HAYATIN GAYESİ VE İNSANIN
YARATILIŞINDAKİ HİKMET:
Ferman-ı
İlâhîde: "Cin ve insanları ancak
bana ibadet (kulluk) etsinler diye yarattım," (S.
Zâriyât 56) buyurulduğu halde:
Ey İnsan! İbâdetleri boşluk zamanına terk etmen nefsin
ahmaklığındandır. Allah'a ulaşmaya mânî olan dünya işleriyle meşgul olup da,
rızâ-i ilâhîye sebep olan amelleri köşeye çekilme zamanına te'hir etmek,
şeytanın tesiri olup, büyük vebal ve budalalıktır.
Dünyayı,
ebedî saâdete sebep olan âhiret amelleri üzerine tercih etmek, ya kat'î olmayan
boş zamana ameli te'hir ile fânî hayata kıymet vermektir veya boş vakitte zayıf
niyetle iyi amelleri ihmal etmek, fırsatı kaçırıp vakti öldürmektir.
Bu
kimseler:
"Hayır te'hir olunmaz" hükmünce, "Te'-hirciler helâk oldu" hadis-i şerifini bilmiyor mu?
GÜZEL ÖĞÜT: "Sana vaaz olarak ölüm
yeter".
"Allahü Teâlâ'nın hidâyet ettiği
kimseye vaaz olarak ölüm yeter". "Halkın akıllısı, ölümü çok hatırlayan ve ona hazırlanandır".
Ey
Birader! Ölüm denilen hakikat nice ruhları evinden etmiş, cesetleri toprak
altına indirmiştir. Sâkin ve neşeli gözlerden yaş akıtmış, haneler harap
etmiştir.
Ey
şu müreffeh hayata aldanıp hayra sırt çeviren insan! İstesen de istemesen de
ölüm gelecek, bu hayattan ayrılacaksın.
Belâlar
insanı yurdundan, kuşları yuvasından ediyor.
Doğudan
batıya hükmedip ferman yazan krallar nerede? Şehirler kuran, bahçeler, kâşâneler
yapan, arzularına son olmayan, küheylânlara (lüks arabalara) binen, dünya
nimetlerine güvenen, mağrûrâne yürüyen yiğitler nerede?!..
Beklenmeyen
bir ses onları evinden çıkardı, huzur ve eğlencelerini bozdu. Yıldırımlar ve
şimşekler onları ürküttü. Kocalık, saçlarını ağarttı. Yanlarından ayrılmayan
sevgililer onları yüzüstü bıraktı. Dostları ve ahbabları kendilerini terketti.
Her biri yaratılmışları bırakıp Yaradan'ın huzuruna göçtü; ölümü tattı; izzet
ve ikramdan sonra zillete düştü; kaba minderleri, süslü koltukları toprakla
değişti. Kabirde haşereler kefenini deldi, etlerini yedi.
Sıkıntı
dolu hayata sürüklendi. Sanki beraber bulunmamışlar gibi dostlarından uzak
kaldı.
Yemin olsun ki hiç biri ona faydalı olmadı. Servet ve altınları işe yaramadı. Aksine azıksız kalıp, gelip geçene ibret oldu. Yalınayak çöllere geçerek, kurtulup kurtulmayacağını bilmeden amelinin rehini, esiri oldu.
Bir
zaman sonra sen de böyle olacaksın, yaşadığın şu hayat hayal olacak. Dünyan bir
şeye yaramayacak. Şimdi işittiklerini yarın gözünle göreceksin. Ben de, sen de
bu hali yaşayacağız...
Akıllılar,
başkasının ölümünden ibret alır da, hakikî hayat ve nimetlerin mahalli olan
ahiret için hazırlanır.
Dünyaya
dalmış gönlü dolu olan insanlara, ölüm gelip âhirete gideceğini, ev, akar, emlâk
ve evlâd ü iyâli terk ederek, türlü kumaşlar giyen, lezzetli yemekler yiyen
vücudu dar kabre konulup yılanlara yem olacağını düşünmek tesirli derstir.
Zavallı
insan bunları düşünmediğinden nefsine hoş gelen geçici şehvet ve lezzetlerle
eğlenirken ansızın ölüm onu yakalar da, sonu gelmeyen hayatta büyük nedâmet başlar.
Bu sözler uyarıcı şeylerdir, ders almaz mısınız?!..
H.Ş.
"İnsanlar uykudadır. Ölünce uyanırlar". İnsan olana ölümden büyük ders yoktur.
"Ölümü unutmak kalbin pasındandın". (Hz.Ali)
Bu
öğütten anlamayan neden anlayacak? Nasıl uyanacak?!.
İlâhî!
Hudutsuz rahmetinle bizlere inâyet, kereminle hidayet eyle. Bihürmet-i Seyyid-il Mürselîn. Amin.. (HAFIZ
ZEHEBI, Kitab-ül Kebâir )
Hülâsa:
Ne görülen dünyaya, ne de görülmeyen âhirete böbürlenmeden uzun emelleri kısa
ecellere müvâzî (denk) yapmalıdır.
Hadis-i
kudsîde:
"Ben gizli hazine idim. Bilinmeyi
murad ettim de mahlukâtı yarattım", buyuruyor. O'nun Rabb-i Kerîm olduğunu bilmek
ve ibâdetle kalpleri nurlandırmak lâzımdır.
İnsanoğluna
ilk hitap: "Ben sizin Rabb'iniz değil miyim?" (S.A'raf/172)
nazm-ı celili olmuştur.
Allahü
Teâlâ, Âdem A.S.'ı yarattıktan sonra, cennete koymadan evvel, onun zürriyetinden
gelecekleri zerreler halinde yaratıp onlara hayat ve akıl verdi, konuşma
kabiliyeti ihsan etti ve: "Ben sizin Rabb'iniz değil miyim?" (A’raf, 172)
buyurdu. Rab olduğunu bildirdi. Onlar da kabullendi.
Mevlâ
ahit aldı. Bu ikrâra melekleri ve insanların kendi nefislerini şâhit tuttu.
Âdemoğlu
şu beşerî kisveyi giyip, bu âleme imtihana geldi.
NİÇİN AHİD ALDI?
Hesap
gününde "Biz bu günü bilmiyorduk" yahut
"Bizim babalarımız bizden evvel müşriktiler. Bizse onların
zürriyetiyiz (evlatlarıyız). Bu yüzden onlara uyduk. O Hakk'ı inkâr edenlerin
sebebiyle helâk mı olalım?" demesinler
diye ahde bağladı ve bu ahdi üç nüsha kılıp, birini ind-i İlâhîde, birini
insanın göğüs bandında, birini de iman sâhiplerinin kıblesi olan Beyt-i Şerif
(Kâ'be)'deki Hacer-ül Esved'de gizledi.
NİÇİN YARATTI?
Bilinmek
için ki, bu da ibâdet ve itâatla olur.
NASIL YARATTI?
Allahü
Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de buyuruyor:
"İnsan kendini nutfeden nasıl
yarattığımızı görmez mi?" (S.Yasin/77)
"Ey insanlar, öldükten sonra
tekrar dirilmekten şüphede iseniz bilin ki, ne olduğunuzu açıklamak için, biz
sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra da yapısı belli
belirsiz bir parça etten yarattık. Dilediğimizi belli bir vakte kadar
rahimlerde tutarız. Sonra sizi çocuk olarak (dünyaya) çıkarırız. Böylece
yetişip ergenlik çağına varırsınız. Kiminiz öldürülür, kiminiz de ömrünün en
zelil zamanına ulaştırılır ki, bilirken hiç bir şey bilmez olur"
. (S.Hac/5)
Allahü Teâlâ, insanı:
1-
Pederlerin belinde yoktan var etti.
2-
Oradan ana rahmine geçti.
3-
Dünya diyârına indi.
4-
Oradan kabre...
5-
Oradan mahşer yerine gitti.
6-
Nihâyet, ebedî kalacağı yere (cennet ve cehennemden hangisini kazanmışsa oraya)
gidecek. İnsan bunu nasıl unutur?..
Ve
insanın asıl maddesini, zelil hâlini, iki defa idrar yolundan geçtiğini
hatırlayarak, mevzuumuza dönüyoruz:
Dünya,
semâ, dağlar, deryalar, güneş, ay... hasılı her varlığın yaratılışında bir
hikmet var... İnsanın yaratılışındaki gâye de ilâhî rızâyı kazanmaktır.
Geçen
saniyeler, saatler, aylar, seneler, aldığımız nefesler, âdetâ adım adım hayatın
bir parçasını tespit eden film makineleridir.
Bu
âlemde en şerefli iş, mânevî hayata hizmet etmek ve gideceği yeri
hazırlamaktır.
"İnsan ve cinleri ancak bana
ibadet etsinler diye yarattım" buyuran Allahü Teâlâ büyük kazancın ibâdetle
elde edildiğini her varlığa duyurdu.
"Ey İnsanlar! Sizi ve sizden
evvelkileri yaratan Rabb'inize ibadet ediniz ki, muttakîlerden olup (Allah'ın)
azabından kurtulasınız" (S. Bakara/21)
ferman-ı celîli vâkî olmuştur.
"Sizin için yeryüzünü döşeyen,
yollar açan, gökten su indiren O'dur. Biz o su ile türlü türlü ve çift çift
meyveler yetiştirdik" (S.Tâhâ/53) âyet-i
celîlesiyle nimetlerini beyan buyurdu.
Hülâsa
devlet kanunlarına uymayan nasıl cezasız kalmazsa, ilâhî hükümleri tanımayan da
cezasız kalmaz.
İnsan,
İslâm'ın emri olan namaz, oruç, hac, zekât ve diğer ibâdetleri terk etmenin cürüm
olduğunu bilmeli ve evlâd ü iyâle de öğretmeli. Aşı filizken yapılır, iyi
terbiye çocukken verilendir.
Hadis-i
şerifle bildirilmiş: "Her doğan İslâm
nuruyla doğar, ancak ana babası onu Yahudî, Mecûsî yapar", anarşist ve
her şey olur, millete ve memlekete düşman kesilir.
O
halde terbiye beşikten başlar. Her şey kendisine verilen kabiliyete göre
hareket edip yaratılışındaki maksadı yerine getirmektedir. Zerreler dahî bu
hükme uymakta...
Ey
İnsan! Ya sen ne için yaratıldın?.. Önce bunu bil! Cansız görünen kara toprak
bile her gün ve her mevsimde nice değişmelere uğrar. Buluttan su alır. Sırtında
ağaçlar, otlar, ekinler yetiştirir. Bağrında binlerce çeşit maden saklar.
Hepsi
insanoğluna hizmet için ilâhî nizam dâhilinde saat gibi çalışır.
Bütün
yaratılmışların en şereflisi olan insan da dünya ve âhiret selâmeti için
Allah'ın emirlerine uyup, nimetlerine teşekkür ve ibâdetle kulluk borcunu
ödemek mecburiyetindedir.
ALTIN
LEVHA
Taaccüp
ederim o kimselere ki:
1-
Kazâ ve kadere imânı olup da gam çeke,
2-
Rızkın Allahü Teâlâ'dan olduğunu bilirken, zahmet çeke,
3-
Ölümü tasdik ederken, ferah ve sürûrda ola,
4-
Kıyâmetin hesâbına imanı varken, vaktini gafletle geçire,
5-
Dünyanın dâima değiştiğini bilirken, ona gönül bağlaya...
Lâ
ilâhe illallah, Muhammedürrasûlullah (Mevakıp
Tefsiri C:2 S:18)
Mideyi
doyurmak, depoya benzin almak gibidir. Motora yağ konulmazsa yanar. Kalp de
ibâdet nuruyla doyar. Bunu unutan huzuru nerede arar!
Avrupalı
ve Amerikalı, para, son model araba, kadın ve her çeşit arzuya ulaşmış. Nefsânî
isteklerinden eksik bir şey kalmamış. Zâhiren tam refah içindeyken, ruhen huzursuz,
en fazla uyuşturucu kullanan ve cinnet hâdiselerine uğrayan onlardır. Çünkü
ibâdet nurundan mahrum, boşlukta kalmış bir tulum gibi sallanmakta.
Allahü
Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de:
"Zikrimizden yüz çevirenlere
(Hakk'ın hükümlerini bırakıp, nefsin emirlerine uyanlara) darlık (ve kalb sıkıntısın)
vardır. (S. Tâhâ 124)
A.C.: "Sizi boş yere yarattığımızı
ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sanırsınız?" (S. Mü'minûn 115)
A.C.: "Kötü işlerle uğraşanlar,
iyilerin muamelesini göreceklerini mi zannederler?" (S. Câsiye 21)
Dünya
ve âhirette çekilen sıkıntılar (musibetler) günâhların karşılığı olduğu, nice
naslarla beyan buyurulmuştur.
"Hattâ
fârenin zarar vermesi, merkebin aksilik etmesi de senin günâhlarındandır. Namaz
cemâatını kaçıran kişiyi, o ilâhî sofradan mahrum eden de günâhlarıdır",
denilmiş ve insan ikaz edilmiştir.
Cihânın
her yerinde bugünkü nesillerin mâruz kıldığı rûhî ıstırabın tek sebebi mânevî
boşluktur.
İnsanlar
yaratıldığından beri her selâmete dinleri sâyesinde ulaştılar. Dinsiz dünya, ruhsuz
ceset gibi kokar. Din, insanın dostudur.
Fertleri
mânevî duygudan mahrum olan milletler, ayakta görünseler de, içten çürüyen ağaç
gibi mahvolmaya mahkûmdur.
Batının
sayılı şahsiyetlerinden Napolyon: "Din
olmayan yerde kanunlar hükümsüzdür...";
Almanya'nın
kurucusu Bismark, Kur'an hakkında: "Bu kitap ilâhîdir. Tebliğ eden
peygamber de bu âleme bir daha benzeri gelmeyecek mümtaz bir varlıktır...";
İngiliz
mütefekkirlerinden Bernad Shaw, Kur'an hakkında: "Hayat
âleminin değişen şartlarına göre hitap eden kitap..." demişlerdir.
Allahü
Teâlâ; Kitab-ı Kerim'inde:
"(Cehennemde
azapla) Yüzleri sağa sola döndükçe «Keşke biz de dine uyup Allah ve Resûlüne
tâbî olaydık» diyecekler"
"Bâtıl
yoldakiler ilâhî azâbı tadınca «Ey
Rabbimiz! Biz büyüklerimize uyduk, itaat ettik de onlar bizi hak yoldan
saptırdılar. Ey Rabbimiz, onlara bizim azabımızın iki katını ver ve büyük
lânete uğrat» diyecekler" (S.Ahzab
/ 66-67-68) buyurdu.
"Rabbine yemin ederim ki, biz
onları (kıyâmette) mutlaka uydukları şeytanlarla beraber haşrededip, sonra
cehennemin etrafında diz çöktürüp hazır bulunduracağız. Sonra her cemaattan
Rahman'a en çok kimin baş kaldırıp isyan ettiğini ortaya koyacağız. Cehenneme
girmeye en lâyık kim olduğunu biz biliriz". (S. Meryem 68-69-70) İlâhî
hükümleri unutulmasın...
Kusta
bin Luka: "Bâtıl tekrar ede ede hakka galip gelir. Hakikat taraftarları da
hakikatı tekrarlamalıdır. Aksi halde mâğlup olurlar..." demiş.
İngiliz
ilim adamı Herbert Severn:
"Ahlâkî işler mukaddes
mâhiyetlerini kaybediyorlar. Din ahlâkının yıkılması kadar müthiş felâket
olamaz", demiştir. Bunların sözlerine ihtiyaç duyulduğundan
değil, garp hayranlarına duyurmak için beyan olunmuştur.
Vicdanları
mânevî mesuliyet duygusundan mahrum olan insanlar canavar kesilir. Bugün bu
hakikatı görmeyen göz, anlamayan idrak kaldı mı?
Hakîkî
dindar olanlar rûhî hastalığa yakalanmazlar. Çünkü kendisine emânet verilen
vücut makinesini Kitab'ın hükmünce kullanır da, ârıza olmaz.
Bilinsin
ki, beşerin saâdeti Allah'ı bilmekle, o da Kitab-ı İlâhî'ye tâbî olmakladır...
İlimsiz
hiç bir özür kabul olunmaz. İlimden büyük şey yoktur.
Kıyâmet
gününde: "Ey suçlular, ayrılın bugün" (S. Yasin/59) hükmü
gelince ancak Hak Din'e tâbî olan ve Allah'ı tanıyanlar kurtulacaklar.
Nuh
A.S. onlara: "Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Ben sizden bir ücret istemiyorum.
Ücretim ancak Ålemlerin Rabbi Allah üzerinedir" (S. Şuarâ 110)
dediğinde kâfirler:
"Ey Nuh! Eğer bu davet ve istekten vazgeçmezsen
seni taşlayacağız" demişlerdi. (S.
Şuarâ116).
Ey
insanlar, bunlara benzemeyin!
Dünya
ile rahatlamak, Allah ile rahatlamayı kalbden götürür.
Allah'tan
başkasından korkmak Allah korkusunu kalpten çıkarır.
Başkasından
beklemek de Allah'tan beklemeyi kalpten çıkarır.
İhlâs: Her an Hakk'a bakıp, halkın görmesini unutmaktır.
–Arzusu
olan bir şeyi elde edip, onu ben yaptım diye nefsine mal eden insan inkârdadır.
–"Dünya
sevgisini gönülden söküp atmadan, kulun dini yerinde sâbit değildir". (Yahyâ bin Muaz
K.S.)
–Dünyaya
âhiret hazırlığı için geldik. Dünyaya meyleden aldanır. Muhabbet ve ünsiyet
âhirettedir.
–Gönlünde
dünya sevgisi olan âlimin ilmi, İbni Abbas Hazretleri'nin ilmi gibi olsa da, onunla
ünsiyette hayır yoktur. Kendisine zararlı olan, başkasına hayırlı olamaz.
Ziyâde
taaccüp edilecek kişi, kendisini dâima gören Allah'tan gâfil ve uzak olup da, devamı
olmayan dünyayı isteyen insandır.
Bu
da: kalp körlüğündendir. Böylesi, bir
günden diğer güne göç ede ede, aynı yerde dönen değirmen beygirinden
farksızdır.
DÜNYA
A.C.:
"Dünya hayatı ancak oyun ve oyuncaktan
ibarettir" (S. Muhammed 36).
Çocukların
oynayıp, eğlenip dağıldıkları gibi, insanlar da dünyaya gelir, birleşir,
sevişir, sonra dağılır. Herkes gideceği yere gider ve dünyada kalan olmaz.
Resûlüllah
(S.A.V.)
"Dünya, ahiretin tarlasıdır; burada eken, orada biçer" buyurdu ve bu işin ehemmiyetini bütün
cihana duyurdu.
Dünya: İnsanı Allahü Teâlâ'dan meşgul eden ve
uzaklaştıran şeydir.
H.Ş.
"Dünya sizin için yaratıldı. Siz de ahiret için yaratıldınız. Ondan
istifade edip ahireti ihyâya çalışınız!..
Hakk'a
uyana dünya tâbî olur, kolay gelir; nefse uyana meşakkat verir.
Su,
geminin yüzmesine yarar; lâkin, içine girerse batırır.
Dünya
da âhireti kazanmak içindir; lâkin, kalbe girerse karartır. Huzur gider, hüzün
gelir.
Yaratılışın gayesi: Allah'ı bilmek ve O'na kulluk etmektir.
Bu
âleme niçin geldiğini bilen, dünyanın hakikatini öğrenir. Yolunu bilmeyen
kervan, yolda kalır, perişan olur.
Hz.
Ali (R.A.): "Sabî iken ölüp de cennete gitmeyi değil, Allah'a hakkıyla ibâdet edip
derece kazanmayı tercih ederdim",
demiştir.
–Allahü
Teâlâ'yı en iyi bilen: O'ndan korkan, çok ibâdet eden ve çok nasihatte bulunandır.
–Dikkat
edin! Dünya nimetinin çokluğu, azlığı değil, servetin hayra veya şerre hizmeti
mühimdir...
–Hayra
harcayan Hakk'a yaklaşır, hamd etmiş olur. Şerre sarf eden de Hakk'a sırt çevirir,
küfretmiş olur, âhireti unutur, saâdetten mahrum olur...
–Allahü
Teâlâ dünya hayatını beyan buyuruyor: "Onlara dünya hayatını anlat: Gökten
indirdiğimiz su ile yeryüzünde yetişen bitkiler birbirine karışır, amma sonunda
rüzgârın savurduğu çer-çöpe olur" . (S. Kehf , 45)
–İşte
dünyanın durumu bundan ibarettir. Neyine güvenmeli?..
* * *
"Dünya
hoş görünür; lâkin hakikati, öldüren zehirdir. Öldürdüğü de heder olur.
Gönül
verip sevenleri mecnundur. Çünkü faydasıza gönül vermişler.
Dünya,
şekerle kaplı zehir ve altınla kaplı necâset gibidir. Böyle fâside gönül vermek
akıllı kârı değil. Akıllı insan, âhireti verip dünyayı almaz; ilâhî sevgiyi
gönülden çıkarmaz.
Kişi
dünya ve âhiretten hangisini severse ona satılmış, kıymetini ortaya koymuş, açıklamıştır.
Dünya
adamlarıyla görüşmek ve onların sohbeti öldüren zehirdir". (İmam-ı Rabbânî
K.S.)
* * *
"İnsan dünyaya yemek, içmek, sefâ sürmek için değil,
yaratılışındaki hikmeti öğrenip kendi zilletini idrakle Hakk'a ibâdet için getirildi.
Dünya
adamları ve servet sahipleri büyük belâya uğramışlar.
Necaseti
altınla, zehiri şekerle kaplamışlar.
Ancak
akıllılar dünyaya muhabbetten şiddetle men edildiklerini anlamışlardır". (İ. Rabbânî K.S.)
* * *
İnsan
için iki âlem selâmeti, adî dünyanın sevgisinden kurtulmakla kabildir. O da iyi
amellerle elde edilir. Bu itibarla insan mal yığma tamâ'ını terk edip,
onu meşakkat bilmeli.
İki
âlemde sıkıntı görmek istemeyen insan, peygamberin emrettiğine uyup menettiğinden
uzak kalmalı.
Büyükler: "Zarif ve lâtif görünen dünya pisliğine
meyledip de gaflete düşmeyin!" demişler...
"Tevbeye
devam edip, şüpheleri zehir biliniz.
Allahü
Teâlâ mubahların hududunu geniş tuttuğu halde bedbahtlar İslâm hududundan çıkar
da, isyana dalarlar.
Bu
hududun içinde kalanlar azdan azdır.
Aziz
Evlâdım! Sakın âdî dünya pisliğine itibar etme! Fânî dünya tantanasına tâlip
olma! Her hareketinde İslâm hudutları içinde ol! Ehl-i sünnet âlimlerinden itikâdını
düzelt, farzlara dikkatli ol! Sünnet ve nâfile, farzın yanında denizden damla
gibidir". (İ. Rabbânî K.S.)
Dünya süslü kadın gibi insanları kendisine çekip yüz
gösterse de kötülüğünden emin olunmaz. Bir saat iyilik etse, bir sene kötülük
eder. Çilesinden kurtulmak kolay değildir. Yüz göstermesi felâkete delildir.
Dünyanın
âfetleri durmaz. Peşine düşenleri perişan eder. Ona aldanan hakir olur.
Dünyalıkla öğünen sonunda helâk ve hüsrana uğrar.
Dünya:
*
Kendisini isteyenden kaçar, kaçanın peşinden koşar.
*
Kendisine hizmet edeni bırakır, arka çevireni arar.
*
Daimâ bulanıktır, berrak olmaz.
*
Neşesi kederle karışıktır.
*
Huzurunu huzursuzluk, gençliğini ihtiyarlık tâkip eder.
*
Bolluğu dahî hasret ve perişanlığa götürür. Hilekâr ve sahtekârdır.
*
Tâliplerine süslenir, kendisine gönül verene azı dişlerini gösterir. Zehir
içirir, üzerine oklar yağdırır.
*
Beğenenleri bolluğa boğmuşken birden yüz çevirir. Hepsini rüya hâline döndürür.
Değirmen taşı gibi ezer, kefene koyar, toprak altına alır.
*
Bütün varlıkları yok olur. Neşe bekleyen dostlarını aldatır, belâlara uğratır.
*
Ona aldanıp servet yığan ve büyük binâlar yapanlar bir gün hepsinin
yıkılacağını unuturlar.
*
Allah dostlarına, Allah'a giden yolları kapar da düşmanlık eder. Bu sebeple
Allahü Teâlâ ona rahmetle nazar etmedi.
*
Allah'ın düşmanlarını da türlü ziynetlerle aldatır. Sonra onlara ayrılık acısı
verir.
*
Sevenleri sayısız hilelerle sevindirir, tuzağa düşürür. Sonunda hepsini alır,
ağlatır.
İşte
dünyanın içyüzü bundan ibârettir.
A.C.:
Onlar ahirete bedel dünya hayatına razı
oldular. O sebeple kendilerinden azap ne hafifletilir, ne de (yardımla) kaldırılır. (S. Bakara,
86) buyurulmuştur.
Gâile
ve belâlarla dolu olan dünyanın kötülüklerini, yaratılmasındaki hikmeti, ona uyanların
uğradığı belâları, değer vermeyenlerin faziletini ibret için anlatmaya devam
ediyoruz.
DÜNYANIN
KÖTÜLÜKLERİ
Kur'an-ı
Kerim, dünyayı zemmedip âhirete rağbet etmeyi emir buyuruyor.
Peygamberlerin
gönderilmesindeki sebep de budur...
Allah'ın
Resûlü yeminle: "Dünyanın Allah yanında şu koyun ölüsü kadar kıymeti yoktur" buyurdu.
H.Ş. "Eğer
dünyanın Allah yanında sivrisinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, ondan kâfire
bir içim su vermezdi". (Ramuz 466/2)
H.Ş.
"Ebedî olan âhirete inandığı halde gayretini fânî dünyaya sarf
edene acırım".
H.Ş.:
"Çekici yeşillikten ibâret olan dünyaya sizi Allahü Teâlâ ne yapacağınızı
tespit için gönderdi.
H.Ş.:
"İsrail oğulları servet, güzel koku, süslü eşya ve kadınlarla zevke
daldılar. Sizler sakınınız!..
İsa (A.S.) buyurdu:
*
Dünyayı kendine efendi eden, ona köle olur. Sonra nasıl kurtulur...
*
Dünya serveti âfete uğrayabilir. Ahiret serveti için korku yoktur. Ona
ehemmiyet veriniz.
*Dünyanın
imarı, âhiretin ihmâline sebeptir.
* Kısa şehvet, uzun pişmanlığa sebeptir":
H.Ş. "Allahü
Teâlâ dünya kadar sevimsiz bir şey yaratmadı ve ona hiç nazar etmedi".
H.Ş.:
"Servetin çokluğu sizi gaflete düşürdü.
İnsanın malı; yediği, giydiği, bir de Allah yolunda verdiğinden ibârettir.
Yiyip içtiğin ve giydiğin yok olduğu gibi, servetin de başkasına geçer. Ancak
hayır amelin kalır".
Rasûlüllah
(S.A.V.) çöplükteki insan kemiklerini gösterip
"Bunlar sizin gibi hırslı ve
kuruntulu insanlardı..." buyurup bizleri irşatta bulundular...
H.Ş.:
"Dünyalıktan yücelttiği her şeyi
alçaltmak, Allahü Teâlâ'nın katî bir hükmüdür..."
Bu
mânâyı iyi düşün!..
Şeytan,
yardımcılarına: "Haksız kazanç,
lüzumsuz masraf ve yersiz biriktirme ile uğraşanları helâk etmek kolay. Zâten
bütün fenâlıklar bu üçün içindedir" dedi.
Mâlik
bin Dinar K.S.: "Dünyalık için üzüldüğün
nispette âhiret kalpten çıkar. Ahiret için üzüldüğün nispette de dünya
sıkıntıları kalpten çıkar";
Said
bin Gusayb Hz: "Âhiretini azaltarak, dünyasını çoğaltmaktan memnun olan kişi,
bilmeyerek kendisiyle alay eden bir gafildir" buyurmuş.
Miskin
insanoğlu helâlinde hesap, haramında azap olan dünya malını azımsar da âhiret
amelini az görmez. Dinde uğradığı felâkete aldırmaz da, dünyalıktan kaybına
kıyâmeti koparır.
- "Dünyada sevindiren her şey
karşılığında Allahü Teâlâ bir de mahzun eden şey yaratmıştır". (Ebu Hazım Hz.leri)
- "Sanki dünya sevgisi üzerinde
sulha oturmuş da anlaşmışız. Kimse kimseyi ikâz etmiyor. Bu hal böyle devam
etmez. Sonumuz ne olur bilinmez Allah’ın hangi gazabına uğrayacağımızı
bilmem?!" (Mâlik bir Dinar
Hz.leri)
İmam-ı
Şâfî Hz.leri bir dostuna yazdı:
-"Kardeşim dünya, ayakların kaydığı zillet mahallidir.
Mâmureleri viran olur, canlıları mezara konur, toplulukları dağılır, varlığı
yok olmağa mahkûmdur. Allah'a sığın ve O'nun hükmüne razı ol!.. Âhiret sermâyesinden
dünyalık için harcama! Zira senin yaşaman, yok olacak gölge gibidir. Dayandıkların
da yıkılmağa mahkum bir yuvaya benzer. Dünya ise yıkılmağa yüz tutmuş bir
vîrânedir"...
Ebû
Hâzım Hz.: "Dünyayı büyük tutana kıyamet günü «Bu adam Allah'ın hakir gördüğünü
şerif bilirdi» denilecek"...
İbrahim
bin Edhem Hz.: "Dinimizi parçalayıp,
dünyamızı yamıyoruz. Bu sebeple ne dinimiz kaldı, ne dünyamız."
Muhammed
bin Münkedir Hz.: "Kişi gece namazda
gündüz oruçlu olsa da, haramdan kaçıp sadaka verse de, Allah'ın küçülttüğü
dünyayı büyük, âhireti küçük görürse, yaptığı ibâdetin kıymeti
yoktur"; buyurdular.
* * *
Hasan Basrî K.S., Ömer bin Abdülaziz
Hz. leri'ne yazdığı mektupta;
"Bil
ki dünya göç etme yeridir. Ölümü unutma! Dünyayı aziz tutan zelil olur. Hilekâr
ve zâlim dünyadan sakın! O, aldatan süsleriyle gönülleri kendisine bağlayan,
duvaklı gelin gibi dikkatleri çeken, insanları büyüleyen bir büyücüdür.
Ona
ulaştım sananlar aldanır. Azgınlık edip, âhireti unutup bütün düşüncesi dünya
olanın ayakları kayar. Nedâmetle hasreti artar. Üzerine çöken ölüm acısıyla
çeker gider.
Onu
beğenenler aslâ aradığını bulamaz. Sıkıntılar içinde yüzer. Bu halden hiç kurtulamaz.
Azıksız yolculuğa çıkan, yataksız kalır.
Ey Mü'minlerin Emiri! Dünyadan sakın. Ona değer veren, ne
zaman sevinse, ardından keder gelir. Ona dalan aldanır. Fayda bekleyen zarar
görür. Onun genişliği belâlı, devamı yok, zevâli çoktur. Neşesi hüzünle
karışık... Giden gelmez, sonu bilinmez. ümitleri yalan, emelleri dipsizdir.
Sâfî
görünse de bulanık, onda yaşamak meşakkatlidir. Akıllılar onda hep tehlike görürler",
buyurmuştur.
Dünya
bütün hazineleriyle birlikte, Rasû-lüllah'a arz olunduğunda, ondan yüz çevirdi
ve Allah'ın buğzettiğine itibar etmedi.
Allahü
Teâlâ dünyayı insanlara imtihan için verdi.
Büyükler, "Dünyanın
zevki, dünya gâilelerinden uzak olmakla elde edilir" dediler.
Hz.
Ali R.A.:
"Bilmiş
olun ki, sizler ölecek, sonra dirilecek, yaptıklarınızın hesabını verecek,
karşılığını göreceksiniz!..
Dünya
hayatı sizi aldatmasın. Zira o felâketlerle dolu ve zevâle mahkûmdur. Ona uyan
zarar görür.
Dünyada
bulunan her şey helâk olacaktır. O, sevenlerinin bâzen lehine bazen aleyhine
olur. Bir hal üzere kaldığı yoktur. Peşinden giden onun kötülüğünden nasıl emin
olur?..
Onu
sevenler bolluk ve huzur bulsalar da, ardından musibet ve mihnete müptelâ olurlar.
Onda
hayat, huzursuz; bolluk ve ferahlığı da muvakkattir. İnsanları hedef alıp,
oklarıyla heder eder.
Herkesin
eceli mâlum, nasibi de ayrılmıştır.
İçinde
bulunduğumuz dünya, sizden evvel geçen, sizden kuvvetli ve uzun ömürlü olan,
sizden fazla onu imara çalışanların dünyasıdır.
Uzun
seneler geçti. Onların sesleri kesildi, cesetleri çürüdü, sarayları boş kaldı,
memleketleri harap oldu, köşkleri binaları, işlemeli eğerleri, yerlerini mezar
taşlarına terk etti.
Evleri
dünya ile uğraşanlara yakın, fakat kendileri garip ve mâmurelerden uzaktır.
Komşularıyla
görüşemez oldular. Çünkü onları mukadder âkıbetleri yakaladı. Toprak cesetlerini
yedi.
Yaşadıktan
sonra parçalandılar. Dostları onlara acıdı.
Toprak
altında kaldılar ve kendileri için bir daha dönüş yok sandılar. Halbuki Allahü
Teâlâ: «Tekrar dirilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları
alıkoyan bir mânî vardır» (S.
Mü'minin 100) buyurdu.
Siz
de bir an kendinizi onların yerine koyun. Ahiretin ilk durağı olan mezara
girip, gizli işlerin açığa çıktığı tüyler ürperten o dehşetli günde
yaptıklarınızın hesabını vermek için huzur-u ilâhîye çıkacağınızı düşünün. İşte o gün herkes kazancına göre karşılık
görecektir.
Allahü
Teâlâ, buyuruyor: «O (Allahü Teâlâ) kötülük yapanlara
karşılığını verir. İyilik edenlere de işlediklerinden âlâsını ihsan eder» .
(S. Necm 31)
«Amel defterleri getirilip (ortaya
konun-ca) suçluların ondan ürktüklerini (korktuklarını) görürsün» (S. Kehf 49).
İnsan
bunları düşünmek, kendine çekidüzen vermek zorundadır.
Allahü
Teâlâ cümlemizi dostlarına tâbî olan cennet ve cemâliyle şereflenen kullarından
eylesin!.. Amin.
Keza,
Hz. Ali (R.A.):
"Ölüm
kendisini takip ederken dünyayı arayan ve kendisi unutulmadığı halde gafletle
yaşayan insana hayret ederim!..";
İsa
Aleyhisselâm:
-
"Hastalar yemekten lezzet almadığı gibi, dünyayı seven servet sahipleri de
ibâdetten zevk almazlar".
-"Dünya
peşinde koşan adam, durmadan deniz suyu içen kimse gibidir. İçtikçe susuzluğu
artar ve sonunda helâk olur.”
H.Ş.: "Kalbi dünya isteklerinden temizlemek,
kurtuluşa sebeptir. Çünkü bu temizlik kul ile Allah'ın azabı arasında perde olur".
Ömer
bin Abdülaziz Hz.:
"Ey İnsanlar! Üzerinde yaşadığınız dünya dâim
kalacağınız yer değildir.
Nice
sağlam mâmûrelerde yaşayanlar, yakında göç ederler.
Dünya
bulut gölgesi gibi tez geçer. İnsanlar birbiriyle uğraşırken, o çeker gider.
Allahü
Teâlâ insanı kaderiyle dâvet eder ve fânî varlığı yok olur.
Dünyanın
kârı zararıyla bir değildir. Onun safâsı az, cefâsı çoktur...
H.Ş.:
"Ey Eshab ve Ümmetim! Dikkat ediniz!.. Dünyaya itibar edip de uzun
arzulara dalan kimsenin, istek ve muhabbeti nispetinde, Allahü Teâlâ kalb
gözünü körletir.
Dünyaya
rağbet etmeyip, arzusu az olana Allahü Teâlâ okumadan ilim ve irfan ihsan eder,
doğru yolu gösterir.
Dikkat
ediniz! Sizden sonra bir kavim gelir: Meliki işlerini katl ve zorla yürütür;
zenginlik ve buhl iftihar sebebi olur; muhabbet ancak hevâ ve alçak işlere uymaktan
ibâret kalır.
Dikkat
ediniz! Siz o zamana yetişirseniz, zenginliğe gücü yeterken fakirliği ihtiyar
eden, rezâlete gücü yeterken nefret edip sabırla uzlet eden, kudret ve itibar
sahibiyken, hor ve hakirliğe sabrederek kenarda kalmayı tercih eden ve bu
hallerin hepsinde Cenab-ı Hakk'ın rızâsını murat eden kimseye Allahü Teâlâ,
sıddıklar zümresinden elli kişinin ecrini ihsan eder".
(M.İ.R. M )