FİKİR ZİRVESİ
A.C.: “Ben cin ve insanları beni tanısın (ve
ibâdetle bunu ispatlasın, kulluk vazifesini yerine getirsin) diye yarattım.” (S.
Zâriyât 56)
H.
K.: “Ben gizli hazine idim bilinmeyi murat
ettim de mahlûkâtı yarattım”
A.C.: “Biz insanoğlunu (yaratılmışların) en
güzeli (ve şereflisi) olarak
yarattık. Sonra onu (imtihan ve iptilâ için dünya, nefis ve şeytan gibi) sefil (değersiz) şeylerin (tesiri) altına koyduk”
(S.
Tîn 4-5) (İbâdet ve itâat edenler imtihanı kazandı,
isyan edenler de dünyada, âhirette cezâyı hak etti, mihnette kaldı...)
BELÂ VE SIKINTILARIN
SEBEPLERİ
A.C.: "Yemin olsun ki, şükrederseniz ziyâde
ile, küfrederseniz (azapla karşılık görürsünüz.) Şüphesiz ki azâbım çok
şiddetlidir." (S. İbrahim 7)
A.C.:
“Muhakkak Allahü Teâlâ bir kavm(e verdiği bolluk ve âfiyet gibi nimetlerin)i, onlar kendilerinde bulunan (güzel huy ve hareket-lerin)i bozmadıkça değiştirmez. (Nimetlerini devam ettirir. Onlar hallerini
değiştirince, Allahü Teâlâ da nimetlerini çeker, bolluk ve âfiyet yerine
mihnetli bir hayat başlar.) Allah
bir kavme ceza vermek dilediğinde de, onu
çevirecek yoktur” (S. Rad 11)
“Bir millet azıp sapmadıkça Allah onlar
üzerindeki nimetlerini almaz, düşmanları gâlip gelmez, kıtlık olmaz,
mahsullerini âfetlerle yok etmez, hastalık, yangın, zelzele, yel, sel gibi
umûmî belâlar görülmez, suç işlemeden cezâ verilmez, yoldan çıkmayan çamura batmaz,
günâhı olmayana kâfirler musallat olmaz. Akıllılar, Allah’ı inkâr ve isyanla
Hâlık’ına karşı gelmez; cehennemi istemez” mânâlarında
ilâhî ferman cihâna emir ve îlan buyurulmuştur.
Hâsılı:
Belâlara sebep olan haller belli. Her Müslüman bunları bilir. Önce kendinden
başla. Allah’ı gücendiren, gazabına sebep olan şeyleri ara. Sonra hanımda,
oğullarda, kızlarda ilâhî ölçülere uymayan kâfir âdetlerini araştır, ona göre
devâ düz!...
Vücût
zayıflayınca mikroplar hücûm eder; hastalık artar. İnanç ve amel zayıflayınca
da ahlâk bozulur, kötü huylar artar, insan her fenâlığı hoş görür, günâha
dalar. İbâdet zor gelir ve hor görür, Müslümanları hafife alır, aşağılamak âdîliğinde
bulunur. Ve “İdârecileriniz de sizin durumunuza
göre olur” hükmü zuhur eder. Bu ilâhî ferman cemiyet, âile ve fertten
cümleyi içine alır.
Ve
bunlarla mücâdeleyi kazanmak için, ehil olan âlim, ârif kişilerden istifâde edip hakîkati, işin iç
yüzünü anlamak lâzım. Aksi halde görmeyen deve gibi Allah’ın dünyasında ömür
tüketir, dünyası ve âhireti harap olmaktan kurtulmaz.
Bu
belâlar sırf kendisinde kalmaz, idâresi altında olanları ve içinde bulunduğu
topluluğu ve milleti de helâke sürükler. İnsanlar da bunları sâde sebeplerden
bilir; şu, şundan oldu, bu bundan, şu şöyle yaptı, bu böyle yaptı diye vaktini
heder eder; havanda su döver de farkında olmazlar. Garip insanoğlu irşada ne
kadar muhtaç!...
Şu
halde durup düşünmek, selâmeti seçmek, Allah’ın cennetine gitmek yakışırken,
uygun olmayan haller niye?!...
Netice:
A.C.: (Ey İnsan!) Nimet ve iyilikten sana gelen her şey Allahü Teâlâ'(nın lütuf ve
keremin)den; belâ ve zarardan gelen de nefsin(in amelin)dendir. (S. Nisa 79)
Bu
âyet-i celîle hakkında büyükler:
"Maârifin kökü, İslâm îtikâdının özü ve hulâsası burada .." buyurmuşlar.
A.C.:: “Kim benim
zikrimden (kitap ve Resûlümden) yüz
çevirirse, onun için maişet darlığı (geçim sıkıntısı) vardır. (Dünyada ve kabirde, hayatı sıkıntılı geçer.) Onu kıyâmet günü de kör olarak haşr
ederiz.” (S. Tâ-hâ 124)
Ruh
sıkıntısı, ibâdet eksikliği veya günâh işlemekten başlar. Çâre aranmaz, tedâvî
edilmezse ilerler; anlamadı, dönmedi diye büyük belâlarla îkaz edilir. Bu umûmî
âfetler ferdin, milletin, topluluğun yaratana itâat ve isyânına göre Allah’ın
hüküm ve irâdesiyle vuku bulur. Karıncanın hareketine kadar hiç bir hâdise
kendiliğinden meydana gelmez.
*
* *
KURTULUŞ VE UMÛMÎ İLAÇ::
A.C.:
(Ey îman edenler! İbâdet ve itâatle, belâlardan kurtulmak için) sabır (oruç) ve namazla yardım isteyin. O (yardım istemek), Allah'tan korkanlardan başkasına zor gelir. (S.
Bakara 45)
Bütün
belâlar Allah’ı unutmaktan gelir. Ağlamak, üzülmek, bağırmak, çağırmakla bir
şey elde edilmez. Önce seni dinden uzaklaştırıp isyâna sevk eden, Allah’ın
gazabına sebep olan iç düşman 72 şeytan kuvvetinde olan nefsinle şeytanın
oyunlarından kurtulmak, sonra dâhilde seni îman ve İslâm’dan uzaklaştırmak için
uğraşıp ebedî hayatını mahvetmek isteyen hasımları tanıyıp ehil ve ıyâlinle
berâber onların şerrinden sakınmak lâzımdır.
Terk
edilen ibâdetleri tamamlamak, günâhlara tam tevbe edip Allahü Teâlâ’dan af ve
âfiyet dilemek, Rasûlüllah’ın tavsiyesi olan Tesbih Namazıyla yarayı temizleyip
merhem koymaktır. Nedâmet etmek, yalvarmak, af ve âfiyet dilemek lâzım.
Selâmete ermek ilâhî affa bağlı ve kurtuluş yolu budur. Zira Allah’ın Resûlü,
belâdan, sıkıntıdan kurtulmak, dertlere devâ bulmak, dünya işlerinde muvaffak
olmak, hâcetlere ulaşmak için Tesbih namazını tavsiye buyurmuştur.
Yâni:
“İslâm’a uymayan her çeşit hallerden sakın, emirleri edâ et, akıl ve âzâlarınla
bütün yaratılmışların en üstünü olmak devletini ibâdet, ve şükürle ispatla;
dünyada saâdetle yaşa! Âhirette nimetlerle dolu sonsuz safâ yeri olan cennete
gir” buyurulmuştur.
Umûmî huzur:
Evlâtlar mutî, nimetler dâim, şerîat hâkim, dirlik düzgün, birlik uygun, belâlardan
berî olmak Allah’a ve Resûlüne itâatle elde edilir. Aksi halde her şey ters
döner, kuraklık başlar, evlâtlar âsî olur, topraklar kurur, ticâret kısalır,
dirlik, birlik bozulur.
Hâsılı
felâketler sıra bekler; en şiddetlisi de vatan sînesinde düşman çizmesidir.
Azizler zelil, büyükler hakîr, nâmuslar ayak altında kalır. Irz, iffet ve şeref
çiğnenir; sayılara sığmayan belâlar gelir.
Ey
birâder, bunca beyanlar sana kâfî değilse başka ne söylenir?!...
Anlaşıldı
ki, iyiler iyilikle, kötüler kötülükle buluşur da herkes ektiğini biçer.
Hepsini kendi irâdesiyle seçer; yâ hayır elde eder, yâ vazgeçer. Neticede insan
Allah’ın ihsanı olan akıl sermâyesini iyi kullanır da dünyada ve âhirette mesut
olur.
Bu
âleme geliş sebebi, işin özü işte budur. Lütuf ve inâyet, kerem ve hidâyet
Allahü Teâlâ’dandır. Anlayana sivri sinek söz, anlamayana ne söylesen az... demişler.
Ata sözü:
Bana benden olur, her ne olursa,
Başım selâmet bulur dilim durursa...
Ayağına
taş dokunsa kalbini yokla! (Sende bir suç var demektir.)
Son söz:
Nefsinden şikâyet ve Hakk’a itâat büyük saâdettir.
Şunu
bunu suçlayıp da işi sebeplere bağlama!
Hulâsa:
Musîbetler Hakk’a dâvet, nûra hidâyet içindir...
* * *
Eden bulur:
A.C.:
“İyilik eden de kötülük eden de kendine
eder” (S. İsrâ 7) hayrı da şerri de
kendinde ara!.. “Biz iyi olursak her şey
iyi olur” kelâmını unutma!
A.C.:
Muhakkak iyilikler kötülükleri giderir. (S.Hûd
114) (İyiliğin en iyisi, ikaz ve irşat etmek ve büyük sadakadır.)
H.Ş.:
İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı
olandır.
(Maddî
mânevî, dünyevî uhrevî bir hizmet büyük nimet...)
Hizmet:
A.C.: “Siz
Allah’ın dinine hizmet ederseniz O’da size yardım eder.” (S.
Muhammed 7) (Dünyada, âhirette bahtiyar kılar.)
H.Ş.: Allahü Teâlâ sevdiği kulunu kullarına
hizmet ettirir. (İhya C.3 S. 541)
İlâhî hudutlar içinde yapılan hizmet, Mevlâ’nın muhabbetine delildir.
* * *
Allah Korkusu:
A.C.:
Allah’tan korkanın rızkı beklemediği
yerden ihsan olunur. (S. Talak 2-3) (Korku
ve muhabbet, itaate sebep ve rızk genişliğine vesîledir.)
Haramdan kaçınmak:
Viyana
seferine çıkan Osmanlı ordusu Belgrat yakınlarında bir su başında mola verir.
Askerler de abdest almaya koşar.
Uzaktan
durumu gözleyen yaşlı bir papaz, kilisedeki genç râhibelerin (kadın ve
kızların) ellerine kaplar verip pınara su almaya gönderir., kendisi de uzaktan
tâkip eder.
Kızların
su almaya geldiğini gören Osmanlı askerleri derhal pınarı terk eder suyun
başından uzaklaşırlar. Bu hâli gören papaz hemen devlet erkânına gördüklerini
anlatır ve:
“Bu ordu yenilmez; boşuna kan dökmeyin! Haramdan uzak olan,
Allah’a yakın olur; Allah’a yakın olan hasmına gâlip gelir”
demiştir.
Bir
millet haramı helâl, helâli haram saymadıkça, aslâ mağlup olmaz. (Çin Krallarından)
Osman
Gâzi dedemiz de, “Haram yiyen asker harp
etmez,” demiştir.
* * *
Musîbet:
H.
K.: Musîbete sabredenlere kıyâmet günü
mîzan kurup hesap sormaktan hayâ ederim. (Âile reisiyle doktordan gayriye
hastalığından bahsetmek şikâyet ve sabırsızlıktır. Allahü Teâlâ’dan daima af ve
âfiyet dile. Lâkin musîbet gelince sabır lâzımdır.)
Süfyan-ı
Sevrî Hz.’ne biri belâya uğradım diye anlatmaya başladı.
Hz. Pîr: “Hemen buradan ayrıl! Allahü
Teâlâ’yı şikâyet için benden aşağı birini bulamadın mı?”
dedi.
H.Ş.:
Kul amelde noksanlık yaptığında, Allahü
Teâlâ onu tasa, üzüntü ve kuruntuya müptelâ eder. (Râmuz
C.1, S.386)
H.Ş.:
Dünyada belâya uğrayan hiç bir kul yok ki, bu bir günâhı sebebiyle olmasın. Kerîm
olan Allah kıyâmet gününde o günah sebebiyle tekrar ona sual sormaz. (RâmuzS.386)
H.Ş.: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil
aliyyil azîm” ile yardım dileyin. Zira bu, (70) çeşit çâresizliğe devâ. En
aşağısı da tasadır. (Râmuz 975)
H.Ş.: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil
aliyyil azîm”i çok söyleyin.(99) türlü derdi def eder. En aşağısı da
tasadır. (Râmuz 976)
Tesbih
namazı 70 türlü çâresizliğe devâdır.
(Büyüklerden)
* * *
İstiğfar:
H.Ş.: “Allahü Teâlâ istiğfar eden kimseye kolaylık
verir, sıkıntıdan kurtarır ve beklemediği yerden rızık ihsan eder” (İmam-ı
Ahmed) (En
büyük istiğfar, tesbih namazıdır. Bu, bütün
bedenle yapılır.)
H.Ş.:
“Lâ ilâhe illallah” deyin ve çok
istiğfar edin. Zira İblis “Ben insanları günâhla helâk ederim, onlar da
beni bu iki kelime ile helâk ederler” demiştir.
H.Ş.: “Size derdinizi ve dermanını haber vereyim
mi? Derdiniz günâhlarınız, dermanı da istiğfar etmektir.” (Deylemî) (Tabipler tabibi Habîb-i Kibriya Efendimizin
reçetesi...)
H.Ş.: Kim
namazların ardından yetmiş istiğfar ederse, işlediği bütün günâhları
bağışlanır, kendisi için cennette olan hûrileri ve köşkleri görmeden ölmez. (Râmuz
402/15)
(Yedi
dakikalık bir iş...)
* * *
Affetmek:
H.
K.: Kullarım arasında bence en aziz ve
kıymetli olan, gücü yeterken affedendir. (Zâlime bedduâ edenin hakkı
ödenmiş olur.) (Kimya’yı Saâdet S. 482)
Kölemi
günde kaç defa affedeyim? Suâline Efendimiz:
70
defa “affet” buyurmuştur ki “Hep affet!” demektir.
(Bunun
aksini yapmak, mü’min kişiye münâsip olmaz.)
H.
K.: “Kim, benim günâhları mağfiret etmeğe
kaadir olduğumu bilir ve affedeceğime inanırsa, o kimsenin şirkten gayrı bütün
günâhını mağfiret ederim.” (Taberâni ve Hâkim.)
(Allahü Azîmüşşan’a mahsus kerem-i ilâhi, hudutsuz rahmet...)
* * *
Dil:
H.Ş.:
Dilin verdiği sadakadan üstün sadaka yoktur. Zira dil vâsıtasıyla bir Müslüman’a
iyilik edilir, fayda verilir; diğer Müslüman’dan da zarar ve fenâlık giderilir. (Keşfü’l-Hafâ)
(Bu da din gayretiyle olur.)
H.Ş.: Âdemoğlunun bütün sözleri lehine değil,
aleyhinedir. Ancak İyiliği emir ve kötülükten nehyetmesi müstesnâ!... (Ruhulbeyan)
(İyilik için yaşamak Allah’ın lütfudur.)
İnsanın
belâsı, dilinin cezâsıdır. (Hz. Ali R.A.)
Aklı olan anladı...
* * *
İlim:
H.Ş.:
Bir saat oturup ilmî mesele öğrenmek
bana, bir geceyi sabaha kadar ibâdetle
geçirmekten sevimlidir. (Beyhakî) (İlmin îtibarı ve rütbesi büyüktür.)
H.Ş.: Kim halka öğretmek için ilimden bir
kapı açarsa, ona yetmiş Sıddık’ın sevâbı verilir.
(Sıddıklar
şehitlerden üstün. Yapılan işin ecrini düşün...)
* * *
İbâdet:
H.Ş.: Allah’a âşık kulların bir nefesi,
bütün ins ü cin’in ibâdetinden hayırlıdır. (Ruhul-beyan C.5 S.270)
(Aşk-ı
ilâhîye mazhar olmak ne azim devlet.)
H.Ş.: Kalbi zâhid bir mü’minin kıldığı iki rekat
namaz, bütün âbidlerin kıyâmete kadar yaptığı ibâdetlerden hayırlı ve Allah’a
daha sevimlidir. (Ruhulbeyan C.5 S.270) (Kalbini dünya düşüncelerinden temizleyip
ilâhî muhabbet nuruyla süsleyen bahtiyarın ibadetine îtibar bu...)
Sadaka:
H.Ş.:
Sadaka vermekle mal eksilmez. (Ekenin
malı artar.)
Fukaraya
verilen sadaka bire on, talebeye verilen sadaka, bire milyondur. İki cihan
saâdeti kabul olmuş sadakada saklıdır.
* * *
Akraba:
Akrabalar arasındaki dargınlık, ormana
düşen ateşten farksızdır. (Hz. Ebûbekir R.A.)
(Üç
günden fazla olan dargınlık, düşmanlığa dönüşür de, nerede, nasıl biter
bilinmez. Her mü’min barışa yardımla mükelleftir. Azdırmaksa münâfığın işi.)
* * *
Muhtelif:
İyilikler
devam ettikçe geçmiş hatalar silinir. (Temizlik gayreti şarttır...)
Bu
meydanda saâdet topunu kapan, halkın iyiliği için çalışandır. İnsanların işine
yarayan şey de biriktirip burada
bıraktıkları değil; öbür âleme götürdükleridir. (Şeyh Sâdi
K.S.)
İyiler
âhiret, kötüler dünya için uğraşır!
Cefâ
günâhlarından, safâ tâatindendir! (İslâm meşhurları)
Allah’ım,
bu adamı bana sataştıran hangi günâhımsa, bağışla!.(Yahya
bin Hüseyin)
Dünyada
kiracı gibi ol, ev sâhibi gibi yerleşme; ayrılmak zor olur.
"Dinini parçalayıp da dünyasını
yamayan-lardan olma. Dünyayı sevip de
âhireti unutanın ibâdetine îtibar edilmez" (İbrahim
Edhem K.S.)
Îtiraz;
kendini ayıp ve noksandan berî ve bir meziyete sâhip bilen, câhil, dalâlet
ehlinin işidir.
Ölüm
ânında nice sultanlar gözleriyle etrafından dilendiler! (O ânı unutma.)
Gençliğini
eğlenmekle tüketen, ihtiyarlığını ağlamakla geçirir. (Atasözü)
(Görülmeyen şey değil...)
*
* *
ANA BABAYA İYİLİK
H.Ş.: Kim ömrü uzun ve rızkı ziyâde olmasını
isterse, ana babasına ihsanda bulunsun ve akrabasını yoklasın. (Ramuz
238)
H.Ş.:
Size vasiyet ederim: Ana babaya iyilik ömrü uzatır. Canım yed-i kudretinde olan
Allah’a yemin ederim ki, ömründen üç sene kalan bir kul, ana babasına ihsan
ederse, üç seneyi Allahü Teâlâ otuz sene yapar. Eğer kötülük ederse, üç seneyi
üç güne indirir. Ehline ve akrabâsına iyilik etmek ömrü uzatır, kötülük etmek
ömrü kısaltır rızkı daraltır ve Allah’ı gazaplandırır. (Kenzü’l
İrfan 431-432)
H.Ş.:
Cennette makamımda iken kulağıma azap görenlerin feryatları gelir. Buna kalbim
dayanamaz, Arş’ın altında secdeye varıp onlara şefaat için Rabb’imden izin
isterim. Rabb’im “Yâ Muhammed! Başını secdeden kaldır, ana-babaları râzı
olmadıkça, onları cehennemden çıkarmam” buyurur. Makamıma dönerim. Fakat
feryatlar devam eder. Yine secde eder şefaat izni isterim. “Yâ Muhammed! Kaldır
başını, başka isteğin varsa vereyim, bunlara şefâat dileme! Ana babaları râzı
olmadıkça onları cehennemden çıkarmam”
buyurur.
Tekrar makamıma dönüp bu hâli unutmaya çalışırım; fakat ardı arkası kesilmeyen feryatlar devam eder. Rabb’ime şöyle yalvarırım: Allah’ım! Cehennemin bekçisine emir buyur, azap görenlerin yerini bana göstersin, hallerini göreyim.” İzn-i ilâhî ile gösterilir. Ateşten çengellere takılmışlar, zebânîler ateşten sopalarla sırt ve ayaklarına vuruyorlar, yılan ve akrepler de saldırıyor. Ziyâde mahzun olurum. Üçüncü defa secdeye varıp kurtulmalarını dilerim. Ana-babalarının rızâsı olmadıkça kurtulmayacakları bildirilir. Ana-babalarının yerlerini sorarım. Bir kısmı cennette zevk u sefâda, bir kısmı Arasat’ta, bir kısmı Cennetü’l Me’vâ’da ve diğer yerlerdeler diye haber verilir.
Kendilerini
görmek niyâzında bulunurum. İzin verilir. Yanlarına gidip, evlâtlarına verilen
cezâları ve üzüntümü anlatıp onları
affetmelerini istediğimde, dünyada yaptıklarını hatırlayıp biri şöyle der: “Yâ
Resûlallah! Onu bırakınız, lâyık olduğu azabı çeksin. Dünyadayken beni döver,
söver, incitir, vaziyeti iyi olduğu halde, yiyecek ve giyecek gibi
ihtiyaçlarımı görmezdi. Hanım ve çocuklarına, hanımın akrabalarına her yardımı
yapar, ben istersem azarlar, kovardı. Bunların acısı içimdedir. Bırakınız
cezâsını çeksin.”
Ben
de onlara: “Onlar dünyada olan şeyler. Burası af ve merhamet yeridir. Onları
affetmeniz için yanınıza kadar geldim”
Bu
esnâda Hitabı-ı İzzet gelir:
“Habîbim
Onlara acıma! İzzet ve Celâlim hakkı için ana ve babaları râzı olmadıkça,
onları cehennemden çıkarmam.”
Fahr-i
Âlem S.A.V. izn-i İlâhî ile ana ve babalarını cehennem kapısına getirip,
evlâtların hallerini gösterir. Hepsi ağlaşırlar. Yemin ederek: “Biz bu
hallerini bilmiyorduk” derler. Evlâtlarına seslenmeye başlarlar.
Ana-babalarının seslerini duyan evlâtlar da feryatlarını artırır; “Anacığım,
babacığım! Ateş ciğerlerimizi dağladı, azap bizi mahvetti. Yandık, kurtarın,
imdat edin. Dünyada güneşte kalmamıza ve diken batmasına râzı olmazdınız. Bu
hâlimize acıyın. Derilerimiz yandı, kemiklerimiz kaynadı, hâlimizi gördünüz.
İmdat edin, bizi kurtarın... diye feryat ederler.
Ana-babalar
da ağlayarak bana: “Yâ Resûlallah! Onlara imdat et kurtar” derler. Hak Teâlâ
ise: “Siz şefâat etmedikçe, onlar kurtulmaz! Zirâ onlara sizin için azap
ettim.” Buyurur. Ana-babalar bu defa:
“Ey
Rabb’imiz” Onları azabından kurtar” diye yalvarırlar. Hak Teâlâ’dan nidâ gelir:
“Siz râzı oldunuz, haklarınızı helâl ettiniz mi?”
Râzı
olduklarını bildirirler. Bunun üzerine:
“İsteyen evlâtlarını cehennemden çıkarsın.
İstemeyenlerin ki kalsın ve hüküm yerini bulsun!” buyurulur. Cehennemden çıkanları hayat nehrinde yıkarlar.
Vücutları düzelir, cennete giderler” buyurdu.
H.Ş.:
Amellerin Allahü Teâlâ yanında en
sevimlisi, vaktinde kılınan namaz sonra ana babaya iyilik sonra da Allah yolunda
cihattır. (Ramuz 16/12)
H.Ş.:
Baba ve anasının rızasını kazanan kendisi için dünya ve âhiret iyiliğini bir
araya getirmiştir.
H.
Ş.: İki günâh var ki, kişi bunların cezâsını
dünyada görmeden ölmez; zulüm ve ana babaya eziyet etmek.
H.Ş.: Ana babaya ihsan etmek; nâfile namaz
kılmak, Haccetmek, sadaka vermek ve harbe gitmekten efdaldir.
H.Ş.: Kıyâmet günü en şiddetli azap üç sınıf
kimseyedir:
1.
Ana babasına eziyet edenler,
2.
Zina edenler,
3.
Allah’a şirk koşanlar.
H.Ş.: Üç dua ret olunmaz:
1.
Ana babanın evlâda duâsı,
2.
Oruçlunun duâsı,
3.
Misâfirin duâsı.
H.Ş.: Üç şeye bakmak ibâdettir:
1.
Ana babanın yüzüne bakmak,
2.
Kur’an’a bakmak,
3.
Deryaya bakmak.
H.Ş.: Bir kimse ana babasının yüzlerine merhamet
ve sevgi ile baksa, her bakışında ona bir hac ve umre sevâbı ihsan olunur.
- Günde yüz defa baksa da böyle mi yâ Rasûlallah?” suâline:
-Yüz bin kere baksa da bu ecre nâil olur” buyurdular.
Ana
babaya iyilik, sâlih amellerin önde geleni ve en üstünüdür. (Hz.
Ali R.A.)
* * *
ÖZET ÖĞÜT
H.Ş.:
“Allahü Teâlâ’yı görür gibi ibâdet ediniz.
Siz O’nu görmüyorsanız da O sizi görüyor.”
Meşgûliyetin
ne olursa olsun; ezan-ı Muhammedî’yi işitince namaza kalk!
Fazla
şaka düşmanlık getirir, kişiye ciddiyet yakışır.
Kur’an
oku, dinle, Allah’ı zikret ve zamanın az bir cüzünü de boş geçirme. Yüksek
sesle konuşmak, dinleyene eziyettir. Yanında bulunmayan kimse aleyhinde
konuşmaktan, yanındakileri de yaralamaktan çekin.
Karşılaştığın
kimse ile tanış. Çünkü İslâm sevgiyi tanışmayı emreder.
Çok
gülme, kalbi karartır.
Şu
yedi kelimeyi muhâfaza eden Allah ve melekler yanında sevilir:
1–
Yemeğin evvelinde “Bismillah...”
2–
Yemekten sonra “Elhamdülillah...”
de.
3–
Gıybet vâki olursa “Allah’ım beni ve gıybet
ettiğim kişiyi bağışla” diye duâ et.
4– Yapmaya niyet ettiğin iş için “İnşâallah”
5–
İbâdet ve kusur hâlinde “Lâ havle velâ
kuvvete illâ billahil aliyyil azîm...”
6–
sıkıntı olursa: “İnnâ lillahi ve innâ
ileyhi râciûn...” de.
7–
Mümkün oldukça kelimeyi Tevhidi kalp ve dilinden bırakma.
Uykudan
uyandıkça: “Lâ ilâhe illallah
Mu-hammedürresûlüllah” diyen kabirde sual meleklerine aynıyla cevap verir.
Mahşer şiddetinden emin ve ilâhî rahmete mazhar olur. Kelime-i Tevhid her derde
devâdır, ona devam et.
H.Ş.: Zaman süratle geçiyor, dünyanın sonu
görünüyor. Testi dibindeki bir içim su kadar vakit kaldı. Sonsuz olan bir âleme
yolculuk var. Faydalı amellerle göçmek gayretinde ol!... (Müslim)
***