ŞEYTANIN TÂRİFİ:
*Şeytanın bed sûretli bir
mel’undur..
Şeytandan murat
İblis ve yardımcılarıdır. Bu isim umûmîdir. İnsanları ve cinleri içine alır.
Âsî, azgın ve haktan, hakîkatten yüz çeviren demektir. Cinden, insandan hayvandan
ve her azgın âsî, cür’etkâr, hayırdan uzak olan canlıya şeytan denildi.
Maddî-mânevî hayırdan uzak kalıp, kendisine kötülük edene de şeytan
denilmiştir. (Günyetü’t-Tâlibîn s.144)
Şeytan uzaklık
mânâsına olan Şetana’dan alınmıştır.
Şeytan isyan
etmeden önce, adı Azâzîl veya Nâil idi. Allahü Teâlâ’nın lânetine
uğradıktan sonra ismi Şeytan olmuştur. Künyesi: Ebû Mürre’dir. (İbn-i Mes’ud R.A.)
Lâtif şeyler iki
çeşittir “Nârî (ateşle alâkalı)” “Nûrî
(nurla alâkalı)” Nârî olan şeytandır, varlığı Kur’anla sâbit olup ateşten
yaratılmış, ilâhî hükümlere uymakla emredilmiş
cin taifesindendir.
Nûrî olan, nurdan
yaratılan melekler ki, kendilerinde erkeklik, dişilik yoktur, ilâhî emirlere
itâat eder, hiç isyan etmezler.
Cinler kendi
âlemlerine mahsus bir sûrette doğar ve doğururlar. Ekserisi âsî tabîatlıdır.
Şeytan bu cinstendir.
Melekler ve cinler
istedikleri sûrete girer ve ağır hizmetlere tahammül ederler. Bunları asıl
halleriyle görmek âdeten mümkün olmaz.
Cebrâil A.S. beşer
sûretinde (Sahâbe-i Güzîn’den Dıhyetü’l Kelbî sûretinde) Fahr-i âlem
Efendimiz’e görünürdü. Çünkü bu âlemde katı cisimler aynaya aksedince hafif
olarak göründüğü gibi, hafif varlıklar da cisim sûretine girince kesif (katı)
olarak görünürler.
Racîm; lânetle kovulmuş,
ilâhî rahmetten mahrum olmuş semâdan yere indirilmiş demektir.
RACÎM: Taşlanmış, cennet ve rahmet-i ilâhîden kovulmuş
“Yıldızların alevleriyle semâvâttan kovulmuş” mânası da verilmiştir.
(Günyetü’t-Tâlibîn s.144)
Resûlüllah Efendimiz: “Cehennemden uzak olup cennete yaklaşmak
ve Allahü Teâlâ’nın cemâlini görmek için, kovulmuş şeytanın şerrinden Allahü
Teâlâ’ya sığınmakla emrolundum” buyurdu.
Burada: “Mel’un şeytan benden uzak; sen ise ey Müslüman, bana yakınsın. Şu
halde edep ve şerefle vakitlerini değerlendir”, yasaklara uy, kazaya rızâ
göster sabır ve sadâkatle şeytana fırsat verme!” mânâsı var.
Bâzıları da:
“Şeytan bir düşmandır, insanın göğsü onun evi, damarları da hareket yerleridir.
Lütfü ilâhî olmadan ondan kurtulmak mümkün değildir.” dediler.
Hadisi şerifte,
Şeytanın, insanın damarlarında dolaştığı bildirilmiş, onu önlemek için iki
kürek arasını hacamat ettirmek (kan aldırmak) tavsiye buyurmuştur.
H.Ş.: Allahü Teâlâ
cinleri üç sınıf yarattı. Bir sınıfı: yılan, akrep veya haşarat sûretinde; bir
sınıfı rüzgar gibi; bir sınıfı da sevap ve günâhtan sorumludur.
İnsanlar da üç
sınıf:
1. Sınıf hayvanlar
gibidir: “Onların kalpleri var, hakkı anlamaz; gözleri var , hakkı görmez;
kulakları var, hakkı işitmez. Bunlar hayvanlar gibi belki daha aşağıdır. (S:
Âraf 179)âyet-i celîlesiyle bildirilmiştir.
2. Sınıf İnsan
sûretinde şeytandır.
3. Sınıf da kıyâmet
günü Arş-ı Âzam’ın gölgesindeler. (İbn-i Ebid-Dünya)
Melek ve şeytan
ancak nübüvvet nûruyla görülebilir.
Büyüklerden biri,
şeytanı kurbağa sûretinde, omuzla kulak arasına oturup, hortumunu kalbe sokarak
vesvese verdiğini bildirmiştir.
Âhireti kazanmak
için şu dünyada, şeytandan gelecek kötülükleri unutma!
* * *
ŞEYTAN DÜŞMANDIR
Ey îman nûruyla
şereflenen insan! Cenâb-ı Hak, zât-ı Bârî’sine sığınman için şeytanı sana düşman kıldı. Zât-ı ulûhiyetine
dâimâ bağlı olman için de nefs-i emmâreyi sana musallat etti.
Allahü Teâlâ Âdem A.S.’ın cesedini yarattı cümle melâikeye
tâzim secdesi ile emr eyledi. Hepsi
secde etti de, şeytan secde etmedi “Beni ateşten, onu topraktan yarattın, ben
ondan şerefliyim” dedi. Fâsit kıyasla emr-i ilâhîye karşı geldi. Cennetten
kovuldu, lânetlendi. Rahmet-i ilâhiden ebediyen mahrum azap ve gazaba hak kazandı.
Ve lihikmetin mâlûm bir vakte kadar kendisine mühlet verildi. Âdemoğlunu saptırmağa müsâade olundu.
Şeytan
peygamberlere dahî musallat olmuşken, başkaları şerrinden nasıl kurtulur?
Zinnûn-u Mısrî K.S.: “Îman düşmanı olan şeytanı sen
görmediğin halde, o seni görür. Mevlâ da onu görüyor. O halde şeytana karşı
Cenâb-ı Hakk’tan yardım dilemekten gayri çâre yoktur” diyor.
Şeytan Hazret-i
Âdem’e secde etmediğinden lânete uğradığı için âdemoğullarından intikam almak,
onları rahmetten mahrum etmek ister.
Ebedî olan
cennetten bir tâne sebebiyle dünyaya indirilen Hz. Âdem ve evlâtlarını dört
cihetten gelerek dalâlete sürüklemek ister. Ne kendi ne de yardımcıları bir an
bunu bırakmazlar.
Ariflerden biri
şeytan uyumuş olsa bir an olsun rahat ederdik o uyumaz demiştir. Şu halde zalim
şeytan bir an dahi kötülükten geri kalmaz. Akıllı İnsan da Allahü Teâlâ’dan bir
an gafil olmaz tam teslimiyetle Allah’a sığınmak Şeriata sarılmak lazımdır.
İnsan şeytanın şerrinden böyle kurtulur.
A.C: Şeytan size
düşmandır onu düşman bilin. Çünkü o kendine uyanları cehenneme çağırır (S.
Fatır /6)
Ayeti celileye: Şeytan size düşman ben azimüşşan ise dostum” mânâsı da
verilmiştir.
Bâzı büyüklerden:
Şeytan her insanın kalbine
hortumunu sokmuş ve Allah tarafından verilen müsâade ile insanlara vesvese
vermektedir. İnsan gaflete düştükçe hücûm eder, günaha çeker; Allah’ı
zikrederse kaçar.
Her kötülüğün bir şeytanı var ve hepsi birbirine
yardım ederler.
“Ey
Âdemoğulları! Siz beni bırakıp şeytanı ve onun soyunu dost mu ediniyorsunuz?”
(S. Kehf 50)
Her insanla bir şeytan doğar ve onunla berâber yetişir. İnsan için.
Cenâb-ı Hakk’ın merhametine himâyesine sığınmaktan başka çare yoktur.
*
* *
ŞEYTANIN ŞERLERİ
A.C.: Şeytanlar mü’minlerle mücâdele için dostlarına
(insanları kötülüğe teşvik etmeyi) fısıldar
(İnsandan ve cinden kendine yakın olanları çalıştırırlar.) (S. En’am 121)
Bir kişi İblis’i
boş oturur gördü.
-“Neden rahatsın?”
dedi.
-“Bu zamanın kötü
âlimleri bizim vazifemizi görüyorlar” diye cevap verdi. (M.İ.R. M. 123)
Allahü Teâlâ
Âdemoğullarını nefis ve şeytan gibi iki düşmanla karşı karşıya koşmuştur. Bunun
hikmeti, kulun bu düşmanlardan Zât-ı Kibriyâ’sına sığınıp dâimâ Mevlâsı’yla olması içindir.
* * *
ŞEYTANIN ÇOCUKLARI
Resûlüllah Efendimiz ashâbıyla otururken üç kere “Allah lânet etsin”
buyurduktan sonra “Allah düşmanı İblis kuyruğunu arkasına sokup yedi yumurta
çıkardı. Bu yumurtalar onun insanlara musallat edeceği çocuklardır.
1. Adı Mehdes olan, âlimleri saptırmaya
vazifeli.
2. Adı Hâdis, Allah’ı unutturmak, namazda
etrafa baktırmak, esnetmek ve gaflet vermekle vazîfeli...
H.Ş. de: “Nefsim yed-i kudretinde bulunan Allah’a
yemin olsun ki, sizden biriniz, kıldığı namazın yarısı veya dörtte biri veya
onda biri kadar sevâbını almadan namazdan çıkar ve günâhı sevabından fazla olur”
buyuruldu. Mühim bir nokta. Dikkat etmeli...
3. Adı Zelniyûn. Sokak ve pazardakileri ifsat
eder; yanlış tartmak ve yalan söyletmek gibi kötülükleri yaptırır.
4. Adı Beter: musîbete uğrayanlara Allahü
Teâlâ’ya isyanla ah vah gibi şikâyetlerde
bulunmayı hoş gösterir, sevaptan mahrum eder.
5.Adı
Menşut’tur. Yalan söyleyen, söz
taşıyan, fitne çıkaranları teşvik eder.
6. Adı Vâsim’dir. Erkek ve kadınların şehvetini kabartıp, zinâya sebep
olmakla vazifelidir.
7.Adı Eur’dir. Hırsızlık edenlere ümit verir. Sonra tevbe edersin der.
(Günyetü’t-Tâlibîn s.149)
I. Başka
rivâyette şeytanın beş evlâdı var denilmiş:
II. Sebuv: Musîbetler karşısında feryadı u figan etmeye
elbise ve yüz yırtmağa teşvik eder.
III. Aver: Zinâyı hoş gösterir.
IV. Mesbut: yalancılığa teşvik eder.
V. Dâsım: Evlere girer, kusurları gösterir, âile
reisini kızdırır, ev halkını huzursuz eder.
VI. Zelenbur: Çarşı ve pazarlarda esnafı hallerinden şikâyet
ettirir.
EÛZÜ OKUMAK
Şeytanın şerrinden sığınmak:
-Kovulmuş şeytanın şerrinden cümle kemal sıfatların
sâhibi olan Allahü Teâlâ’ya (O’nun himâyesine) sığınırım.
-Nefsimle ve kalbimle Allahü Teâlâ’nın rahmetine bağlanır, şeytanın
şerrinden Allahü Teâlâ’ya sığınırım.
A.C.: “Ey Âdemoğlu! Şeytan fitne ve hîle ile baba
ve ananız Âdem ve Havva’nın avret
mahallerini birbirine göstermek için elbiselerini çıkarmaya ve cennetten
çıkmalarına sebep olduğu gibi, sizlere de oyunlarıyla Allah korkusundan uzaklaştırıp cennete
girmenize mânî olmasın. Zira şeytan ve avenesi sizleri görür, siz onları
görmezsiniz. Biz şeytanları inanmayanlara dost kılarız. (S. Âraf 27)
Yahya bin Muaz
K.S.: “Şeytan insanda bulunan nefs-i emmâre gibi bir yardımcıya da sâhip olduğu
halde, insanı hiç unutmaz; lâkin insan onu dâimâ unutur” demiştir.
*Bu niyetle eûzü çekmek
şeytanın vesvesesinden, nefsin fesadından, kabir sıkıntısından, kıyâmetin dehşetinden
ve cehennem azabından kurtuluşa sebeptir. Bunlar peygamberler, sıddîklar ve
şehitlerle, Mee’vâ Cenneti’nde Mevlâ’ya yakın ve nîmetlere mazhar olur. “Onlar ne güzel arkadaştır” (S. Nisâ
279) hitâbına kavuşurlar.
*Şeytanla içten mücâdele,
kalp ve îman nûruyla olur. Bu mücâdelede Allahü Teâlâ insana yardım eder.
İstiâze (sığınmak): “EUZÜ
BİLLAHİ MİNEŞŞEYTANİRRACİM” demektir. (S. Nahl 98)’de “Kur’ân-ı Kerim okuyacağın zaman Recmedilmiş Şeytanın şerrinden istiâze
de bulun, EUZÜ BİLLAH MİNEŞŞETA-NİRRACİM
de”, buyurulmuştur.
İstiâze üç türlüdür: Sıfat,
fiiller, Zat....
H.Ş.: Allah’ım Gazabından rızâna, azâbından affına ve Sen’den Sana
sığınırım.
Eûzü:şer ve yaramaz
şeylerden Allahü Teâlâ’ya sığınmaktır.
Eûzü, bir şeyi Allahü
Teâlâ’nın himâyesine havâle etmektir.
*Cebrâil A.S.’ın Levh-i
Mahfuza kalemle ilk yazdığı, (Eûzü) Besmeledir. (Tefsîr-i Kebîr)
*Arifler târif etmişler:
“Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm” kelimesi, yakınlık sâhiplerine vesîle,
korkan günahkârlara sığınak, helâkte olanlara tutunma vesîlesi, sevgililere
ferahlık ve Rabbül Alemî’nin kelâmına onunla başlamak”.
*EUZÜ, ilticâ (sığınmak) mânâsınadır. Eûzü çekmek; bir işten haber
vermek, Allahü Teâlâ’nın lütfunu istemek, “Yâ Rabbî, sana sığındım”, demektir.
(Güya sığınmak lâzım gelen bir şey olmuş ve onun kalbine, haber verilmiş gibi...)
Tefsirde “Muhakkak Rab ile
kul arasında ahit vardır”, denilmiş...
*Güyâ şöyle deniliyor: “Kul
olmam hasebiyle, kusurlarımla ahdimi bozdum. Fakat sığınıyor ve Allah’tan af diliyorum. Kemâl,
kerem ve ihsan sâhibi Rabbim. Sana sığındım. lütuf ve inayet dilerim...”
*Allah’a hakkıyla îman edip, ona sığınan mü’minlere şeytan
musallat olmaz. O, şirke koşan ve kendini sevenlere sataşır İslâm’dan
sapanlarla uğraşır.
* * *
EÛZÜ ÇEKMENİN GENİŞ
MÂNÂSI
Eûzü Çekmek: “Hilekâr şeytandan, kötü düşünceden,
nefsin isteklerinden, insan ve cinlerin fitnesinden, kalbe gelen riyâ, nifak,
ucub, kibir, şirk gibi her türlü kötü huydan, rûhun ölümüne sebep olan şehvet,
bidat, dalâlet, sapıklık ve nefsâni arzulardan, mâneviyâta zararlı söz ve
düşüncelerden, kötü huyların hepsinden Arş’ın ve Kürs’ün Rabb’i olan Allahü
Teâlâ’ya sığınırım” demektir.
“Eûzü billahi” demek, halktan Hâlik’a dönmektir ve “Hâcetlerin hâsıl olması için, cümle hayırları ihsan ve âfetleri def
eden Allahü Teâlâ’ya sığınırım” demektir.
“Allah’a kaçın!” (S.Zâriyât 50) âyet-i celilesinde yakınlığa ve sığınmaya dâvet vardır.
Rabbül- Alemîne yakın olmaya
en büyük vesîle, aczini kabul etmektir. Acz, makamların en üstünüdür. Hakiki
âlimlere göre, eûzü çekmek; zararlı, hakka mâni olan her şeyden çekinmek ve
Cenâb-ı Hakk’ı görmeye, hakikate ermeye mâni vehim, hayal, şehvet gibi zararlılardan
Allahü Teâlâ’ya sığınmaktır.
Müritlerin sığınması
böyledir. Zîra, mânevî terakki sâhipleri, âlemde hayırdan ve şerden ne görülse
hepsini Allahü Teâlâ’dan bilirler.
Ârifler: “Şeytanın kovulmasına sebep olan kibir,
gurur, benlik ve sair merdut sıfatlardan Allahü Teâlâ’ya sığınırım” dediler.
* * *
KUR’AN OKURKEN EÛZÜ ÇEKMEK
“Kur’an okuyacağın zaman, kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın” (S. Nahl 98) emri verilmiştir.
Kuran okumaya eûzü ile
başlamak; Allahü Teâlâ’dan izin istemek, rahmet, inâyet, kerâmet ve bereket
kapısına mürâcaat etmektir. Zira melikin kapısına gelen, izin almadan huzura
giremez.
Kur’an okumak isteyen kimse
de dilini temizlemek lâzım. Zira lisan boş söz, gıybet, bühtan, yalan ve sair
ile kirlendiğinden, teavvüzle temizlenir de, Kelâm-ı ilâhîyi okumaya hak
kazanır. (İmam Câfer-i Sâdık K.S.)
Elbette şeytanın
aldatması zaiftir. S. Nisa 76 da bildirildiği gibi, topluluk içinde zaif ve
zelil şeytan insanı aldatamaz. Kul günaha meylettiğinde,“arzularını terk edip
Hakk’a uyanlara biz imdat eder, kötülükten çeviririz” (S. Yusuf 90) ayet-i
celilesiyle bildirildiği gibi muhafaza olunur.
Tenhâda ve topluluk içinde, her zaman ve her halde sığınak yalnız
Allahü Teâlâ’dır. “De ki: Rabbim! Şeytanların
kışkırtmasından sana sığınırım. Rabbim!
(Şeytanların) yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”(S.Mü’minün 97-98)
âyet-i celîleylesiyle Allahü Teâlâ’ya iltica emredilmiştir.
Resûlüllah
Efendimiz, Ebu Zer Hz.’ne “Cin ve insan
şeytanından Allahü Teâlâ’ya sığın” tavsiyesinde bulundu. O, “Ya Resûlallah, insan şeytanı da var mı?” dediğinde
Efendimiz: “Evet, hem de cin şeytanından
şiddetlidir” buyurdu.
Haberde gelmiştir: “Bir mü’min eûzü çektiği zaman, şeytan,
“Belim kırıldı, benim için faaliyete takat kalmadı” der.
Eûzü ile aczini
bilerek varlığından silinip Rabb’ine sığınan kişi kabul olunur ve selâmet
bulur; zira, kendisine sığınan kulunu Mevlâ’sı korur.
H.K.’de Cenâb-ı
Mevlâ: “Ey Kullarım! Cümleniz aç, çıplak
ve muhtaçsınız. İsteyin, ihsan edeyim” buyurur da kendisine sığınan kulu
korumaz mı?
Hasan-ı Basrî K.S.:
“Her kim eûzü ile Allah’a sığınsa, Mevlâ onunla şeytan arasına üç yüz perde
çeker. Her perde sema ile arz arası kadardır. Şeytan o kimseye sataşamaz”
demiştir.
“Şeytandan her
zaman Hakk’a sığındığımız halde onun vesvese ve hilesinden kurtulamıyoruz;
sebep nedir?” denirse, “ Evrad ü ezkârla, tevbe ve istiğfarla kalp temizlenmeden
sadece dil ile «Allah’a sığındım» demek fayda vermez.
EÛZÜ İLE ALLAH İSM-İ ŞERİFİ’NE SIĞINMANIN HİKMETİ
İlâhî isimlerden diğerlerine değil de “Eûzü billâhi” diyerek (Allah) ism-i şerifine sığınmanın
hikmeti:
“Allah” ism-i şerîfi zâta, kahra, kudrete ve şâna delâlet
eder. Allah ism-i şerîfi, cümle
kemâl sıfatlarının sâhibi olan Allahü Teâlâ’nın zâtının ismidir.
İsyan, gaflet ve
sâir kusur ve kirlerden nefsini temizlemeye ve her çeşit arzuya bu ism-i
şerifin nurlarıyla ulaşırlar.
EÛZÜ
ÇEKMENİN KÂR VE KERÂMETİ
Eûzü çeken kimse beş nîmete kavuşur:
1. İslâm Dîninde dâim olur.
2.Şeytanın hîlelerinden korunur
3.Muhkem kaleye girmiş olur.
4.Peygamberler,
sıddîklar şehitler ve sâlihlerle haşr olunur.
5.Yerleri, gökleri yaratan Mevlâ’nın inâyet ve ihsanına
kavuşur.
Şeytan Allahü
Teâlâ’ya şöyle dedi:
“Sen beni kovdun, ben de
senin doğru yolun İslâm dînine mâni olmak için insanların önünden gelip ölümden
sonra dirilme yok derim ve kıyâmet günü hakkında onları şüpheye düşürürüm; arkalarından gelir, dünyâya düşkün ederim;
sağından gelip ibâdetlerine riyâ karıştırırım;
solundan gelip kalplerine günah işleme zevki veririm.”
Allahü Teâlâ ona:
-“İzzet ve celâlime
yemin olsun ki,ben de onlara eûzü ile emreder, bana sığındıkça sağ
taraflarından hidâyetle, sol taraflarından inâyetle, arkalarından selâmetle,
önlerinden yardımla himâye eder, senin tesirini def ederim buyurmuştur.
H.Ş.: “Günde bir defa eûzü okuyarak sığınan
kimseyi Allahü Teâlâ himâye eder.”
H.Ş.: “Eûzü ile günah kapılarını kapayın, besmele
ile ibâdet kapılarını açın.”
Büyükler buyurmuş:
“İblis insanı
saptırmak için her gün, 360 asker gönderir: Mü’min, eğer Allahü Teâlâ’ya
sığınırsa, Hak Teâlâ onun kalbine 360 defa nazar eder de şeytanın askerleri helâk
olur.”
*
* *
ŞEYTANI
KAÇIRAN ŞEYLER
Eûzü okumak ve ârifin kalbindeki nurdur.
Takvâ nûruyla eûzü
çekip Allahü Teâlâ’ya sığınmak, şeytanla askerlerini perişan eder.
Ebû Hüreyre
Hz. yaşlı ve hasta olduğu halde “Yâ Rabbî! Zina fiilinden katil
cinâyetinden sana sığınırım” diye duâ edince bu yaşta bu günahlardan korkuyor musun?”
sözüne, “Nasıl korkmam, İblis hayatta!”demiştir.
* * *
KALBE GELENLER
H.Ş. Kalbe gelen düşünceler ya iyilikleri emreden melekten, ya da
kötülükleri emreden nefis ve şeytandandır. (Dikkat etmeli...)
Hasan Basri K.S.: “Devamlı kalbe gelenler ya Allahü Teâlâ’dan
ya düşmandandır. Hakk’tan geleni kabul edip düşmandan gelenle mücâdele edene
Allahü Teâlâ rahmet etsin” demiştir.
“Sûre-i
Nâs’ta bildirilen “Hannas” hakkında
kalbe musallat ve asılmış domuz
sûretinde bir şeytandır. İnsan vücûdunda kan gibi dolaşır, kalbe vesvese verir” mânâsı verilmiştir.
İnsan Allahü
Teâlâ’yı unutunca Hannas ona vesvese verir, hortumuyla kalbini yutar; Allah'ı
zikredince de ya yanar, ya kaçar...
Kalbe altı türlü
düşünce gelir:
1. Nefisten: Mubahlara uymakla berâber
günâh işlemeye cesâret verir.
2. Şeytandan: Küfür ve isyana teşvik,
tevbeyi tehir, hayır amelleri terk ve fesâdı emreder.
3. Ruhtan.
4. Melekten. Bu ikisi doğru yolu, Allah’a
itâatı, hayırlı amelleri emreder. Bu güzel düşünceler seçilmiş kişilerde
bulunur.
5. Akıldan, Bunlar bâzan nefsin, bâzen
da ruh ve meleğin emrindedir.
6. Yakînî olanlar. Allahü Teâlâ tarafından
evliyâsına, yakîn sâhibi olan sıddıklara, şehitlere vâki olur ki, bunlar
kalpleri nurla parlayan ledünnî ilim sâhipleridir. Cenâb-ı Hak kendilerini
Kur’an’ı Kerimde nîmetlerle müjdelemiştir. (Günyetüttâlibîn S.51)
İnsanda, ruh ve nefis, melek ve şeytanın tesir ettiği iki mahaldir.
Melek kalbe Allah korkusunu, şeytan da isyan ve inkârı bu iki yoldan döker.
Nefis kalp ve âzâları günâh ve kötülüklerde kullanmak ister.
Vücûtta iki mahal
daha var. Bunlar: akıl ve hevâ (heves)dir. Bu ikisi, vücûtta ruh
veya nefis hangisi hâkimse ona uyarlar.
Hatıra gelen
arzûları harekete geçiren, iyiliğe ve kötülüğe teşvik eden de iki kısımdır.
İyiliğe çağıran
hatıralara “İlham”, kötü hâtıralara
da “Vesvese” denir. Hayra dâvet eden
hâtıra Melekden, şerre dâvet eden
hâtıra Şeytandandır.
Kalbin hayrı kabûl
etmesi, ilâhî lütuftan, şerri kabûlü de şeytanın kandırmasıyladır.
Melek dâimâ doğruya
ve hayra dâvet eder, şeytan da dâimâ şerre... Cenâb-ı Hak ilâhî hikmet îcâbı
her şeyi çift yaratmıştır. Zât-ı ilâhîden gayri her şey çifttir.
H.Ş.’ de: “Kalbe gelen baskı hayırsa, melektendir;
kişi Allah'a hamd etsin. Şerse, şeytandandır, Allah'a sığınsın”
buyuruluyor.
Allahü Teâlâ’nın
himâye ettiği insanlarla arzûları orta halli olanları şeytan kötülüğe çağırmaz;
onların kalbine melek sâhip olur. Şeytan şehveti çok olanlara yaklaşır da
kalplerini teslim alır. Kalp, melekle şeytanın
muhârebe meydanıdır. İnsan hangisine yardım ederse, o gâlip gelir.
İbâdetlerle melek tarafına yardım etmeli...
Niceleri âhireti unutup dünyaya dalmış, kalpleri kararmış,
şeytanlara mesken olmuştur. “Hevâsını ilah tanıyana Allah’tan başka kim hidâyet verebilir?” (S. Câsiye 23) âyet-i celîlesi bunlar hakkındadır.
Niceleri de isteklerini terk
edip zikrullahla kalplerini meleklere mesken etmiştir.
Allah’tan korkanlara şeytandan bir şey geldiğinde
onlar Allah'ı anıp şerrinden kurtulurlar. (S. Âraf 201)
Bir sual üzerine Resûlüllah S.A.V.:
“Hırsız içinde bir
şey bulunmayan eve girmez. Şeytan da ancak îman sâhiplerine musallat olur.” buyurdu.
Hz Ali R.A.: Bizim namazımızla diğer ehl-i kitabın
namaz ve ibâdetleri arasındaki fark, şeytanın vesvesesidir. Zirâ onlar isyan
yolunda olduklarından şeytan kâfirlerin ameline karışmaz. Müminler ise şeytanla
dâimâ muhârebe hâlindeler. (Rûhulbeyan C.1 S. 6)
Akıllılar şeytanın şerrinden dâimâ Allah'a sığınırlar.
***
ŞEYTANIN KALBE TESİR YOLLARI
Kalp bir kale, şeytan da ona
girmek isteyen düşman gibidir; kaleyi almak ister. Bu îtibarla kişiye, kalenin
kapısını ve zayıf taraflarını sağlamlamak, tedbir almak lâzımdır. Şehvet ve
gazap, şeytanın kalbe büyük giriş yollarıdır. Gazap aklı zayıflatır da, şeytan
askeri hücuma geçer, insan da şeytana oyuncak olur.
Rivâyete göre İblis, Mûsâ
A.S.'a:
- “Tevbe etmek istiyorum,
bana şefaat et. Şerrimden kurtulman için sana üç mesele söyleyeyim” dedi:
1. İnsan gazaplandığında,
rûhum kalbinde, gözüm gözünde olur. Damardaki kan gibi vücûdunda dolaşırım,
burnuna üflerim, ne yaptığını bilmez hale gelir, ben de, topaçla oynayan çocuk
gibi onunla oynarım.
2. İki ordu karşılaştığında
insanlara yaklaşır; âilesi, çocukları, komşuları ve sevdikleri kimseleri
hatırlatır, harpten kaçmaya teşvik ederim.
3. Kendisine helâl olmayan
kadınla yalnız kalan erkek arasında mutlaka fitne uyandırırım. İnsanlar şu üç
halde benden kurtulamazlar.”
“İnsanlara en kolay ne zaman
üstün olursun?” sualine İblis: “Kızdıkları
ve nefsin arzularına uydukları zaman...”
Şeytan: “İnsan bana nasıl gâlip gelir! Keyfi yerinde olduğunda, kalbine girerim;
kızdığında başına konarım...” demiştir.
Haset ve Hırs da İblis’in büyük kapılarındandır. Hırs insanı hakkı görmez, doğruyu
işitmez hâle getirir.
H.Ş. de, “Bir şeyi sevmek,
insanı kör ve sağır eder” buyurulmuştur.
Hırs ve hased kalpteki nûru
zayıflatır, şeytanın kalbe girmesine sebep olur. Rivâyete göre Nuh A.S. şeytanı
gemide görüp kovduğunda, şeytan, “Ben
mühim beş şey bilirim; eğer kovmazsan sana ikisini söylerim. Bunlar HASED ve HIRS’ tır. Hased sebebiyle Âdem A.S.'a secde etmediğimden âlemde en
kötü hâle düştüm. Hırs sebebiyle de Âdem cennetten dünyaya indirildi” demiştir.
Şeytanın kalbe giriş
yollarından biri de helâlden olsa da,
iştah varken çekilmek sünnetini terk edip DOYASIYA YEMEKTİR... Böyle yemek
şehvete kuvvet verir, şeytana silâh olur.
Rivâyete göre Yahyâ A.S.,
İblis’i elinde çengellerle gördü:
- “Bunlar nedir?” dedi.
İblis:
- “Bunlar şehvetlerdir;
insanları bunlara asar ve aldatırım.”
Yahyâ A.S.:
- “Bana hiç çengel attın
mı?”
İblis:
- “Evet doyasıya yediğin
zaman... Namaz ve zikir esnasında sana da ağırlık veririm.”
Yahyâ A.S.:
- “Ben de aslâ karnımı tam
doyurmam!”
İblis:
- “Ben de bundan sonra
kimseye aslâ nasihat yollu söz söylemem” dedi.
Şeytanın kalbe giriş kapılarından
biri de süslü dünya evi, herkesi
imrendiren eşyalar ve elbise ile ziynete
meyletmektir. Bunların sevgisine kapılıp âhireti unutan kimsenin kalbinde
şeytan kuluçkaya yatar, oradan ayrılmaz. Bu sayılanların sevgisini kalbine yerleştiren
insan, bacadan eşiğe kadar evini süslemekle meşgul olmaktan geri kalmaz, şeytan
da yanına uğramaya lüzum görmez. Çünkü o adam biri bitmeden diğerini düşünmeye
başlar, şeytanın emri altında ömrü tüketir.
Şeytanın kalbe yol bulduğu
kapılardan biri de TAMÂ’ dır.
Tamahkâra şeytan sevdiklerini hoş gösterir de adam hîleci ve riyâkâr olur. tamâ
ettiği şey, sanki mâbûdudur.
ACELE ETMEK de şeytana fırsat verir, kalbe kapı açar.
Hadis-i şerifte: “Acele şeytandandır; teennî (ağır almak)
Rahman’dandır” (Tirmizî) buyuruluyor.
A.C.de: “İnsan acelecidir” (S.İsrâ 11)
buyurulmuştur. Doğrusunu bulmadan bir işe sarılmak da şeytana fırsat verir.
Şeytanın kalbe giden
yollarından biri de ALTIN, GÜMÜŞ VE
TİCÂRET MALLARI, HAN, APARTMAN, BİNİT VE HAYVANLARdır. Bunların ihtiyaçtan fazlası, ŞEYTANIN fikrine hizmet eder. Çünkü dünyalıktan bir şey elde eden mutlaka başka
arzuları da düşünmekten geri kalmaz ve hakîkî gâye olan âhireti unutur da
kendisinin helâkine sebep olur.
Rasûlüllah S.A.V. peygamber
olarak gönderilince, İblis avenesiyle onun sahâbelerini şaşırtmak istedi. Muvaffak olamayınca İblis onlara: “Siz sabredin yakında onlara dünyalık
kapıları açılır, ona meylettiklerinde muvaffak oluruz” dedi.
İsâ A.S. bir gün taşa
yaslanmıştı. İblis ona: “Ey İsâ,
işte dünyaya meylettin” dedi. İsâ A.S. da taşı onun üzerine fırlattı.
Anlaşılan şu ki, rahatlık veren her şey gaflete sebep ve
ibâdete mânî olur. Gece namaza kalkan kişi yakınında bir taş bulursa, o taş onu
yaslanmaya ve uykuya dâvet eder durur. Böyle bir şey olmazsa, sâdece ibâdet
düşünür.
Taştan misâl verdik, siz
ötesini kıyas edin.
Şeytanın kalbe giriş
kapılarından biri de fakirlik korkusuyla
cimrilik etmektir.
Böylesi Allah rızası için
harcayamaz, zekât veremez, mal yığma merakına kapılır ve cehennemden tapu alır.
Şeytan: “Âdemoğlu şu üç
şeyde benden aslâ kurtulmaz: Haksız
kazanç, ehline verilmeyen sadaka ve hakkı sâhibine vermemek...”
Büyükler beyan etmiş:
“Şeytanın insana karşı en kuvvetli silâhı, yoksulluk
korkusudur. Bu vesvese adamın içine işledi mi, haksız işlerle uğraşır, boş
sözler konuşur, Rabb’ine sûi zanda bulunur.
H.Ş.: Allahü Teâlâ şeytana «Meskenin hamamlar; toplantı yerin, sokak
başlarıyla çarşı ve pazarlar; yemeğin, besmelesiz yenen yemekler; içeceğin,
keyif veren içkiler; dâvetçilerin, çalgılar; okuyacağın, şiirler; kitabın, dağlamak;
sözlerin yalan; tuzakların, kadınlardır» buyurdu.
Mezhep ve tarikat sebebiyle başkalarına böbürlenmek, onları kendisinden
aşağı görmek de
şeytanın kapılarındandır. Fâsıklar, günahla; âbidler de bu halle helâk olurlar.
Bâzısı Hz. Ebu Bekir’i
metheder, bâzısı Hz. Ömer’i, bâzısı Hz. Ali’yi... Diğer taraftan da Sahâbe-i Kirâmı
çeşitli şekillerde zemmederler. Bu yüzden lânete uğrarlar. Sahâbe-i Güzîn’den
bâzılarını sevip methetmekle kendilerini kurtulmuş sanırlar. Halbuki Rasûlüllah
Efendimiz, kerîmesi Hz. Fâtıma Vâlidemiz’e hitâben: “Yâ Fâtıma! Amel et, zira ben Allah katında senden bir şey kaldıramam” buyurmuştur.
(Buhârî ve Müslim)
Mezhep imamları Hanefî,
Şâfiî, Mâlikî, Hambeli ve diğer imamlar hakkında taraf tutmak da böyledir. Bir
mezhebe mensub olduğunu iddiâ edip de o mezhebin hükümleriyle amel
etmeyenlerden bilhassa âlimler, kıyâmet günü şeytana nasıl vâsıta olduklarını
anlayacaklar.
Şeytanın giriş kapılarından
biri de, câhil kimselerin kendilerini akıllı sanıp Allahü Teâlâ’nın zâtı ve sıfatları hakkında söz söylemeleridir.
Halbuki en ahmak kimse, kendisini akıllı sanan; en akıllı da kendisini hakir
görendir demişler.
Şeytanın kapılarından biri
de, kötü zandır. Allahü Teâlâ: “Ey Mü’minler! Zannın çoğundan kaçının. Zîra
zannın bir kısmı günahtır...” (Hucurât 12) âyet-i celilesiyle
mü’minleri kötü zandan men etmiştir.
İnsan biri hakkında sû-i zan
etti mi, şeytan ona tesir eder, aleyhinde gıybet ve kötü işlerde bulunur ki, bunlar
helâk edici hallerdir. Hadis-i şerifte töhmetten suçlamadan kaçınmak
emredilmektedir.
Rasûlüllah S.A.V. mübârek
hanımlarından biriyle beraberken
yanlarından geçen iki gence “Yanımdaki
zevcem filandır” buyurdu. Gençler: “Aman yâ Resulallah! Biz senden şüphe mi
ederiz!” dediler. Efendimiz: “Kanın
vücutta dolaştığı gibi, şeytan insana tesir eder. Sizi vesveseden korumak
istedim” buyurdu.
Kötü zandan korunmak lâzım.
Zîra kötü, herkesi kötü bilir. Kusur arayan birini görürsen bil ki, o, âdi kimsedir.
O hâli de kendisinden taşan kirleri...
Buraya kadar şeytanın kalbe
giren yollarından bâzıları beyan edildi. Tamamını saymak mümkün değil. Ancak bu
kadarı diğerlerine işârettir. Şu bilinsin ki, İn İnsanda bulunan her kötü huy,
şeytanın silâhı ve kalbe giden yoludur.
Şeytandan kurtulmak, kalbi
kötü huylardan temizlemekle mümkündür. şeytana, kalbe giriş kapıları kapanır.
Bâzen sızsa da devam etmez.
Kalple zikredenlere şeytanın
tesiri güç veya mümkün değildir.
Hakîkî zikir, ancak kalbi
takvâ (Allah korkusuyla) süslemekle elde edilir. Böyle olmadan gafletle yapılan zikir nefsin sözünden ibâret kalır,
şeytanı engelleyemez.
Aç it, kovmakla gitmez;
ancak, yiyecek bir şey bulamazsa gider. İblis de öyledir. Kalpte kendine
yarayan bir şey görürse, gitmez. Kalbine şehvet hâkim olan kimsede zikrin nûru
kalbin kenarında kalır, merkeze girmez.
Allah’tan korkan, havâ ve
kötülüklerden temiz olanların kalbine şeytan zikirden hâli oldukları zaman girer,
zikrettiğinde oradan kaçar. Âyet-i celile de: “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın!” (S. Nahl 98)
buyurulmuştur.
* * *
ŞEYTANIN SEVDİKLERİ VE SEVMEDİKLER
Resûlüllah S.A.V. bir cemâatle berâberken İblis, ev
sâhibinden izin isteyip, Resûlüllah’ın müsâadesiyle içeri girdi. Çirkin
suratlı, şaşı gözlü, ihtiyar, köse, çenesinde altı yedi adet, at kılı gibi kıl
sallanır. Gözleri yukarı bakar, kafası fil başına benzer, dudakları manda
dudağı gibidir.
Hz Ömer, Resûlüllah’tan onu öldürmek için izin
istedi. Efendimiz “Yâ Ömer! Ona belli bir mühlet verilmiştir” buyurdu.
– “Selâm sana Yâ Muhammed! Selâm size ey İslâm
cemâati” dedi. Efendimiz:
– Selâm Allah'ındır ey melun!
Şeytan:
– Yâ Muhammed! İzzet ve celâl sâhibi Rabb’inin
emriyle zelîl sûrette sana geldim. Âdemoğullarını nasıl kandırdığımı, sana doğru
olarak haber vereceğim.
Efendimiz:
– Mâdem doğru söyleyeceksin, haber ver bakalım! Halk
içinde en sevmediğin kim?
Şeytan:
–Birinci sensin Yâ Muhammed! Yaratılanlar arasında
senden ziyâde sevmediğim kimse yoktur ve senin gibi kim olabilir?
Resûlüllah S.A.V.:
–Benden sonra buğzettiğin kimlerdir?
Şeytan:
– Varlığını Allah yolunda fedâ eden, Allah’tan korkan
genç...
Devamla:
– Sonra
sevmediğin kimler?
– Sabırlı
olan ve şüpheli işlerden sakınan âlim.
– Sonra:
– Şikâyet
etmeyip hâlinden râzı olan, ihtiyâcını kimseye bildirmeyen sabırlı fakir...
İhtiyacını birine üç gün üst üste anlatan, sabırlı sayılmaz!
– Sonra:
– Helâl
kazanıp mahalline sarf eden zengin.
– Ümmetim
namaz kılarken hâlin nedir?
– Beni
sıtma tutar, titreme gelir. Çünkü Allah için secde eden bir derece yükselir.
– Oruç
tuttuklarında ne haldesin?
– O zaman
iftar edinceye kadar bağlı kalırım...
– Haccederlerse?
– O zaman
çıldırırım.
Resûlüllah
S.A.V. suallerine devam etti. Şeytan da cevâba mecbur olup şunları söyledi.
– Kur’an
okuduklarında erimiş kurşun gibi olurum.
– Sadaka
verdiklerinde hâlim pek haraptır. Sanki o kişi testere ile beni ikiye böler.
Çünkü sadakada dört güzellik var:
1. Allahü Teâlâ sadaka verenin malını artırır.
2. Onu insanlara sevdirir.
3. Allahü Teâlâ sadakasını cehennemle kendi arasında
perde yapar.
4. Belâyı, sıkıntıyı ondan kaldırır.
Ebûbekir hakkında ne dersin?
– O bana
câhiliyette de itâat etmedi.
– Ömer hakkında?..
– Allah'a yemin ederim ki onu gördükçe kaçarım.
– Ya Osman hakkında?...
– Rahman’ın melekleri utandığı gibi ondan utanırım.
– Ali hakkında ne dersin?
– Onun elinden kurtulup hem kendim yalnız kalmak, hem
de onu yalnız bırakmak isterim; amma ben onu bıraksam da, o beni bırakmaz.
Resûlüllah S.A.V. :
– Ümmetime saâdet ihsan eden
ve seni de belli vakte kadar şakî kılan Allahü Teâlâ’ya hamd olsun” buyurdu.
İblis:
–Heyhât! Senin ümmetinde
saâdet nerede! Ben o belli vakte kadar diri kaldıkça, senin ümmetin için ferahlanacak
hal bırakmam. Çünkü onların kan damarlarına girer, etlerine karışırım da benim
bu halimden haberleri olmaz. Beni yaratıp ba’s gününe kadar mühlet veren Allah’a
yemin ederim ki, onların tamamını azdırırım. Câhiller, âlimler, ümmîler, okumuşlar,
âbitler ve fâcirler... Hâsılı, hiç biri benden kurtulamaz. Yalnız Allah’ın
hâlis kullarını azdıramam. Resûlüllah S.A.V.:
–Sana göre, hâlis kullar
kimler?
–Para pula sevgisi olan
ihlâslı olamaz. Dirhem ve dinara rağbet etmeyip, övülmekten hoşlanmayan ihlâs
sahibidir, ondan kaçarım.
Malı ve övülmeyi sevip, kalbi dünyâya bağlı olan kimse bana en çok
itâat edenlerdendir. Çünkü mal sevgisi günahların en büyüğü sizce mâlûm... Baş olmak
sevgisi de büyük günahlardandır.
İblis devamla:
–Yâ Muhammed! Bilirsin ki
benim yetmiş bin çocuğum var. Ve her birisiyle berâber ona tâbî yetmiş bin
şeytan olduğu halde muhtelif vazîfeleri var. Bunlardan
Bir kısmı âlimlere,
Bir kısmı gençlere,
Bir kısmı şeyhlere,
Bir kısmı da ihtiyâr
kadınlara musallattır.
Gençlerle aramızda
anlaşmazlık yok... İyi geçiniriz bizimkiler onlarla istedikleri gibi oynarlar.
Bizimkilerden bâzısı
âbitlere, bâzısı dünyadan el çekmiş zâhitlere musallattır. Onları halden hâle
koyar, tepeden tepeye dolaştırırlar. O hâle gelirler ki, sebeplerden birine
sövmeye başlarlar. Böylece onlardan ihlâs alınır, ibâdetleri ihlâstan çıkar da
hallerini fark etmezler.
Ve İblis aldattığı râhibi
anlattı:
–Yâ Muhammed! Sen bilirsin
ki, Rahip BERSİSA 70 yıl ihlâsla Allah’a ibâdet etti. Duâ ettiği hastalar şifâ
bulurdu. Ben bunun peşini bırakmadım. Zinâ etti, kâtil oldu, sonrada kâfir...
Bu bahsi Allahü Teâlâ,
kitabında beyan buyurmuştur:
“Münafıkların hâli, şeytanın hâli gibidir ki, O, insana “Kâfir ol”
dedi. O, kâfir olunca da “Ben senden uzağım. Ben Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan
korkarım” dedi”. (S. Haşr 16)
İblis devam etti:
–Yâ Muhammed! Sen bilirsin
ki, yalan bendendir, onu ilk söyleyen benim. Yalan söyleyenler benim dostum,
yalan yere yemin eden de sevgilimdir. Zira Âdem’le Havvâ’yı kandırmak için
yalan yere yemin ettim. “Muhakkak ben sizin iyiliğinizi istiyorum” (S.
A’raf 21) dedim.
–Gıybet ve koyuculuk benim
meyvelerim, şenliğimdir.
–Talak üzerine yemin edenin
günahı büyüktür.
–Namaz kılmak isteyene
vesvese verip, “Daha vakit var, sen de meşgulsün, işini bitir sonra kıl”
diyerek oyalarım; namazı vaktin hâricinde kılar, o da yüzüne çarpılır. Bu oyuna
aldanmayana, insan şeytanlarından birini yetiştiririm. Buna da aldanmazsa namaz
içinde sağa sola baktırır, sonra yüzünü okşar, alnını öperim ve “Sen ebedî
yaramaz iş yaptın” derim.
Namazda etrafa bakanın
namazını Allah kabûl etmez, yüzüne
çarpar. Bunda muvaffak olamazsam, yalnız namaz kılana sokulur çabuk kılmasını
emrederim. O da yem yiyen tavuk gibi çabuk yatıp kalkmaya başlar. Bunda da
muvaffak olamazsam cemâatle namaz kılarken, başına bir gem takar, imamdan evvel
rükû ve secdeden kaldırmaya çalışırım. Bu sebeple kıyâmet günü merkep başlı
olarak haşr olunur. Eğer o kişi buna da galip gelirse, namazda parmak
çıtlatmasını yaptırırım da beni tespih edenlerden olur. Bu işte de mağlup
olursam, namazda onun burnuna üflerim de esner. Eğer elini ağzına kapamazsa,
içine küçük şeytan girer dünyâ hırsı ve sevgisi artar. Bundan sonra o kişi bize
itâat eder, emirlerimizi yapar hâle gelir...
Şeytan devamla:
–Yâ Muhammed! Sen ümmetinin
hangi saâdetiyle ferahlanırsın! Ben onlara ne tuzaklar kurarım, neler yaparım!
Miskin, çâresiz ve zavallılara “Namaz size göre değil! O, Allah’ın âfiyet ve
bolluk verdiği kimselere mahsustur. Allahü Teâlâ “Hastalara zorluk yok”
buyurdu. Sen namazla uğraşma, iyileşince kılarsın” derim. O da namazı bırakır,
îtikadı zayıflar küfre gidebilir. O hastalıktan ölürse Allahü Teâlâ’yı gazaplı
bulur.
Yâ Muhammed! Sen ümmetin
için emin mi oluyorsun? Ben onların altıda birini dinden çıkardım.
Yâ Muhammed! Eğer bu
sözlerimde yalan varsa beni akrep soksun ve Allah’tan dile, beni kül etsin.
Daha sonra Efendimiz S.A.V.:
–Ey Melun! Senin oturma
arkadaşın kimdir? diye sorup, “Suallerime sıra ile cevap ver ve sormadığım melanetlerini
de söyle”, diyerek emretti.
Şeytan şöyle sıraladı:
–Oturma arkadaşım, fâiz
yiyen.
–Dostum, zinâ eden.
–Yatak arkadaşım, sarhoş...
–Elçim, sihirbaz...
–Göz nurum, kadın boşayan....
–Sevgilim, cuma namazını
bırakanlardır.
–Allah yolunda harbe
gidenlerin at sesleri, belimi kırar...
–Tevbe edenler cismimi
eritir.
–Gece gündüz istiğfar eden,
ciğerimi parçalar.
–Gizli sadaka, yüzümü
buruşturur.
–Gece namazı, gözümü kör
eder.
–Cemâatle namaz kılmaya
devam etmek, başımı eğer.
–Bence en makbul kişi,
namazı kasten terk edendir.
–Bence en âsî adam da
cimrilerdir.
–Beni işimden âlimlerin
meclisleri alı koyar.
–Ben yemeği sol elimle ve
parmak ucuyla yerim.
–Sam yeli esip, sıcaklar
basınca çocuklarımı insanların tırnakları arasında saklarım.
–Rabbi’mden on şey istedim,
kabul etti.
1.İnsanların malına ve
evlâdına ortaklık diledim, kabul etti.
“Onların mallarına ve çocuklarına ortak ol... Onlara vaat et. Halbuki
şeytan onlara bir aldatmadan başka ne vaad eder?” âyet-i celîlesi buna
delildir. (S. İsrâ 64)
Besmelesiz kesilen etlerden,
fâiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Benden Allah’a sığınmayanın malına
ortak olurum.
Hanımıyla münâsebette
bulunurken şeytandan sığınmayanla o fiilde berâber olurum. Ondan doğan çocuk
bana itâat eder, sözümüzü dinler. Dîn-i Muhammed’e uymayan kötü niyetle hayvana
binen kimse ile ben de biner, arkadaşlık ederim. Şu âyet buna delildir:
“Onlar üzerine süvârilerinle, piyadelerinle yaygara çıkararak yürü” (S. İsra 64)
2.Allahü Teâlâ’dan ev
diledim, hamamları verdi.
3.Mescid diledim, pazar
yerlerini verdi.
4.Kitap diledim, şiirleri
verdi.
5.Ezan diledim, çalgıları
verdi.
6.Yardımcılar diledim,
“Kaderiyye” mezhebine bağlı olanları verdi.
8.Kardeşler istedim,
mallarını boş yere harcayan müsrifleri verdi. Şu ayet-i celile buna delildir.
“Mallarını boş yere harcayanlar (israf edenler);
şeytanların kardeşleridir” .(S. İsrâ 27)
Efendimiz “Eğer sözlerini Kitâbullah ile ispatlamasaydın
kabul etmezdim” buyurdu.
9.Ademoğularını ben göreyim,
onlar beni görmesinler istedim, kabul edildi.
10.Ademoğullarının kan
damarları bana yol olsun dedim kabul edildi; ben de onlar arasında istediğim
gibi akar giderim. Bunların hepsi bana verildi. Bunlarla iftihar ederim. Şunu
da söyleyeyim ki, benimle berâber olanlar seninle berâber olanlardan çoktur.
Böylece kıyâmete kadar âdemoğullarının büyük kısmı benimle olurlar.
İblis devamla:
–ATEMA isimli bir oğlum var yatsı namazını kılmadan yatanların
kulağına (idrar eder). Namaz kılmadan uyumaya sebep olur.
Bir de MUTEGAZİ isimli oğlum var. O da gizli yapılan (hayırlı) amelleri
ortaya çıkarır, dürte dürte söyletir, açıklanmasına sebep olur da mükâfatı
doksan dokuzu heder olup, yüz sevâbı bire düşer. Çünkü gizli amelin sevabı
yüzden başlar. KÜHEYL isimli bir
oğlum var. O da ilim meclislerinde, hatip hutbe okurken, gözlere uyku sürmesi
sürer, dinleyenlere gaflet gelir, dinlediklerini anlamazlar...
Her kadının kalktığı yere
bir şeytan oturur.
Her kadının kucağında bir
şeytan bulunur da ona bakanlara onu hoş gösterir. Kadına “Elini, kolunu örtüden
çıkar, der. O da yapar. Şeytan da hayâ perdesini tırnaklarıyla tamâmen yırtar.
Kendi durumumu da sana
söyleyeyim Yâ Muhammed! (S.A.V.):
–Kimseyi sapıtmaya gücüm
yetmez. Ben ancak vesvese veririm, kötü işi hoş gösteririm, o kadar...
Eğer saptırmak elimde
olsaydı, yeryüzünde Lâ ilahe illallah
Muhammedür resûlüllah diyen, namaz kılan, oruç tutan kimse bırakmazdım.
Sen de Allah’ın sevgili
kulusun, tebliğ ile memursun, hidâyete kaadir değilsin... Eğer hidâyet elinde
olsaydı yeryüzünde tek kâfir bırakmazdın, herkes mü’min olurdu.
Sen Allah’ın kulları
üzerinde bir delilsin. Ben de ezelde şekâveti yazılanlara bir sebebim. Said,
ana karnında said; şakî, ana karnında şakîdir. Hepsinin hâlıkı Allah’tır...”
Bundan sonra Resûlüllah
S.A.V. şu âyet-i kerimeyi okudu.
“Bunlar sonuna kadar böyle ihtilafa devam edecek ancak Rabbi’nin
esirgedikleri hâriç...” (S.Hûd 118-119)
Resûlüllah S.A.V. İblis’e:
–Yâ Ebâ Mürre! Senin tevbe edip Allah’a dönmen mümkün değil mi? Cennete
girmene kefil olurum, söz veririm, buyurdu.
İblis:
–Yâ Resûlallah! İş, verilen
hükme göre oldu. Kararı yazan kalem kurudu. Kıyâmete kadar ne yazıldıysa o
olur. Seni peygamberlerin efendisi, cennet ehlinin hatîbi kılan ve seni halkın
içinden seçip mahlûkatın efendisi yapan, beni de şakîlerin efendisi, cehennem
ehlinin hatîbi yapan, Allah’tır. Ve O, bütün noksan sıfatlardan berîdir.
İşte bu söylediklerim sana
son sözümdür ve söylediklerimde hiç bir hilâfım yoktur, dedi.
* * *
ŞEYTANLA MÜCÂDELE
H.Ş. “İnsan kırk yaşına geldiği halde günâhlarına
tevbe etmezse, şeytan eliyle onun yüzünü okşar ve «Bu iflah olmayan yüzdür»
der...
H.Ş. Şehvetler insanın kanına, etine nasıl karışırsa
şeytanın hîleleri de insanın etine, kanına karışır ve kalbini sarar...
Kâfirlerle olan harpte sulh olur, harp durur. Lâkin
nefis ve şeytanla ömrün sonuna kadar anlaşma olmaz, mücâdele devam eder.
Şuarâ Sûresi âyet 95’te:
“Cin ve insanlardan İblis’e uyup isyan edenler yüz üstü sürünerek cehenneme
atılacaklar” buyurul-muştur.
Dikkat: Namazdayken şeytan kalbini sokaklara götürür,
âlemin işlerini düşündürür, inatçılara cevap hatırlatır, ovaları dağları
dolaştırır, unuttuklarını hatırlatır. Bilhassa namaz kılarken kalbe hücûm eder.
Namaz mihenk taşı gibidir, insanın iyiliği ve kötülüğü namazda anlaşılır. Dünya
arzûlarıyla dolu kalplerin namazı kalp para gibidir.
ŞEYTANLA MÜCÂDELEDE MÜ’MİNE YARDIMCI OLANLAR
İnsanı, şeytanın hile ve tuzağından kurtaran birinci ilaç, Kelime-i
Tevhid ve Allahü Teâlâ’yı zikretmektir.
H.K.: “LÂİLÂHE İLLALLH benim kalemdir. Benim
kaleme giren azabımdan emin olur.”
H.Ş.: “Hâlis niyetle Lâ ilâhe illallah diyen kimse
cennete girer.”
Azaba sebep olan
şeytan, Allah’ın emirlerine itâat eden mü’mine zarar veremez. Çünkü mü’minin itâat ve ibâdetleri kalkan
gibi vesveseyi önler.
Şeytan, îmanı kavî,
dîni bütün mü’minlerden ümit keser, onunla uğraşmayı terk eder de başkalarına
gider. Dîni bütün kimselerde vesvese az vâki olur. Vesveseye karşı dâima uyanık
olmalı. Zira şeytan vesveseyle insanın derisinde, etinde, kanında, damarlarında
ve sinirlerinde dolaşır.
Rasûlüllah
Efendimiz şeytana bedduâ eden birine : “Böyle
yapma! Şeytan kibirlenir ve şımarır da sana saldırır. Eûzü besmele oku, o vakit
şeytan küçülür, zerre gibi zelil olur” buyurdu.
İbni Abbas Hz.’den:
Rasûlüllah S.A.V., Mescid-i Nebevî kapısında İblis’e sordu:
-Ümmetimin
cemâatle namaz kılmasına mânî olmaktan seni
men eden şey nedir?
-Yâ Muhammed!
Ümmetinden biri cemâatle namaz kılmaya kalktığında, beni bir ateş sarar. Bu hal
cemâat dağılıncaya kadar devam eder.
-İlim tahsiline ve
duâ etmesine mânî olmaktan men eden şey...?
-Onlar ilme ve
duâya devam ettikçe bana sağırlık ve körlük gelir.
-Kur’an okumalarına
mânî olmaktan men eden şey...?
-Onlar Kur’an
okuduğu müddetçe beni darlık, sıkıntı ve sâir mânîler sarar.
-Cihad
etmelerinden...?
-Onlar cihada
çıkınca ayağıma bukağı bağlanır.
Dönünceye kadar çözülmez.
-Hac
etmelerinden...?
-Hacca giderlerken
boynumdan zincirle bağlanırım ve beni susuzluk sarar.
-Sadakadan...?
-Onlar sadaka
verdikçe beni başımdan testereyle odun gibi keserler.
Besmelenin kerâmeti:
Müminle kâfirin şeytanları karşılaştılar. Kâfirin şeytanı semizdi;
mümininki zayıf, kirli ve çıplak...Kâfirin şeytanı mümininkine:
-Nedir bu
hâlin? dedi.
-Benim vazifeli
olduğum adam besmelesiz yemez içmez,giymez ve besmelesiz temizlik etmez. Ben de yiyip içmekten, giyinmeden,
temizlikten...her şeyden mahrum kalıp bu hâle düştüm, der. Öbürü:
-Benim vazifeli
olduğum adam bunların hiç birinde besmele çekmez. Ben de hepsinde beraber
olurum, dedi.
H.Ş.: “Cebrâil bana
«Yâ Resulallah! Cinlerden bir ifrit sana hîle düşünüyor! Yatağına girdiğin
zaman Âyetül Kürsî’yi oku diye tavsiye
etmiştir.
“Zikir şeytanı kaçırır.” Zikrin en yücesi, namazdır.
H.Ş.: “Her Müslüman’a yardımcı yüz altmış melek
var. Güç olan şeyleri onlar def ederler. Yalnız gözde yedi melek var. Bala
hücum eden sinekler gibi göze musallat olan şeytanları def ederler. Eğer cinler
görülseydi, dağlarda, ovalarda ağızları açılmış, hücum hâlinde görürdünüz. Eğer
insan bir an himâyesiz bırakılsa, şeytanlar onu kaparlardı.” (İbni Ebiddünyâ)
Şeytan çok ise de
melek daha çoktur.
Sahâbeden biri: “Yâ
Resulallah! Nefsim bana kendimi hadım etmemi söylüyor” dedi. Rasûlüllah Efendimiz:
“Evleniniz! Nikâh benim sünnetimdir. Ümmetimde nefsi öldürmek, Oruca
devam etmektir” buyurdu. Tekrar, “Nefsim bana inzivâya çekilmeyi emrediyor”
dedi. “Ümmetimin ruhbanlığı cihad ve hacdır”
buyurdu. Aynı zât yine: “Nefsim bana et yeme diyor” dedi. Bunlar nefsin sözü...
Ben de et yerim ve severim” buyurdu. (İhyâ)
Fazl-ı ilâhîye güvenip dünya adamlarından,
mallarından, hediyelerinden, methetmelerinden ve hırslarından uzak kalmak insanı şeytanın oyunlarından
korur. Çünkü dünya ve onu sevenler
şeytanın askeri ve vâsıtalarıdır. Bu îtibarla şüpheli şeylerden, menfaat
teminetmekten, dünya ve adamlarından
uzaklaşmalıdır.
Hadis-i
şerifler:
“Abdest alırken musallat olan bir şeytan var; şerrinden Allah’a
sığının!”
“Namazda saflarınızı düzgün ve sık tutun, şeytan aranızda dolaşmasın.”
“Namazda okurken şeytan
nasıl girer?” sualine. Allah’ın Rasûlü: “Seninle
namazın ve kırâatin arasına giren, RUNZEB isimli şeytandır. Onu hissedince eûzü
okuyarak Allahü Teâlâ’ya sığın ve üç defa püf püf de...” buyurdu.
Bazı büyüklerden: “Allahü
Teâlâ lânet ettikten sonra İblis eşiyle birleşti ve ondan otuz bir yumurta
hâsıl oldu. İblisin zürriyeti çoğaldı; her gün dağlar, ovalar, viraneler,
sahralar, kırlar, kumsallar, denizler, sarp yerler, ormanlar, dere ve nehirler,
sokak başları hamamlar, mezbelelik pis yerler, harp meydanları, mezarlıklar,
evler, köşe başları, çadırlar, dünyanın her tarafını dolaşarak fesada devam
ederler.”
Yazıklar olsun Allah’ı
unutup da şeytana uyanlara!
Tevbe ve istiğfarla Allah’a
yönelmeyen, şeytanla beraber ebediyen cehennemdedir. Bu îtibarla îman sâhibine
yakışan, nefse, şeytana ve kötü kimselere uymayıp uyanık olmak, dãima Hak
yolunda bulunmaktır. Akıllılar, hidâyet rehberi olan âlimlerden ayrılmaz da
rıza yolunda devam ederler.
Ârifler, velîler, âbidler ve
hakiki âlimler Allahü Teâlâ’nın sevdikleridir; azaptan emindirler. Onlar vâsıtasıyla
günahtan kurtulup Allahü Teâlâ’nın rızasını kazanmak mümkündür. Çünkü onlar
şeytana ve nefse değil, Allah’a bağlılar. Haklarında “Allahü Teâlâ onları kı kıyâmetin şiddetinden korur, yüzlerine ve
kalplerine sevinç ihsan eder.” (S. İnsan11)
Kezâ: “Allah’dan korkanlar âhirette kudret sâhibi olan Mevlâ’nın cennetlerinde
ve Rahman’ın rızasındalar” (S. Rahman 46).
Kezâ: “Allah’dan korkup, günahtan sakınanlara şeytandan vesvese gelince Allahü
Teâlâ’yı zikreder, doğru yolu tutar, vesveseyi atarlar” (S. Âraf 201)
buyurulmuştur.
Allah’ın zikriyle gafleti
atıp kalpleri nurlandırmak lâzımdır.
Allahü Teâlâ’yı zikretmek, takvânın
kilidi, âhiret kapısnın eşiğidir. Nefsin lezzet duyduğu şeyler de dünya
kapısıdır. Kur’an-ı Kerim’de:
“Dîn-i celîlin bildirilen hükümlerine iyi sarılın ki, muttakîlerden
olasınız.” (S. Bakara 63) buyurulup zikir ve takvâ yolu bildirilmiştir.
Ebu Hüreyre R.A.’den:
Efendimiz buyurdular:
- “Uyuduğunuz zaman şeytan her birinizin başına üç bağ bağlar, gece
boyunca uyutur. Kişi uyandığında, Allahü Teâlâ’nın ismiyle kalkarsa,
düğümlerden biri çözülür. Abdest alırsa, ikincisi çözülür. Namaz kılınca son düğüm
çözülür, kalp sefâsı ve selâmet hâsıl olur. Böyle yapmayanlar gaflet içinde güç
kalkar. Şeytanın tesiriyle dinden nefret eder, fesada çalışırlar.
İbni Abbas R.A.’den:
“Rasûlüllah Efendimiz, uyuyan hiç bir kul yok ki, uyuduğu zaman başı üç bağ ile
bağlanmasın. Eğer sabah kalkıp Allahü Teâlâ’yı tesbih, tehlil, tekbir ve hamd
ederse bir bağ çözülür, abdest alıp namaz kılarsa, cümlesi çözülür, bunlardan
hiç birini işlemezse, bağlandığı gibi kalır” diye haber vermiştir
Ebul Fâruk K.S. Hazretleri:
“Beş dakika Râbıta yapan bunlardan
kurtulur” buyurmuştur.
İmam-ı Gazâlî Hz. “Minhâc-ül Âbidîn isimli eserinde nakletmiş:
Evliyâdan Ebu Saîd-i Harraz
Hz.’ne , şeytan rüyasında siyah ve çirkin bir surette göründü. Ebu Said Korktu,
nefret etti. Onu kovmak için bastonu havaya kaldırıp vurdu. Lâkin habis hiç
aldırmadı, yerinde durup ve:
-“Ey Ebâ Said! Sen bilmez
misin, ben bastondan, silahtan ve harp âleti olan hiç bir şeyden korkmam!”
Ebu Said:
-“Ey Merdûd! Ya sen neden
korkarsın?
İblis:
-“Ârifin kalp nûrundan
korkarım. Onun nûru yıldırım gibi üzerime dökülür. Allah’ın sevgisini kazanmış
kullara hücum etmeye gücüm yetmez. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Rahmân’ın zikrinden gâfil olanlara bir
şeytan bağladık, o şeytan onun yakınıdır.” (S. Zuhruf 36) buyuruluyor”
dedi.
İnsanoğlu nereden, nasıl,
hangi yolla bu âleme niçin getirildiğini bilemezse, kibir ve gurura düşer de
içi boş buğday başakları gibi burnu yukarda olur. Bu başaklardan harman olmaz.
Onlar sâde samandır. Böylesinin gözünü gurur perdesi kapatır da Hakk’ı kabul
etmez. Sâde kendini beğenir, felâh bulmaz. Ancak kâmil mürşidin teveccühüyle
aydınlanmakla kurtulur.
İmâm-ı Gazâlî Hz.:
- “İlmen, ahlâken ve bedenen
yükselmek için ne yapayım?” suâline:
- “Önce kibri, sonra kibri,
en son yine kibri terk et!” buyurmuştur.
Hz. Ömer R.A., Kuds-ü
Şerifin anahtarlarını almaya dâvet edildiğinde, ona:
- “Deveden inip ata
binseniz, eskisini çıkarıp yeni hırkanızı giyseniz...” dediklerinde, önce kabul
etmiş, bir kaç dakika sonra attan inmiş, hırkayı da değiştirmiş:
- “Vallâhi ben Rasûlüllah’dan
işittim: «Kalbinde zerre kadar kibir
bulunan kimse cennete giremez» buyurdu. Halîfeniz kibr ü gururdan helâk
oluyordu” demiştir.
* * *
ŞEYTANIN KARIŞTIĞI ŞEYLER
Aslı üçtür: Şehvet, gazap, hevâ...
ŞEHVET: Hayvânî haldir.
GAZAB: Şiddet hâlidir.
HEVÂ: Şeytan sıfatı; onun
hâli ve aynasıdır.
Şehvet âfettir, lâkin gazab
ondan da büyük... Hevâ ise ondan da büyük âfet... “Namaz kötülükten men eder” (S. Ankebût 45) âyet-i celilesinden
murat, namazın şehvetlerden men etmesidir.
“Vel münker” kavl-i keriminden murat, GAZAB; “Vel bagy” kavlinden murat da Hevâdır.
İnsan şehvetle , nefsine;
gazapla, gayriye zulmeder. Hevâ sebebiyle ettiği zulüm de Allah’a varır.
Rasûlüllah Efendimiz “Zulüm üçtür:
1. Affolunmayan
zulüm,
2. Terk edilmeyen
zulüm,
3. Terk ve affolunma ihtimali
olan zulüm...”
Affolunmayan zulüm, Allah’a
eş koşmak; terk edilmeyen zulüm, kulların birbirlerine ettikleri zulüm; Cenâb-ı
Hakk’ın terk ve affı umulan zulüm de, insanın kendine olan zulmüdür.
Affolunmayan zulmün kaynağı,
Hevâdır. Terk edilmeyen zulmün kaynağı, gazaptır. Cenâb-ı Hakk’ın affetmesi
umulan zulmün kaynağı, şehvettir.
Hepsinin sonunda hırs, buhl (cimrilik), kibirdir. Küfür
ve bidat hevânın sonudur. Bu altı hal bulunan insanda yedinci bir hal doğar ki,
o da hasettir. Nasıl ki şeytan kovulanların en alçağı ise, Hased de kötü
huyların en kötüsüdür.
Bu sebeple Cenâb-ı Hak
insandaki şerlerin son haddi olarak hasedi bildirdi. Bu da: “Hased ettiğinde, hased edenin şerrinden (sana
sığınırım)” (S. Felâk 5) kavl-i kerimiyle sâbittir.
Nitekim şeytanın cümle
kötülüğünün son haddi de VESVESENDİR. Bunu da: “...Hannas ki, insanın göksüne vesvese verir” (S.Nas 4-5) kavl-i kerimi
beyan eder.
Bu îtibarla, insanoğlunda
hasetten beter bir huy yoktur. Şeytanlar içinde vesvesecilerden daha şer olmadığı
gibi.
“Hasetçi, İblis’den de
şerlidir” denilmiş.
Hikâye:
Bir gün İblis Firavunun
kapısını çalar. Firavun:
- “Kimdir o” der.
İblis:
- “Bir de ilâhlık iddia
edersin! İlâh olsan benim kim olduğumu bilirdin” demiştir.
Firavun İblis’e:
- “Sen rahmet-i ilâhîden
kovulmuş biri, ben de ilâhlık iddiâ eden biriyim. Acabâ yeryüzünde ikimizden
daha şerli üçüncü biri var mı? der.
Şeytan:
- “Var. Hasetçi ikimizden de
fenâdır. Ben dahî felâkete hased sebebiyle düştüm” der.
Kötü huyların asılları,
beyan edildiği gibi ŞEHVET, GAZAB ve HEVÂdır. Bu üç aslın doğurdukları da beyan
edilen yedi kötü huydur. Allahü Teâlâ bu yedi belâyı def için “Fâtiha-i Şerîfe’de yedi âyet-i celile
inzâl buyurmuştur. HIRS, BUHL, ŞEHVET, KİBİR, GAZAB ve kötü huyların en
şiddetlisi olan HASED...
Kezâ Sûre-i Fâtiha’nın aslı Besmeledir. Besmelede şu kötü ahlâka mukabil ilâhî isimlerden üç isim beyan
edilmiştir. Şu halde ilâhî isilerde asıl olan üç ism-i ilâhî asıl olan üç
ahlâka, Fâtiha’nın yedi âyeti de yedi ahlâka mukabil olur. Kur’an-ı Kerim’in
tamamı nasıl ki, Fâtiha’nın şûbeleri gibiyse, kötü ahlâkın tamamı da bildirilen
yedi kötü ahlâkın şûbeleri gibidir.
* * *
ÜÇ KÖTÜ AHLÂKA KARŞILIK
BESMELEDE ÜÇ İSİM
ALLAH’I bir bilen kimseden
HEVÂ uzaklaşır. Zîra:
“Şu hevâsını ilâh ittihaz edeni gördün mü?” (S. Câsiye 23) Kavl-i
kerimi ALLAH’TAN başka ilâh olmadığını
bildirir. Bir delil de, Cenâb-ı Hak Musâ A.S.'a:
“Hevâna (nefsânî ve şeytânî
isteklere) muhâlif ol; ona uyma! Çünkü
ben mülkümde hevâdan başka, bana karşı gelen bir şey yaratmadım” buyurmuştur.
Allahü Teâlâ’nın RAHMAN olduğunu bilen merhametle, O’nun
bu sıfatıyla sıfatlanır da Kimseye GAZAB etmez. çünkü gazabın kaynağı büyüklük
duygusudur. Fürkan Sûresi 26. Âyet-i celilesinde: “O gün hakîkî hükümdarlık (saltanat - azamet) Allah’ındır” hükmü
haber verilmiştir.
Cenâb-ı Hakk’ın RAHÎM olduğunu bilen merhamet sâhibi
olur da nefsine zulmetmez ve ona hayvânî huyları bulaştırmaz.
YEDİ ÂFETE KARŞILIK FÂTİHA-İ ŞERÎFE’DE YEDİ ÂYET-İ KERİME
Cenâb-ı Hak, Fâtiha’da
ALLAH, RAHMÂN, RAHÎM ism-i şerifleriyle berâber RAB ve MÂLİK isimlerini de
beyan buyurdu. RABB’ın mânası, RAHÎM’e yakındır. Buna:
“SELÂMÜN KAVLEN MİN RABBİRRAHÎM”
âyet-i celilesi delildir.
MÂLİK’in mânâsı, RAHMÂN’a yakındır.
Bunun delili de “EL MÜLKÜ YEVME İZİN-İL HAKKU LİRRAHMÂN” âyet-i celilesidir.
Bu sebepten Cenâb-ı Hak,
Kur’an’ı Kerîminde sûrelerin sonunu RAB, MELİK, İLÂH ism-i şerifleriyle
bitirdi, bağladı. Bundan şu mânâ çıkar: “Şeytan sana şehvet tarafından gelirse,
“EÛZÜ BİRABBİNNÂS” de. Gazab yönünden gelirse, “MELİKİNNÂS” de. Hevâ yönünden
gelirse “İlâhinnâs” de.
1– Elhamdü lillâhi diyen Allah’a şükretmiş olur, mevcut nîmeti kâfi görür, şehveti gider...
2– Allahü Teâlâ’nın Rabbülâlimîn olduğunu bilen, elde
edemediği şeye tamâ etmez, elde edince de, cimrilik etmez. Çünkü hırs ve
cimriliği gitmiş, şehvetin âfeti ve lezzeti bitmiştir.
3– Hak Teâlâ’nın Rahmân ve Rahîm olduğunu bildikten sonra Mevlâ’nın kıyâmetin sâhibi olduğunu
da bilen kimse de gazap kaybolur.
4– İyyâke nâ’büdü ile kibri; ve iyyâke nesteîn
ile, ucbu giderir de, kendisinden gazab âfeti yok olur.
5– İhdinassırâtal müstekîm diyenden şeytanî arzular gider.
6– Sırâtallezîne en’amte aleyhim deyince kendisinden şeytanın küfrü, şüphesi;
7– Gayrilmağdûbi aleyhim Veled-dâllîn dediğinde, şeytanın uydurma
oyunları defolur.
Anlaşıldı ki, yedi âyet-i
celîle, bildirilen yedi âfeti defeder. Amel edip istifâde edenlere müjdeler
olsun...
Velhamdü lillâhi rabbil-âlemîn...
Not: Bu
risâlenin büyük kısmı İhyâ’dan
hulâsa edilmiştir.