ŞEYTANIN TÂRİFİ:

*Şeytanın bed sûretli bir mel’undur..

 

Şeytandan murat İblis ve yardımcılarıdır. Bu isim umûmîdir. İnsanları ve cinleri içine alır. Âsî, azgın ve haktan, hakîkatten yüz çeviren demektir. Cinden, insandan hayvandan ve her azgın âsî, cür’etkâr, hayırdan uzak olan canlıya şeytan denildi.

Maddî-mânevî hayırdan uzak kalıp, kendisine kötülük edene de şeytan denilmiştir. (Günyetü’t-Tâlibîn s.144)

Şeytan uzaklık mânâsına olan Şetana’dan alınmıştır.

Şeytan isyan etmeden önce, adı Azâzîl veya Nâil idi. Allahü Teâlâ’nın lânetine uğradıktan sonra ismi Şeytan olmuştur. Künyesi: Ebû Mürre’dir. (İbn-i Mes’ud R.A.)

 

Lâtif şeyler iki çeşittir  “Nârî (ateşle alâkalı)” “Nûrî (nurla alâkalı)” Nârî olan şeytandır, varlığı Kur’anla sâbit olup ateşten yaratılmış, ilâhî hükümlere uymakla  emredilmiş cin taifesindendir.

 

Nûrî olan, nurdan yaratılan melekler ki, kendilerinde erkeklik, dişilik yoktur, ilâhî emirlere itâat eder, hiç isyan etmezler.

 

Cinler kendi âlemlerine mahsus bir sûrette doğar ve doğururlar. Ekserisi âsî tabîatlıdır. Şeytan bu cinstendir.

Melekler ve cinler istedikleri sûrete girer ve ağır hizmetlere tahammül ederler. Bunları asıl halleriyle görmek âdeten mümkün olmaz.

 

Cebrâil A.S. beşer sûretinde (Sahâbe-i Güzîn’den Dıhyetü’l Kelbî sûretinde) Fahr-i âlem Efendimiz’e görünürdü. Çünkü bu âlemde katı cisimler aynaya aksedince hafif olarak göründüğü gibi, hafif varlıklar da cisim sûretine girince kesif (katı) olarak görünürler.

 

Racîm; lânetle kovulmuş, ilâhî rahmetten mahrum olmuş semâdan yere indirilmiş demektir.

 

RACÎM: Taşlanmış, cennet ve rahmet-i ilâhîden kovulmuş “Yıldızların alevleriyle semâvâttan kovulmuş” mânası da verilmiştir. (Günyetü’t-Tâlibîn s.144)

Resûlüllah Efendimiz: “Cehennemden uzak olup cennete yaklaşmak ve Allahü Teâlâ’nın cemâlini görmek için, kovulmuş şeytanın şerrinden Allahü Teâlâ’ya sığınmakla emrolundum” buyurdu.

Burada: “Mel’un şeytan benden uzak; sen ise ey Müslüman, bana yakınsın. Şu halde edep ve şerefle vakitlerini değerlendir”, yasaklara uy, kazaya rızâ göster sabır ve sadâkatle şeytana fırsat verme!” mânâsı var.

Bâzıları da: “Şeytan bir düşmandır, insanın göğsü onun evi, damarları da hareket yerleridir. Lütfü ilâhî olmadan ondan kurtulmak mümkün değildir.” dediler.

 

Hadisi şerifte, Şeytanın, insanın damarlarında dolaştığı bildirilmiş, onu önlemek için iki kürek arasını hacamat ettirmek (kan aldırmak) tavsiye buyurmuştur.

H.Ş.: Allahü Teâlâ cinleri üç sınıf yarattı. Bir sınıfı: yılan, akrep veya haşarat sûretinde; bir sınıfı rüzgar gibi; bir sınıfı da sevap ve günâhtan sorumludur.

İnsanlar da üç sınıf:

1. Sınıf hayvanlar gibidir: “Onların kalpleri var, hakkı anlamaz; gözleri var , hakkı görmez; kulakları var, hakkı işitmez. Bunlar hayvanlar gibi belki daha aşağıdır. (S: Âraf 179)âyet-i celîlesiyle bildirilmiştir.

2. Sınıf İnsan sûretinde şeytandır.

3. Sınıf da kıyâmet günü Arş-ı Âzam’ın gölgesindeler. (İbn-i Ebid-Dünya)

 

Melek ve şeytan ancak nübüvvet nûruyla görülebilir.

Büyüklerden biri, şeytanı kurbağa sûretinde, omuzla kulak arasına oturup, hortumunu kalbe sokarak vesvese verdiğini bildirmiştir.

Âhireti kazanmak için şu dünyada, şeytandan gelecek kötülükleri unutma! 

* * *

ŞEYTAN DÜŞMANDIR

Ey îman nûruyla şereflenen insan! Cenâb-ı Hak, zât-ı Bârî’sine sığınman için  şeytanı sana düşman kıldı. Zât-ı ulûhiyetine dâimâ bağlı olman için de nefs-i emmâreyi sana musallat etti.

Allahü Teâlâ  Âdem A.S.’ın cesedini yarattı cümle melâikeye tâzim secdesi ile  emr eyledi. Hepsi secde etti de, şeytan secde etmedi “Beni ateşten, onu topraktan yarattın, ben ondan şerefliyim” dedi. Fâsit kıyasla emr-i ilâhîye karşı geldi. Cennetten kovuldu, lânetlendi. Rahmet-i ilâhiden ebediyen mahrum azap ve gazaba hak kazandı. Ve lihikmetin mâlûm bir vakte kadar kendisine mühlet verildi. Âdemoğlunu  saptırmağa müsâade olundu.

 

Şeytan peygamberlere dahî musallat olmuşken, başkaları şerrinden nasıl kurtulur?

 

Zinnûn-u Mısrî  K.S.: “Îman düşmanı olan şeytanı sen görmediğin halde, o seni görür. Mevlâ da onu görüyor. O halde şeytana karşı Cenâb-ı Hakk’tan yardım dilemekten gayri çâre yoktur” diyor.

Şeytan Hazret-i Âdem’e secde etmediğinden lânete uğradığı için âdemoğullarından intikam almak, onları rahmetten mahrum etmek ister.

Ebedî olan cennetten bir tâne sebebiyle dünyaya indirilen Hz. Âdem ve evlâtlarını dört cihetten gelerek dalâlete sürüklemek ister. Ne kendi ne de yardımcıları bir an bunu bırakmazlar.

Ariflerden biri şeytan uyumuş olsa bir an olsun rahat ederdik o uyumaz demiştir. Şu halde zalim şeytan bir an dahi kötülükten geri kalmaz. Akıllı İnsan da Allahü Teâlâ’dan bir an gafil olmaz tam teslimiyetle Allah’a sığınmak Şeriata sarılmak lazımdır. İnsan şeytanın şerrinden böyle kurtulur.

A.C: Şeytan size düşmandır onu düşman bilin. Çünkü o kendine uyanları cehenneme çağırır (S. Fatır /6)

Ayeti celileye: Şeytan size düşman ben azimüşşan ise dostum” mânâsı da verilmiştir.

 

Bâzı büyüklerden:

Şeytan her insanın kalbine hortumunu sokmuş ve Allah tarafından verilen müsâade ile insanlara vesvese vermektedir. İnsan gaflete düştükçe hücûm eder, günaha çeker; Allah’ı zikrederse kaçar.

Her kötülüğün bir şeytanı var ve hepsi birbirine yardım ederler.

Ey Âdemoğulları! Siz beni bırakıp şeytanı ve onun soyunu dost mu ediniyorsunuz?” (S. Kehf 50)

 

Her insanla bir şeytan doğar ve onunla berâber yetişir. İnsan için. Cenâb-ı Hakk’ın merhametine himâyesine sığınmaktan başka çare yoktur.

* * *

ŞEYTANIN ŞERLERİ

A.C.: Şeytanlar mü’minlerle mücâdele için dostlarına (insanları kötülüğe teşvik etmeyi) fısıldar (İnsandan ve cinden kendine yakın olanları çalıştırırlar.) (S. En’am 121)

 

Bir kişi İblis’i boş oturur gördü.

-“Neden rahatsın?” dedi.

-“Bu zamanın kötü âlimleri bizim vazifemizi görüyorlar” diye cevap verdi. (M.İ.R. M. 123)

Allahü Teâlâ Âdemoğullarını nefis ve şeytan gibi iki düşmanla karşı karşıya koşmuştur. Bunun hikmeti, kulun bu düşmanlardan Zât-ı Kibriyâ’sına sığınıp dâimâ  Mevlâsı’yla olması içindir.

* * *

 

ŞEYTANIN ÇOCUKLARI

Resûlüllah Efendimiz ashâbıyla otururken üç kere “Allah lânet etsin” buyurduktan sonra “Allah düşmanı İblis kuyruğunu arkasına sokup yedi yumurta çıkardı. Bu yumurtalar onun insanlara musallat edeceği çocuklardır.

1. Adı Mehdes olan, âlimleri saptırmaya vazifeli.

2. Adı Hâdis, Allah’ı unutturmak, namazda etrafa baktırmak, esnetmek ve gaflet vermekle vazîfeli...

H.Ş. de: “Nefsim yed-i kudretinde bulunan Allah’a yemin olsun ki, sizden biriniz, kıldığı namazın yarısı veya dörtte biri veya onda biri kadar sevâbını almadan namazdan çıkar ve günâhı sevabından fazla olur” buyuruldu. Mühim bir nokta. Dikkat etmeli...

3. Adı Zelniyûn. Sokak ve pazardakileri ifsat eder; yanlış tartmak ve yalan söyletmek gibi kötülükleri yaptırır.

4. Adı Beter: musîbete uğrayanlara Allahü Teâlâ’ya isyanla ah vah gibi  şikâyetlerde bulunmayı hoş gösterir, sevaptan mahrum eder.

         5.Adı Menşut’tur. Yalan söyleyen, söz taşıyan, fitne çıkaranları teşvik eder.

6. Adı Vâsim’dir. Erkek ve kadınların şehvetini kabartıp, zinâya sebep olmakla vazifelidir.

7.Adı Eur’dir. Hırsızlık edenlere ümit verir. Sonra tevbe edersin der. (Günyetü’t-Tâlibîn s.149)

 

 I. Başka rivâyette şeytanın beş evlâdı var denilmiş:

 II. Sebuv: Musîbetler karşısında feryadı u figan etmeye elbise ve yüz yırtmağa teşvik eder.

III. Aver: Zinâyı hoş gösterir.

IV. Mesbut: yalancılığa teşvik eder.

 V. Dâsım: Evlere girer, kusurları gösterir, âile reisini kızdırır, ev halkını huzursuz eder.

VI. Zelenbur: Çarşı ve pazarlarda esnafı hallerinden şikâyet ettirir.

 

EÛZÜ OKUMAK

Şeytanın şerrinden sığınmak:

-Kovulmuş şeytanın şerrinden cümle kemal sıfatların sâhibi olan Allahü Teâlâ’ya (O’nun himâyesine) sığınırım.

-Nefsimle ve kalbimle Allahü Teâlâ’nın rahmetine bağlanır, şeytanın şerrinden Allahü Teâlâ’ya sığınırım.

A.C.: “Ey Âdemoğlu! Şeytan fitne ve hîle ile baba ve ananız  Âdem ve Havva’nın avret mahallerini birbirine göstermek için elbiselerini çıkarmaya ve cennetten çıkmalarına sebep olduğu gibi, sizlere de oyunlarıyla  Allah korkusundan uzaklaştırıp cennete girmenize mânî olmasın. Zira şeytan ve avenesi sizleri görür, siz onları görmezsiniz. Biz şeytanları inanmayanlara dost kılarız. (S. Âraf 27)

 

Yahya bin Muaz K.S.: “Şeytan insanda bulunan nefs-i emmâre gibi bir yardımcıya da sâhip olduğu halde, insanı hiç unutmaz; lâkin insan onu dâimâ unutur” demiştir.

*Bu niyetle eûzü çekmek şeytanın vesvesesinden, nefsin fesadından, kabir sıkıntısından, kıyâmetin dehşetinden ve cehennem azabından kurtuluşa sebeptir. Bunlar peygamberler, sıddîklar ve şehitlerle, Mee’vâ Cenneti’nde Mevlâ’ya yakın ve nîmetlere mazhar olur. “Onlar ne güzel arkadaştır” (S. Nisâ 279) hitâbına kavuşurlar.

*Şeytanla içten mücâdele, kalp ve îman nûruyla olur. Bu mücâdelede Allahü Teâlâ insana  yardım eder.

 

İstiâze (sığınmak): “EUZÜ BİLLAHİ MİNEŞŞEYTANİRRACİM” demektir. (S. Nahl 98)’de “Kur’ân-ı Kerim okuyacağın zaman Recmedilmiş Şeytanın şerrinden istiâze de bulun, EUZÜ  BİLLAH MİNEŞŞETA-NİRRACİM de”, buyurulmuştur.

 

İstiâze üç türlüdür: Sıfat, fiiller, Zat....

 

H.Ş.: Allah’ım Gazabından rızâna, azâbından affına ve Sen’den Sana sığınırım.

Eûzü:şer ve yaramaz şeylerden Allahü Teâlâ’ya sığınmaktır.

 

Eûzü, bir şeyi Allahü Teâlâ’nın himâyesine havâle etmektir.

 

*Cebrâil A.S.’ın Levh-i Mahfuza kalemle ilk yazdığı, (Eûzü) Besmeledir. (Tefsîr-i Kebîr)

 

*Arifler târif etmişler:

 

“Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm” kelimesi, yakınlık sâhiplerine vesîle, korkan günahkârlara sığınak, helâkte olanlara tutunma vesîlesi, sevgililere ferahlık ve Rabbül Alemî’nin kelâmına onunla başlamak”.

 

*EUZÜ, ilticâ (sığınmak) mânâsınadır. Eûzü çekmek; bir işten haber vermek, Allahü Teâlâ’nın lütfunu istemek, “Yâ Rabbî, sana sığındım”, demektir. (Güya sığınmak lâzım gelen bir şey olmuş ve onun kalbine, haber verilmiş gibi...)

 

Tefsirde “Muhakkak Rab ile kul arasında ahit vardır”, denilmiş...

 

*Güyâ şöyle deniliyor: “Kul olmam hasebiyle, kusurlarımla ahdimi bozdum. Fakat  sığınıyor ve Allah’tan af diliyorum. Kemâl, kerem ve ihsan sâhibi Rabbim. Sana sığındım. lütuf ve inayet dilerim...”

 

*Allah’a hakkıyla  îman edip, ona sığınan mü’minlere şeytan musallat olmaz. O, şirke koşan ve kendini sevenlere sataşır İslâm’dan sapanlarla uğraşır.

 

* * *

EÛZÜ ÇEKMENİN GENİŞ

MÂNÂSI 

 

Eûzü Çekmek: “Hilekâr şeytandan, kötü düşünceden, nefsin isteklerinden, insan ve cinlerin fitnesinden, kalbe gelen riyâ, nifak, ucub, kibir, şirk gibi her türlü kötü huydan, rûhun ölümüne sebep olan şehvet, bidat, dalâlet, sapıklık ve nefsâni arzulardan, mâneviyâta zararlı söz ve düşüncelerden, kötü huyların hepsinden Arş’ın ve Kürs’ün Rabb’i olan Allahü Teâlâ’ya sığınırım” demektir.

“Eûzü billahi” demek, halktan Hâlik’a dönmektir ve “Hâcetlerin hâsıl olması için, cümle hayırları ihsan ve âfetleri def eden Allahü Teâlâ’ya sığınırım” demektir.

“Allah’a kaçın!” (S.Zâriyât 50) âyet-i celilesinde yakınlığa ve sığınmaya dâvet vardır.

Rabbül- Alemîne yakın olmaya en büyük vesîle, aczini kabul etmektir. Acz, makamların en üstünüdür. Hakiki âlimlere göre, eûzü çekmek; zararlı, hakka mâni olan her şeyden çekinmek ve Cenâb-ı Hakk’ı görmeye, hakikate ermeye mâni vehim, hayal, şehvet gibi zararlılardan Allahü Teâlâ’ya sığınmaktır.

Müritlerin sığınması böyledir. Zîra, mânevî terakki sâhipleri, âlemde hayırdan ve şerden ne görülse hepsini Allahü Teâlâ’dan bilirler. 

Ârifler: “Şeytanın kovulmasına sebep olan kibir, gurur, benlik ve sair merdut sıfatlardan Allahü Teâlâ’ya sığınırım” dediler. 

 

* * *

KUR’AN OKURKEN EÛZÜ ÇEKMEK

 

“Kur’an okuyacağın zaman, kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın” (S. Nahl  98) emri verilmiştir.

Kuran okumaya eûzü ile başlamak; Allahü Teâlâ’dan izin istemek, rahmet, inâyet, kerâmet ve bereket kapısına mürâcaat etmektir. Zira melikin kapısına gelen, izin almadan huzura giremez.

Kur’an okumak isteyen kimse de dilini temizlemek lâzım. Zira lisan boş söz, gıybet, bühtan, yalan ve sair ile kirlendiğinden, teavvüzle temizlenir de, Kelâm-ı ilâhîyi okumaya hak kazanır. (İmam Câfer-i Sâdık K.S.)

 

Elbette şeytanın aldatması zaiftir. S. Nisa 76 da bildirildiği gibi, topluluk içinde zaif ve zelil şeytan insanı aldatamaz. Kul günaha meylettiğinde,“arzularını terk edip Hakk’a uyanlara biz imdat eder, kötülükten çeviririz” (S. Yusuf 90) ayet-i celilesiyle bildirildiği gibi muhafaza olunur.

Tenhâda ve topluluk içinde, her zaman ve her halde sığınak yalnız Allahü Teâlâ’dır. “De ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmasından  sana sığınırım. Rabbim! (Şeytanların) yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”(S.Mü’minün 97-98) âyet-i celîleylesiyle Allahü Teâlâ’ya iltica emredilmiştir.

Resûlüllah Efendimiz, Ebu Zer Hz.’ne “Cin ve insan şeytanından Allahü Teâlâ’ya sığın” tavsiyesinde bulundu. O, “Ya Resûlallah, insan şeytanı da var mı?” dediğinde Efendimiz: “Evet, hem de cin şeytanından şiddetlidir” buyurdu.

Haberde gelmiştir: “Bir mü’min eûzü çektiği zaman, şeytan, “Belim kırıldı, benim için faaliyete takat kalmadı” der.

Eûzü ile aczini bilerek varlığından silinip Rabb’ine sığınan kişi kabul olunur ve selâmet bulur; zira, kendisine sığınan kulunu Mevlâ’sı korur.

H.K.’de Cenâb-ı Mevlâ: “Ey Kullarım! Cümleniz aç, çıplak ve muhtaçsınız. İsteyin, ihsan edeyim” buyurur da kendisine sığınan kulu korumaz mı?

Hasan-ı Basrî K.S.: “Her kim eûzü ile Allah’a sığınsa, Mevlâ onunla şeytan arasına üç yüz perde çeker. Her perde sema ile arz arası kadardır. Şeytan o kimseye sataşamaz” demiştir.

“Şeytandan her zaman Hakk’a sığındığımız halde onun vesvese ve hilesinden kurtulamıyoruz; sebep nedir?” denirse, “ Evrad ü ezkârla, tevbe ve istiğfarla kalp temizlenmeden sadece dil ile «Allah’a sığındım» demek fayda vermez.

 

EÛZÜ İLE ALLAH İSM-İ ŞERİFİ’NE SIĞINMANIN HİKMETİ

 

İlâhî isimlerden diğerlerine değil de “Eûzü billâhi”  diyerek (Allah) ism-i şerifine sığınmanın hikmeti:

“Allah” ism-i şerîfi zâta, kahra, kudrete ve şâna delâlet eder. Allah ism-i şerîfi, cümle kemâl sıfatlarının sâhibi olan Allahü Teâlâ’nın zâtının ismidir.

İsyan, gaflet ve sâir kusur ve kirlerden nefsini temizlemeye ve her çeşit arzuya bu ism-i şerifin nurlarıyla ulaşırlar.

 

 

EÛZÜ ÇEKMENİN KÂR VE KERÂMETİ

Eûzü çeken kimse beş nîmete kavuşur:

1. İslâm Dîninde dâim olur.

2.Şeytanın hîlelerinden korunur

3.Muhkem kaleye girmiş olur.

4.Peygamberler,  sıddîklar şehitler ve sâlihlerle haşr olunur.

5.Yerleri, gökleri yaratan Mevlâ’nın inâyet ve ihsanına kavuşur.

Şeytan Allahü Teâlâ’ya şöyle dedi:

“Sen beni kovdun, ben de senin doğru yolun İslâm dînine mâni olmak için insanların önünden gelip ölümden sonra dirilme yok derim ve kıyâmet günü hakkında onları şüpheye düşürürüm;  arkalarından gelir, dünyâya düşkün ederim; sağından gelip ibâdetlerine riyâ karıştırırım;  solundan gelip kalplerine günah işleme zevki veririm.”

 Allahü Teâlâ ona:

-“İzzet ve celâlime yemin olsun ki,ben de onlara eûzü ile emreder, bana sığındıkça sağ taraflarından hidâyetle, sol taraflarından inâyetle, arkalarından selâmetle, önlerinden yardımla himâye eder, senin tesirini def ederim buyurmuştur.

H.Ş.: “Günde bir defa eûzü okuyarak sığınan kimseyi Allahü Teâlâ himâye eder.

H.Ş.: “Eûzü ile günah kapılarını kapayın, besmele ile ibâdet kapılarını açın.

Büyükler buyurmuş:

“İblis insanı saptırmak için her gün, 360 asker gönderir: Mü’min, eğer Allahü Teâlâ’ya sığınırsa, Hak Teâlâ onun kalbine 360 defa nazar eder de şeytanın askerleri helâk olur.”

* * *

 

ŞEYTANI KAÇIRAN ŞEYLER

Eûzü okumak ve ârifin kalbindeki nurdur.

Takvâ nûruyla eûzü çekip Allahü Teâlâ’ya sığınmak, şeytanla askerlerini perişan eder.

Ebû Hüreyre Hz.  yaşlı ve hasta  olduğu halde “Yâ Rabbî! Zina fiilinden katil cinâyetinden sana sığınırım” diye duâ edince bu yaşta bu günahlardan korkuyor musun?” sözüne, “Nasıl korkmam, İblis hayatta!”demiştir.

* * *

 

KALBE GELENLER

H.Ş. Kalbe gelen düşünceler ya iyilikleri emreden melekten, ya da kötülükleri emreden nefis ve şeytandandır. (Dikkat etmeli...)

 

Hasan Basri K.S.: “Devamlı kalbe gelenler ya Allahü Teâlâ’dan ya düşmandandır. Hakk’tan geleni kabul edip düşmandan gelenle mücâdele edene Allahü Teâlâ rahmet etsin” demiştir.

 

 “Sûre-i Nâs’ta bildirilen “Hannas” hakkında kalbe musallat ve asılmış  domuz sûretinde bir şeytandır. İnsan vücûdunda kan gibi dolaşır, kalbe vesvese verir”  mânâsı verilmiştir.

 

İnsan Allahü Teâlâ’yı unutunca Hannas ona vesvese verir, hortumuyla kalbini yutar; Allah'ı zikredince de ya yanar, ya kaçar...

 

Kalbe altı türlü düşünce gelir:

1. Nefisten: Mubahlara uymakla berâber günâh işlemeye cesâret verir.

2. Şeytandan: Küfür ve isyana teşvik, tevbeyi tehir, hayır amelleri terk ve fesâdı emreder.

3. Ruhtan.

4. Melekten. Bu ikisi doğru yolu, Allah’a itâatı, hayırlı amelleri emreder. Bu güzel düşünceler seçilmiş kişilerde bulunur.

5. Akıldan, Bunlar bâzan nefsin, bâzen da ruh ve meleğin emrindedir.

6. Yakînî olanlar. Allahü Teâlâ tarafından evliyâsına, yakîn sâhibi olan sıddıklara, şehitlere vâki olur ki, bunlar kalpleri nurla parlayan ledünnî ilim sâhipleridir. Cenâb-ı Hak kendilerini Kur’an’ı Kerimde nîmetlerle müjdelemiştir. (Günyetüttâlibîn S.51)

 

İnsanda, ruh ve nefis, melek ve şeytanın tesir ettiği iki mahaldir. Melek kalbe Allah korkusunu, şeytan da isyan ve inkârı bu iki yoldan döker. Nefis kalp ve âzâları günâh ve kötülüklerde kullanmak ister.

 

Vücûtta iki mahal daha var. Bunlar: akıl ve hevâ (heves)dir. Bu ikisi, vücûtta ruh veya nefis hangisi hâkimse ona uyarlar.

 

Hatıra gelen arzûları harekete geçiren, iyiliğe ve kötülüğe teşvik eden de iki kısımdır.

İyiliğe çağıran hatıralara “İlham”, kötü hâtıralara da “Vesvese” denir. Hayra dâvet eden hâtıra Melekden, şerre dâvet eden hâtıra Şeytandandır.

 

Kalbin hayrı kabûl etmesi, ilâhî lütuftan, şerri kabûlü de şeytanın kandırmasıyladır.

 

Melek dâimâ doğruya ve hayra dâvet eder, şeytan da dâimâ şerre... Cenâb-ı Hak ilâhî hikmet îcâbı her şeyi çift yaratmıştır. Zât-ı ilâhîden gayri her şey çifttir.

 

H.Ş.’ de: “Kalbe gelen baskı hayırsa, melektendir; kişi Allah'a hamd etsin. Şerse, şeytandandır, Allah'a sığınsın” buyuruluyor.

 

Allahü Teâlâ’nın himâye ettiği insanlarla arzûları orta halli olanları şeytan kötülüğe çağırmaz; onların kalbine melek sâhip olur. Şeytan şehveti çok olanlara yaklaşır da kalplerini teslim alır. Kalp, melekle şeytanın muhârebe meydanıdır. İnsan hangisine yardım ederse, o gâlip gelir. İbâdetlerle melek tarafına yardım etmeli...

 

Niceleri âhireti unutup dünyaya dalmış, kalpleri kararmış, şeytanlara mesken olmuştur. “Hevâsını ilah tanıyana Allah’tan başka kim hidâyet verebilir?” (S. Câsiye 23) âyet-i celîlesi bunlar hakkındadır.

 

Niceleri de isteklerini terk edip zikrullahla kalplerini meleklere mesken etmiştir.

 

Allah’tan korkanlara şeytandan bir şey geldiğinde onlar Allah'ı anıp şerrinden kurtulurlar. (S. Âraf 201)

Bir sual üzerine Resûlüllah S.A.V.:

“Hırsız içinde bir şey bulunmayan eve girmez. Şeytan da ancak îman sâhiplerine musallat olur.” buyurdu.

Hz Ali R.A.: Bizim namazımızla diğer ehl-i kitabın namaz ve ibâdetleri arasındaki fark, şeytanın vesvesesidir. Zirâ onlar isyan yolunda olduklarından şeytan kâfirlerin ameline karışmaz. Müminler ise şeytanla dâimâ muhârebe hâlindeler. (Rûhulbeyan C.1 S. 6)

Akıllılar şeytanın şerrinden dâimâ Allah'a sığınırlar.

***

ŞEYTANIN KALBE TESİR YOLLARI

Kalp bir kale, şeytan da ona girmek isteyen düşman gibidir; kaleyi almak ister. Bu îtibarla kişiye, kalenin kapısını ve zayıf taraflarını sağlamlamak, tedbir almak lâzımdır. Şehvet ve gazap, şeytanın kalbe büyük giriş yollarıdır. Gazap aklı zayıflatır da, şeytan askeri hücuma geçer, insan da şeytana oyuncak olur.

Rivâyete göre İblis, Mûsâ A.S.'a:

- “Tevbe etmek istiyorum, bana şefaat et. Şerrimden kurtulman için sana üç mesele söyleyeyim” dedi:

 

1. İnsan gazaplandığında, rûhum kalbinde, gözüm gözünde olur. Damardaki kan gibi vücûdunda dolaşırım, burnuna üflerim, ne yaptığını bilmez hale gelir, ben de, topaçla oynayan çocuk gibi onunla oynarım.

2. İki ordu karşılaştığında insanlara yaklaşır; âilesi, çocukları, komşuları ve sevdikleri kimseleri hatırlatır, harpten kaçmaya teşvik ederim.

3. Kendisine helâl olmayan kadınla yalnız kalan erkek arasında mutlaka fitne uyandırırım. İnsanlar şu üç halde benden kurtulamazlar.”

“İnsanlara en kolay ne zaman üstün olursun?” sualine İblis: “Kızdıkları ve nefsin arzularına uydukları zaman...

Şeytan: “İnsan bana nasıl gâlip gelir! Keyfi yerinde olduğunda, kalbine girerim; kızdığında başına konarım...” demiştir.

Haset ve Hırs da İblis’in büyük kapılarındandır. Hırs insanı hakkı görmez, doğruyu işitmez hâle getirir.

H.Ş. de, “Bir şeyi sevmek, insanı kör ve sağır eder” buyurulmuştur.

Hırs ve hased kalpteki nûru zayıflatır, şeytanın kalbe girmesine sebep olur. Rivâyete göre Nuh A.S. şeytanı gemide görüp kovduğunda,  şeytan, “Ben mühim beş şey bilirim; eğer kovmazsan sana ikisini söylerim. Bunlar HASED ve HIRS’ tır. Hased sebebiyle Âdem A.S.'a secde etmediğimden âlemde en kötü hâle düştüm. Hırs sebebiyle de Âdem cennetten dünyaya indirildi” demiştir.

Şeytanın kalbe giriş yollarından biri de helâlden olsa da, iştah varken çekilmek sünnetini terk edip DOYASIYA YEMEKTİR... Böyle yemek şehvete kuvvet verir, şeytana silâh olur.

Rivâyete göre Yahyâ A.S., İblis’i elinde çengellerle gördü:

- “Bunlar nedir?” dedi.

İblis:

- “Bunlar şehvetlerdir; insanları bunlara asar ve aldatırım.”

Yahyâ A.S.:

- “Bana hiç çengel attın mı?”

İblis:

- “Evet doyasıya yediğin zaman... Namaz ve zikir esnasında sana da ağırlık veririm.”

Yahyâ A.S.:

- “Ben de aslâ karnımı tam doyurmam!”

İblis:

- “Ben de bundan sonra kimseye aslâ nasihat yollu söz söylemem” dedi.

Şeytanın kalbe giriş kapılarından biri de süslü dünya evi, herkesi imrendiren eşyalar ve elbise ile ziynete meyletmektir. Bunların sevgisine kapılıp âhireti unutan kimsenin kalbinde şeytan kuluçkaya yatar, oradan ayrılmaz. Bu sayılanların sevgisini kalbine yerleştiren insan, bacadan eşiğe kadar evini süslemekle meşgul olmaktan geri kalmaz, şeytan da yanına uğramaya lüzum görmez. Çünkü o adam biri bitmeden diğerini düşünmeye başlar, şeytanın emri altında ömrü tüketir.

Şeytanın kalbe yol bulduğu kapılardan biri de TAMÂ’ dır. Tamahkâra şeytan sevdiklerini hoş gösterir de adam hîleci ve riyâkâr olur. tamâ ettiği şey, sanki mâbûdudur.

ACELE ETMEK de şeytana fırsat verir, kalbe kapı açar.

Hadis-i şerifte: “Acele şeytandandır; teennî (ağır almak) Rahman’dandır” (Tirmizî) buyuruluyor.

A.C.de: “İnsan acelecidir” (S.İsrâ 11) buyurulmuştur. Doğrusunu bulmadan bir işe sarılmak da şeytana fırsat verir.

Şeytanın kalbe giden yollarından biri de ALTIN, GÜMÜŞ VE TİCÂRET MALLARI, HAN, APARTMAN, BİNİT VE HAYVANLARdır. Bunların ihtiyaçtan fazlası, ŞEYTANIN fikrine hizmet eder. Çünkü dünyalıktan bir şey elde eden mutlaka başka arzuları da düşünmekten geri kalmaz ve hakîkî gâye olan âhireti unutur da kendisinin helâkine sebep olur.

Rasûlüllah S.A.V. peygamber olarak gönderilince, İblis avenesiyle onun sahâbelerini şaşırtmak istedi.  Muvaffak olamayınca İblis onlara: “Siz sabredin yakında onlara dünyalık kapıları açılır, ona meylettiklerinde muvaffak oluruz” dedi. 

İsâ A.S. bir gün taşa yaslanmıştı. İblis ona: “Ey İsâ, işte dünyaya meylettin” dedi. İsâ A.S. da taşı onun üzerine fırlattı.

Anlaşılan şu ki, rahatlık veren her şey gaflete sebep ve ibâdete mânî olur. Gece namaza kalkan kişi yakınında bir taş bulursa, o taş onu yaslanmaya ve uykuya dâvet eder durur. Böyle bir şey olmazsa, sâdece ibâdet düşünür.

Taştan misâl verdik, siz ötesini kıyas edin.

 

Şeytanın kalbe giriş kapılarından biri de fakirlik korkusuyla cimrilik etmektir.

Böylesi Allah rızası için harcayamaz, zekât veremez, mal yığma merakına kapılır ve cehennemden tapu alır.

Şeytan: “Âdemoğlu şu üç şeyde benden aslâ kurtulmaz: Haksız kazanç, ehline verilmeyen sadaka ve hakkı sâhibine vermemek...”

Büyükler beyan etmiş: “Şeytanın insana karşı en kuvvetli silâhı, yoksulluk korkusudur. Bu vesvese adamın içine işledi mi, haksız işlerle uğraşır, boş sözler konuşur, Rabb’ine sûi zanda bulunur.

H.Ş.: Allahü Teâlâ şeytana «Meskenin hamamlar; toplantı yerin, sokak başlarıyla çarşı ve pazarlar; yemeğin, besmelesiz yenen yemekler; içeceğin, keyif veren içkiler; dâvetçilerin, çalgılar; okuyacağın, şiirler; kitabın, dağlamak; sözlerin yalan; tuzakların, kadınlardır» buyurdu.

Mezhep ve tarikat sebebiyle başkalarına böbürlenmek, onları kendisinden aşağı görmek de şeytanın kapılarındandır. Fâsıklar, günahla; âbidler de bu halle helâk olurlar.

Bâzısı Hz. Ebu Bekir’i metheder, bâzısı Hz. Ömer’i, bâzısı Hz. Ali’yi... Diğer taraftan da Sahâbe-i Kirâmı çeşitli şekillerde zemmederler. Bu yüzden lânete uğrarlar. Sahâbe-i Güzîn’den bâzılarını sevip methetmekle kendilerini kurtulmuş sanırlar. Halbuki Rasûlüllah Efendimiz, kerîmesi Hz. Fâtıma Vâlidemiz’e hitâben: “Yâ Fâtıma! Amel et, zira ben Allah katında senden bir şey kaldıramam” buyurmuştur. (Buhârî ve Müslim)

Mezhep imamları Hanefî, Şâfiî, Mâlikî, Hambeli ve diğer imamlar hakkında taraf tutmak da böyledir. Bir mezhebe mensub olduğunu iddiâ edip de o mezhebin hükümleriyle amel etmeyenlerden bilhassa âlimler, kıyâmet günü şeytana nasıl vâsıta olduklarını anlayacaklar.

Şeytanın giriş kapılarından biri de, câhil kimselerin kendilerini akıllı sanıp Allahü Teâlâ’nın zâtı ve sıfatları hakkında söz söylemeleridir. Halbuki en ahmak kimse, kendisini akıllı sanan; en akıllı da kendisini hakir görendir demişler.

Şeytanın kapılarından biri de, kötü zandır. Allahü Teâlâ: “Ey Mü’minler! Zannın çoğundan kaçının. Zîra zannın bir kısmı günahtır...” (Hucurât 12)  âyet-i celilesiyle mü’minleri kötü zandan men etmiştir.

İnsan biri hakkında sû-i zan etti mi, şeytan ona tesir eder, aleyhinde gıybet ve kötü işlerde bulunur ki, bunlar helâk edici hallerdir. Hadis-i şerifte töhmetten suçlamadan kaçınmak emredilmektedir.

Rasûlüllah S.A.V. mübârek hanımlarından biriyle  beraberken yanlarından geçen iki gence “Yanımdaki zevcem filandır” buyurdu. Gençler: “Aman yâ Resulallah! Biz senden şüphe mi ederiz!” dediler. Efendimiz: “Kanın vücutta dolaştığı gibi, şeytan insana tesir eder. Sizi vesveseden korumak istedim” buyurdu.

Kötü zandan korunmak lâzım. Zîra kötü, herkesi kötü bilir. Kusur arayan birini görürsen bil ki, o, âdi kimsedir. O hâli de kendisinden taşan kirleri...

 

Buraya kadar şeytanın kalbe giren yollarından bâzıları beyan edildi. Tamamını saymak mümkün değil. Ancak bu kadarı diğerlerine işârettir. Şu bilinsin ki, İn İnsanda bulunan her kötü huy, şeytanın silâhı ve kalbe giden yoludur. 

Şeytandan kurtulmak, kalbi kötü huylardan temizlemekle mümkündür. şeytana, kalbe giriş kapıları kapanır. Bâzen sızsa da devam etmez.

Kalple zikredenlere şeytanın tesiri güç veya mümkün değildir.

Hakîkî zikir, ancak kalbi takvâ (Allah korkusuyla) süslemekle elde edilir. Böyle olmadan gafletle yapılan zikir nefsin sözünden ibâret kalır, şeytanı engelleyemez.

Aç it, kovmakla gitmez; ancak, yiyecek bir şey bulamazsa gider. İblis de öyledir. Kalpte kendine yarayan bir şey görürse, gitmez. Kalbine şehvet hâkim olan kimsede zikrin nûru kalbin kenarında kalır, merkeze girmez.

 

Allah’tan korkan, havâ ve kötülüklerden temiz olanların kalbine şeytan zikirden hâli oldukları zaman girer, zikrettiğinde oradan kaçar. Âyet-i celile de: “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın!” (S. Nahl 98) buyurulmuştur.

* * *

ŞEYTANIN SEVDİKLERİ VE  SEVMEDİKLER

 

Resûlüllah S.A.V. bir cemâatle berâberken İblis, ev sâhibinden izin isteyip, Resûlüllah’ın müsâadesiyle içeri girdi. Çirkin suratlı, şaşı gözlü, ihtiyar, köse, çenesinde altı yedi adet, at kılı gibi kıl sallanır. Gözleri yukarı bakar, kafası fil başına benzer, dudakları manda dudağı gibidir.

Hz Ömer, Resûlüllah’tan onu öldürmek için izin istedi. Efendimiz “Yâ Ömer! Ona belli bir mühlet verilmiştir” buyurdu.

– “Selâm sana Yâ Muhammed! Selâm size ey İslâm cemâati” dedi. Efendimiz:

– Selâm Allah'ındır ey melun!

Şeytan:

– Yâ Muhammed! İzzet ve celâl sâhibi Rabb’inin emriyle zelîl sûrette sana geldim. Âdemoğullarını nasıl kandırdığımı, sana doğru olarak haber vereceğim.

Efendimiz:

– Mâdem doğru söyleyeceksin, haber ver bakalım! Halk içinde en sevmediğin kim?

Şeytan:

–Birinci sensin Yâ Muhammed! Yaratılanlar arasında senden ziyâde sevmediğim kimse yoktur ve senin gibi kim olabilir?

Resûlüllah S.A.V.:

–Benden sonra buğzettiğin kimlerdir?

Şeytan:

– Varlığını Allah yolunda fedâ eden, Allah’tan korkan genç...

Devamla:

 Sonra sevmediğin kimler?

 Sabırlı olan ve şüpheli işlerden sakınan âlim.

 Sonra:

 Şikâyet etmeyip hâlinden râzı olan, ihtiyâcını kimseye bildirmeyen sabırlı fakir... İhtiyacını birine üç gün üst üste anlatan, sabırlı sayılmaz!

 Sonra:

 Helâl kazanıp mahalline sarf eden zengin.

 Ümmetim namaz kılarken hâlin nedir?

 Beni sıtma tutar, titreme gelir. Çünkü Allah için secde eden bir derece yükselir.

 Oruç tuttuklarında ne haldesin?

 O zaman iftar edinceye kadar bağlı kalırım...

 Haccederlerse?

 O zaman çıldırırım.

 Resûlüllah S.A.V. suallerine devam etti. Şeytan da cevâba mecbur olup şunları söyledi.

 Kur’an okuduklarında erimiş kurşun gibi olurum.

 Sadaka verdiklerinde hâlim pek haraptır. Sanki o kişi testere ile beni ikiye böler. Çünkü sadakada dört güzellik var:

1. Allahü Teâlâ sadaka verenin malını artırır.

2. Onu insanlara sevdirir.

3. Allahü Teâlâ sadakasını cehennemle kendi arasında perde yapar.

4. Belâyı, sıkıntıyı ondan kaldırır.

 

Ebûbekir hakkında ne dersin?

–    O bana câhiliyette de itâat etmedi.

 Ömer hakkında?..

 Allah'a yemin ederim ki onu gördükçe kaçarım.

 Ya Osman hakkında?...

 Rahman’ın melekleri utandığı gibi ondan utanırım.

 Ali hakkında ne dersin?

 Onun elinden kurtulup hem kendim yalnız kalmak, hem de onu yalnız bırakmak isterim; amma ben onu bıraksam da, o beni bırakmaz.

Resûlüllah S.A.V. :

– Ümmetime saâdet ihsan eden ve seni de belli vakte kadar şakî kılan Allahü Teâlâ’ya hamd olsun” buyurdu.

İblis:

–Heyhât! Senin ümmetinde saâdet nerede! Ben o belli vakte kadar diri kaldıkça, senin ümmetin için ferahlanacak hal bırakmam. Çünkü onların kan damarlarına girer, etlerine karışırım da benim bu halimden haberleri olmaz. Beni yaratıp ba’s gününe kadar mühlet veren Allah’a yemin ederim ki, onların tamamını azdırırım. Câhiller, âlimler, ümmîler, okumuşlar, âbitler ve fâcirler... Hâsılı, hiç biri benden kurtulamaz. Yalnız Allah’ın hâlis kullarını azdıramam. Resûlüllah S.A.V.:

 

–Sana göre, hâlis kullar kimler?

 

–Para pula sevgisi olan ihlâslı olamaz. Dirhem ve dinara rağbet etmeyip, övülmekten hoşlanmayan ihlâs sahibidir, ondan kaçarım.

 

Malı ve övülmeyi sevip, kalbi dünyâya bağlı olan kimse bana en çok itâat edenlerdendir. Çünkü mal sevgisi günahların en büyüğü sizce mâlûm... Baş olmak sevgisi de büyük günahlardandır.

 

İblis devamla:

 

–Yâ Muhammed! Bilirsin ki benim yetmiş bin çocuğum var. Ve her birisiyle berâber ona tâbî yetmiş bin şeytan olduğu halde muhtelif vazîfeleri var. Bunlardan

Bir kısmı âlimlere,

Bir kısmı gençlere,

Bir kısmı şeyhlere,

Bir kısmı da ihtiyâr kadınlara musallattır.

Gençlerle aramızda anlaşmazlık yok... İyi geçiniriz bizimkiler onlarla istedikleri gibi oynarlar.

 

Bizimkilerden bâzısı âbitlere, bâzısı dünyadan el çekmiş zâhitlere musallattır. Onları halden hâle koyar, tepeden tepeye dolaştırırlar. O hâle gelirler ki, sebeplerden birine sövmeye başlarlar. Böylece onlardan ihlâs alınır, ibâdetleri ihlâstan çıkar da hallerini fark etmezler.

 

Ve İblis aldattığı râhibi anlattı:

–Yâ Muhammed! Sen bilirsin ki, Rahip BERSİSA 70 yıl ihlâsla Allah’a ibâdet etti. Duâ ettiği hastalar şifâ bulurdu. Ben bunun peşini bırakmadım. Zinâ etti, kâtil oldu, sonrada kâfir...

 

Bu bahsi Allahü Teâlâ, kitabında beyan buyurmuştur:

 

“Münafıkların hâli, şeytanın hâli gibidir ki, O, insana “Kâfir ol” dedi. O, kâfir olunca da “Ben senden uzağım. Ben Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” dedi”. (S. Haşr 16)

 

İblis devam etti:

–Yâ Muhammed! Sen bilirsin ki, yalan bendendir, onu ilk söyleyen benim. Yalan söyleyenler benim dostum, yalan yere yemin eden de sevgilimdir. Zira Âdem’le Havvâ’yı kandırmak için yalan yere yemin ettim. “Muhakkak  ben sizin iyiliğinizi istiyorum” (S. A’raf 21) dedim.

–Gıybet ve koyuculuk benim meyvelerim, şenliğimdir.

–Talak üzerine yemin edenin günahı büyüktür.

–Namaz kılmak isteyene vesvese verip, “Daha vakit var, sen de meşgulsün, işini bitir sonra kıl” diyerek oyalarım; namazı vaktin hâricinde kılar, o da yüzüne çarpılır. Bu oyuna aldanmayana, insan şeytanlarından birini yetiştiririm. Buna da aldanmazsa namaz içinde sağa sola baktırır, sonra yüzünü okşar, alnını öperim ve “Sen ebedî yaramaz iş yaptın” derim.

 

Namazda etrafa bakanın namazını Allah  kabûl etmez, yüzüne çarpar. Bunda muvaffak olamazsam, yalnız namaz kılana sokulur çabuk kılmasını emrederim. O da yem yiyen tavuk gibi çabuk yatıp kalkmaya başlar. Bunda da muvaffak olamazsam cemâatle namaz kılarken, başına bir gem takar, imamdan evvel rükû ve secdeden kaldırmaya çalışırım. Bu sebeple kıyâmet günü merkep başlı olarak haşr olunur. Eğer o kişi buna da galip gelirse, namazda parmak çıtlatmasını yaptırırım da beni tespih edenlerden olur. Bu işte de mağlup olursam, namazda onun burnuna üflerim de esner. Eğer elini ağzına kapamazsa, içine küçük şeytan girer dünyâ hırsı ve sevgisi artar. Bundan sonra o kişi bize itâat eder, emirlerimizi yapar hâle gelir...

 

Şeytan devamla:

–Yâ Muhammed! Sen ümmetinin hangi saâdetiyle ferahlanırsın! Ben onlara ne tuzaklar kurarım, neler yaparım! Miskin, çâresiz ve zavallılara “Namaz size göre değil! O, Allah’ın âfiyet ve bolluk verdiği kimselere mahsustur. Allahü Teâlâ “Hastalara zorluk yok” buyurdu. Sen namazla uğraşma, iyileşince kılarsın” derim. O da namazı bırakır, îtikadı zayıflar küfre gidebilir. O hastalıktan ölürse Allahü Teâlâ’yı gazaplı bulur.

 

Yâ Muhammed! Sen ümmetin için emin mi oluyorsun? Ben onların altıda birini dinden çıkardım.

 

Yâ Muhammed! Eğer bu sözlerimde yalan varsa beni akrep soksun ve Allah’tan dile, beni kül etsin.

 

Daha sonra Efendimiz S.A.V.:

–Ey Melun! Senin oturma arkadaşın kimdir? diye sorup, “Suallerime sıra ile cevap ver ve sormadığım melanetlerini de söyle”, diyerek emretti.

 

Şeytan şöyle sıraladı:

–Oturma arkadaşım, fâiz yiyen.

–Dostum, zinâ eden.

–Yatak arkadaşım, sarhoş...

–Elçim, sihirbaz...

–Göz nurum, kadın  boşayan....

–Sevgilim, cuma namazını bırakanlardır.

–Allah yolunda harbe gidenlerin at sesleri, belimi kırar...

–Tevbe edenler cismimi eritir.

–Gece gündüz istiğfar eden, ciğerimi parçalar.

–Gizli sadaka, yüzümü buruşturur.

–Gece namazı, gözümü kör eder.

–Cemâatle namaz kılmaya devam etmek, başımı eğer.

–Bence en makbul kişi, namazı kasten terk edendir.

–Bence en âsî adam da cimrilerdir.

 

–Beni işimden âlimlerin meclisleri alı koyar.

–Ben yemeği sol elimle ve parmak ucuyla yerim.

–Sam yeli esip, sıcaklar basınca çocuklarımı insanların tırnakları arasında saklarım.

–Rabbi’mden on şey istedim, kabul etti.

1.İnsanların malına ve evlâdına ortaklık diledim, kabul etti.

 

“Onların mallarına ve çocuklarına ortak ol... Onlara vaat et. Halbuki şeytan onlara bir aldatmadan başka ne vaad eder?” âyet-i celîlesi buna delildir. (S. İsrâ 64)

 

Besmelesiz kesilen etlerden, fâiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Benden Allah’a sığınmayanın malına ortak olurum.

Hanımıyla münâsebette bulunurken şeytandan sığınmayanla o fiilde berâber olurum. Ondan doğan çocuk bana itâat eder, sözümüzü dinler. Dîn-i Muhammed’e uymayan kötü niyetle hayvana binen kimse ile ben de biner, arkadaşlık ederim. Şu âyet buna delildir:

 

“Onlar üzerine süvârilerinle, piyadelerinle yaygara çıkararak yürü” (S. İsra 64)

 

2.Allahü Teâlâ’dan ev diledim, hamamları verdi.

 

3.Mescid diledim, pazar yerlerini verdi.

 

4.Kitap diledim, şiirleri verdi.

 

5.Ezan diledim, çalgıları verdi.

 

6.Yardımcılar diledim, “Kaderiyye” mezhebine bağlı olanları verdi.

8.Kardeşler istedim, mallarını boş yere harcayan müsrifleri verdi. Şu ayet-i celile buna delildir.

 

“Mallarını boş yere harcayanlar (israf edenler); şeytanların kardeşleridir” .(S. İsrâ 27)

 

Efendimiz “Eğer sözlerini Kitâbullah ile ispatlamasaydın kabul etmezdim” buyurdu.

 

9.Ademoğularını ben göreyim, onlar beni görmesinler istedim, kabul edildi.

 

10.Ademoğullarının kan damarları bana yol olsun dedim kabul edildi; ben de onlar arasında istediğim gibi akar giderim. Bunların hepsi bana verildi. Bunlarla iftihar ederim. Şunu da söyleyeyim ki, benimle berâber olanlar seninle berâber olanlardan çoktur. Böylece kıyâmete kadar âdemoğullarının büyük kısmı benimle olurlar.

 

İblis devamla:

ATEMA isimli bir oğlum var yatsı namazını kılmadan yatanların kulağına (idrar eder). Namaz kılmadan uyumaya sebep olur.

Bir de MUTEGAZİ isimli oğlum var. O da gizli yapılan (hayırlı) amelleri ortaya çıkarır, dürte dürte söyletir, açıklanmasına sebep olur da mükâfatı doksan dokuzu heder olup, yüz sevâbı bire düşer. Çünkü gizli amelin sevabı yüzden başlar. KÜHEYL isimli bir oğlum var. O da ilim meclislerinde, hatip hutbe okurken, gözlere uyku sürmesi sürer, dinleyenlere gaflet gelir, dinlediklerini anlamazlar...

 

Her kadının kalktığı yere bir şeytan oturur.

Her kadının kucağında bir şeytan bulunur da ona bakanlara onu hoş gösterir. Kadına “Elini, kolunu örtüden çıkar, der. O da yapar. Şeytan da hayâ perdesini tırnaklarıyla tamâmen yırtar.

 

Kendi durumumu da sana söyleyeyim Yâ Muhammed! (S.A.V.):

 

–Kimseyi sapıtmaya gücüm yetmez. Ben ancak vesvese veririm, kötü işi hoş gösteririm, o kadar...

 

Eğer saptırmak elimde olsaydı, yeryüzünde Lâ ilahe illallah Muhammedür resûlüllah diyen, namaz kılan, oruç tutan kimse bırakmazdım.

 

Sen de Allah’ın sevgili kulusun, tebliğ ile memursun, hidâyete kaadir değilsin... Eğer hidâyet elinde olsaydı yeryüzünde tek kâfir bırakmazdın, herkes mü’min olurdu.

 

Sen Allah’ın kulları üzerinde bir delilsin. Ben de ezelde şekâveti yazılanlara bir sebebim. Said, ana karnında said; şakî, ana karnında şakîdir. Hepsinin hâlıkı Allah’tır...”

 

Bundan sonra Resûlüllah S.A.V. şu âyet-i kerimeyi okudu.

 

“Bunlar sonuna kadar böyle ihtilafa devam edecek ancak Rabbi’nin esirgedikleri hâriç...”  (S.Hûd 118-119)

 

Resûlüllah S.A.V. İblis’e:

–Yâ Ebâ Mürre! Senin tevbe edip Allah’a dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum, söz veririm, buyurdu.

İblis:

–Yâ Resûlallah! İş, verilen hükme göre oldu. Kararı yazan kalem kurudu. Kıyâmete kadar ne yazıldıysa o olur. Seni peygamberlerin efendisi, cennet ehlinin hatîbi kılan ve seni halkın içinden seçip mahlûkatın efendisi yapan, beni de şakîlerin efendisi, cehennem ehlinin hatîbi yapan, Allah’tır. Ve O, bütün noksan sıfatlardan berîdir.

 

İşte bu söylediklerim sana son sözümdür ve söylediklerimde hiç bir hilâfım yoktur, dedi.

* * *

 

ŞEYTANLA MÜCÂDELE

H.Ş. “İnsan kırk yaşına geldiği halde günâhlarına tevbe etmezse, şeytan eliyle onun yüzünü okşar ve «Bu iflah olmayan yüzdür» der...

 

H.Ş. Şehvetler insanın kanına, etine nasıl karışırsa şeytanın hîleleri de insanın etine, kanına karışır ve kalbini sarar...

Kâfirlerle olan harpte sulh olur, harp durur. Lâkin nefis ve şeytanla ömrün sonuna kadar anlaşma olmaz, mücâdele devam eder.

 

Şuarâ Sûresi âyet 95’te: “Cin ve insanlardan İblis’e uyup isyan edenler yüz üstü sürünerek cehenneme atılacaklar” buyurul-muştur.

 

Dikkat: Namazdayken şeytan kalbini sokaklara götürür, âlemin işlerini düşündürür, inatçılara cevap hatırlatır, ovaları dağları dolaştırır, unuttuklarını hatırlatır. Bilhassa namaz kılarken kalbe hücûm eder. Namaz mihenk taşı gibidir, insanın iyiliği ve kötülüğü namazda anlaşılır. Dünya arzûlarıyla dolu kalplerin namazı kalp para gibidir.

 

ŞEYTANLA MÜCÂDELEDE MÜ’MİNE YARDIMCI OLANLAR

 

İnsanı, şeytanın hile ve tuzağından kurtaran birinci ilaç, Kelime-i Tevhid ve Allahü Teâlâ’yı zikretmektir.

H.K.: “LÂİLÂHE İLLALLH benim kalemdir. Benim kaleme giren azabımdan emin olur.

H.Ş.: “Hâlis niyetle Lâ ilâhe illallah diyen kimse cennete girer.

Azaba sebep olan şeytan, Allah’ın emirlerine itâat eden mü’mine zarar veremez.  Çünkü mü’minin itâat ve ibâdetleri kalkan gibi vesveseyi önler.

Şeytan, îmanı kavî, dîni bütün mü’minlerden ümit keser, onunla uğraşmayı terk eder de başkalarına gider. Dîni bütün kimselerde vesvese az vâki olur. Vesveseye karşı dâima uyanık olmalı. Zira şeytan vesveseyle insanın derisinde, etinde, kanında, damarlarında ve sinirlerinde dolaşır.

Rasûlüllah Efendimiz şeytana bedduâ eden birine : “Böyle yapma! Şeytan kibirlenir ve şımarır da sana saldırır. Eûzü besmele oku, o vakit şeytan küçülür, zerre gibi zelil olur” buyurdu.

İbni Abbas Hz.’den: Rasûlüllah S.A.V., Mescid-i Nebevî kapısında İblis’e sordu:

-­Ümmetimin cemâatle namaz kılmasına mânî olmaktan seni  men eden şey nedir?

-Yâ Muhammed! Ümmetinden biri cemâatle namaz kılmaya kalktığında, beni bir ateş sarar. Bu hal cemâat dağılıncaya kadar devam eder.

-İlim tahsiline ve duâ etmesine mânî olmaktan men eden şey...?

 

-Onlar ilme ve duâya devam ettikçe bana sağırlık ve körlük gelir.

-Kur’an okumalarına mânî olmaktan men eden şey...?

-Onlar Kur’an okuduğu müddetçe beni darlık, sıkıntı ve sâir mânîler sarar.

-Cihad etmelerinden...?

-Onlar cihada çıkınca   ayağıma bukağı bağlanır. Dönünceye kadar çözülmez.

-Hac etmelerinden...?

-Hacca giderlerken boynumdan zincirle bağlanırım ve beni susuzluk sarar.

-Sadakadan...?

-Onlar sadaka verdikçe beni başımdan testereyle odun gibi keserler.

Besmelenin kerâmeti:

Müminle kâfirin şeytanları karşılaştılar. Kâfirin şeytanı semizdi; mümininki zayıf, kirli ve çıplak...Kâfirin şeytanı mümininkine:

-Nedir bu hâlin?  dedi.

-Benim vazifeli olduğum adam besmelesiz yemez içmez,giymez ve besmelesiz   temizlik etmez. Ben de yiyip içmekten, giyinmeden, temizlikten...her şeyden mahrum kalıp bu hâle düştüm, der. Öbürü:

-Benim vazifeli olduğum adam bunların hiç birinde besmele çekmez. Ben de hepsinde beraber olurum, dedi.

H.Ş.: “Cebrâil bana «Yâ Resulallah! Cinlerden bir ifrit sana hîle düşünüyor! Yatağına girdiğin zaman  Âyetül Kürsî’yi oku diye  tavsiye etmiştir.

“Zikir şeytanı kaçırır.” Zikrin en yücesi, namazdır. 

 

H.Ş.: “Her Müslüman’a yardımcı yüz altmış melek var. Güç olan şeyleri onlar def ederler. Yalnız gözde yedi melek var. Bala hücum eden sinekler gibi göze musallat olan şeytanları def ederler. Eğer cinler görülseydi, dağlarda, ovalarda ağızları açılmış, hücum hâlinde görürdünüz. Eğer insan bir an himâyesiz bırakılsa, şeytanlar onu kaparlardı. (İbni Ebiddünyâ) 

Şeytan çok ise de melek daha çoktur.

Sahâbeden biri: “Yâ Resulallah! Nefsim bana kendimi hadım etmemi söylüyor” dedi. Rasûlüllah Efendimiz: “Evleniniz! Nikâh benim sünnetimdir. Ümmetimde nefsi öldürmek,  Oruca devam etmektir” buyurdu. Tekrar, “Nefsim bana inzivâya çekilmeyi emrediyor” dedi. “Ümmetimin ruhbanlığı cihad ve hacdır” buyurdu. Aynı zât yine: “Nefsim bana et yeme diyor” dedi. Bunlar nefsin sözü... Ben de et yerim ve severim” buyurdu. (İhyâ)

Fazl-ı ilâhîye güvenip dünya adamlarından, mallarından, hediyelerinden, methetmelerinden ve hırslarından uzak kalmak insanı şeytanın oyunlarından korur. Çünkü dünya ve onu sevenler şeytanın askeri ve vâsıtalarıdır. Bu îtibarla şüpheli şeylerden, menfaat teminetmekten, dünya ve adamlarından uzaklaşmalıdır.

Hadis-i şerifler:

Abdest alırken musallat olan bir şeytan var; şerrinden Allah’a sığının!”

“Namazda saflarınızı düzgün ve sık tutun, şeytan aranızda dolaşmasın.”

“Namazda okurken şeytan nasıl girer?” sualine. Allah’ın Rasûlü: “Seninle namazın ve kırâatin arasına giren, RUNZEB isimli şeytandır. Onu hissedince eûzü okuyarak Allahü Teâlâ’ya sığın ve üç defa püf püf de...” buyurdu.

Bazı büyüklerden: “Allahü Teâlâ lânet ettikten sonra İblis eşiyle birleşti ve ondan otuz bir yumurta hâsıl oldu. İblisin zürriyeti çoğaldı; her gün dağlar, ovalar, viraneler, sahralar, kırlar, kumsallar, denizler, sarp yerler, ormanlar, dere ve nehirler, sokak başları hamamlar, mezbelelik pis yerler, harp meydanları, mezarlıklar, evler, köşe başları, çadırlar, dünyanın her tarafını dolaşarak fesada devam ederler.”

Yazıklar olsun Allah’ı unutup da şeytana uyanlara!

Tevbe ve istiğfarla Allah’a yönelmeyen, şeytanla beraber ebediyen cehennemdedir. Bu îtibarla îman sâhibine yakışan, nefse, şeytana ve kötü kimselere uymayıp uyanık olmak, dãima Hak yolunda bulunmaktır. Akıllılar, hidâyet rehberi olan âlimlerden ayrılmaz da rıza yolunda devam ederler.

Ârifler, velîler, âbidler ve hakiki âlimler Allahü Teâlâ’nın sevdikleridir; azaptan emindirler. Onlar vâsıtasıyla günahtan kurtulup Allahü Teâlâ’nın rızasını kazanmak mümkündür. Çünkü onlar şeytana ve nefse değil, Allah’a bağlılar. Haklarında “Allahü Teâlâ onları kı kıyâmetin şiddetinden korur, yüzlerine ve kalplerine sevinç ihsan eder.” (S. İnsan11)

Kezâ: “Allah’dan korkanlar âhirette kudret sâhibi olan Mevlâ’nın cennetlerinde ve Rahman’ın rızasındalar” (S. Rahman 46).

Kezâ: “Allah’dan korkup, günahtan sakınanlara şeytandan vesvese gelince Allahü Teâlâ’yı zikreder, doğru yolu tutar, vesveseyi atarlar” (S. Âraf 201) buyurulmuştur.

Allah’ın zikriyle gafleti atıp kalpleri nurlandırmak lâzımdır.

Allahü Teâlâ’yı zikretmek, takvânın kilidi, âhiret kapısnın eşiğidir. Nefsin lezzet duyduğu şeyler de dünya kapısıdır. Kur’an-ı Kerim’de:

Dîn-i celîlin bildirilen hükümlerine iyi sarılın ki, muttakîlerden olasınız.” (S. Bakara 63) buyurulup zikir ve takvâ yolu bildirilmiştir.

Ebu Hüreyre R.A.’den:

Efendimiz buyurdular:

- “Uyuduğunuz zaman şeytan her birinizin başına üç bağ bağlar, gece boyunca uyutur. Kişi uyandığında, Allahü Teâlâ’nın ismiyle kalkarsa, düğümlerden biri çözülür. Abdest alırsa, ikincisi çözülür. Namaz kılınca son düğüm çözülür, kalp sefâsı ve selâmet hâsıl olur. Böyle yapmayanlar gaflet içinde güç kalkar. Şeytanın tesiriyle dinden nefret eder, fesada çalışırlar.

İbni Abbas R.A.’den: “Rasûlüllah Efendimiz, uyuyan hiç bir kul yok ki, uyuduğu zaman başı üç bağ ile bağlanmasın. Eğer sabah kalkıp Allahü Teâlâ’yı tesbih, tehlil, tekbir ve hamd ederse bir bağ çözülür, abdest alıp namaz kılarsa, cümlesi çözülür, bunlardan hiç birini işlemezse, bağlandığı gibi kalır” diye haber vermiştir

Ebul Fâruk K.S. Hazretleri: “Beş dakika Râbıta yapan bunlardan kurtulur” buyurmuştur. 

İmam-ı Gazâlî Hz. “Minhâc-ül Âbidîn isimli eserinde nakletmiş:

Evliyâdan Ebu Saîd-i Harraz Hz.’ne , şeytan rüyasında siyah ve çirkin bir surette göründü. Ebu Said Korktu, nefret etti. Onu kovmak için bastonu havaya kaldırıp vurdu. Lâkin habis hiç aldırmadı, yerinde durup ve:

-“Ey Ebâ Said! Sen bilmez misin, ben bastondan, silahtan ve harp âleti olan hiç bir şeyden korkmam!”

Ebu Said:

-“Ey Merdûd! Ya sen neden korkarsın?

İblis:

-“Ârifin kalp nûrundan korkarım. Onun nûru yıldırım gibi üzerime dökülür. Allah’ın sevgisini kazanmış kullara hücum etmeye gücüm yetmez. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Rahmân’ın zikrinden gâfil olanlara bir şeytan bağladık, o şeytan onun yakınıdır.” (S. Zuhruf 36) buyuruluyor” dedi.

İnsanoğlu nereden, nasıl, hangi yolla bu âleme niçin getirildiğini bilemezse, kibir ve gurura düşer de içi boş buğday başakları gibi burnu yukarda olur. Bu başaklardan harman olmaz. Onlar sâde samandır. Böylesinin gözünü gurur perdesi kapatır da Hakk’ı kabul etmez. Sâde kendini beğenir, felâh bulmaz. Ancak kâmil mürşidin teveccühüyle aydınlanmakla kurtulur.

İmâm-ı Gazâlî Hz.:

- “İlmen, ahlâken ve bedenen yükselmek için ne yapayım?” suâline:

- “Önce kibri, sonra kibri, en son yine kibri terk et!” buyurmuştur.

Hz. Ömer R.A., Kuds-ü Şerifin anahtarlarını almaya dâvet edildiğinde, ona:

- “Deveden inip ata binseniz, eskisini çıkarıp yeni hırkanızı giyseniz...” dediklerinde, önce kabul etmiş, bir kaç dakika sonra attan inmiş, hırkayı da değiştirmiş:

- “Vallâhi ben Rasûlüllah’dan işittim: «Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez» buyurdu. Halîfeniz kibr ü gururdan helâk oluyordu” demiştir.

 

* * *

ŞEYTANIN KARIŞTIĞI ŞEYLER

 

Aslı üçtür: Şehvet, gazap, hevâ...

ŞEHVET: Hayvânî haldir.

GAZAB: Şiddet hâlidir.

HEVÂ: Şeytan sıfatı; onun hâli ve aynasıdır.

Şehvet âfettir, lâkin gazab ondan da büyük... Hevâ ise ondan da büyük âfet... “Namaz kötülükten men eder” (S. Ankebût 45) âyet-i celilesinden murat, namazın şehvetlerden men etmesidir.

Vel münker” kavl-i keriminden murat, GAZAB; “Vel bagy” kavlinden murat da Hevâdır.

İnsan şehvetle , nefsine; gazapla, gayriye zulmeder. Hevâ sebebiyle ettiği zulüm de Allah’a varır. Rasûlüllah Efendimiz “Zulüm üçtür:

1. Affolunmayan zulüm,

2. Terk edilmeyen zulüm,

3.  Terk ve affolunma ihtimali olan zulüm...

Affolunmayan zulüm, Allah’a eş koşmak; terk edilmeyen zulüm, kulların birbirlerine ettikleri zulüm; Cenâb-ı Hakk’ın terk ve affı umulan zulüm de, insanın kendine olan zulmüdür.

Affolunmayan zulmün kaynağı, Hevâdır. Terk edilmeyen zulmün kaynağı, gazaptır. Cenâb-ı Hakk’ın affetmesi umulan zulmün kaynağı, şehvettir.

Hepsinin sonunda hırs, buhl (cimrilik), kibirdir. Küfür ve bidat hevânın sonudur. Bu altı hal bulunan insanda yedinci bir hal doğar ki, o da hasettir. Nasıl ki şeytan kovulanların en alçağı ise, Hased de kötü huyların en kötüsüdür.

Bu sebeple Cenâb-ı Hak insandaki şerlerin son haddi olarak hasedi bildirdi. Bu da: “Hased ettiğinde, hased edenin şerrinden (sana sığınırım)” (S. Felâk 5) kavl-i kerimiyle sâbittir.

Nitekim şeytanın cümle kötülüğünün son haddi de VESVESENDİR. Bunu da: “...Hannas ki, insanın göksüne vesvese verir” (S.Nas 4-5) kavl-i kerimi beyan eder.

Bu îtibarla, insanoğlunda hasetten beter bir huy yoktur. Şeytanlar içinde vesvesecilerden daha şer olmadığı gibi.

“Hasetçi, İblis’den de şerlidir” denilmiş.

 

Hikâye:

Bir gün İblis Firavunun kapısını çalar. Firavun:

- “Kimdir o” der.

İblis:

- “Bir de ilâhlık iddia edersin! İlâh olsan benim kim olduğumu bilirdin” demiştir.

Firavun İblis’e:

- “Sen rahmet-i ilâhîden kovulmuş biri, ben de ilâhlık iddiâ eden biriyim. Acabâ yeryüzünde ikimizden daha şerli üçüncü biri var mı? der.

Şeytan:

- “Var. Hasetçi ikimizden de fenâdır. Ben dahî felâkete hased sebebiyle düştüm” der.

Kötü huyların asılları, beyan edildiği gibi ŞEHVET, GAZAB ve HEVÂdır. Bu üç aslın doğurdukları da beyan edilen yedi kötü huydur. Allahü Teâlâ bu yedi belâyı def için “Fâtiha-i Şerîfe’de yedi âyet-i celile inzâl buyurmuştur. HIRS, BUHL, ŞEHVET, KİBİR, GAZAB ve kötü huyların en şiddetlisi olan HASED...

Kezâ Sûre-i Fâtiha’nın aslı Besmeledir. Besmelede şu kötü ahlâka mukabil ilâhî isimlerden üç isim beyan edilmiştir. Şu halde ilâhî isilerde asıl olan üç ism-i ilâhî asıl olan üç ahlâka, Fâtiha’nın yedi âyeti de yedi ahlâka mukabil olur. Kur’an-ı Kerim’in tamamı nasıl ki, Fâtiha’nın şûbeleri gibiyse, kötü ahlâkın tamamı da bildirilen yedi kötü ahlâkın şûbeleri gibidir.

* * *

 

ÜÇ KÖTÜ AHLÂKA KARŞILIK

BESMELEDE ÜÇ İSİM

 

ALLAH’I bir bilen kimseden HEVÂ uzaklaşır. Zîra:

Şu hevâsını ilâh ittihaz edeni gördün mü?” (S. Câsiye 23) Kavl-i kerimi ALLAH’TAN başka ilâh olmadığını bildirir. Bir delil de, Cenâb-ı Hak Musâ A.S.'a:

“Hevâna (nefsânî ve şeytânî isteklere) muhâlif ol; ona uyma! Çünkü ben mülkümde hevâdan başka, bana karşı gelen bir şey yaratmadım” buyurmuştur.

Allahü Teâlâ’nın RAHMAN olduğunu bilen merhametle, O’nun bu sıfatıyla sıfatlanır da Kimseye GAZAB etmez. çünkü gazabın kaynağı büyüklük duygusudur. Fürkan Sûresi 26. Âyet-i celilesinde: “O gün hakîkî hükümdarlık (saltanat - azamet) Allah’ındır” hükmü haber verilmiştir.

Cenâb-ı Hakk’ın RAHÎM olduğunu bilen merhamet sâhibi olur da nefsine zulmetmez ve ona hayvânî huyları bulaştırmaz.

 

YEDİ ÂFETE KARŞILIK FÂTİHA-İ ŞERÎFE’DE YEDİ ÂYET-İ KERİME

 

Cenâb-ı Hak, Fâtiha’da ALLAH, RAHMÂN, RAHÎM ism-i şerifleriyle berâber RAB ve MÂLİK isimlerini de beyan buyurdu. RABB’ın mânası, RAHÎM’e yakındır. Buna:

“SELÂMÜN KAVLEN MİN RABBİRRAHÎM” âyet-i celilesi delildir.

MÂLİK’in mânâsı, RAHMÂN’a yakındır. Bunun delili de “EL MÜLKÜ YEVME İZİN-İL HAKKU LİRRAHMÂN” âyet-i celilesidir.

Bu sebepten Cenâb-ı Hak, Kur’an’ı Kerîminde sûrelerin sonunu RAB, MELİK, İLÂH ism-i şerifleriyle bitirdi, bağladı. Bundan şu mânâ çıkar: “Şeytan sana şehvet tarafından gelirse, “EÛZÜ BİRABBİNNÂS” de. Gazab yönünden gelirse, “MELİKİNNÂS” de. Hevâ yönünden gelirse “İlâhinnâs” de.

1– Elhamdü lillâhi diyen Allah’a şükretmiş olur, mevcut nîmeti kâfi görür, şehveti gider...

2– Allahü Teâlâ’nın Rabbülâlimîn olduğunu bilen, elde edemediği şeye tamâ etmez, elde edince de, cimrilik etmez. Çünkü hırs ve cimriliği gitmiş, şehvetin âfeti ve lezzeti bitmiştir.

3– Hak Teâlâ’nın Rahmân ve Rahîm olduğunu bildikten sonra Mevlâ’nın kıyâmetin sâhibi olduğunu da bilen kimse de gazap kaybolur.

4– İyyâke nâ’büdü ile kibri; ve iyyâke nesteîn ile, ucbu giderir de, kendisinden gazab âfeti yok olur.

5– İhdinassırâtal müstekîm diyenden şeytanî arzular gider.

6– Sırâtallezîne en’amte aleyhim deyince kendisinden şeytanın küfrü, şüphesi;

7– Gayrilmağdûbi aleyhim Veled-dâllîn dediğinde, şeytanın uydurma oyunları defolur.

Anlaşıldı ki, yedi âyet-i celîle, bildirilen yedi âfeti defeder. Amel edip istifâde edenlere müjdeler olsun...

Velhamdü lillâhi rabbil-âlemîn...

 

Not: Bu risâlenin büyük kısmı İhyâ’dan hulâsa edilmiştir.  

 

   
© incemeseleler.com