı haline gelir de onu  rüzgâr savuruverir.” (S. Kehf 45)

A.C. “Ey İnsanlar! Allah’ın vâdi haktır. Dünya hayatı sizi aldatmasın.” (S. Fâtır 5)

A.C.: “Âhiret hayatı hakîkî hayattır.” (S. Ankebût 64)

Dünyanın dış görünüşü lezzetli, zarif ve hoştur. Lâkin hakikatte öldüren zehirdir. Gönül verenleri aldatır, Üzeri şeker kaplı zehir ve necâset gibidir. Akıllılar böyle fasit şeye gönül vermezler.

Âlimler: “Bir kimse malını akıllı kişiye verilmesi için vasiyet etse, zâhit kimseye verilir. Zira zâhidin dünyaya îtibar etmeyişi, akıllı olduğuna delildir” dediler. (M.İ.R.C:1M.50 ve İhyâ)

Akıllı insan, gazaba uğramış dünyaya tama etmez ve Cenâb-ı Hakk’a muhabbeti elden bırakmaz. Âhireti verip dünyayı almak, Hak Teâlâ’dan yüz çevirmektir. Dünya ve âhireti toplamak iki zıddı birleştirmektir. İnsan bu iki zıddın hangisini seçerse, kendisini ona satmış olur. Âhiretin azâbı ebedîdir. Dünya malı, Hak Teâlâ’nın gazap ettiği şeydir. Âhiret  Hak Teâlâ’nın râzı olduğu âlemdir.

H.Ş.: “Ne kadar yaşasan da öleceksin ve dostlarından mutlaka ayrılacaksın.”

 “Her an kendinizi meyyit sayın, kadın ve evlât hakkındaki meşgûliyetleri ve mühim işleri Hak Teâlâ’ya havâle edin.”

A.C.: “Ey İman Edenler! Muhakkak zevceleriniz ve evlâtlarınız sizin düşmanınızdır. Onlardan sakının.” (S. Tegâbün 14) hükmü katî delildir.

“Dünya adamlarıyla sohbet etmek ve onlarla beraber olmak öldüren zehirdir.” (M.İ.R. C:1M:138)

 

 “Ey Birâder! Âdemoğlu dünyaya lezzetli yemekler yemek süslü elbiseler giymek için getirilmedi. Mal toplamak ve çeşitli nîmetlere konmak veya oyun-oyuncak için de yaratılmadı. Onun yaratılmasından maksat zillet, acz ve fakirliğini ve kulluğun hakîkatini anlamaktır.” (M.İ.R.C:1 M: 206)

“Ey Oğul! Dünya adamları ve servet sahipleri büyük belâya uğramışlar. Zira dünya, Hak Teâlâ’nın gazabına uğramış bir madde ve cümle necâsetlerden murdar bir şeydir. O, üzeri şeker kaplı zehir gibidir.

Cenâb-ı Hak sonsuz rahmetiyle, doğru olan şeyleri, peygamberler lisanıyla beyan etmiş, aklı da onu kabûle şahit kılmıştır. İnsan bu iki âdil şâhitten sonra hayâlî şekere tamâ ile zehri yer, hayâlî altın ümidiyle necâseti arzu ederse, sefih, belki de peygamberlerin haberlerini inkâr eden münâfık olur. Onun îmanı âhirette kendisine fayda vermez. Dünyada ise malını ve kanını korumaktan başka bir işe yaramaz. Kıyâmette ona kalan, sadece hasret ve nedâmettir.” (M.İ.R. C:1 M: 215)

“Şu sefil dünyanın çirkinliği anlaşılmadan âhiret selâmeti elde edilmez.”

Hadîs-i Şerifle bildirilen: “Dünya sevgisi bütün hatâların başıdır” hükmü katîdir.

Dünya sevgisini kalpten silmek; âhireti sevmekle ve şeriatın hükümlerine uyup sâlih amel işlemekle mümkündür. Allahü Teâlâ, “Dünya hayatı ancak bir oyundur, eğlencedir, süsdür, aranızda böbürlenmedir, evlât ve malda çoğalmadır(S. Hadîd 20) buyurdu.

“Mal ve evladın zikre mânî olduğu mâlûmdur. Mal, sahibini yüce Allah’a yönelmekten alıkoyarsa, onu artırmak ayıp görülür.” (M. İ. R. C:1M:232)

“Gelecek neslin, gaflete düşüp dünyanın zarif ve latif görünen pisliğinden çocuklar gibi haz duyup, mubahtan şüpheliye, şüpheliden harama meyletmesinden korkarım.

* * *

Tevbeye devam edin, şüpheli şeyleri öldüren zehir bilin. Hak Teâlâ keremiyle mubahların hududunu geniş tutmuştur. Bedbahtlar gaflet sebebiyle bu genişliği dar sanırlar da ilâhî hududu dışına çıkar, şüpheli şeylere ve haramlara bulaşırlar. İslâm hudutları içinde kalanlar, azdan azdır. Hakkı bâtıldan ayıran fark da budur.

Namaz ve orucu görünüşe göre herkes edâ edebilir. Lâkin Rasûlüllah Efendimiz:

 “Dininizin devamı verâ (haram ve şüphelilerden sakınmak) iledir” buyurdu. Dostlar her zaman mükellef yemekler yerler ve süslü elbise giyerler; ammâ, menfaat ve lezzet fakirlik elbisesinde. Aralarında büyük fark vardır. Biri Rızâ-i İlâhîye yakın, diğeri uzaktır. Birinin hesabı hafif, diğerininki ağırdır.” (M.İ. R. C:2 M:81)

“Aziz Evlâdım! Sakın âdî pisliğe itibar etme. Fânî dünya tantanasını arzû etme. Bütün hal ve hareketlerinde İslâm hükümleri içinde kal.

Dünya belâlarından kurtuluş, ilâhî hükümlere uymakla kaabildir. Eğer dünyayı, hakikaten terke muvaffak olamazsan hükmen terk et. Söz ve amellerde Allah’ın emirlerine uymakta gaflet  etme.” (M.İ.R.C:2 M:82)

 

* * *             

İNSAN ÖMRÜ

 İnsanın ömrü, kısa veya uzun olmakla, çok ya az yaşamakla değil, faydalı oluşuyla ölçülür. Allahü Teâlâ’dan gâfil ve nefs ü hevâsına esir olan kişi, çok yaşasa da, vaktini hayra sarf etmediğinden, menfaat azlığı bakımından kısa ömürlüdür.

 Fazîlet ve kemâlât sahibi, az da yaşasa, vaktini hayırlı iş ve hizmetlerde kullandığından uzun ömürlüdür. “Sadaka belâyı def eder, ömrü artırır” hadîs-i şerîfi buna delildir.

Şu halde faydalı ömür, zaman miktarına göre değildir. Çünkü kısa ömürlü biri, uzun ömürlünün elde edemediği binlerce faydalı işlere, sayısız hayır ve iyiliğe muvaffak olur ve ölümünden sonra da nice hayır duâlar kazanmakla, uzun ömürlü sayılır.

Kemâl sahipleri insanlığın hangi kısmını tamamlamak için gelirlerse, hayırdan hangi işin ikmâli mukadderse, o vazifenin ikmalinden sonra hakikat âlemine intikal ederler. Çünkü dünyada faydasız durmak, hayvanî hayat sürmek olduğundan abestir.

Ezelde kaabiliyet verilen kimse, az yaşasa dahî kaabiliyeti sebebiyle feyze mazhar olur da ömrün kısalığı ona zarar vermez. Ömürleri, geçmiş ümmetlere nispetle kısa olduğu halde, “Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz(S. Âli Imran 110) nazm-ı celîli hükmünce bu ümmet, ümmetlerin en üstünü olup hiç bir millete nasip olmayan hayırlara kavuşmuştur. (Hikem Şerhi)

* * *

DÜNYANIN ZEMMİ

Kur’an-ı Kerîm ayetleri çok yerde, dünyayı zem ile, âhirete rağbet etmeyi beyan eder. Peygamberlerin gönderilme sebebi de budur.

Hadîs-i Şerifler:

Rasûlüllah (S.A.V.) bir koyun ölüsünü  gösterip: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, dünyanın Allah yanında şu koyun ölüsü kadar kıymeti yoktur. Eğer dünyanın Allah yanında sivri sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, ondan kâfire bir içim su vermezdi”buyurdu. (İbni Mâce ve Hâkim)

H.Ş.: “Dünya mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir.” (Müslim)

H.Ş.: “Dünya mel’un, dünyada olan her şey mel’un...Yalnız Allah için olan hâriç...” (Tirmizî)

H.Ş.: “Dünyayı seven  âhiretine, âhireti seven dünyasına zarar verir. Siz bâkiyi fâniye tercih edin!”

Ebû Bekir Es-sıddık R.A’e bir bardak bal şerbeti ikram edilmişti. Hayli zaman ağladı. Sebebi sorulduğunda: “Bir gün Rasûlullah S.A.V.’in eliyle birini kovduğunu gördüm. “Yâ Rasûlallah, kimi kovuyorsunuz” dedim. “Dünya bana yaklaşmak istedi, ona “Benden uzak ol” dedim, gitti. Fakat geri geldi ve “Sen benden kurtuldun; lâkin senden sonra gelenler kurtulamayacak!” dedi. O hâli hatırladım” demiştir.

H.Ş.: “Dünya câzip bir yeşilliktir. Allahü Teâlâ ne yapacağınızı görmek için sizi buraya getirdi.”

H.Ş.: “İsrâiloğulları servet ve refâha kavuşunca elbise, güzel koku, çeşitli süs eşyası ve kadınlarla zevke daldılar.”

İsâ A.S:-“Dünyayı kendinize efendi etmeyin ki, o da sizi kendisine köle etmesin.”

-Servetinizi kaybolmayacak yerde toplayın; zirâ dünyada servete  mâlik olanlar, âfetlere uğrayabilir. Lâkin Allah’ın hazinelerine sahip olanlar için hiç korku yoktur.”

-“Ey Havârilerim! Sizin için ben dünyayı sırtüstü vurdum, sakın benden sonra onu ayağa kaldırmayın. Dünyanın kötülüğüne delil, onda Allah’a isyan edilmesidir. Diğer delil de, âhiretin ancak onu terk etmekle kazanılmasıdır. Dünyadan geçin, onu îmar etmeyin! İyi bilin ki, bütün kötülüklerin başı dünya sevgisidir.”

- “Kısa bir arzunun uzun pişmanlığa sebep olduğu unutulmasın!”

H.Ş.: “Kendinizi kadınlardan oruç ve namazla koruyun.”

H.Ş.: “Dünya, hem aranan; hem arayan bir varlıktır. Âhireti arayanları, rızkını tamamlasınlar diye dünya arar. Dünyayı arayanları da Azrâil A.S.’ın can alması için âhiret arar.”

H.Ş.: “Allahü Teâlâ, dünyadan daha sevimsiz bir şey yaratmadı ve yarattığından beri bir kere dahî ona rahmetle  nazar etmedi.” (İbni Ebid-dünya)

H.Ş.: “Mes’ud o kimsedir ki, dünya onu terk etmeden, o dünyayı terk etmiştir.”

H.Ş.: “Arzûsu âhiret olup âhiret için çalışan hakkında, Allahü Teâla: “Ey Dünya! Bana hizmet edene hizmet et. Sana hizmet edeni kendine hizmetçi yap.” buyurdu.”

Gemiye su, yüzmesi için lâzımdır; içine girerse batırır. (Ebulfaruk K.S.)

H.Ş.: “Paraya, yiyeceğe tapan kimseye yazıklar olsun.”

H.Ş.: “Mal ve şöhret hırsından insana gelen zarar, koyun sürüsüne giren iki aç kurdun zararından çoktur.”

H.Ş.: “Dünyayı terk et ki, Allahü Teâlâ seni sevsin! İnsanların malına göz dikme ki, herkes seni sevsin!”

H.Ş.: “Dünya için burada kalacağınız kadar, âhiret için de orada kalacağınız kadar çalışın.” (Riyazunnâsihîn s. 641)

H.Ş.:Allah’ın takdir ettiğine râzî olanlar nerede! Hayır işlerle uğraşanlar  nerede?! İyilik yurdu olan âhirete inandığı halde, aldanma yurdu olan dünyaya çalışanlara şaşarım.” (Râmuz 172/6)

H.Ş.: “Kulun düşüncesi dünya olursa, Allah onun meşgale ve ihtiyaçlarını artırır ve ihtiyacını iki gözü arasına koyar; akşam yatar fakir, sabah kalkar fakirdir. Eğer düşüncesi âhiret olursa, Allah onun meşgalesini toplar, ihtiyacını kaldırır, kalbine zenginlik verir; zengin yatar zengin kalkar.” (Râmuz 104/6)

H.Ş.: “Biz son ümmetiz, amma kıyâmette ilk ümmetiz. Dünya malını çoğaltanlar, âdî kimselerdir. Onlar kıyâmette ve âhirette aşağı makamlarda kalacaklar. Ancak malını şöyle şöyle taksim edenler hâriç... Uhud dağı kadar altınım olsaydı, hoşuma gitmezdi; onu Allah yolunda taksim ederdim. (Râmuz 451/3)

H.Ş.: “Bir kulun kalbinde dünya muhabbeti olursa Allahü Teâlâ onu üç belâ ile belâlandırır:

1-  Tûl-ü emel (uzun istekler.)

2- Sonu olmayan fakirlik, (ne kadar çoğalsa az görür.)  

3- Kurtulmak kaabil olmayan sıkıntılı dünya meşgûliyeti.” (Râmuz 375/9)

H.Ş.: “ Dünya mü’mine mal olmaz. Zîrâ dünya mü’minin imtihan yeri ve zindanıdır. (Râmuz 206/4)

* * *

Süleyman A.S., insanlara, cinlere ve kuşlara hükmederdi. Bir gün ordusuyla giderken  bir çiftçi:

-“Ey Dâvûd’un oğlu! Allahü Teâlâ sana ne azîm saltanat verdi” dedi. Süleyman A.S., çiftçiye:

-“Ey Birâder! Senin dilini damağına bağlayıp bir defa Allah demen, Dâvud’un oğlu Süleyman’ın şu saltanatından kat kat üstündür. Zira bu mülk bir gün yok olur, lâkin o zikrin  mükâfâtı zâyî olmaz” demiştir.

H.Ş.: “Servet çokluğu sizi gaflete düşürdü. İnsanoğlu “Malım malım” der. Halbuki servetinden senin için yiyip içip yok ettiğin, bir de Allah için verip ebedîleştirdiğin vardır.” (Müslim)

H.Ş.: “Dünya yeri olmayanın evi, serveti olmayanın malıdır. Aklı olmayan, dünyalık toplar; ilmi olmayan, dünyalık için nizâ eder; kıt anlayışlılar, dünyalık için haset ederler; îmanı zayıf olanlar, sırf dünya için didinirler.” (Ahmed)

H.Ş.: “En mühim düşüncesi dünyalık olduğu halde sabahlayan kimsenin, Allah yanında kıymeti yoktur. Allahü Teâlâ onun kalbini türlü şeylerle, bitmeyen telaş, tükenmez meşguliyet, zengin olma arzusu içinde devam eden fakirlik ve boş kuruntularla meşgul eder.” (Taberânî)

Bu zamanda, bu illetten kurtulana müjdeler olsun!

Rasûlüllah S.A.V., Medine çöplüğünde bulunan insan kemikleri ve parçalanmış elbiseleri gösterip: “Şu kemikler, sizin gibi hırslı ve uzun kuruntuları bulunan insanlarındır. Şimdi etsiz kemik haline geldiler, nihâyet çürüyüp toz olacaklar. Bu pislikler onların yediği yemeklerdir. Nereden kazandılarsa kazandılar, sonra da midelerine indirdiler. Şimdi herkes bunlardan kaçıyor. Şu bez parçaları, onların süslü elbiseleriydi, rüzgar onları dağıttı. Şu kemikler onların binip gezdiği hayvanların kemikleridir. İşte dünyanın hâli ve sonu bundan ibârettir. Şimdi dünyalık için ağlamak isteyen ağlasın.” (Hâlâ anlamayıp da elde edemediklerine üzülsün.)

H.Ş.: “Sizden sonra öyle insanlar gelir  ki, çeşitli ve lezzetli yemekler yerler, renkli, rahat binitlere binerler, güzel kadınlarla evlenirler, kat kat iyi kumaş giyerler, mideleri azla doymaz, nefisleri çoğa kanaat etmez. Dünyaya bağlıdırlar, akşam sabah düşündükleri, taptıkları dünyalıktır, onu Rab kabul ederler. Bütün gayretleri dünya içindir. Yalnız hevâ ve hevesleri peşinde koşarlar.

Abdullah’ın oğlu Muhammed’in kat’î sözü şudur ki: «Sizden sonra gelip o güne yetişenler, onlara selâm vermesin, hastalarını ziyâret etmesin, cenâzelerine gitmesin ve büyüklerine hürmet etmesinler. Zirâ, bunları yapanlar islâmın yıkılmasına yardım etmiş olurlar.»” (Taberânî, İbni Mâce) 

H.Ş.: “Kişiye, her canının istediğini yemek israf olarak yeter.”

H.Ş.: “İlmi kemâle erdiği halde dünyaya îtibar edenin ilmi, kendisini ancak Allahü Teâlâ’dan uzaklaştırır.”

Allahü Teâlâ, Âdem A.S.’ı yeryüzüne indirdiğinde ona: “Yıkılması için yap, ölmeleri için çoğalt” buyurdu.

İbrahim A.S.’a inen sayfalarda  yazılmış:

-“Ey dünya! Senin uydurma süslerine iyiler îtibar etmez. Zira ben onların gönüllerine senden nefret etmeyi yerleştirdim. Ve Ben Azimüşşan, senden daha hakir bir şey yaratmadım. Senin her varlığın zelil ve yok olmaya mahkûmdur. Seni yarattığımda, varlığın dâim olmadığı gibi, kimsenin de sende dâim kalmayacağını takdir ettim. Ancak bana inanıp tasdik edenlere müjdeler var. Onlar kabirlerinden kalkıp bana gelirken, nurları önlerinde olup  kendilerini saran meleklerle beraber Zât-ı Ulûhiyetim-den umduklarına ulaşacaklar.”

H.Ş.: “Kıyâmet günü insanları, Dahhak dağı gibi amelleriyle Huzûr-u İlâhiye gelirler. Bunlara, cehenneme girmeleri emir olunur. Halbuki onlar namaz kılar, oruç tutar, gece ibâdetinde bulunurlardı. Ancak dünyalıktan bir şey verilse haram-helal demeden kabul ederlerdi.” (Ebû Naim)

H.Ş.: “Mü’min, biri geçmiş ömrü, diğeri kalan hayatı için olmak üzere iki korku ile yaşar. Zira Allahü Teâlâ’nın, geçirdiği ömür ile geri kalan kısmı için ne takdir ettiğini  bilmez. O halde kul dünyada âhiret hayatı için, gençliğinde ihtiyarlığı için azık hazırlasın. Çünkü dünya sizin için, siz de âhiret için yaratıldınız. Varlığım hükmü altında bulunan Allah’a yemin ederim ki, ölümden sonra işlenip de  affa sebep olan bir amel yok, âhirette ise cennetten ve cehennem ateşinden başka bir yer yoktur.”

Mûsa A.S.: “Ateşle suyun bir kapta birleşmediği gibi, dünya ve âhiret sevgisi de bir kalpte toplanmaz” buyurdu.

İsâ A.S.’a: “Barınacak bir ev yapsanız” denildiğinde, “Harâbeler bize yetiyor” demiştir.

* * *

Rasûlüllah S.A.V. Eshâbına buyurdu:

 “Mânevî körlükten kurtulup basîret sâhibi olmak isteyenler bilsin ki, Cenâb-ı Hak, heveslerine uyarak dünyanın peşinde koşanların kalplerini, istekleri nisbetinde köreltir, basîretlerini bağlar. Uzun arzuları bırakıp dünyadan yüz çevirenlere de okumadan ilim ihsan eder ve doğru yola hidâyet buyurur. Dikkat edin! Sizden sonra öyle insanlar gelecek ki, onlar dünyalığı, hırs ve şiddetle adam öldürmek sûretiyle elde bulunduracaklar, ya fiilen katil suçu işlerler, ya da istikbâl sevdâsıyla evlâtlarını mânen katlederler. (Yâni onlara, iman, İslâm ve ibâdet duygusu aşılamaz da hâli üzere başı boş bırakırlar. Zamanın kötü te’sirlerinden korumazlar ve cehennem odunu olmalarına râzı olurlar.) Zenginliği cimrilikle elde edecek, serveti iftihar vesilesi yapacak, mânevî menfaatları unutup sevgiyi nefsin arzularına hizmet ederek elde edecekler. Sizden o günlere erip de servet yapmaya gücü yeterken fakrı ihtiyar edip sabredenleri, nefsin arzularına uyarak kendisini sevindirmek mümkün iken bunu terk edenleri, gayri meşrû yollarla yücelmeye muktedir iken horlanmaya tahammül edenleri ve bunları Allah rızası için yapanları Cenâb-ı Hak, Sıddıklardan elli kişinin ecir ve mükâfâtına nâil eyler.” (Beyhaki)

* * *

Îsâ A.S. buyurdu: “Fikri dünya, işi isyan olanlara yazıklar olsun!. Yarın onlar günahlarıyla perişan olurlar.”

Allahü Teâlâ, Mûsâ A.S.’a vahiy ile: “Yâ Mûsa! Zalimlerin yeri olan dünyadan sana ne var, orası senin yerin değil... Sen dünyayı hatırından çıkar. O çirkin yer, ancak iyi amel işleyenler için güzeldir. Yâ Musa! Ben zalimi görür ve mazlûmun hakkını ondan alırım” buyurdu.

Ebû Ubeyde Hazretleri ticaret kervanıyla Bahreynden Medîne-i Münevvere’ye geldiği vakit, Eshâb-ı Kiram sabah namazından sonra îmâ yoluyla Ebû Ubeyde’den söz ettiler. Rasûlüllah S.A.V. gülümseyerek: “Kervanın gelişine mi sevindiniz? Allah’a yemin ederim ki, ben sizin fakir olmanızdan korkmam, sizden evvelkiler gibi, büyük servet sâhibi olup da, yine onlar gibi, birbirinizi çekemeyerek helâk olmanızdan korkarım” buyurdu. (Buhârî)

H.Ş.: “Hakkınızda ziyâde korktuğum, Alla-hü Teâlâ’nın sizler için yerden çıkardığı bereketler(dünya nîmetleri)dir (Buhârî) 

H.Ş.:“Dünya işlerinden konuşarak ve onları düşünerek kalblerinizi meşgul etmeyin.” (Beyhakî)

İsâ A.S. buyurdu:

“Dünya, deniz dalgaları üzerine yapılan inşaat gibidir. Deniz dalgaları üzerine inşaat yapmak temelsiz ve imkansız olduğu gibi dünyanın da temeli yoktur. Onu devamlı mesken kabul etmek akıl kârı değildir.

 “Allah’ın sevgisini kazanmak isteyen, dünyaya buğuz etsin...”

İsâ A.S. havârîleriyle beraber bir köye uğradı, köy halkını muhtelif yerlerde ölmüş buldu. Onların İlâhî gazaba uğradıklarını anlayıp, Allahü Teâlâ’dan sebebini niyaz ettiğinde, “Kendilerinden sor” buyuruldu.

İsâ A.S., yüksek yerden:

- “Ey Köy Halkı! Bu halinize sebep nedir?” diye nida etti. Aralarından biri:

- “Ey Allah’ın Rasûlü, bizler sürûr içinde akşamladık, fakat cehennemde sabahladık” dedi.

İsa A.S.:

- “Sebebi nedir?”dedi. Adam:

- “Dünya sevgisi ile sarhoş olup, âsî kimselere tâbî olmaktır.”dedi...

Îsâ A.S.:

-Dövülmemiş tuzla arpa ekmeği yemek, yünden kaba aba giymek, yerde yatıp uyumak, sıhhatini bunlarla koruyup ahiretin azabından emin olmak, dünya servetinin hepsinden hayırlıdır” buyurdu.

Rasûlüllah S.A.V.’in Kusva isimli devesini bir bedevînin devesi geçti. Bu hal Efendimiz’e haber verildiğinde: “Dünyalıktan yücelttiği her şeyi alçaltmak Allahü Teâlâ’nın kat’î bir hükmüdür” buyurdu. (Buhârî)

H.Ş. “Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız da dünya sıkıntıları size ehven gelir ve âhireti dünyaya tercih ederdiniz.”(Buhârî)

İsâ A.S. buyurdu : “Ey Havârîlerim! Dünya adamları, dînin azı ile dünyanın selâmetine râzî oldular. Siz de dînin selâmeti için dünyadan aza râzî olunuz.”

- Ey iyilerden olmak için dünyalık peşinde koşan insan! İyi bil ki, senin için iyilik, dünyayı terk etmektir. (İhya) 

* * *

ÂHİRETİ TERCİH ETMEK

Ebu’d-Derda hazretleri: “Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, dağlara çıkar, nefsinize acıyarak kendinize ağlardınız. Servetinizin zarûrî ihtiyaçdan fazlasına itibar etmez, o tarafa bakmazdınız. Lâkin ne yazık ki; kalblerinizi uzun emeller kaplamış, ahireti düşünmekten gâfil, dünyaya dalmış, câhiller hâline gelmişsiniz. Öyle ki, bâzınız ölüm, mîzan, hesap, mahşer gibi büyük tehlikeleri unutup nefsânî arzûları peşinde koşan hayvanlardan aşağı hale gelmiş. Ne oluyor size? Niçin söz dinlemezsiniz? Aranızda muhabbet yok. Halbuki hepiniz din kardeşisiniz. Aranızı açan, kötü düşüncelerinizdir. Eğer iyiliklerde birleşseniz birbirinizi severdiniz. Size ne oluyor? Din ve dünyaya dâir nasihatte bulunmaz, sevdiklerinizi âhirete teşvik etmezsiniz. Bu hal iman zayıflığıdır. Eğer dünyaya olan inancınız gibi âhirete inansaydınız, âhireti tercih ederdiniz. Çünkü o daha hayırlıdır.

Sizler hakikaten bedbahtsınız. Rasûlül-lah’ın bildirdiklerinde şüpheniz varsa söyleyin, halledip kalplerinizi sükûna kavuşturalım. Dünya işlerinde isâbetli tedbirler alışınız, ahmak olmadığınızı gösterir. O halde size ne oluyor? Elinize dünyalıktan az bir şey geçse sevinir, kaybettiğinizde üzülürsünüz. Bu hal çehrenizde görülüyor. Dünyalıktan kaybınıza matem tutarsınız da, dininizden kaybolana aldırmazsınız. Bu hal, Allah’dan uzak kalmaya delildir.”

* * *

H.Ş.: “Benden sonra öyle dünya hayatı süreceksiniz ki, ateşin odunu yediği gibi o hayat da imanınızı ifsat edecek.”

Cenâb-ı Hak, Musa A.S.’a: “Yâ Musa! Dünyaya meyletme. Zira benim huzuruma ondan daha büyük günahla gelmiş olmazsın” buyurdu.

Musa A.S., devamlı ağlayan birine acıyarak:

- “Yâ Rabbi, şu kulun senin korkunla durmadan ağlar, onu bağışla” niyazında bulundu. Allahü Teâlâ:

 “Göz yaşlarıyla beyni de aksa, onu affetmem. Çünkü kalbinde dünya sevgisi var.” buyurdu.  

Hasan-ı Basrî Hz.: “Din husûsunda sana gıpta edenlere sende gıpta et. Dünyalık için gıpta ederlerse,  dünyalığı sen onların ırmağına atıver” demiş.

*Lokman A.S. oğluna: “Oğlum! Dünya derin bir denizdir; çok insanlar onda boğuldu. Gemin takvâ, yağın iman, yelkenin Hakk’a tevekkül olsun.”

*A.C.: “Yeryüzünü; insanlardan hangisi daha iyi amel edecek, imtihan edelim diye süsledik. Bununla beraber biz, kudretimizle onu kuru toprak haline getiririz.”(Kehf  Sûresi, 7/8)

* * *

*Bir râhibin sözü: “Dünya; bedenleri eskiten, arzûları tazeleyen, ölümü yaklaştıran, ümitleri uzaklaştıran bir şeydir. Onunla uğraşan yorulur, onu kaybeden derde düşer.”

 

* ŞİİR:

“Ey dünyaya tâlip kişi! Bu talebinden vazgeç de selâmet bul. Zira gaddareye(1) tâlip olan mâtem sofrasına oturur.”

*Hikmet sâhipleri söylemişler:

- “Ey sebatı olmayan dünyayı kucaklamak için gece-gündüz seferlerde dolaşan kişi! Firdevs Cennet’inde bâkireleri kucaklamak için dünyalıktan bir şey kucaklamaktan vazgeçtin mi? Eğer Firdevs Cennet’inde safa murat edersen, cehennemden korunmalısın.”

* “Dünya sihirbazdır. Onun sihrinden korun. (Mâlik Bin Dinâr Hz.)

* Rasûlüllah S.A.V. bu âleme teşrif ettiğinde, şeytanlar İblis’e endişe ile: “Ümmeti etrafında toplanan peygamber geldi” dediler.

İblis:    

- “Bunlar dünyayı severler mi?” Şeytanlar:

- “Evet, severler.” İblis:

- “O halde meraka değmez. Onları putlara taptırmak kolay... Onlara üç taraftan tesirle, helâk ederiz:

1- Haksız kazanç,

2- Lüzumsuz masraf,

3- Mânasız biriktirme.

Bütün fenalıklar bu üçün içindedir” dedi.

* * *

*Hz. Ali R. A. dünya hakkında:

-“İnsanların sağlamı hasta, emniyettekiler pişman, fakiri mahzun olur. Zengin için, helâlin hesabı; haramın, azabı var. Şüpheli  mal için de tehdit vardır. Bunun daha neyini anlatayım!”

Hukemâ: “Dünya ile âhiret mü’minin kalbinde toplanır; hangisi gâlip gelirse diğeri ona uyar” buyurdular.

*Dünya ile âhiret kuma gibidir, birini memnun etsen diğeri darılır.” (Hz. Ali R.A.)

*“Dünyalık için üzüldüğün nisbette âhiret; âhiret için üzüldüğün nisbette de dünya ve sıkıntıları kalbinden çıkar.” (Mâlik Bin Dinâr K.S.)

* Hasan-ı Basrî Hz.: “Öyle kişiler bilirim ki, dünya, onların gözünde toz-toprak gibidir. Dünyanın gelişine gidişine aslâ  kıymet vermezler.”

Zât-ı Şeriflerine:

-“Allah’ın verdiği servetten Hak yolunda harcayan, akrabalarına yardımda bulunan kimsenin, bu servetle dâim olmasına ne dersiniz?” denildiğinde:

 “Onu, ihtiyacı kadar bırakıp fazlasını tasadduk etmesi daha münâsiptir” buyurdu. 

* * *

DÜNYAYA DEĞER VERMEYENLER

*Hz. Ömer R.A. Şam’a gittiğinde, ashâbın büyüklerinden Ebu Ubeyde Hz., devesini hurma lifinden örülmüş yularıyla çekerek karşıladı. Hz. Halife onun hanesine indiğinde, harp ganimetlerinden büyük servet aldığı halde saadethanelerinde bir koyun postu, bir su testisi ve silahlarından başka bir şey göremeyince:

- “Yâ Ebâ Ubeyde! Dünyalıktan bir şeyler daha olsaydı” demişti. Ebû Ubeyde Hz.:

- “Bizi bunlar rahatlatıyor, gideceğimiz yerde bu kadarı yeter. Eğer başka türlü anlatmışlarsa işte biz buyuz” demişti. Ve Hz. Halife:

- “Yâ Ebâ Ubeyde! Dünya senden başka hepimizi bozdu” demiştir.

Dehrin ne safâ var acabâ  sîm ü zerinde

İnsan bırakır hepsini  hîn-i seferinde

                                               Ziya Paşa

Said Bin Âmir Hz.:[NS1] 

Hz. Fâruk Humus’u  teşriflerinde Beytülmâl’den nafaka alan fukara halkın defterini istedi.  Said Bin Âmir ismini  görünce; “Bu Said Bin Âmir  kim?” dedi. 

- Vâlimizdir dediler. Halife Hazretleri:

- Vâliniz de mi fakir?

- Evet.

- Maaşı yok mu? 

- Var fakat muhtaçlara dağıtır.

Hz. Ömer R.A. ağlar ve kendisine bir kese altın gönderir: “Selam söyleyin. Bunu ihtiyacına harcasın” buyurur.

Hz. Said keseyi açıp altınları  görünce; “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn”demeye başlar. Hanımı; “Ne oldu efendi? Bir musîbet mi var?”

Hz. Said: 

“-Ne olacak, dünya geldi; fitne yanıma kadar sokuldu.”

Hanım:

“-Kederlenme efendi! Ne istersen öyle yap!”             Hz. Said:

“-Sen bu hususta bana yardım eder misin?” 

Hanımı:

“-Evet” dedi. Hz. Said altınları bir ot torbasına attı, namaza durdu, o geceyi namazla geçirdi, sabah olunca  tamamını gâzî ve şehid âilelerine dağıttı. (Hakâyık C:2 S:148)

Meşhur Şeyhul İslam İzzeddin Hz.; Melikle arası açılınca, makam ve mevkisini bıraktı,  bütün eşyasını bir merkebe yükledi, hanımını da alıp gitti. (İhya)

Allah’ın Rasûlü bize yemin verdi:

 “Her birinizin dünyalıktan taşıyacağı, bir yolcunun taşıdığı kadar olsun” buyurdu. (Sel-mân-ı Fârisî

 Hasan-ı Basrî Hz.: “Vallâhi, İsrailoğulları Allah’a ibâdet ettikten sonra putlara tapmaları, dünya sevgisindendi...”

Vehb Bin Münebbih Hz. “Dünya, akıllılara fırsat ve ganîmet, ahmaklara gaflettir.”

Lokman A.S. Oğluna: “Oğlum, dünyaya geldiğin andan itibâren ona arkanı, âhirete yüzünü çevirmiş vaziyettesin. Şu halde âhirete dünyadan daha yakınsın. Ona göre hareket et” diye nasîhat etmiştir

Said Bin Kusayb Hz.: Âhiretini azaltıp dünyasını çoğaltan birini memnun  görürseniz, onun, bilmeyerek kendisiyle alay eden bir gâfil olduğunu bilin.”

Hasan-ı Basrî Hz.: “Miskin insanoğlu helâlinin hesabı, haramının azabı olan dünya evinden râzı olmuş. Hesabını vereceği veya azabını çekeceği malı azımsar da kazandığı ameli az görmez. Dininde uğradığı felâkete aldırmaz da dünyalıktan kaybı olsa kıyameti koparır”.

Fuzayl Hz.: .“Dünyaya gelmek kolay, fakat gitmek zordur.”

Büyükler:

-“Ölümü hak bilen nasıl ferahlar!

-Cehennemi hak bilen nasıl güler!

-Dünyanın değiştiğini gören ona nasıl güvenir!

-Kaderin hak olduğuna inanan neden üzülür şaşılır” demişler.

Hz. Muâviye, ikiyüz sene yaşayan birine:

-“Dünyayı bize anlat” dedi. Adam:

-“Bazı seneler kıtlık, bazı seneler bolluk... Her gün, her gece doğanlar olur, ölenler olur... Doğanlar olmasa nesil tükenir. Ölenler olmasa dünya dar gelir. Allah’ın nizamı ne güzeldir!..” dedi. Hz. Mâviye:

-“Dile benden, ihsan edeyim!”

Adam latîfe yollu: “Geçen ömrümü geri çevir veya gelen ecelimi durdur”.

Muâviye Hz..:

-“Buna gücüm yetmez.”

Adam:

-“Sen de bir kulsun. Ne isteyeyim”

 

Dâvûd-ü Tâî Hz.: “Âdemoğlu ne kadar gâfil!. Emelime erdim diye sevinir. Ömür sermayesini yitirir de, ameli ihmal eder ve mes’üliyeti sanki başkasınınmış gibi aldırmaz.”.

Bişr-i Hafî Hz.: “Allah’dan dünyalık isteyen onun huzur-u Ulûhiyetinde uzun müddet hesab vermek isteyen gibidir.”

Hasan-ı Basrî Hz: “Âdemoğlunun canı, dünyadan ayrılırken, topladıklarına doyamadığına, arzularına ulaşamadığına ve geleceği için hazırlanmadığına nedâmetle gider.”

Ebû Hâzım K.S.: “Dünyalıktan seni sevindiren her şeyin karşılığında Allahü Teâlâ seni mahzûn eden bir şey yaratmıştır.”

Büyüklerden birine:

- “Zengin oldun” dediler. O da :

-“Hakîkî zenginlik, dünyaya köle olmaktan kurtulmaktır” dedi.

Bir veli: “Dünyalığa, ancak kalbinde âhiret meşgalesi olan sabredebilir” demiştir.

Mâlik Bin Dinâr K.S.: “Sanki dünya sevgisi üzerinde sulha oturmuş da anlaşmışız; kimseyi ikaz etmiyor, emir ve nehiylere uymayı söylemiyoruz. Bu hal böyle devam etmez, Allahü Teâlâ bizi bu kadar serbest bırakmaz. Allah’ın hangi azâbına uğrayacağımızı bilmiyorum.”

Ebû Hâzım K.S.: “Dünyanın âdî ve az menfaati, âhiretin çok menfaatinden bizi alıkoyuyor.”

Hasan-ı Basrî Hz.: “Allahü Teâlâ kuluna hayır murat ettiğinde ona dünyalıktan bir miktar verir. Sonra durdurur. Verdiği bitince yenisini verir. Eğer o kul, dünyalığa kıymet vermezse ona  alabildiğine ihsan buyurur.”

Vehb Bin Münebbih K.S.: “Dünyalık ile sevinen kimse, hikmeti kaybeder. Şehvetini yenen, şeytanı kovar. Allah korkusu isteklerine gâlip gelen, zafere ulaşır.”

*Bişr Hz.’ne:

-“Filan öldü” dediler.

-“Dünyayı topladı, fakat kendini kaybetti” dedi. Bâzı iyiliklerini saydılar.

-“Onlar fayda vermez. Çünkü o, dünyalık peşinde koşuyordu.” Dedi.

*Büyüklerden birine: 

-“Dünya kimler içindir?” denildi.

-“Onu terk edenler için...”dedi.

*“Dünya harabeler yurdudur. En ziyade harab olan da, dünyayı tâmire uğraşan kalbdir. Âhiret ise mâmûreler diyarı... En mâmur kalb de âhireti arayandır.”

*İmam-ı Şâfiî Hz. bir dostuna  yazdı:

“Kardeşim, dünya ayakların kaydığı zillet mahallidir. Mâmûreleri virân olur, toplulukları dağılır, varlığı yok olmaya mahkûmdur. Dünyanın varlığı fakirlik, yokluğu  zenginliktir. Allah’a sığın ve onun hükmüne râzı ol. Âhiret sermâyeni dünya için harcama. Zira senin hayatın, yok olacak gölge, dayandıkların yıkılmaya yönelmiş yuva gibidir. Amelini çoğalt, emelini azalt!..”

İsmâil bin Abbas K.S.: “Bizim dostlarımız, dünyaya Hınzır adı verdiler. Ey Hınzır! Başımızdan defol dediler. Eğer hınzırdan daha kötü bir isim bulsalardı, ona o adı verirlerdi.”

Kâab R.A. “Dünyayı siz o kadar sevdiniz ki, ona ve onun adamlarına tapıyorsunuz.”

Yahya Bin Muâz K.S: buyurdu:

-“Akıllı kişi üç şeyle anlaşılır:

1- Dünya onu terk etmeden o dünyayı terk eder,

2- Ölüm gelmeden, ona hazırlanır,

3- Huzûr-u İzzet’e varmadan Rabbini râzi eder.”

-“Dünya o kadar kötü bir şey ki, Allah’a ibadet etmeye mânî olacak şeyleri istek haline getirir, sana temennî ettirir. Şu halde insan, bu dünyanın neyine meyletmeli?”

Bekir Bin Abdüllah K.S. “Dünyadan dünyalık ile kurtulmak istemek, ateşi samanla söndürmek gibidir.”

*Büyüklerden:

-“Dünyaya dalanlar, zühd ve takvâdan söz ederlerse, bil ki onlar İblis’e eğlence olmuşlar.”

-“Dünyaya yönelenleri dünya ateşi kül eder. Âhirete yönelenlere de âhiret safâ sebebi olur. Allah’a yönelenleri ise tevhid ateşi yakar da baha biçilmez cevher olurlar.”

*Hz. Ali R. A.: “Dünya altı şeyden ibarettir: 1-Yemek, 2- İçmek 3- Giymek, 4- Nikâh, 5- Binek, 6- Güzel koku...”

HİKMETLİ SÖZLER

*Hakîmlerden biri: “Dünya vardı ben yoktum. Dünya yok olacak, ben de bulunmayacağım. O halde ben onda mekân tutmak istemem. Zira onda yaşamak sıkıntılı, sefası kederli, sâfî görüneni bulanık, adamları korkulu; ya ni’metlerin gitmesi, ya da ölüm endişesi içindeler.”

Ebû Süleyman-ı Dârânî K.S. “Allah’ın sana verdiğine bak. Helâlı al, haramı bırak. Malını meşrû yere sarfet. Böylesine dünya sevgisi zarar vermez.”

Yahya Bin Muâz K.S.: “Dünya şeytanın dükkânıdır. Ondan bir şey çalarsan malını arar, seni yakalar.”

Fudayl Hz. “Dünya altın da olsa fânî, âhiret toprak da olsa bâkîdir. Bâkî olan çömlek , fânî olan altına tercih edilir. Lâkin biz, aksini yapıyoruz.

Ebû Hâzım K.S.: “Dünyayı büyük tutmayın. Zira kıyâmet günü; ‘İşte bu adam Allah’ın hakir gördüğünü şerif bilirdi’ diyecekler...”

İbni Mes’ud R.A.: “Dünyada her fert misafir, elindeki servet de emânettir. Misafir, yolcu olur; emanet, iâde edilir.”

Râbia-i Adeviye, dünyayı yerenlere:

-“Lütfen sözü kesin! Kalbinizde yeri olmasa ondan bahsetmezdiniz. Zira, hadîs-i şerifde: “Kişi sevdiğini çok anar” diye bildirilmiştir.

İbrahim Bin Edhem Hz., hatır soranlara: “Dinimizi parçalayıp dünyamıza yamadık. Bu sebeple ne dinimiz, ne de dünyamız kaldı. Rabbini tercih ile dünyasını fedâ edenlere müjdeler olsun” demiştir.

*Bir velî:

 “İyi düşün, dünya bütün mevcûdiyetiyle senin olsa ne kıymeti var. Neticesi yokluk değil mi? Dünya çabuk kaybolan gölge gibidir.”

Lokman A.S. oğluna:

“Dünyayı sat, âhireti al. Böylece iki taraftan kazan. Sakın âhireti satıp dünyayı alma, iki taraftan da ziyan edersin” demiştir.

İbni Abbas R.A.: “Allahü Teâlâ dünyayı üçe böldü: Birini mü’minlere, birini münâfıklara, birini de kâfirlere verdi. Mü’min dünyadan âhiret azığını alır. Münâfık onu süs ve ziynet bilir. Kâfir de hayatının devamını ister.”

Bir Veli: “Dünya bir leştir, ondan faydalanmak isteyen köpeklerle dalaşmaya hazır olsun.”

* “Kişi gündüz oruç tutup gece ibâdet etse, malını tasadduk edip haramdan kaçsa da Allah’ın küçülttüğü dünyayı büyük, âhireti küçük görürse ibadeti kıymet ifade etmez.”

Ebû Hüreyre R.A.: “Dünya yerle gök arasında eski bir tulum gibidir. Yaratılışından yok oluşuna kadar Rabbine: “Ey Rabbim! Niçin bana buğuz edersin?” diye yalvarır. Allahü Teâlâ da ona: “Ey değersiz dünya, sus” buyurur.”

Abdüllah Bin Mübârek Hz.: “Dünya sevgisi kalbleri sardı, günahlara sebeb oldu, hayırlardan uzaklaştırdı. Bundan nasıl hayır beklenir?”

Abdüllah İbni Mes’ud R.A.: “Dünyanın tadı kaçtı, sıkıntısı kaldı. Bugün ölüm her müslümana bir armağandır.”

Abdüllah Bin Mürteış K.S.: “Kul Allahü Teâlâ’nın sevgisini, onun sevmediklerine düşman olmakla kazanır.” Onlar da; Nefis, Dünya, Şeytandır.

Ahmed Bin Ebil Havârî K.S.: “Dünyaya muhabbet gözüyle bakan kimsenin kalbinden Allahü Teâlâ fakr ve zühd nurunu çıkarır.”

A. Bin Ebil Havârî K.S.: “Dünya köpeklerin toplandığı bir çöplükdür. Bu çöplüğe gönül bağlayan köpekten de aşağıdır. Çünkü köpek çöplükte işi bitince gider. Dünyaya bağlanan ise hiç bir sûrette gönlünü ondan ayıramaz.”

Ali Bin Bennan K.S.: “Dünya, temeli mihnet üzerine kurulmuş bir binadır. Orada huzurlu yaşamak imkansızdır.”

Bekir Bin Abdüllah Müzenî Rh. A.: “Dünya malını toplayıp biriktirdikçe, İlahî huzurdan tard edilme ihtimalini artırmış olursun.”

Celâleddîn-i Rûmî K.S.: “Altı yerde dünya kelâmı ile meşgul olmak, otuz yıllık kabûl olmuş ibadetin reddine sebep olur:

1- Mescidde,

2- İlim meclisinde,

3- Cenâze yanında,

4- Kabristanda,

5- Ezan-ı Şerif okunurken,

6- Kur’ân-ı Kerim okunurken.

Celâleddîn-i Rûmî Hz., hizmetçisi: “Bugün evde ihtiyacımız kadar iâşe var” dese mahzûn olur, “Evimizden firavun kokusu geliyor” derdi.

Ebû Abbas Mürsî K.S.: “Dünya sevgisinin alâmeti, ayıplanmaktan korkmak, medhedil-mekten hoşlanmaktır.

Ebül Hasan Şâzelî K.S.: “Dünya ve ehlinden tamamen uzaklaşmadan, velilik kokusu alamazsın.”

Ebû Medyen-i Mağribî K.S.: “Başından yuları (dünya sevgisini) sıyırıp atmayana, perdeler açılmaz.”

Ebû Osman Hayrî K.S.: “Dünya ile rahatlamak, Allah ile rahatlığı kalbden götürür.”

Ebû Said Harraz K.S.: “Şeytanı ruyâda gördüm, bastonu vurmak istedim. Gizli bir ses: ‘O, bastondan  değil, kalpdeki nurdan korkar’ dedi. ‘Gel konuş’ dedim: ‘Sana ne söyleyeyim ki, benim insanları kandırdığım şeyi, sen atıyorsun’ dedi. ‘O nedir?’ dedim. ‘Dünyadır’ dedi ve gitti.”

Ebû Süleyman Darânî K.S.: “Dünyayı düşünmek perdedir. Âhireti düşünmek hikmet ve gönül canlanmasına sebebtir. İbret almakla ilim artar, düşünce ve tefekkürle de Allah korkusu...

Ebû Turab Nahşebî K.S.: “Kalbinde zerre kadar dünyalığa yer olan, Allah’ın rızâsına eremez.”

Fudayl Bin İyâd Rh.A.: “Bütün dünyayı bana verseler, hepsi helâldir deseler, hesap da sorulmasa, sizin murdar bir şeyden sakındığınız gibi ondan sakınırdım.”

Fâdıl Bin İyâd Rh. A.: “Dünya için çalışmak kolay, dünyadan kurtulmak zordur.”

Hasan-ı Basrî Rh. A.: “Zavallı kul, öyle bir yere râzı oldu ki, helâlına hesap, haramına azap vardır.”

Hasan-ı Basrî Rh. A.: “Dünyanın senden sonra nasıl olduğunu görmek istersen, senden evvel ölenlerin sonuna bak.”

İmâm-ı Âzam Rh. A.: “Dünyaya kızmak için sebeb yok, lâkin onda Allah’a isyan edilir, ona kızılması bu yüzdendir.”

İmâm-ı Şâfiî Rh. A.: “Dünyayı ve onu yaratanı bir arada sevdiğini söyleyen kişi yalancıdır.”

İmâm-ı Şâfiî Rh.A.: “Dünyanın fazlasını istemek bir cezadır ki, Cenâb-ı Hak onunla tevhid ehlini cezalandırır.”

Mâlik Bin Dinâr Rh. A.:

* “Üç şey dışında dünyanın özü çürüdü:

1- Allah dostları ile sohbet etmek,

2- Teheccüd namazına kalkmak, doyarak Kur’an okumak,

3- İçi boş bir evde Allahü Teâlâ’yı zikretmek.”

Mansur Bin Mu’temir Rh. A.: “Hiç günahımız olmasa, kalbimizdeki dünya sevgisi Cehenneme gitmeye yeter, meğer Mevlâ rahmet ede...”

Muhammed Bin Kâb-ı Kurâzi Rh. A.: “Dünyadan az şeye dalmak, âhiretten çok şeyi kaybetmektir.”

Hz. Osman R.A.:

* “Dünyanın tadını dört şeyde buldum:

1- Allah’ın farz kıldıklarını yapmak,

2- Yasaklardan sakınmak,

3- Emr-i bilma’ruf (iyiliği emretmek),

4- Kötülükten men etmek.

Said Bin Müseyyb Rh.A.: “Dünyayı toplayan kimsenin niyeti dini korumak, yakınlarına yardım etmek, ibadet için kuvvet kazanmak değilse, onda hayır yoktur.”

Süfyan Bin Üyeyne Rh.A.: “Sana lâzım olan şeyi istemen, dünya sevgisi sayılmaz.”

Vekî bin Cerrah Rh. A.: “Dünyalığı bir leş gibi gör, ondan ancak seni ayakta tutacak kadar al. O aldığın, helâl yoldan olursa zâhid sayılırsın.”

Yahya İbni Muaz Râzî K.S.: “Dünyaya aldanmaktan sakının. Burası geçici yolcu konağıdır.  Bugün burada yarın âhiretteyiz.”

Y. İbni Muaz Râzî K. S.:  “Dünya sevgisini kalbinden söküp atıncaya kadar, kulun dini yerinde sabit değildir.”

* Büyükler: “Dünya gölge gibidir; arkanı güneşe dönersen gölge öne düşer, ne kadar koşsan yakalanmaz. İnsan güneşe dönüp yürürse gölge arkasına düşer. Şu halde Hakk’a dönüp gölge misâli dünyayı kendimize tâbî kılmalıyız. Dünya için koşan, âhireti kaybeder. Âhiret için çalışan, dünyayı da kazanır. Âhiret asıl, dünya  halefdir.” dediler.

* * *

DÜNYANIN HÂLİ

Büyükler buyurmuş:

- “Ömür boyu amel et. Allah’dan kork. Uzun ve kuru niyetlerle gururlanıp eceli unutma. Dünyaya muhabbeti kes. Zira o aldatıcı hilebaz, bâzen yaldızlı görünür, ümit verir. Gönülleri çeker, gâfilleri avlar kendine bağlar, âşık eder,  yolunda can verdirir. Kendine güvenenleri perişan eder. O, belaları bol olan bir yerdir. Yaradan onu yermiştir. Onun hakîkatını görmeye çalış.”

 “Yenisi eskir, yok olur. Çoğu azalır. İzzeti zillete döner. Sevgisi gider, iyiliği yok olur. “Filan hastalandı, zayıfladı” denmeden gafleti at da Allah’ın rahmetine layık ol. Hastalık sarınca    tabip bulunsa, şifa bulunmaz. “Filan vasiyet etti, malını saydı döktü” sonra, “Dili tutuldu, dostlarıyla konuşamıyor, komşularını tanımıyor” derler. Alnından ter dökülür, inilti artar, gözlerin feri gider, dili tutulur, hayatından ümit kesilir. Son nefesi gelir, ruhu âzâlarından ayrılır, göklere çıkarılır. Dostları  toplanır kefen biçerler, yıkayıp kefene bürürler. Ziyâretçiler kesilir, hased edenler sevinir. Sonra kabre konur, vârisler mallarını böler... O da ameliyle başbaşa kalır.”

* * *

Bir Büyük Hükümdara Nasîhat: 

“Dünyayı daha çok zenginler zemmetsin... Çünkü dünya, bir âfetle malını helâk eder, topladığını dağıtır, çeşitli musîbetler verir, hasta eder, kıskandığı şeyler teker teker elinden gider. İşte dünyadan vefâ uman servet sahibinin hali budur. Şu halde, her yönüyle dünya, yerilmeye değer bir şeydir. Çünkü, o verdiğini geri alır, hibesinden  döner, sahibine başkaları gülerken o da güler, başkaları ağlarsa o da ağlar. Bir yandan vermek için el açar, diğer yandan başını toprağa sokar. Gidenle gelen onun için müsâvî. Gidenin yerine gelenlerden birini bulur. Her şeyin yerine; karşılık kabüllenir... Bu itibarla dünya yerilir...”

* * *

 

Ömer İbni Abdülaziz Hılâfet Makamına Geçtiğinde Hasan-ı Basrî Hz.’nin ona yazdığı Mektup:

“Ey Mü’minlerin Emîri! Bilesin ki, dünya göç etme yeridir. Âdem A.S. mihnet içinde buraya indirildi, ondan sakın. Dünyadan kâfî miktarda azık almak, onu terk etmektir. Zenginlik dünyanın fakirliğidir; dünya her an insanları fakir eder. Onu aziz tutan, zelil olur. Dünyalık peşinde koşan, fakir düşer. Dünya dışı şeker kaplı zehire benzer, yiyeni helâk eder. Sen dünyada yarasını tedâvi için ilâcı az kullananlar gibi ol. Hilekâr ve zâlim dünyadan sakın! O aldatan ziynetleriyle gönülleri kendine bağlayan boyalı duvaklı gelin gibi gözleri çeken, insanları kendine âşık eden bir sihirbazdır. O, efendilerine buğuz eder. Geçenlerle gelenler arasında fark gözetmez.

Ona âşık olan umduğuna ulaştığını sanır da, aldanır. Azgınlık eder, âhireti unutur, bütün düşüncesi dünya olur. Sonra ayakları kayar, hasreti artar, pişman olur, üstüne ölüm acıları çöker. Bu hallerle çeker gider...

Beğenenler onda aradığını aslâ bulamaz, sıkıntılardan kurtulamaz. Meşakkat içinde yüzer, azıksız yola çıkar, yataksız kalırlar.

Ey Mü’minlerin Emîri! Ondan sakın. Zira dünyaya kıymet veren, ne zaman sevinse ardından sıkıntı gelir. Ona dalan aldanır, ondan fayda uman zarar görür. Onun genişliği belâlı, devâmı yok, zevâlı çoktur. Neşesi hüzünle karışık. Giden gelmez, âkıbeti bilinmez. Ümitleri yalan, emelleri dipsiz, sâfî görünenleri bulanık, onda yaşamak meşekkattir. Akıllılar onda her an tehlike görürler.

Onu yaradan, onda olan tehlikeleri beyan etmeseydi ve hakkında darb-ı mesel olmasaydı yine; onun bu halleri uykuda olanları uyandırmaya yeterdi. Halbuki, Hak Teâlâ, ondan sakınmayı emretmiştir. Onun Allah katında bir değeri yoktur. Yarattığından beri Cenâb-ı Hak ona rahmetle nazar etmemiştir.

Dünya bütün hazineleriyle beraber Yüce Rasûl’e arz olunduğu halde, ondan yüz çevirdi, Allah’ın buğuz ettiğine itibar etmedi. Allahü Teâlâ, dünyayı iyi kullarından uzak edip tecrübe için kötü kullarına verdi. Onlar da kendilerine verileni ikram sanıp aldandılar. Rasûlüllah’ın açlıktan karnına taş bağladığını unuttular.

Allahü Teâlâ Mûsâ A.S.’a zenginlik verdiğinde, O: “Bu acele verilecek bir günah sebebidir” der; yoksulluk geldiğinde ise, “Merhabâ ey sâlihler şiârı!” buyururdu.

İstersen Îsa A.S.’a uy. O: “Elbisem yün, Evim, kış günleri güneşli yerler, Işığım ay, Bineğim ayaklarım, Yemeğim otlar... Yokluk içinde yatar, hiç bir şeysiz sabahlarım. Böylece yeryüzünün en zengini benim...”  buyurdu.” (İhya C.3, S.467)

Vehb Bin Münebbih Hz.:

Allahü Teâlâ, Musa ve Hârûn A.S.’ı Firavun’a gönderdiğinde, onlara: “Onun görünüşündeki ihtişam ve saltanatına şaşmayın. Zira onun eceli kudret elimde... Konuşması, göz açıp kapaması, nefes alması benim irâdemledir. Onun mâlik olduğu şeylerin cümlesi geçici dünya yeşillikleri gibidir. Murat etsem size Firavun’u şaşırtacak ziynet ve saltanat verirdim. Lâkin ben sizi dünya ziynetinden uzak kıldığım için bolluk vermedim ve bütün dostlarıma da aynı muâ-melede bulunurum. Çoban koyunlarını tehlikeden koruduğu gibi, ben de sizi dünyalıktan korurum. Beni sevenlerin vücutları takvâ, huşû, muhabbet ve zilletle süslenir. Onların giyecek ve yatacakları şeyler yünden ve kaba şeylerdir. Kurtuluş yolu ve iftiharı bunlardır. Böylelerine uğradığında onlara şefkat kanatlarını döşe; kalbinle, lisanınla yumuşak ve mütevâzî ol. Şunu da bil ki, dostlarımdan birini gücendiren bana cephe almıştır. Kıyâmet günü onun hasmı benim...” buyurdu.

Büyüklerden: “Günler ok, insanlar hedef, zaman avcıdır. Zaman sana her gün bin ok atar, gün ve gecelerini yıpratıp tüketmek için sarar. Şu halde senin selâmet ve devamın nerede? Günlerin sana verdiği noksanlığı görebilsen gelecek günlere sevgi duymazdın, saatlerin geçmesi de sana ağır gelirdi. Fakat İlâhî takdir bütün tedbirlerin üstündedir. Dünyanın zevki, onun gâilelerinden uzak olmakla elde edilir.

Aslında dünya, hekimin ilâç yaptığı Hanzal ağacından da acı. Hallerini bilenler onun  kusurlarını saymaktan âciz kalmışlar. Dünyanın akıl almaz fenalıkları, anlatılanlardan fazladır. Allahü Teâlâ bizi doğruya hidâyet edip doğru yolda dâim eylesin...”

 

 Ömer İbni Abdülaziz’in hutbesi:

 “Ey İnsanlar! Siz bu fânî dünya için değil, ebedî âlem için yaratıldınız. Buradan oraya gideceksiniz. Ey Allah’ın kulları! Siz öyle bir yerdesiniz ki, yemeği kursağınıza tıkanır, suyu boğazınızda kalır. Size sevindirecek bir ni’met verse, başka bir ni’meti elinizden alır, ona hasret bırakır. Bunları düşünün de en son varacak ve ebedî kalacak yer için çalışın!” deyip gözyaşlarıyla minberden indi.

 Hz. Ali R.A.’ın  hutbesinden:

“Bilmiş olun ki, öleceksiniz, sonra dirilecek, yaptıklarınızın hesabını verip karşılığını göreceksiniz. Dünya hayatı sizi aldatmasın. Zira o felâketlerle dolu, zevâle mahkûm ve gaddardır. Dünyada bulunan her şey yok olacak. O, sevenlerin bâzen lehine, bâzen de  aleyhine olur. Bir hal üzere kaldığı yoktur. Ona uğrayan kötülüğünden emin olamaz. Onu sevenler bolluk beklerken mihnet ve musîbet bulurlar. Onda hayat kötüdür, bolluk ve ferahlığı geçicidir. İnsanları hedef alır oklarıyla helâk eder.

Herkesin eceli mâlum ve nasîbi bellidir. İçinde bulunduğunuz dünya, sizden evvel geçen, sizden çok yaşayan, sizden kuvvetli olan ve onu  sizden fazla imâr edenlerinkinden başka bir dünya değildir. Şimdi onların da sesleri kesildi, cesetleri çürüdü, sarayları boş kaldı, memleketleri harap oldu; köşkleri, binaları, işlemeli eğerleri... Hepsi yerlerini mezar taşlarına terk etti. Mezarları dünya ile uğraşanlara yakın; fakat kendileri garip, mâmûrelerden uzakta... Komşularıyla görüşemez oldular. Nasıl görüşsünler ki, onları bekleyen sonları yakaladı. Toprak, cesetlerini yedi. O debdebeli hayattan sonra parçalandılar. Dostları onlara acıdı ve sandılar ki toprak altında ebedî kalacak bir daha hayata dönmeyecekler! Halbuki Cenâb-ı Hak “Tekrar dirilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmelerine mânî var” buyurdu. (S. Müminûn 101) 

Siz de bir an kendinizi onların yerine koyun. Mezara girip âhiret kapısı açılıp gizli işlerin açığa çıkarak tüyler ürperten o dehşetli günde yaptıklarınızın hesabını vermek için Allah’ın huzuruna çıkacağınız günü düşünün. İşte o gün, herkes kazancına göre karşılık görecek. Allahü Teâlâ: “Kötülük yapanlara amellerinin karşılığını verecek, iyilere de yaptıklarından daha iyisiyle ihsan edecektir” buyurdu. (S. Necm 31)

Kezâ: “Amel defteri getirilince suçluların onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün” buyuruluyor. (S. Kehf 49)

Hz. Ali R. A’den:

“Size takvâya sarılmaya ve dünyayı terketmenizi tavsiye ederim. Çünkü o, siz istemeseniz de sizi terkedecek ve cisimlerinizi yıpratacak... Siz dünyada yolculuk eden ve yolun sonuna varan bir cemaat gibisiniz. Nice harisler, arzularına ulaşmadan dünyadan gittiler. Dünyanın sıkıntı ve mihnetlerinden şikâyet edip durmayın. Zira mihnet ve sıkıntılar geçicidir. Varlığıyla da mağrur olmayın. Çünkü onlar da yok olacak. Ölüm peşinde iken dünyayı arayan; unutulmadığı halde gaflet içinde yaşayan insana şaşarım.”

Büyükler buyurmuş:

“Dünya, içinde bulunduğun andır. Zira, geçen geçti, geri gelmez. Zaman cemaatları parçalar, dostları birbirinden ayırır, devletleri başka yerlere nakleder. Uzun emeller, kısa ömre sığmaz. Dönüş Allahü Teâlâ’yadır.”

Muhammed İbni Hasan Hz.:

“Akıl, ilim ve edep sahipleri, Allahü Teâlâ’nın dünyayı hakir yaratıp onu velîlerine lâyık görmediğini ve Rasûlüllah’ın ondan yüz çevirip Ashâb’ını ondan men ettiğini bildiler. İktisad edip ondan kifâyet miktarına kanaatla fazlasını âhiret için tasadduk ettiler.

Dünyalıktan bir yolcu kadar azık aldılar, dünyayı bırakıp âhireti îmar ettiler.

* * *


 

DÜNYAYI  BENZERLERİYLE  KIYAS

Bilinsin ki dünya : yokluğa doğru sür’atle gitmekte ve yakında yok olup gidecektir. O, bekâyı (dâim kalmayı) vaad eder, fakat sözünde durmaz. Yerinde durur sanırsın, fakat sür’atle yürür ve göçüp gider. Yazık ki insanlar, onun hareket ve sür’atini fark etmez de ona gönül verirler. Sonunda anlayıp nedâmet ederler, lâkin fayda vermez. Dünya yürüyen gölge gibidir.

Hz. Hasan R.A.: “Geçici dünya zevklerine aldanan,  gölgeye güvenen ahmak” gibidir...

H.Ş.: “Dünya korkulu rüyâ gibidir. Dünya ehli onun üzerinde cezâ görür...”

* “Kendimi rüyâda hoş ve nâhoş şeyler gören insana benzetiyorum. Böyle rüyâ gören adam, birden uyanır. İnsanlar da   uykudalar. Çeşitli rüyalar görüp uyanırlar. Ölüm ötesinde uyandıklarında elleri boştur...” (Yunus Bin Übeyt)

* Büyüklerden:

 “Dünyaya en çok benzeyen şey, uyuyan  adamın rüyasıdır.”        * * *

 

DÜNYA, BAĞLILARINI HELÂK EDER

*Bilinsin ki, dünyanın âdeti; insana yaklaşıp, yaldızlı süsleriyle onu aldatmak, sonra helâk etmektir. O, istenmesi için süslenip  evlendikten sonra kocasını öldüren kadın gibidir.

*Dünya, İsa A.S.’a yaşlı ve süslü bir kadın sûretinde göründü. İsa A.S. ona:

- Kaç kere evlendin? dedi. O:

- Sayılara sığmaz. Hz.Rasûl:

-Onlara ne oldu? Öldüler mi? Yoksa seni boşadılar mı?

- Hayır, hepsini ben öldürdüm...

- İsa A.S.:

- “Öldürdüğün kocaların hallerinden ibret almayıp da seninle evlenmek isteyen yeni kocalara yazıklar olsun” dedi.

* * *

             DÜNYANIN İÇİ DIŞINA UYMAZ

* Dünyanın dışı hoş, içi pislik dolu ve çeşitli renklerle, türlü elbiselerle süslü, çirkin bir kocakarıya benzer.Yüzü açılıp bakıldığında çirkinliği açığa çıkar. Görünüşüne aldanıp peşinden gidenler nedâmet ederler.

Hz. Ali R. A. bir gün bahçede çalışırken yanına, güzellikte emsâli bulunmayan, Âmir-i Cemhî’nin kızı Büseyne sûretinde bir kadın geldi. Bir çok naz ve gösterişten sonra kendisine evlenme teklif etti. Hz. Ali R.A.: “Sen kimsin, seni âilenden isteyeyim” buyurdu. Kadın: “Ben dünyayım” dedi. Hz. Ali R.A.: “Ey Kadın! Haydi git, benden başka  koca ara. Benim seninle işim yok” deyip  şunları söyledi:

-“Pespâye ve denî dünyanın aldattığı kimse arzûsuna kavuşamadı. O, kimi ziynetiyle aldatmışsa ona çok zaman fayda vermez.

Buseyne, tabîî süsleriyle dübâreci kıyâfetinde bize geldi. Ben de ona dedim ki, “Sen benden başkasını aldat! Zira ben hem dünyadan çabuk usanırım, hem de câhil değilim.

Peygamber-i Âlişân’ın temiz cesedi şu toprağın bağrına konulmuşken artık benim dünya ile birleşmem mümkün değildir.

Farzet ki dünya sana defîneler dolusu para ile, Kârûn’un hazînelerini ve kabîlelerin mülkünü verdi, sonunda bunların hepsi yok olmayacak mı? O halde sen,  benden başkasını avla. Zira ben senin şan ve şöhretine, mülk ve ni’metlerine itibar etmem; benim kanaatkâr nefsim taksim olunan rızka râzidir.

Ey dertlerle dolu  dünya! Sen kendi işine bak! Ben Allah’dan ve ona kavuşacağımız günde, dâimî azabtan korkarım”(Metâliunnücûm, C.1 S.121)

Alâ Bin Riyad Hz.lerinden:

“Rüyâda yaşlı, buruşuk, her çeşit ziynete bürünmüş, süslü bir kadın gördüm. İnsanlar şaşkın bakışlarla onu seyrediyorlardı.

Yaklaşıp sordum:

-Sen kimsin? O:

-Yazık sana! Beni tanımadın mı? Ben dünyayım, dedi. Ben:

-Şerrinden Allah’a sığınırım, dedim. Kadın:

-Benden kurtulmak istersen, paraya kıymet verme, dedi.


 

Ebû Bekir Bin Abbas Hz.leri:

“Dünyayı ak saçlı, çirkin ve yaşlı bir sûrette gördüm. Ellerini birbirine vurarak ses çıkarıyor, insanlar da etrafına toplanmış el çırparak oynuyorlardı. Karşıma geçip bana:

- “Seni de kandırsam bunlar gibi oynardın”  dedi.

* İbni Abbas R.A.: “Kıyâmet günü dünya çirkin, kısa boylu, yeşil gözlü, iri dişli, berbad bir halde getirilecek ve mahşer halkına:

-“Bunu tanıdınız mı?” denecek. Onlar:

-“Böyle fena bir şeyi bilmekten Allah’a sığınırız” diyecekler:

-“İşte, uğrunda birbirinize hasım olup, boğuştuğunuz dünya budur” denilecek ve dünyayı cehenneme atacaklar. Oradan feryad ederek:

- “Yâ Rabbî! Bana tâbî olan bunca adamlarımı da bana ver” diyecek. Allahü Teâlâ:

-“Onun adamlarını da onunla beraber cehenneme atın!” buyuracak.

*Fudayl K.S.: “Rüyâda alabildiğine süslenmiş bir kadın gördüm. Göreni içten yaralıyordu. Arkasını dönerse güzellerin güzeli, yüzünü dönerse çirkinlerin çirkini idi. Onu gören «Şerrinden Allah’a sığınırım» diyordu. Kadın: «Paraya kıymet verdikçe şerrimden kurtuluş yok! Ona değer vermeyen benden kurtulur. İşte ben bildiğin dünyayım» dedi”

* * *

 

 

İNSAN VE DÜNYA

Resûlüllah S.A.V.: “Dünya ile aramızda bir münâsebet yok. Zira ben dünyada yaz gününde yola çıkan yolcu gibiyim. Yolcu yolda bir ağaç gölgesinde biraz istirahat eder, sonra gölgeyi terk edip gider. Ben de yoluma devam edeceğim” buyurdu. (Hâkim)

 Dünyayı böyle bilen ona meyletmez.

* İsa A.S.: “ Dünya bir köprüdür. Üstünden geç, onu tâmirle meşgul olma” buyurdu.

Dünya, âhirete giden bir köprüdür: Köprünün başı beşik, sonu mezardır...Arada ki mesafe de mahdut...Bazı insanlar, köprünün yarısına, bazıları üçte ikisine, bazıları üçte birine varmış, bazıları da sonuna bir adım kaldığı halde ondan habersizdir. Nerede bulunursa bulunsun herkes bu köprüden geçecek. Geçit üzerinde inşaat yapmak ve ziynetle meşgul olmak akıl kârı değil, ahmaklık alâmetidir.

* * *

DÜNYAYA DALMAK KOLAY, ÇIKMAK ZORDUR.

*Bilmiş ol ki, dünya önce yumuşak ve kolay görünür. İçine dalanlar girişteki tadı devam eder sanır. Halbuki dalmak kolay, selâmete ermek zordur.

Hz. Ali R.A., Selmân-ı Fârisî Hz.’ne yazdığı mektubunda:

“Dünya yılana benzer; derisi yumuşak, lâkin zehiri öldürür. Hoşlandığın şeylerden vazgeç ki, dünya sana yaklaşmasın. Sıkıntılarını arkaya  at, ehemmiyet verme. Dünyaya taraftar olmaktan sakın. Çünkü dünyaya gönül verip varlığına sevinen kimseye, ondan muhakkak  kötülük gelir.”

*Rasûlüllah S.A.V.Efendimiz: “Dünyaya meyleden, suda yürüyen insan gibidir. Ayakları ıslanır.” buyurdu.

Suda yürüyeni su ıslattığı gibi, dünyaya dalan kişide tesirde kalır, kalbi kararır ibâdetten zevk almaz olur. 

İsa A.S. buyurdu:

 “Size hakîkati söylüyorum: Hasta yemekten zevk almadığı gibi, dünyalığa sahip olanlar da onun sevgisiyle, ibâdetten zevk alamazlar. Hakîkati size tekrar söylüyorum: Hayvan, terbiye edilmeden binildiğinde sertleşip azgınlaşır, Allah sevgisiyle ve ölüm korkusuyla terbiye edilmeyen kalb de kararır. Yine hakîkati söylüyorum: Deri, tabaklanmadan bal kabı yapılmadığı gibi, kalb de şehvet ve tamâdan temizlenmeden hikmet kabı olamaz...”

*Hadis-i Şerif’te: “Dünyada ancak belâ ve sıkıntı kalmıştır. Sizin amelleriniz bir kap gibi; üstü ve evveli iyi olursa altı ve sonu da iyidir. Üstü bozuk olursa altı da bozuktur” buyuruluyor.

H.Ş.: Dünya, baştan sona kadar yırtılıp da bir iple tutan elbiseye benzer, o da kopmak üzeredir.”

* * *

İsa A.S.: “Dünyalık peşinde koşan kişi, deniz suyu içen insan gibidir; içtikçe susuzluğu artar, sonunda helâk olur...”

* * *

DÜNYANIN SONU, ÖNÜ GİBİ DEĞİLDİR

*Yenilen yemekler gibi, dünya arzuları da nefse hoş gelir. İnsan: yemekler mideden bağırsaklara geçtikten sonra, bunlardan nasıl nefret ederse, ölüm ânında dünyalıktan da öyle nefret eder.

Rasûlüllah S.A.V. sahâbeden birine :

- “Tuzlu ve baharlı yemekleri yiyen sen değil misin?” dedi. O da:

- “Evet yâ Rasûlallah! öyledir” dedi, Rasûlüllah S.A.V.:

- “Bu yemekler nereye gidiyor, ne oluyor?” diye sordu. O:

- “Sonu mâlum, Yâ Rasûlallah.”

Rasûlüllah S.A.V.:

-İşte Allahü Teâlâ, dünyanın sonunu âdemoğlunun yediği yemeğin sonuna benzetmiştir. (Ahmed ve Tirmizî)

*Rasûlüllah Efendimiz diğer hadîs-i şeriflerinde: “İnsanoğlundan çıkana bak. Evveli ne kadar nefîs olsa da (neticesi) nereye gidiyor? Dünyanın sonu da budur.” (Taberânî)

*Hasan-ı Basrî Hz.:

- “Onları görüyorum, yemeklerini çeşitli süslerle süslüyor, sonra da gördüğünüz yerlere atıyorlar. Nitekim Allahü Teâlâ: “İnsan, yemeğine bir baksın” buyuruyor.”

* * *

ÂHİRETE NİSBETLE DÜNYA

 Rasûlüllah Efendimiz: “Âhirete nisbetle dünya, birinizin parmağını denize batırmaya benzer, dikkat etsin, parmağıyla geri getirdiği şey ne kadardır?” buyurdu. (Müslüm)

Bütün gayreti dünya olan kişinin âhiret için elinde bir şey kalmaz.

* * *

DÜNYAYA DALANLARIN HALİ

Dünya işlerine dalıp da âhireti unutanlar, bir deniz seyâhati esnasında, safâ için sâhile çıkanların hâline benzer. Bunlardan gemiye erken dönenler en güzel yerleri alır, gezmeye dalıp gecikenler dar yerlerde kalırlar. Sahildeki kıymetli taşlar vs.den toplayıp sonra gemiye gelenler de kendilerini gemiye zorla sıkıştırır, fakat, eşyaları boyunlarında asılı kalır da onları topladıklarına pişman olurlar.

Bunlardan bir kısmı da  sahilde eğlenceye dalar, geminin hareket düdüğünü son anda işitip koşarlar, fakat gemide yer bulamazlar. Bir kısmı ise eğlenmenin verdiği sarhoşlukla gemiyi unuturlar. Nihâyet, eğlenceye dalanlar sahilde kalır da, yırtıcı hayvanlara yem olurlar.

Yolculardan gemiye erken dönenler de, geç kalıp sığışanlar da memleketlerine (emellerine) ulaşırlar. Fakat gemiyi kaçıranlar, yâni, dünyaya dalıp yeşilliklerine aldanan ve nereden gelip nereye gideceğini düşünmeyen gâfiller de sahilde kalır helâk olanlar gibi, maksada erişmeden hasret ve nedâmet içinde can verirler.

* * * 

      ZAYIF İMANLA DÜNYAYA ALDANANLAR

*Rasûlüllah’ın Eshâbına hitâbı:

 “Ben, siz ve dünya...Tozlu bir sahra yolculuğuna çıkan cemaate benzeriz. Bu cemaat, yolu yarılamadan yiyecek ve içeceklerini bitirir, yorgunluktan perişan duruma düşerler. Bunlar bu halde iken, karşılarına elbisesine bürünmüş, başından sular damlayan bir adam çıkar:

- “Bu haliniz nedir? Nereden gelip, nereye gidersiniz? der.”

- “Gördüğün gibi burada perişanız. derler.

Adam:

- “Sizi suya kandırır, doyurucu yeşilliklere ulaştırırsam ne yaparsınız? diye sorar.

- “Emrine girer sana isyan etmeyiz.”

- “Sözünüzde durur musunuz?”

- “Evet... Allah adına söz veriyoruz” derler. Adam da onları, vaad ettiği sulak yere götürür. Bir müddet sonra:

- “Ey insanlar!” der.

- “Buyur” derler.

- “Haydi yolculuğa hazırlanın!”

- “Nereye gideceğiz?”

- “Buradan daha iyi yere!” der.

Bir kısmı:

- “Biz bu ni’meti zor bulduk, daha iyisini istemeyiz, fazlası lazım değil...” derler. Bir kısmı da: “İsyan etmeyiz diye söz verdik.  Hem adam vaadini tuttu. Elbette bu vaadi de doğrudur” diye, onunla yola çıkarlar. Fakat ekseriyet orada kalır. Ve düşman eline düşer, kimi öldürülür, kimi de esir olur.” (İbni Ebid Dünya)

* * *

DÜNYA Nİ’METLERİ

Mal ve servet sahiplerinin hâli şuna benzer:

Adamın biri insanları evine dâvet eder. İlk gelen misafire koklaması için içi güzel koku ile dolu bir altın kutu verir. Adam bunu kendisine verildi sanır, diğer misafirlere de ikram için elinden alınınca üzülür. Fakat sâde koklamak için verildiğini bilenler koklar ve ğeri verirler.

* * *

 Dünyada Zevk Ve Lezzetler Üçtür 

1-Mânevî zevk ve lezzetler

Âhirette faydalı olacak işlerden alınan hazlar ki, ilim ve amelden hasıl olan. Yani şeriat ilmiyle Allah rızası için yapılan işler... Hakîkî âlimler, ilimden hudutsuz zevk alırlar. Bu, dünya zevki ise de âhirettendir. Âbidler de böyle... İbâdetlerinden dünyada zevk alırlar, lâkin o, dünyadan değildir.

Rasûlüllah S.A.V.: “Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi; güzel koku, kadın(ın hukûkunu korumak) ve gözümün nuru namaz” buyurmuştur. Rasûlüllah S.A.V., namazı dünyalıktan saydı. His ve müşâhedeye giren her şey dünyalıktır. Rükû ve secdeden zevk almak da dünyadandır. Lâkin, dünya zevklerinden değildir.

2- Maddî zevk ve lezzetler

Bunlar, mânevî zevk ve lezzetlerin aksine, âhirette faydası olmayan veya zararı olan işlerden alınan dünyevî zevklerdir. İsyandan alınan zevk, ihtiyaç fazlası binit, mal, köle, câriye, han, apartman, kıymetli elbiseler, lezzetli yemekler... Bunların hepsi dünyevî zevklerdendir.

Hz Ömer R.A., Humus vâlisi Ebüd-Derdâ Hz.,  iki dirheme bir gölgelik yaptırdığını haber alınca ona bir emirnâme yazdı:

- “  Fars ve Rum’un binaları sana kıyâmete kadar yeterdi. Seni Şam’a naklettim. Mektubumu alınca âile efradınla birlikte oraya git!”

Anlaşılıyor ki Hz. Halife bu kadarını da fazla bulmuştur.

3- Maddî ve mânevî olan zevk ve lezzetler

Bunlar, âhiret ameline yardımcı olan dünyalıklardır. Yetecek kadar yiyecek ve giyecek, ilim ve amelde bulunmak için sağlığı koruyacak kadar ihtiyaç maddeleri tedârik etmek gibi... İlim ve amelde bulunmak için bunlardan istifâde etmek dünyadan değildir. Şâyet ilim ve amel dışında başka zevkler için olursa dünyalıktan sayılır.

İnsanı âhiret saâdetine şu üç sıfat ulaştırır:

1-Safâ-i Kalb: Kalbin, feyz-i İlâhî ile  kibir, ucub, riyâ gibi kötü hallerden temizlenmiş olması...

2- Zikrullah: Hak dostlarının tâlim ve târifi üzere zikir...

3- Mârifetullah: Allahü Teâlâ’yı hak dostlarının anlattıkları gibi zât ve sıfatlarıyla bilmek.

Kalbi safaya kavuşturmak, zikrullah ve mârifetullah ile mümkündür. mârifetul­lah da tefekküre devamla elde edilir.

Kurtuluş kalbi dünya arzûlarından temizlemek-tedir.

H.Ş.: “Kulun amelleri kabirde onu müdâ­faa eder. Azab, ayakları tarafından gelince, geceleri kıldığı namazlar karşılar; ‘Bu ayaklarla kıyâm etti’ diye onu müdafaa eder, azabın def’ine sebeb olurlar... Azab, elleri tarafından gelince, sadaka karşılar, azâbın def’ine sebeb olur...” (Buhârî)

Zikrullah ile meşgul olmak ve Allah için sevmek, Cemâl-i İlâhî’yi müşâhedeye ve ebedî saâdete sebebtir. Öyle insanların kabri Cennet bahçesi olur. Mevlâ’yı seven kalb, sevdiği Mevlâ ile sefâ bulur, dünyayı seven kalb de öldükten sonra sevdiği dünya ile kalıp ikab görür.

* * *

Dünyalık ikiye ayrılır:

1- Haram kazanç ki, âhiret azâbına sebepdir.

2- Helâl kazaç... Bu da uzun  hesâba çekilmeye  sebebtir.

Akıllılar, mahşerde uzun zaman hesab vermenin azâbını bilirler.

*Rasûlüllah S.A.V.: “Helâlin hesâbı, haramın azâbı var” buyurdu. (İbni Ebiddüya)

Helâl malın da, sahibini meşgul edip âhirette yüksek makamlara ermeye mânî olduğu için bir nevî rûhî azâba sebeb olduğu bildirilmiş. Bu hal dünyada da böyle...Emsâlinden aşağı kalanlar gibi...

*Dünyalıktan bir bardak soğuk su içmek, yeşil manzara seyredip zevk almak, güzel kuş sesi dinlemek gibi şeylerden dahî zevk almak, âhirette bu  zevklerin kat kat fazlasını kaybetmeye sebeptir. Rasûlüllah Efendimiz, Hz. Ömer’e R.A.: “ İşte şu bir bardak su, sorulacağın ni’metlerdendir” buyurdu.

Kıyâmet günü bu gibi süallerle karşılaşmak, zillet korku ve dehşete sebeb olduğundan, Hz. Ömer R.A., kendisine ikram edilen bir bardak soğuk bal şerbetini, elinde çevirip çevirip, sonra: “Ben bunun hesâbını veremem, lezzeti gider, hesâbı kalır; alın siz için” deyip iâde etmiştir.

*İsâ A.S., bir gün taşı yastık yaptı. İblis ona:

“İşte dünyaya meylettin” dedi. O da taşı attı.

*Süleyman A.S., mâlik olduğu hudutsuz servetten başkalarına büyük ikram ederken, kendisi arpa ekmeği yer; “Miskin, miskinler yanına yakışır” der, garip ve fukaralarla  otururdu.

Varlıkta sabır, yoklukta sabretmekten daha zordur.

*Allahü Teâlâ, Rasûlüne dünyayı bâzen genişletti, bâzen de öyle daralttı ki, açlıktan karnına taş bağladığı oldu. Cenâb-ı Hak, peygamber ve velîlerine derecelerine göre musîbetler verdi, onları ayrı ayrı ibtilâ etti. Bunların hepsi, âhirette makamlarını yüceltmek içindi. Bu hal, şefkatli ananın, çocuğunu, sıhhati için bâzı yemeklerden  men etmesine benzer.

Hulasa: Ey Aziz! İyi düşün. Allah’ın verdiği serveti nefsin hevâ ve isteklerine harcayıp safâ sürmekte ne derece serbest veya mes’ül olduğunu anla da ona göre dünyaya îtibar et. Ecel gelince şaşırıp kalma... Bunlar ilaç. Nefse ve dünyaya aldananlara devâ... Dinin emirlerine değil de, nefsin isteklerine uyanların halleri haraptır.

Ameller üç kısımdır:

1- Dünya için yapılan ameller. Haramlar, şüpheli şeyler ve zevk için yapılan mübahlar bu cümledendir.

2- Allah için yapılan ameller. İhlasla edâ edilen farz ve nâfile ibâdetler, zikir, fikir, şehvetlerden kaçınmak, ilim tahsil etmek... gibi. Bunlar, hâlis niyetle olmayıp da sıhhatini korumak ve halk arasında itibar görmek için yapılırsa, Allah için olmaktan çıkar, dünya için olur.

3- Dünyalık gibi gözüktüğü halde Allah için olan ameller: vücûda sıhhat, ibâdete kuvvet ve dine hizmet için yemek ve içmek, haramdan korunmak için evlenmek gibi amellerdir.

H.Ş.: “Helâlinden olan dünyalığı, üstünlük ve övünmek için toplayanlar, kıyâmet günü Allahü Teâlâ’yı kendilerine gazaplı bulurlar. Lâkin ihtiyacını te’min edip başkasına muhtaç olmayarak, nefsini korumak için kazananlar kıyâmet günü yüzleri ayın on dördü gibi parlayarak mahşer yerine gelirler.” (Ebû Naim)

Amelin neticesi niyete göre değişir.

Dünya, nefsin peşin arzûlarından ibârettir ki, buna ‘Hevâ’ denir.

*A.C.: “Kim Rabbinin azametinden korkup nefsini kötülükten men ederse, varacağı yer cennettir” Nâziât S. 40-41)

* * *

HEVÂ’DAN SAYILAN ŞEYLER

A.C.: “Muhakkak ki dünya hayatı; oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve evlât çoğaltma gayretinden ibarettir.” (S.Hadîd 20)

A.C.: “Kadın, oğul, birikmiş altın ve gümüş, güzel atlar, hayvanlar ve ekinler insanlara sevdirildi. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarından ibarettir.” (S.Âli İmran 14)

İhtiyacı kadar yiyecek ve   oturacak yer tedârik etmek, Allah’a kulluk niyetiyle olursa Allah içindir. Fazlası zevk için olduğundan Allah için değildir. Zarûrî olan ihtiyaçla, fazla olan arasında bir derece var ki, ona “Hâcet” denir. Hâcetin de ileri, geri ve orta tarafları var. Geri kalan, zarûrî kısmına yakın olandır ki, bunun zararı yoktur. Zira tam zarûret miktarını tâyin etmek zordur. İleri tarafı ise zevke, sefâya yaklaştırır, bundan sakınmak lâzımdır.

Bir de orta derece var ki, bu da şüpheliler-dendir. Şüphelilerden uzaklaşıp imkân nisbetinde takvâya yakın olan “zarûretin en aşağı derecesiyle” iktifâ etmek îcap eder. Peygamberler dâimâ zarûrî derece ile iktifâ etmişler... Onlara uymak için öyle yapmalı... Veysel Karânî Hz.leri böyle yapmış, sıkıntı ve musîbetlere katlandığı için, O’nu görenler deli sanmıştı.

* * * 

İNSAN VE DÜNYA

Dünya: insanlar ve onların rızıkları ile, üzerinde bulunan diğer şeylerden ibarettir. Âyet-i Celîle’de: “Yeryüzünü, insanların hangisi daha güzel amel edecek diye süsledik” (S.Kehf 7) buyuruldu. Yeryüzü, insanlar için döşek, beşik, mesken ve duracak mahal kılınmıştır. Üzerindekiler de, insanoğlunun yiyip-içmesi, giymesi ve evlenmesi içindir. Bir Müslüman dînî vazifeleri yerine getirebilmek için yemek, içmek, giymek ve mesken gibi şeylere muhtaçtır. Dünyalığın bu kadarı ile uğraşmak çirkin değildir.

Yaratılış hikmetini unutup da, dünyanın maddî zevklerine dalan insan, hac yolunda, devesini süslemekle meşgul olup da kâfileden geri kalan ve çölde devesiyle birlikte helâk olan adama benzer. Akıllı kişi ihtiyacını erken görür de, yolda kalmaz.

Âhiret yolcuları da böyle...Bedenin zarurî ihtiyaçlarını görür, lüzumsuz şeylerle uğraşmaz.

İnsanları, Allahü Teâlâ’yı zikirden en çok meşgul eden şey, mideleridir. Giyecek ve mesken ona nisbetle hafiftir.   

Eğer insan işi, bu maddelere muhtaç olduğu miktara indirse, dünya meşgûliyeti onları kaplayamazdı.

Dünyayı ve yaratılışlarındaki hikmeti bilmediklerinden, dünya onları istîlâ etti de asıl maksadı unutup yolda kaldılar.     * * *

RIZIK VE NEFİS

Ey İnsan! Cenâb-ı Hakk’ın sana yetecek kadar rızık vermesi ve seni tuğyana sebep olacak ziyadeden men etmesi, senin için nîmetlerin en büyüğüdür. Çünkü açlık ve susuzluk illetinin ilacı rızıktır. Hastalık geçince ilacın hükmü kalmadığı gibi, dînî ve dünyevî ihtiyaçlar görüldükten sonra da, rızkın ziyadesine lüzum kalmaz. Çünkü rızkın ihtiyaçtan fazlası din işlerini ihmâle, ibâdette gevşekliğe, ısyan ve azgınlığa ve nice muzır işlere sebep olur. Arpasını artırıp da atı azdırmak gibi...

Kur’an-ı Kerim’de Cenâb-ı Hak:

- “Muhakkak insan kendini ihtiyaçdan uzak gördüğünde haddi aşar; Yaradan’a isyan eder.” (S.İkra’6-7)

- “Allah, kulları için rızkı geniş yapmış olsaydı, onlar elbette yeryüzünde azgınlık ederlerdi,” buyurmaktadır. (S.Şûrâ 27)

Feyz-i İlâhî ile alâkadar olanlar müstesnâ denilmiş...

 * * 

Hâdise: Sûre-i Kasas’ın 76. âyet-i celîlesinde beyan buyurulduğu üzere, Kaarûn, Musa A.S’ın kavminden ve  fakir bir akrabası idi. Israr etmesi üzerine Musa A.S. kendisine iksir ilmini tâlim buyurduktan sonra malları çoğaldı, dağa-taşa sığmaz oldu. Kaarûn, gittiği yerlere hazine anahtarlarını güçlü kuvvetli bir grup insanla götürür, onlarla böbürlenir, büyüklük taslar, cebâbire ile ünsiyet ederdi. Musa A.S. ona nasihat etti: “Dünya malına, sür’atle yok olmaya mahkûm şu debdebeye mağrur olma. Zira malın hayırlısı hayra yarayan, âhiret saadetine sebep olandır...”   

Musa A.S.’ın nasihatleri ona tesir etmediği gibi, binde bir olan zekât borcunu da “Büyük yekûn...”diye vermedi ve bir kadınla zina etti diye Musa A.S’a iftirâda bulundu. Bu hâdisenin iftirâ olduğu kadın tarafından itiraf edilmesi üzerine, Musa A.S. izn-i İlâhî ile Kaarûn’un helâki ve yere geçmesi için bedduâda bulundu. Toprak, malıyla birlikte onu, bir lokma gibi yuttu ve Kaarûn’un övülmeye değer nâmı nişanı kalmadı. Ne kimsenin yardımı oldu, ne de Musa A.S.’a yalvarması kâr etti.

* * * 

Hâdise: Ashâb-ı Kiram’dan Sâlebe, Rasû-lüllah’a mürâcaatla fakirlikten şikâyetle ve servet sâhibi olması için duâ etmesini ricâ etti. Rasûlüllah Efendimiz:

- “Şükrü edâ edilen az mal, teşekküründen âciz kalınan çok maldan hayırlıdır” buyurdu. Sâlebe, ricasında ısrar etti. Zengin olunca, dinin emrini yerine getireceğine ve Allahü Teâlâ’nın hakkını îfâ edeceğine dâir yeminlerle söz vermesi üzerine Fahr-i Âlem Efendimiz, düâ buyurdu.

Sâlebe’nin malı arttı, koyunları Medine sokaklarına sığmaz oldu, şehir dışına taştı. Sâlebe, Mescid-i Rasûlüllah’a günde ancak iki vakit gelir oldu. Sonraları sâdece cumaları gelmeye başladı. Nihâyet cuma namazını da terk etti. Sultanül Enbiyâ Efendimiz S.A.V.:

- “Sâlebe’ye ne oldu? Niçin cemaate gelmiyor?” diye sual eder, hâlinden haber aldıkça: “Vaah Sâlebeye” diye esef ederdi.

Zekât tahsili için Rasûlüllah’ın memurları kendisine geldiğinde; “Bu bir nevî cizyedir, hele beni geçin de düşüneyim” dedi. Ve şu Âyet-i Celîle onun hakkında nâzil oldu:

 “İçlerinden kimi de: “Allah, bize lütf u kereminden ihsan ederse yemin olsun, zekâtını vereceğiz, muhakkak sâlihlerden olacağız” diye O’na ahdetmişti. Allah kendilerine fazl u inâyetinden verince de onunla cimrilik ettiler.” (S.Tevbe 75-76)

Bu ve diğer hükümler Sâ’lebe’ye bildirilince; büyük pişmanlık içinde malının zekâtını kendi eliyle huzur-u risâlete takdim etti ise de, reddolundu.

Hz. Sıddîk ve Hz. Fârûk’un hilâfetlerinde malının zekâtını getirdi. “Rasûlüllah’ın kabul etmediğini kabul etmeyiz” dediler. Sâ’lebe, Hz. Osman’ın hilâfeti zamanında ebedî saâdetten mahrum olarak hesap mahalli olan âhirete gitti. Başına toprak saçarak pişman olması fayda vermedi.   

H.Ş.: “Rızkın hayırlısı kâfî, zikrin hayırlısı hafî olandır.” (Sa’d bin Ebî Vakkas R.A.)

H.Ş.: “Güneş doğup batarken iki melek; insan ve cinlerden gayrı mahlûkatın işiteceği şekilde “ Ey İnsanlar! Rabb’inize gelin. Zira dünyada az ve kâfî olan, çok olup da sizi Allah’dan meşgul edenden hayırlıdır” diye nidâ eder.” (Ebüd-Derdâ Hz..)

* * *

DÜNYAYA DEĞER VERİLMEZ

Akıllılar; kötülüğü defetmek ve iyiliği elde etmek için, dünya pisliğine, mevkî, mal ve geçici şöhretine muhabbet etmediler.

Hikmet Sâhipleri  dünyayı yedi şeye benzettiler:

1- Kandırmayan tuzlu su,

2- Kararı olmayan bulut gölgesi,

3- Mazarratı  olan faydası olmayan yıldırım,

4- Yağmursuz yaz bulutu,

5- Yazın bitmesiyle kuruyup yok olan otlar ve çimenlikler,

6- Uyuyan adamın ihtilam olması,

7- İçerken hoş gelen zehirli şerbet.

Kezâ: “Dünya; karışık rüyâ, sevinci bulut gölgesi, hâdiseleri ok, arzûları zehir, fitne ve belâları yıkıcı dalgalar gibidir” denilmiş.

*Dünyada selâmet aramak, akrep yuvası üzerine çadır kurmaya benzer.”

Nasihatten anlamayıp dünya düşkünlüğünden vazgeçmeyene Cenâb-ı Hak, İlâhî hikmet ve rahmet îcâbı dünyayı terk etmesi için bir takım musîbetler ve hastalıklar verir.

Büyükler: “Musîbetler, Hakk’a dâvet, Nûra hidâyet içindir” dediler.

* “Âfet ve belâların zuhûrunda ‘Hakîm’ ism-i şerîfinin îcâbı hikmet, kullar için de büyük maslahat vardır. Âfet ve belâların zuhûru, itâata dâvet hikmetine bağlıdır. Cenâb-ı Hak, istîdâdını kaybetmeyen kullarını itâata dönsünler diye bir takım âfet ve belâlarla îkaz eder. İşledikleri günahların bir kısmının acısını bu dünyada tattırır.

Âfet ve belâlar üç sebepten gelir:

 Belâ, insana itâat hâlinde gelir de itâata devam ederse, hayır, rütbe ve derecedir.

 Gaflet halinde iken gelir de uyanırsa, îkaz ve mağfirettir.

 İsyan halinde iken gelir de o halden dönerse, af ve mağfiret, isyana devam ederse cezâdır.

Devamlı isyanda olup da belâ gelmeyenler, Firavun gibi istidracla dünyayı toplar, âhirette ise ebedî cehennemi boylarlar.

Âfet ve belâlardan kurtulmanın yolu, kulluk ve ibâdettir.”

*Dünyanın en güzel eşyası hüzün ve kederdir. Bu sofranın hazmı kolay nimeti, belâ ve musîbettir; sabredilirse kerâmetlere sebep olur. Öyle ki, acı şeyler ona kılıf yapılmış. Onun tadını saâdet ehli olanlar bilir, acıyı şeker gibi yerler.

Dünyaya rağbet etmeyenler, Mevlâ’dan gelen her hükme râzî olurlar. (M.İ.R.K.S.)

Cenâb-ı Hakk’ın, mü’minlere, sevabı âhirette vermesinin iki hikmeti vardır:

1- Kullarına ihsan etmeyi murat ettiği nîmetlerin dünyaya sığmayışıdır. Âhirette, en aşağı derecede olan mü’mine dünyanın on misli cennet ihsan edileceği hadîs-i şerifle bildirilmiştir.

2- Hay ve Bâkî olan Cenâb-ı Hak, ihsanını dâimî olan Âlem-i Âhirette verecektir.

*Rasûlüllah Efendimiz S.A.V.:

- “Size verilenle sevinip şımarmayın, elinizden çıkınca da tasalanmayın” buyurmuştur.

Yahyâ bin Muaz Hz: “Dünya bir gelin, onu arayan da tarakçısı... Tarakçı onu güzelleştirmek ister... Fakat zâhid, onun yüzünü tırmalar, saçlarını yolar, elbisesini yırtar... Ârif ise, ona hiç bakmaz; zikrullah ile meşgul olur.”

Fudayl K.S.: “Allahü Teâlâ bütün kötülükleri bir evde topladı, onun anahtarını dünya sevgisi kıldı. Bütün iyilikleri de bir evde topladı, bu evin anahtarını da ‘Zâhitlik’ kıldı.”

* * * 


 

Ömer ibni Abdülaziz Hz.’nin

bir hutbesi:

 “Ey İnsanlar! Üzerinde yaşadığınız dünya, dâim kalacağınız yer değildir. Allahü Teâlâ, onun yok olmasına hükmetmiş ve üzerinde yaşayanların ondan göç edeceklerini takdir buyurmuştur. Nice sağlam mâmûrelerde yaşayanlar yakında göç ederler. İyi ameller işleyerek  güzel şekilde Huzûr-u İzzete varın.

Azığınızı alın. Azığın en hayırlısı takvâ, (Allah korkusu)dur. Dünya bulut gölgesi gibi tez geçer. Âdemoğulları birbiriyle uğraşırken, o çeker gider. Allahü Teâlâ’ da insanı kaderiyle dâvet eder.

Mevcut olanlar gider, yenileri gelir. Ve yeniden işe başlarlar. Dünyanın kârı, zararıyla bir değildir. Onun safâsı az, cefâsı çoktur.”

 “Kalbin dünya muhabbetinden boş olması, kesenin altınla dolu olasından hayırlıdır.”

* “Âlimlerden biri çok zengindi. Binek atları, kervanı, koyun sürüleri vardı. Dervişânla atlara biner, geziler yapardı. Bu zâtın aleyhinde: “Sahib-i Servet, Ehl-i Dünya” diye söz edenlere büyüklerden biri: “Otuz otobüs dolusu olsa da kalbe girmedikçe zarar vermez. Otuz kuruş da olsa, kalbe girerse zararlıdır.” buyurmuştur.

* * * 

Fahrül Enbiyâ S.A.V. Efendimizden sual olundu:

- “İnsanların kalpleri, ilâhî hikmetleri müşâhededen niçin gâfil ve perdelidir?”

  Efendimiz S.A.V.:

- “Allahü Teâlâ’nın buğzettiği şeye, (Fânî dünyaya) muhabbetten...” buyurdu.

Kezâ haber-i Nebî’de vârid olmuştur: 

“Dört hal, şekâvet alâmetidir:

1- Allah korkusundan dolayı ağlamayan göz.

2- Kalb darlığı, mânevî sıkıntı.

3- Tûl-ü emel (Uzun dünya arzuları).

4- Dünya sevgisi.”

* * *

Bâyezîd-i Bestâmî K.S.,

- “Bu mertebeye nasıl ulaştınız?” sualine:

- “Dünyayı toparlayıp sıkıca bağladım, kanaat mancınığına koyup ümitsizlik deryasına attım” buyurdular.

Fudayl bin İyaz K.S.: “Hak Teâlâ sevdiği kuluna dünyayı daraltır; sevmediğine genişletir ve kendini unutmaya sebeb kılar. Allahü Teâlâ’yı bir an bile unutturacak dünya meşgalesinden hayır beklenmez.”

İsmâil Taşkendî K.S.: “Dünyayı süslü bir mezar say! Allah ile kendinden başkasını yok bil. Nihâyet tevhid denizine öyle dal ki, sen de aradan çık ve “Var olan ancak Allah’dır” sırrına er.”

 

Çeşm-i insâf ile bir bak, dünya misafirhânedir

Bir mukîm âdem bulunmaz,ne acîp kâşânedir.

Bir kefendir, âkıbet, sermâye-i şâh ü gedâ,

Buna mağrûr olan mecnûn değil de yâ nedir?

 

         Kimseye bâkî değildir  mülk ü dünya sîm ü zer,

     Bir harap olmuş gönül tâmir etmektir hüner...

                         ***

 


(1) Gaddâre: Keskin kılıç


   
© incemeseleler.com