FİKİR ZİRVESİ

A.C.: “Ben cin ve insanları beni tanısın (ve ibâdetle bunu ispatlasın, kulluk vazifesini yerine getirsin) diye yarattım.” (S. Zâriyât 56) 

 

H. K.: “Ben gizli hazine idim bilinmeyi murat ettim de mahlûkâtı yarattım” 

 

A.C.: Biz insanoğlunu (yaratılmışların) en güzeli (ve şereflisi) olarak yarattık. Sonra onu (imtihan ve iptilâ için dünya, nefis ve şeytan gibi) sefil (değersiz) şeylerin (tesiri) altına koyduk(S. Tîn 4-5) (İbâdet ve itâat edenler imtihanı kazandı, isyan edenler de dünyada, âhirette cezâyı hak etti, mihnette kaldı...)

 

BELÂ VE SIKINTILARIN

SEBEPLERİ

 

    A.C.: "Yemin olsun ki, şükrederseniz ziyâde ile, küfrederseniz (azapla karşılık görürsünüz.) Şüphesiz ki azâbım çok şiddetlidir."  (S. İbrahim 7) 

 

A.C.: “Muhakkak Allahü Teâlâ bir kavm(e verdiği bolluk ve âfiyet gibi nimetlerin)i, onlar kendilerinde bulunan (güzel huy ve hareket-lerin)i bozmadıkça değiştirmez. (Nimetlerini devam ettirir. Onlar hallerini değiştirince, Allahü Teâlâ da nimetlerini çeker, bolluk ve âfiyet yerine mihnetli bir hayat başlar.) Allah bir kavme ceza vermek dilediğinde de, onu  çevirecek yoktur” (S. Rad 11)  

 

“Bir millet azıp sapmadıkça Allah onlar üzerindeki nimetlerini almaz, düşmanları gâlip gelmez, kıtlık olmaz, mahsullerini âfetlerle yok etmez, hastalık, yangın, zelzele, yel, sel gibi umûmî belâlar görülmez, suç işlemeden cezâ verilmez, yoldan çıkmayan çamura batmaz, günâhı olmayana kâfirler musallat olmaz. Akıllılar, Allah’ı inkâr ve isyanla Hâlık’ına karşı gelmez; cehennemi istemez” mânâlarında ilâhî ferman cihâna emir ve îlan buyurulmuştur.

 

Hâsılı: Belâlara sebep olan haller belli. Her Müslüman bunları bilir. Önce kendinden başla. Allah’ı gücendiren, gazabına sebep olan şeyleri ara. Sonra hanımda, oğullarda, kızlarda ilâhî ölçülere uymayan kâfir âdetlerini araştır, ona göre devâ düz!...

 

Vücût zayıflayınca mikroplar hücûm eder; hastalık artar. İnanç ve amel zayıflayınca da ahlâk bozulur, kötü huylar artar, insan her fenâlığı hoş görür, günâha dalar. İbâdet zor gelir ve hor görür, Müslümanları hafife alır, aşağılamak âdîliğinde bulunur. Ve “İdârecileriniz de sizin durumunuza göre olur” hükmü zuhur eder. Bu ilâhî ferman cemiyet, âile ve fertten cümleyi içine alır.

Ve bunlarla mücâdeleyi kazanmak için, ehil olan âlim, ârif  kişilerden istifâde edip hakîkati, işin iç yüzünü anlamak lâzım. Aksi halde görmeyen deve gibi Allah’ın dünyasında ömür tüketir, dünyası ve âhireti harap olmaktan kurtulmaz.

Bu belâlar sırf kendisinde kalmaz, idâresi altında olanları ve içinde bulunduğu topluluğu ve milleti de helâke sürükler. İnsanlar da bunları sâde sebeplerden bilir; şu, şundan oldu, bu bundan, şu şöyle yaptı, bu böyle yaptı diye vaktini heder eder; havanda su döver de farkında olmazlar. Garip insanoğlu irşada ne kadar muhtaç!... 

Şu halde durup düşünmek, selâmeti seçmek, Allah’ın cennetine gitmek yakışırken, uygun olmayan haller niye?!...  

Netice:

A.C.: (Ey İnsan!) Nimet ve iyilikten sana gelen her şey Allahü Teâlâ'(nın lütuf ve keremin)den; belâ ve zarardan  gelen de nefsin(in amelin)dendir. (S. Nisa 79)

 

Bu âyet-i celîle hakkında büyükler: "Maârifin kökü, İslâm îtikâdının özü ve hulâsası burada .." buyurmuşlar.

 

A.C.:: “Kim benim zikrimden (kitap ve Resûlümden) yüz çevirirse, onun için maişet darlığı (geçim sıkıntısı) vardır. (Dünyada ve kabirde, hayatı sıkıntılı geçer.) Onu kıyâmet günü de kör olarak haşr ederiz.” (S. Tâ-hâ 124)

Ruh sıkıntısı, ibâdet eksikliği veya günâh işlemekten başlar. Çâre aranmaz, tedâvî edilmezse ilerler; anlamadı, dönmedi diye büyük belâlarla îkaz edilir. Bu umûmî âfetler ferdin, milletin, topluluğun yaratana itâat ve isyânına göre Allah’ın hüküm ve irâdesiyle vuku bulur. Karıncanın hareketine kadar hiç bir hâdise kendiliğinden meydana gelmez.

* * *

 

KURTULUŞ VE UMÛMÎ İLAÇ::

 

A.C.: (Ey îman edenler! İbâdet ve itâatle, belâlardan kurtulmak için) sabır (oruç) ve namazla yardım isteyin. O (yardım istemek), Allah'tan korkanlardan başkasına zor gelir. (S. Bakara 45)

 

Bütün belâlar Allah’ı unutmaktan gelir. Ağlamak, üzülmek, bağırmak, çağırmakla bir şey elde edilmez. Önce seni dinden uzaklaştırıp isyâna sevk eden, Allah’ın gazabına sebep olan iç düşman 72 şeytan kuvvetinde olan nefsinle şeytanın oyunlarından kurtulmak, sonra dâhilde seni îman ve İslâm’dan uzaklaştırmak için uğraşıp ebedî hayatını mahvetmek isteyen hasımları tanıyıp ehil ve ıyâlinle berâber onların şerrinden sakınmak lâzımdır.

 

Terk edilen ibâdetleri tamamlamak, günâhlara tam tevbe edip Allahü Teâlâ’dan af ve âfiyet dilemek, Rasûlüllah’ın tavsiyesi olan Tesbih Namazıyla yarayı temizleyip merhem koymaktır. Nedâmet etmek, yalvarmak, af ve âfiyet dilemek lâzım. Selâmete ermek ilâhî affa bağlı ve kurtuluş yolu budur. Zira Allah’ın Resûlü, belâdan, sıkıntıdan kurtulmak, dertlere devâ bulmak, dünya işlerinde muvaffak olmak, hâcetlere ulaşmak için Tesbih namazını tavsiye buyurmuştur.

Yâni: “İslâm’a uymayan her çeşit hallerden sakın, emirleri edâ et, akıl ve âzâlarınla bütün yaratılmışların en üstünü olmak devletini ibâdet, ve şükürle ispatla; dünyada saâdetle yaşa! Âhirette nimetlerle dolu sonsuz safâ yeri olan cennete gir” buyurulmuştur.

 

Umûmî huzur: Evlâtlar mutî, nimetler dâim, şerîat hâkim, dirlik düzgün, birlik uygun, belâlardan berî olmak Allah’a ve Resûlüne itâatle elde edilir. Aksi halde her şey ters döner, kuraklık başlar, evlâtlar âsî olur, topraklar kurur, ticâret kısalır, dirlik, birlik bozulur.

 

Hâsılı felâketler sıra bekler; en şiddetlisi de vatan sînesinde düşman çizmesidir. Azizler zelil, büyükler hakîr, nâmuslar ayak altında kalır. Irz, iffet ve şeref çiğnenir; sayılara sığmayan belâlar gelir.

Ey birâder, bunca beyanlar sana kâfî değilse başka ne söylenir?!...

 

Anlaşıldı ki, iyiler iyilikle, kötüler kötülükle buluşur da herkes ektiğini biçer. Hepsini kendi irâdesiyle seçer; yâ hayır elde eder, yâ vazgeçer. Neticede insan Allah’ın ihsanı olan akıl sermâyesini iyi kullanır da dünyada ve âhirette mesut olur.

 

Bu âleme geliş sebebi, işin özü işte budur. Lütuf ve inâyet, kerem ve hidâyet Allahü Teâlâ’dandır. Anlayana sivri sinek söz, anlamayana ne söylesen az... demişler.

 

Ata sözü:

Bana benden olur, her ne olursa,

Başım selâmet bulur dilim durursa...

 

Ayağına taş dokunsa kalbini yokla! (Sende bir suç var demektir.)

Son söz: Nefsinden şikâyet ve Hakk’a itâat büyük saâdettir.

Şunu bunu suçlayıp da işi sebeplere bağlama!

 

Hulâsa: Musîbetler Hakk’a dâvet, nûra hidâyet içindir...

* * *

Eden bulur:

A.C.: “İyilik eden de kötülük eden de kendine eder” (S. İsrâ 7) hayrı da şerri de kendinde ara!.. “Biz iyi olursak her şey iyi olur” kelâmını unutma!

 

A.C.: Muhakkak iyilikler kötülükleri giderir. (S.Hûd 114) (İyiliğin en iyisi, ikaz ve irşat etmek ve büyük sadakadır.) 

 

H.Ş.:  İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.

(Maddî mânevî, dünyevî uhrevî bir hizmet büyük nimet...)

Hizmet:

A.C.: Siz Allah’ın dinine hizmet ederseniz O’da size yardım eder.” (S. Muhammed 7)   (Dünyada, âhirette bahtiyar kılar.)

 

H.Ş.: Allahü Teâlâ sevdiği kulunu kullarına hizmet ettirir. (İhya C.3 S. 541) İlâhî hudutlar içinde yapılan hizmet, Mevlâ’nın muhabbetine delildir.

* * *

Allah Korkusu:

A.C.: Allah’tan korkanın rızkı beklemediği yerden ihsan olunur. (S. Talak 2-3) (Korku ve muhabbet, itaate sebep ve rızk genişliğine vesîledir.)

 

Haramdan kaçınmak:

Viyana seferine çıkan Osmanlı ordusu Belgrat yakınlarında bir su başında mola verir. Askerler de abdest almaya koşar.

Uzaktan durumu gözleyen yaşlı bir papaz, kilisedeki genç râhibelerin (kadın ve kızların) ellerine kaplar verip pınara su almaya gönderir., kendisi de uzaktan tâkip eder.

Kızların su almaya geldiğini gören Osmanlı askerleri derhal pınarı terk eder suyun başından uzaklaşırlar. Bu hâli gören papaz hemen devlet erkânına gördüklerini anlatır ve:

“Bu ordu yenilmez;  boşuna kan dökmeyin! Haramdan uzak olan, Allah’a yakın olur; Allah’a yakın olan hasmına gâlip gelir” demiştir.

 

Bir millet haramı helâl, helâli haram saymadıkça, aslâ mağlup olmaz. (Çin Krallarından) 

 

Osman Gâzi dedemiz de, “Haram yiyen asker harp etmez,” demiştir.

* * *

Musîbet:

H. K.: Musîbete sabredenlere kıyâmet günü mîzan kurup hesap sormaktan hayâ ederim. (Âile reisiyle doktordan gayriye hastalığından bahsetmek şikâyet ve sabırsızlıktır. Allahü Teâlâ’dan daima af ve âfiyet dile. Lâkin musîbet gelince sabır lâzımdır.) 

 

Süfyan-ı Sevrî Hz.’ne biri belâya uğradım diye anlatmaya başladı.

Hz. Pîr: “Hemen buradan ayrıl! Allahü Teâlâ’yı şikâyet için benden aşağı birini bulamadın mı?” dedi.

 

H.Ş.: Kul amelde noksanlık yaptığında, Allahü Teâlâ onu tasa, üzüntü ve kuruntuya müptelâ eder. (Râmuz C.1, S.386) 

 

H.Ş.: Dünyada belâya uğrayan hiç bir kul yok ki, bu bir günâhı sebebiyle olmasın. Kerîm olan Allah kıyâmet gününde o günah sebebiyle tekrar ona sual sormaz.  (RâmuzS.386)

 

H.Ş.: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm” ile yardım dileyin. Zira bu, (70) çeşit çâresizliğe devâ. En aşağısı da tasadır. (Râmuz 975)

 

H.Ş.: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm”i çok söyleyin.(99) türlü derdi def eder. En aşağısı da tasadır. (Râmuz 976)

 

Tesbih namazı 70 türlü çâresizliğe devâdır.

(Büyüklerden)

* * *

 

İstiğfar:

H.Ş.: “Allahü Teâlâ istiğfar eden kimseye kolaylık verir, sıkıntıdan kurtarır ve beklemediği yerden rızık ihsan eder” (İmam-ı Ahmed)   (En büyük istiğfar, tesbih namazıdır. Bu, bütün  bedenle yapılır.)

 

H.Ş.: “Lâ ilâhe illallah” deyin ve çok istiğfar edin. Zira İblis “Ben insanları günâhla helâk ederim, onlar  da  beni bu iki kelime ile helâk ederler” demiştir.

 

H.Ş.: “Size derdinizi ve dermanını haber vereyim mi? Derdiniz günâhlarınız, dermanı da istiğfar etmektir.” (Deylemî)  (Tabipler tabibi Habîb-i Kibriya Efendimizin reçetesi...)

 

H.Ş.: Kim  namazların ardından yetmiş istiğfar ederse, işlediği bütün günâhları bağışlanır, kendisi için cennette olan hûrileri ve köşkleri görmeden ölmez. (Râmuz 402/15)

(Yedi dakikalık bir iş...)

* * *

 

Affetmek:

H. K.: Kullarım arasında bence en aziz ve kıymetli olan, gücü yeterken affedendir. (Zâlime bedduâ edenin hakkı ödenmiş olur.) (Kimya’yı Saâdet S. 482)

Kölemi günde kaç defa affedeyim? Suâline Efendimiz:

70 defa “affet” buyurmuştur ki “Hep affet!” demektir.

(Bunun aksini yapmak, mü’min kişiye münâsip olmaz.)

 

H. K.: “Kim, benim günâhları mağfiret etmeğe kaadir olduğumu bilir ve affedeceğime inanırsa, o kimsenin şirkten gayrı bütün günâhını mağfiret ederim.” (Taberâni ve Hâkim.)

(Allahü Azîmüşşan’a mahsus kerem-i ilâhi, hudutsuz rahmet...)

* * *

Dil:

H.Ş.: Dilin verdiği sadakadan üstün sadaka yoktur. Zira dil vâsıtasıyla bir Müslüman’a iyilik edilir, fayda verilir; diğer Müslüman’dan da zarar ve fenâlık giderilir.  (Keşfü’l-Hafâ) (Bu da din gayretiyle olur.)

 

H.Ş.:  Âdemoğlunun bütün sözleri lehine değil, aleyhinedir. Ancak İyiliği emir ve kötülükten nehyetmesi müstesnâ!... (Ruhulbeyan) (İyilik için yaşamak Allah’ın lütfudur.)

 

İnsanın belâsı, dilinin cezâsıdır. (Hz. Ali R.A.)

Aklı olan anladı...

* * *

İlim:

H.Ş.: Bir saat oturup ilmî mesele öğrenmek bana, bir geceyi sabaha kadar ibâdetle  geçirmekten sevimlidir. (Beyhakî)  (İlmin îtibarı ve rütbesi büyüktür.)

 

H.Ş.: Kim halka öğretmek için ilimden bir kapı açarsa, ona yetmiş Sıddık’ın sevâbı verilir.

(Sıddıklar şehitlerden üstün. Yapılan işin ecrini düşün...)

* * *

İbâdet:

H.Ş.: Allah’a âşık kulların bir nefesi, bütün ins ü cin’in ibâdetinden hayırlıdır. (Ruhul-beyan C.5 S.270)

(Aşk-ı ilâhîye mazhar olmak ne azim devlet.)

 

H.Ş.: Kalbi zâhid bir mü’minin kıldığı iki rekat namaz, bütün âbidlerin kıyâmete kadar yaptığı ibâdetlerden hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir. (Ruhulbeyan C.5 S.270) (Kalbini dünya düşüncelerinden temizleyip ilâhî muhabbet nuruyla süsleyen bahtiyarın ibadetine îtibar bu...)

 

Sadaka:

H.Ş.: Sadaka vermekle mal eksilmez. (Ekenin malı artar.)

 

Fukaraya verilen sadaka bire on, talebeye verilen sadaka, bire milyondur. İki cihan saâdeti kabul olmuş sadakada saklıdır.

* * *

 

Akraba:

Akrabalar arasındaki dargınlık, ormana düşen ateşten farksızdır. (Hz. Ebûbekir R.A.) 

(Üç günden fazla olan dargınlık, düşmanlığa dönüşür de, nerede, nasıl biter bilinmez. Her mü’min barışa yardımla mükelleftir. Azdırmaksa münâfığın işi.)

* * *

Muhtelif:

İyilikler devam ettikçe geçmiş hatalar silinir. (Temizlik gayreti şarttır...)

 

Bu meydanda saâdet topunu kapan, halkın iyiliği için çalışandır. İnsanların işine yarayan şey de  biriktirip burada bıraktıkları değil; öbür âleme götürdükleridir. (Şeyh Sâdi K.S.)

 

İyiler âhiret, kötüler dünya için uğraşır!

 

Cefâ günâhlarından, safâ tâatindendir! (İslâm meşhurları)

Allah’ım, bu adamı bana sataştıran hangi günâhımsa, bağışla!.(Yahya bin Hüseyin)

 

Dünyada kiracı gibi ol, ev sâhibi gibi yerleşme; ayrılmak zor olur.

 

"Dinini parçalayıp da dünyasını yamayan-lardan olma. Dünyayı sevip  de âhireti   unutanın   ibâdetine îtibar edilmez"  (İbrahim Edhem K.S.)

 

Îtiraz; kendini ayıp ve noksandan berî ve bir meziyete sâhip bilen, câhil, dalâlet ehlinin işidir.

 

Ölüm ânında nice sultanlar gözleriyle etrafından dilendiler! (O ânı unutma.)

 

Gençliğini eğlenmekle tüketen, ihtiyarlığını ağlamakla geçirir. (Atasözü) (Görülmeyen şey değil...)

* * *

 

ANA BABAYA İYİLİK

 

H.Ş.: Kim ömrü uzun ve rızkı ziyâde olmasını isterse, ana babasına ihsanda bulunsun ve akrabasını yoklasın. (Ramuz 238)

 

H.Ş.: Size vasiyet ederim: Ana babaya iyilik ömrü uzatır. Canım yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, ömründen üç sene kalan bir kul, ana babasına ihsan ederse, üç seneyi Allahü Teâlâ otuz sene yapar. Eğer kötülük ederse, üç seneyi üç güne indirir. Ehline ve akrabâsına iyilik etmek ömrü uzatır, kötülük etmek ömrü kısaltır rızkı daraltır ve Allah’ı gazaplandırır. (Kenzü’l İrfan 431-432)

 

H.Ş.: Cennette makamımda iken kulağıma azap görenlerin feryatları gelir. Buna kalbim dayanamaz, Arş’ın altında secdeye varıp onlara şefaat için Rabb’imden izin isterim. Rabb’im “Yâ Muhammed! Başını secdeden kaldır, ana-babaları râzı olmadıkça, onları cehennemden çıkarmam” buyurur. Makamıma dönerim. Fakat feryatlar devam eder. Yine secde eder şefaat izni isterim. “Yâ Muhammed! Kaldır başını, başka isteğin varsa vereyim, bunlara şefâat dileme! Ana babaları râzı olmadıkça onları cehennemden çıkarmam” buyurur.

Tekrar makamıma dönüp bu hâli unutmaya çalışırım; fakat ardı arkası kesilmeyen feryatlar devam eder. Rabb’ime şöyle yalvarırım: Allah’ım! Cehennemin bekçisine emir buyur, azap görenlerin yerini bana göstersin, hallerini göreyim.” İzn-i ilâhî ile gösterilir. Ateşten çengellere takılmışlar, zebânîler ateşten sopalarla sırt ve ayaklarına vuruyorlar, yılan ve akrepler de saldırıyor. Ziyâde mahzun olurum. Üçüncü defa secdeye varıp kurtulmalarını dilerim. Ana-babalarının rızâsı olmadıkça kurtulmayacakları bildirilir. Ana-babalarının yerlerini sorarım. Bir kısmı cennette zevk u sefâda, bir kısmı Arasat’ta, bir kısmı Cennetü’l Me’vâ’da ve diğer yerlerdeler diye haber verilir.

Kendilerini görmek niyâzında bulunurum. İzin verilir. Yanlarına gidip, evlâtlarına verilen cezâları  ve üzüntümü anlatıp onları affetmelerini istediğimde, dünyada yaptıklarını hatırlayıp biri şöyle der: “Yâ Resûlallah! Onu bırakınız, lâyık olduğu azabı çeksin. Dünyadayken beni döver, söver, incitir, vaziyeti iyi olduğu halde, yiyecek ve giyecek gibi ihtiyaçlarımı görmezdi. Hanım ve çocuklarına, hanımın akrabalarına her yardımı yapar, ben istersem azarlar, kovardı. Bunların acısı içimdedir. Bırakınız cezâsını çeksin.”

Ben de onlara: “Onlar dünyada olan şeyler. Burası af ve merhamet yeridir. Onları affetmeniz için yanınıza kadar geldim”

Bu esnâda Hitabı-ı İzzet gelir:

“Habîbim Onlara acıma! İzzet ve Celâlim hakkı için ana ve babaları râzı olmadıkça, onları cehennemden çıkarmam.”

Fahr-i Âlem S.A.V. izn-i İlâhî ile ana ve babalarını cehennem kapısına getirip, evlâtların hallerini gösterir. Hepsi ağlaşırlar. Yemin ederek: “Biz bu hallerini bilmiyorduk” derler. Evlâtlarına seslenmeye başlarlar. Ana-babalarının seslerini duyan evlâtlar da feryatlarını artırır; “Anacığım, babacığım! Ateş ciğerlerimizi dağladı, azap bizi mahvetti. Yandık, kurtarın, imdat edin. Dünyada güneşte kalmamıza ve diken batmasına râzı olmazdınız. Bu hâlimize acıyın. Derilerimiz yandı, kemiklerimiz kaynadı, hâlimizi gördünüz. İmdat edin, bizi kurtarın... diye feryat ederler.

Ana-babalar da ağlayarak bana: “Yâ Resûlallah! Onlara imdat et kurtar” derler. Hak Teâlâ ise: “Siz şefâat etmedikçe, onlar kurtulmaz! Zirâ onlara sizin için azap ettim.” Buyurur. Ana-babalar bu defa:

“Ey Rabb’imiz” Onları azabından kurtar” diye yalvarırlar. Hak Teâlâ’dan nidâ gelir: “Siz râzı oldunuz, haklarınızı helâl ettiniz mi?”

Râzı olduklarını bildirirler. Bunun üzerine:

İsteyen evlâtlarını cehennemden çıkarsın. İstemeyenlerin ki kalsın ve hüküm yerini bulsun! buyurulur. Cehennemden çıkanları hayat nehrinde yıkarlar. Vücutları düzelir, cennete giderler” buyurdu.

 

H.Ş.: Amellerin Allahü Teâlâ yanında en sevimlisi, vaktinde kılınan namaz sonra ana babaya iyilik sonra da Allah yolunda cihattır. (Ramuz 16/12)

 

H.Ş.: Baba ve anasının rızasını kazanan kendisi için dünya ve âhiret iyiliğini bir araya getirmiştir.

 

H. Ş.: İki günâh var ki, kişi bunların cezâsını dünyada görmeden ölmez; zulüm ve ana babaya eziyet etmek.

 

H.Ş.: Ana babaya ihsan etmek; nâfile namaz kılmak, Haccetmek, sadaka vermek ve harbe gitmekten efdaldir.

 

H.Ş.: Kıyâmet günü en şiddetli azap üç sınıf kimseyedir:

1. Ana babasına eziyet edenler,

2. Zina edenler,

3. Allah’a şirk koşanlar.

 

H.Ş.: Üç dua ret olunmaz:

1. Ana babanın evlâda duâsı,

2. Oruçlunun duâsı,

3. Misâfirin duâsı.

 

H.Ş.: Üç şeye bakmak ibâdettir:

1. Ana babanın yüzüne bakmak,

2. Kur’an’a bakmak,

3. Deryaya bakmak.

 

H.Ş.: Bir kimse ana babasının yüzlerine merhamet ve sevgi ile baksa, her bakışında ona bir hac ve umre sevâbı ihsan olunur.

- Günde yüz defa baksa da böyle mi yâ Rasûlallah?” suâline:

-Yüz bin kere baksa da bu ecre nâil olur” buyurdular. 

Ana babaya iyilik, sâlih amellerin önde geleni ve en üstünüdür. (Hz. Ali R.A.)

 

* * *

ÖZET ÖĞÜT

 

H.Ş.: “Allahü Teâlâ’yı görür gibi ibâdet ediniz. Siz O’nu görmüyorsanız da O sizi görüyor.”

 

Meşgûliyetin ne olursa olsun; ezan-ı Muhammedî’yi işitince namaza kalk!

 

Fazla şaka düşmanlık getirir, kişiye ciddiyet yakışır.

 

Kur’an oku, dinle, Allah’ı zikret ve zamanın az bir cüzünü de boş geçirme. Yüksek sesle konuşmak, dinleyene eziyettir. Yanında bulunmayan kimse aleyhinde konuşmaktan, yanındakileri de yaralamaktan çekin.

 

Karşılaştığın kimse ile tanış. Çünkü İslâm sevgiyi tanışmayı emreder.

 

Çok gülme, kalbi karartır.

 

Şu yedi kelimeyi muhâfaza eden Allah ve melekler yanında sevilir:

1– Yemeğin evvelinde “Bismillah...

2– Yemekten sonra “Elhamdülillah...” de.

3– Gıybet vâki olursa “Allah’ım beni ve gıybet ettiğim kişiyi bağışla” diye duâ et.

     4– Yapmaya niyet ettiğin iş için “İnşâallah

5– İbâdet ve kusur hâlinde “Lâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm...

6– sıkıntı olursa: “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn...” de.

7– Mümkün oldukça kelimeyi Tevhidi kalp ve dilinden bırakma.

 

Uykudan uyandıkça: “Lâ ilâhe illallah Mu-hammedürresûlüllah” diyen kabirde sual meleklerine aynıyla cevap verir. Mahşer şiddetinden emin ve ilâhî rahmete mazhar olur. Kelime-i Tevhid her derde devâdır, ona devam et.

 

H.Ş.: Zaman süratle geçiyor, dünyanın sonu görünüyor. Testi dibindeki bir içim su kadar vakit kaldı. Sonsuz olan bir âleme yolculuk var. Faydalı amellerle göçmek gayretinde ol!... (Müslim)

 

***

   
© incemeseleler.com