İnfak: Nafaka verip geçindirme, besleme, doyurma
mânâlarındadır.
İnfak hakkında âyet-i celîleler:
A.C.: “Mallarını Allah yolunda harcayanların misâli,
her başakta yüz tane olmak üzere yedi başak veren tâne gibidir. (Bire yedi yüz
verir.) Allah dilediğine bundan kat kat fazlasını ihsan eder.” (Bakara, 261)
A.C.: “Allah’ın rızasını kazanmak ve kalplerini sağlamlaştırmak için mallarını harcayanların misâli; yüksek tepede bulunan, bol yağmur aldığından iki kat veren, bol yağmur almasa da çisentisi düşen bahçenin misâli gibidir. Allah işledikleriniz görür.” (Bakara, 265)
A.C.: “Gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkun. (Emirlerini) dinleyin ve itâat edin. Kendi iyiliğiniz için mallarınızı harcayın. Nefsinin tamâhkârlığından korunanlar, saadete
ermişlerdir.”
(Tegâbûn, 16)
A.C.: “Eğer Allahü Teâlâ’ya karz-ı hasen takdiminde bulunursanız, onu sizin
için kat kat artırır ve sizi mağfiret buyurur.” (Tegâbûn,
17)
A.C.: “Ey İman edenler! Size verdiğimiz rızklardan, alış verişin, dostluğun ve
şefaatin fayda vermeyeceği gün gelmeden evvel infak edin.” (Bakara, 254)
Hadîs-i şerifler:
*Malından gizli ve açıktan infakta bulunan hiçbir
Müslüman yok ki, onu cennet “Gel, gel” diye çağırmasın. (Râmuz, 285/9)
*Para var, nefsine infak etmişsindir. Para var, ana
babana harcamışsın. Para var, oğlun için, zevcen için sarf etmişsin. Para var,
Allah yolunda infak edilmiştir. İşte bu sonuncusu sevap bakımından en
güzelidir. (Râmuz, 285/2)
*Cennette yüksek bir mertebe vardır ki, âilesinin
nafakasını temin için her güçlüğe göğüs gerenlerindir.
*Âilene, çocuğuna, hizmetçine yedirdiğin, hatta
kendi yediğin senin için sadakadır. (Râmuz,
371/4)
*Bir kadın kocasının izniyle evinden makul bir
ölçüde infak ederse, o kadına infak ettiği şeyin ecri verilir. Kocası için de,
o malı kazanmış olduğundan ecir vardır. Veren hizmetçi ise, ona da benzeri ecir
vardır. Birine verilen ecir sebebiyle diğerlerinin ecrinden noksanlık olmaz. (Râmuz, 36/13)
* * *
ZEKÂT
Zekât; mal ve paranın temizliğini sağlamak üzere, her sene kırkta birini sadaka olarak
vermektir.
A.C.: “Onların mallarından sadaka (zekât) al
ki, bununla kendilerini (günahlardan) temizlesinler ve onların hasenâtını
bereketlendirmiş olasın. Onlara duâ et! Çünkü senin duân onlar için sükûnettir.
Allah hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.” (Tevbe, 103)
A.C.: “Onların mallarında sâilin ve yoksulların da hakları vardır.” (Zâriyât, 19)
H.Ş.: (Zengin olup da) zekât vermeyenlerin
namazı yoktur. (Yani
kabul olunmaz). (Rûûhu’l-Beyan, C. 2, S.134)
H.Ş.: Mallarınızın zekâtını vererek onları
kale içine alın (muhafaza edin). Hastalarınızı sadaka vererek tedâvi edin.
Belâları duâ ile karşılayın. (Rûhu’l- Beyan, C. 2, S. 136)
H.Ş.: Kim farz olan zekâtı verir, misafirlerine
ikram eder, musîbet ve güçlük zamanlarında verirse, Şuh’tan beri olur. şüphesiz
ki Şuh cimriliğin en çirkinidir.
Hikâye:
Mûsa A.S. bir kimseyi huşû ile namaz kılarken gördü:
“Yâ Rabb’î, bu kulun ne güzel namaz kılıyor,” dedi. Allahü Teâlâ:
– “Ey Mûsa! O kimse her gün bin rekât namaz kılsa,
bin defa hac etse, bin defa harbe girse, malının zekâtını verinceye kadar,
yaptıklarının ona bir faydası olmaz” buyurdu. (Rûhu’l-Beyan, C. 2, S. 134)
Hikâye:
Abdullah
ibni Mes’ud R.A.’den:
Resûlüllah
Efendimize S.A.V. kısa boylu, uzun sakallı biri geldi.
Efendimiz
ona sual etti:
– İsmin
nedir?
– Hacveb.
– Kaç
yaşındasın?
– Üç yüz
otuz.
– Bir şey
okuyor musun?
– Bir deve
yükü kitap okudum.
– Allah
için ne amelin var?
– Allah
rızası için üç yüz mesele hallettim.
Resûlüllah
S.A.V.:
– Senin
gibisi cennetliktir, buyurdu.
Cebrail
A.S. gelip:
– Yâ
Resûlallah! bu kimse cehenneme gidecek. Üç gün ömrü kaldı; yarım dirhem zekât
borcu var, dedi.
Resûlüllah
S.A.V. durumu kendisine bildirdi.
Adam:
–“Unutmuşum
yâ Resûlallah! şu yarım dirhem, zekât borcum, şu yüz dirhemi de sadaka olarak fukarâya
dağıtınız, diye takdim etti.
Adam üç gün
sonra vefat etti. Ebû Bekir R.A., yıkadı, kefenledi.
Cenazeyi
götürürlerken Resûlüllah S.A.V. ayakkabılarını çıkarıp cenazenin önünde yürüdü.
Sonra başını açtı. Kabre konulduğunda,
tebessüm edip omuzlarından ridasını aldı.
Sahâbe-i
Kiram sordular:
– Yâ
Resûlallah! Niye yalın ayak yürüdünüz?
– Kırk bin
melek gönderildi. Onların kandına basmayayım diye.
– Niçin baş
açık durdunuz?
– Yetmiş
bin melek yağmur yağar gibi rahmet yağdırdı, istifade etmek için başımı açtım.
– Niçin
ridânızı çıkarıp tebessüm buyurdunuz.?
– Cennetten
hûriler gelmiş, hepsi de evlenmek murat ediyorlar. Her birine Hacveb’i gösterip
“Sen onun içinsin” dedim. Onlar da kabul ettiler, tebessüm ettim, buyurdu. (Mev’iza-i Hasene S. 126)
* * *
KARZ-I
HASEN
Karz- Hasen; Allah rızası için karşılıksız borç para
vermektir.
Bazıları: “Farz olan zekâttır”; bazıları, “Mendüp
olan infaktır”; bazıları da “Bunların hepsi içine alan umûmi bir tâbirdir,”
demişler. Muvâfık olan da budur. (Hak
Dîni Kur’an Dili C. 6, S. 5039)
A.C.: “Allahü Teâlâ’ya, karşılığını kat kat
artıracak bir karz-ı hasende kim bulunabilir? Allah dilediğine çok, dilediğine
az verir.” (Bakara, 245)
A.C.: “Allah’a kim karz-ı hasen takdim ederse,
O da karşılığını ona kat kat verir. Ona cömertçe mükâfat vardır.” (Hadîd, 11)
*
* *
*Ashâb-ı
Kiramdan Ebû Dahdak R.A.:
– “Yâ
Resûlallah! Rabb’ime ödünç versem, cennete kefil olur musunuz?” dedi.
Efendimiz:
– “Evet;
hayır ehlinin yeri cennettir,” buyurdu.
Ebû Dahdak:
– “Hanımım
Ümmü Dahdak’la, oğlum Dahdak da benimle olur mu?” dedi.
Resûlüllah
S.A.V.:
– “Evet,”
buyurdu. Ebû Dahdak:
– “İki
hurma bahçemden başka bir şeyim yok. İkisini de Rabb’ime verdim,” dedi.
Resûlüllah
S.A.V.:
– “Biri
âilene kalsın,” deyip birini kabul buyurdu. (Riyâzu’n- Nâsıhîîn, S. 307)
KARZ-I HASEN VERMENİN SEVÂBI
H.Ş.: “Mîrac gecesi cennetin kapısında «
Sadakanın sevabı on misli, ödünç vermenin sevabı on sekiz misli» diye yazılmış
gördüm.” (Şir’atül İslâm S.186)
H.Ş.: “Bir Müslüman diğer Müslüman’a ödünç
verince iki misli sadaka sevabı alır.”
Allahü Teâlâ, âyet-i celîlede, sadaka sevabının on
misli olduğunu bildirdiği halde, ödünç vermenin sevabının kat kat olduğunu
beyan buyurdu. (Bakara, 245)
Resûlüllah S.A.V.:
“Cebrail’e «Karz-ı hasenin sevabı neden fazla» dedim. «Borcu muhtaç
olmayan istemez, sadaka ise çok zaman ehil olmayana verilir» diye cevap verdi.”
*
* *
SADAKA
Sadaka: sıdk ve ihlâsla Allah rızası için fakire
hibe edilen para vb. şeylerdir. Kişinin sevaba olan rağbet ve arzularını
doğruladığı için “Sadaka” denilmiştir. Çünkü, maddî bir karşılık beklemeden mal
sarfetmek, onun sevabına rağbet edenlerin işidir. (Kâmus-u Osmanî)
A.C.: “Sevdiğiniz şeylerden (Allah rızası için)
vermedikçe, iyiliğe ulaşamazsınız.” (Âl-i İmrân, 92)
Bu âyet-i
celîlenin inmesi üzerine:
Ebû Talha
R.A. Mescid-i Nebevîye yakın, içinde güzel suyu bulunan hurmalığını bağışladı.
Hanımı Sümeyye Hatun ve çocuklarına:
– “Bahçeden
çıkın! Ben burayı Allah için Resûlüllah’a bağışladım,” dedi.
Hanımı:
– “Ortak
mıyız, sevabı müşterek mi?” dedi.
Ebû Talha
Hz.:
– “Evet.”
Sümeyye
Hâtun:
– “Çoktan beri benim arzum da buydu. Hayrın mübârek
olsun, Allah senden razı olsun,” demiştir.
Abdurrahman bin Avf R.A. elinde bulunan sekiz bin
dirhemin dört binini tasadduk etmiş ve:
– “Yâ Resûlallah! servetimin yarısını Allah rızası
için sadaka verdim, yarısını da âileme bıraktım,” demişti.
Resûlüllah S.A.V.:
– “Bu sebeple Allahü Teâlâ malına bereket ihsan
etsin,” diye duâ etmiş, Abdurrahman bin Avf’ın malında büyük bereket ve artış olmuştur.
*Sıddîk-ı Ekber R.A.’in her şeyini Allah yolunda
verdiği ve namaz kılarken hasıra sarıldığı kitaplarda geçmektedir.
* Hz. Osman R.A. yüz deve yükü buğdayına yüksek
fiyat verildiği halde,
– “Daha fazla veren var,” deyip hepsini Allah rızası
için tasadduk ettiler.
* Âsım bin Adiyy R.A. sadaka olarak yüz vasak hurma
getirmiştir.
* Ebû Akil Ensârî R.A., bir sa’ buğday götürüp, “Bir
sa’ da âileme bıraktım” demiştir.
* Ebû Mes’ud-ü Ensârî R.A.:
– “Bu hususta âyeti nâzil olup Resûlüllah bize
sadaka ile emrettiği zaman, sadaka vermeye kudreti olmayan herhangi birimiz,
çarşıya gider, arkasında yük taşıyarak iki avuç hurma kazanır ve bundan sadaka verirdi” demiştir.
Hâsılı Eshâb-ı Kirâm birbirleriyle yarışır-casına
bölük bölük gelip az veya çok bu malî vazifeyi yerine getirdiler.
* * *
SADAKADAN
SAYILANLAR
H.Ş.: “Her
mâ’ruf (Şeriate uygun, aklın güzel gördüğü şey) sadakadır.”
H.Ş.: “Kimin
malı varsa, malından; kimin ilmi varsa, ilminden; kimin kuvveti varsa,
kuvvetinden (bedenen çalışmak suretiyle) sadaka versin.” (Dürretü’l Vâizîn S. 119)
H.Ş.: “Kendiniz
ve ölüleriniz için bir yudum su da olsa sadaka veriniz. Buna gücünüz
yetmiyorsa, Allah’ın Kitabı’ndan bir âyet okuyarak (tasadduk edin). Kur’an
okumayı da bilmiyorsanız, Allah’ın rahmet ve mağfiretini isteyiniz. Çünkü
Allahü Teâlâ duâlarınızı kabul edeceğini va’d etmiştir.” (Dürretü’l Vâizîn S. 118)
*Ebû Mûsa’l-Eş’arî R.A.’den:
Resûlüllah
S.A.V.: “Her Müslüman üzerine sadaka vermek vâciptir,” buyurmuştu.
–“Sadaka
edecek bir şey bulamazlarsa...?” denildi.
Resûlüllah
S.A.V.
–“Çalışsın,
elinin emeği ile kazandığından hem kendisi harcasın, hem de sadaka versin.”
–“Çalışmaya
gücü yetmezse?”
–“Yardıma
muhtaç olan mazluma yardım ve onu himaye etsin.”
–“Böyle bir
yardıma da gücü yetmezse?”
–“Hayır
ve iyilikle emretsin ve müslümanlara hayırlı olsun.”
–“Bunu da
yapmaya gücü yetmezse?”
–“Şer
ve musîbetten kendini korusun. Bu da onun için sadakadır.”
*Ebu Zer R.A., Resûlüllah S.A.V.’e:
–“Yâ Resûlallah! Ecir ve sevap itibariyle hangi
sadaka daha büyüktür? dedi.
Resûlüllah S.A.V.:
–“Sevabı çok olan sadaka, senin son derece
bahil olduğun, fukaralıktan korkar bulunduğun halde verdiğin sadakadır,” buyurdu.
*
* *
H.Ş.: “Can boğaza gelip «Bu malım falan, şu
filan içindir» diyene veya üçte birinden fazlası vereselerin olana kadar
sadakanı tehir etme!”
(Buhârî. C. 5, S.160)
H.Ş.: “Ashâbı! Yarım hurma da olsa sadaka
vererek cehennem ateşinden korunun.” (Buhâri, C. 5, S. 158)
H.Ş.: “Bir ağaçtan insanlara, hayvanlar,
kuşlar istifade ederse, bu, ağacı diken kimse için sadakadır.”
H.Ş.: “Küçük günahlardan sakının! Çünkü onlar
kıyâmet gününde dağlar gibi büyüyerek gelir. Kefâreti ise sadakadır.”
H.Ş.: “İyilik etmek ve akrabayı ziyaret ömrü
uzatır; beldeleri imar eder ve malı artırır.”
H.Ş.: “Üç şeye yemin ederim:
1-Sadaka vermekle mal eksilmez.
2-Zulmedeni affeden affolunur.
3-Kimseden bir şey
istemeyen muhtaç olmaz.” (İhyâ)
H.Ş.: “Sadaka, sahibinin kabir hararetini
söndürür; mümin de kıyâmette sadakasının gölgesinde gölgelenir.” (Ramuz, 103/9)
H.Ş.: “Kişinin sağ iken bir dirhem sadaka
vermesi, ölüm anında yüz dirhem sadaka vermesinden hayırlıdır.” (Şir’atü’l-İslâm, S.186)
H.Ş.: “Sadaka, Rabb’in gazabını söndürür ve
son nefeste fenâ ölümden korur.” (Ramuz, 105/5)
H.Ş.: “Sadaka ve duâ belâyı def eder, ömrü
uzatır.”
H.Ş.: “Sadaka verin, hastalarınızı sadaka ile
tedâvi edin. Sadaka her türlü hastalığı ve belâyı def eder ve hasenâtı artırır.” (Ramuz, 232/4)
H.Ş.: “Sadaka kötülüklerden yetmiş kapıyı
kapatır.” (Ramuz, 217/13)
H.Ş.: “Sadakayı önce verin. Zira belâ, sadakayı
çiğneyip geçmez.” (Ramuz, 243/5)
H.Ş.: “İnsan
acele ameli kesilir. Ancak sadaka-i câriye, faydalanılan ilim, kendisine duâ
eden sâlih evlât sahiplerinin amel defteri kapanmaz.”
Sadaka-i Câriye: Vakıf yapılan mal...
Faydalı İlim: Yetiştirdiği talebe ve yazdığı kitaplar...
Duâ Eden Sâlih Evlât: Böyle buyurul-ması,
evlâtları ana babaya duâya teşvik içindir. Yoksa, duâ etmesi şart değildir.
Çünkü iyi evlâdın işlediği iyi amellerden ana ve babası istifade eder.
Ağacın meyvesinden istifade edildikçe, o ağacı diken
kimsenin amel defterine sevap yazıldığı gibi. İstifade eden duâ etsin etmesin
müsavidir.
H.Ş.: “Ancak iki kişiye gıpta edilir: Biri;
Allahü Teâlâ kendisine mal vermiş ve o kimseyi, bu malı hak yoluna sarf etmeye
sevk etmiş. Diğeri; Allah kendisine ilim vermiş, o da bununla amel etmiş ve
başkalarına öğretmiş.”
(İbni Mâce)
H.Ş.: “Sadaka ile Allahü Teâlâ’nın rızası,
hediyeleşerek de Resûlüllah S.A.V.’in hoşnutluğu ve hâcetin görülmesi istenir.” (Taberânî)
H.Ş.: “İki şey gıpta edilmeye değer: Biri,
Allah’ın kendisine vermiş olduğu Kur'an-ı Kerîm’i gece gündüz okumak, diğeri
de, Allah’ın kendisine verdiği malı gece gündüz sadaka olarak dağıtmaktır.” (Ramuz)
Hikâye:
Bir kadın Hz. Âişe R.A.’ye geldi. Elini devamlı
yeniyle örtüyordu. Hz. Âişe R.A.:
–Elini yeninden neden çıkarmıyorsun? dedi. Kadın:
–Ey Müminlerin annesi! Benim babam sadaka vermeyi
sever, anam ise sevmezdi. Onun sadaka verdiğini hiç görmedim. Ancak bir parça
iç yağı ile, bir eski elbise vermişti.
Öldüklerinde her ikisini de rüyada gördüm: kıyâmet
kopmuştu. Anam, halkın içinde avret yerini eski bir elbise ile örtüyordu,
elinde de bir parça iç yağı vardı, onu yalıyor ve “Su veren yok mu?” diye bağırıyordu.
Babam ise, bir su kenarına oturmuş, herkese su
dağıtıyordu. Çünkü babamın en sevdiği sadaka su dağıtmaktı.
Oradan bir bardak su alıp anama verdim, içti. O anda
bir ses işittim: “Kim bu kadına su verirse çolak olsun” diyordu.
Uyandığımda elimi çolak olmuş gördüm. Bu sebepten
yenimden çıkaramıyorum, dedi. (Rûhü’l-Beyân C. 9, S.
436)
* * *
CÖMERTLİK
– CİMRİLİK – ÎSÂR
Cimri: Hasis, eli sıkı demektir.
Cömert: Eli açık, sahâvet sahibidir.
Îsâr: Cömertliğin bir üst derecesidir. kişinin
kendi ihtiyaç duyduğu şeyi, muhtaç olanlara vermesi, onu kendi nefsine tercih etmesi,
başkasını kendinden daha çok düşünmesidir.
* * *
Hadîs-i şerifler:
H.Ş.: “Mümin kişinin içinde, Allah yolunda (cihat
ederken) kalkan tozla, cehennem dumanı birleşmez.” Keza: “Mümin kişinin kalbinde
imanla cimrilik ebediyen birleşmez.” (Rûhu’l-Beyan,
C. 9, S. 436)
H.Ş.: “Zulümden sakının. Çünkü zulüm kıyâmette
karanlıktır. Cimrilikten de sakının. Zira bu, sizden evvelkileri helâk etti ve
kanlarını dökmek için atlara bindirdi.” (Şir’a,
S. 186)
H.Ş.:
“Cömert, Allah’a hüsn-ü zannı olduğu için cömerttir. Hasis de Allah’a sû-i zan
ettiğinden hasistir.” (Râmuz, 213/6)
H.Ş.: “Cömertlik, dalları dünyaya sarkmış cennet
ağaçlarından bir ağaçtır. Kim bu dallardan birine tutunursa, onu cennete götürür.
Hasislik de cehennem ağacıdır. Onun da dalları
dünyaya sarkmıştır. Kim bu dallara sarılırsa, onu cehenneme çeker.” (Râmuz, 213/3)
H.Ş.: “Cömertlik Allahü Teâlâ’nın sıfatıdır.”
H.Ş.: “İçinde cömertlerin bulunduğu eve rızkın
gelişi, devenin hörgücüne bıçağın gelişinden daha çabuk olur.” (Râmuz, 210/6)
H.Ş.: “Allahü Teâlâ bu dîni kendisi için hâlis
kıldı. Dîninize cömertlik ve güzel ahlâk lâyıktır. Dîninizi bunlarla süsleyin.”
(Râmuz, 86/1)
H.Ş.: “Komşusu aç iken tok duran, mümin değildir.” (Tahtâvî)
*Yahya A.S. İblis’e:
–Senin için
insanların en sevimlisi ve en sevimsizi kimlerdir, diye sordu.
–İblis:
–Bana
insanların en sevimlisi cimri Müslüman, en sevimsizi de cömert günahkârdır,
dedi.
Yahya A.S.
–Bu
nasıldır? diye sordu.
İblis:
–Cimrinin
cimriliği benim için kâfidir. Başka kötülüğe hâcet yok. Cömert günahkâra
gelince, korkarım ki, Allahü Teâlâ cömertliği sebebiyle onu günahı ile kabul
eder, dedi ve:
–Ey Yahyâ!
Sen olmasaydın bunu söylemezdim, diye ilâve etti. (Rûhu’l- Beyan, C. 5, S. 154)
*Veysel
Karânî Hz., akşam sabah evinde yiyecek ne varsa hepsini infak ederdi ve:
– Allah’ım! Açlık ve çıplaklıktan ölen varsa, bunlardan dolayı beni
muâheze etme! diye yalvarırdı. (Rûhu’l- Beyan, C. 5, S.
154)
A.C.: “Daha önce Medine’yi yurt edin-miş ve
kalplerine iman yerleşmiş olan kimseler
(Ensar-ı Kiram) hicret edip Medine’ye gelenleri severler. Onlara
verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler. Kendileri
zaruret ve ihtiyaç içinde bulunsalar da, onları (Muhâcirleri) kendilerine
tercih ederler. Nefsinin tamâhkârlığından korunmuş kimseler saâdete ermişlerdir.”
(Haşir, 9)
*Resûlüllah S.A.V. Ensar-ı Kiram’a:
– “Nadıroğullarının
ganimetini isterseniz yalnız size taksim edeyim, muhâcirler yine sizin
yanınızda kalsınlar veya onlara taksim edeyim ev ve ihtiyaçlarına sarf edip
kendi işleriyle meşgul olsunlar” buyurdu. Yüce Ensar cemaati hep birlikte:
–“Yâ Resûlallah! gönlümüz
öyle ister ki, ganimeti tamamen Muhâcir kardeşlerimize taksim ediniz. Yine de
bizim evlerimizde otursunlar. Zira sırf berekettirler.” dediler. Efendimiz
kendilerine duâ etti ve yukarıdaki âyet-i celîle nâzil oldu. (Rûhu’l- Beyan, C. 9, S. 433)
*Resûlüllah S.A.V. Efendimiz, Abdurrah-man İbni Avf ile Sa’d
ibni Rebî R.A.’yı kardeş kıldığında, Hz. Sa’d:
– Gel kardeşim, malımı
taksim edelim hattâ hanımın birini boşayayım, sen nikâhla, demiş; Abdurrahman
Hz. İse:
– Malını ve âileni Allahü
Teâlâ sana mübarek kılsın. Sen bana çarşı ve pazarın yolunu göster, demişti.
– Bunu işiten Fahr-iÂlem Efendimiz çok memnun olup haklarında hayır duâ
etmişdir. (Hayatü’s- Sahâbe, S. 57)
*Ebû Hüreyre R.A.’den:
Huzur-u Risâlete gelen biri, açlıktan tâkati
kesildiğini söyleyerek, yiyecek bir şey istedi. Resûlüllah S.A.V., Hâne-i Saâdetlerinde,
misâfire ikram edecek bir şey bulamadığı için, Ensâr-ı Kirâm’a:
– “Bu kimseyi bugün kim misafir edecek?” diye sordu.
Ensar’dan Ebû Talha R.A.:
– “Yâ Resûlallah, ben misafir ederim” dedi. Adamı
evine götürdü. Durumu hanımına anlatı. Evde yiyecek bir şey bulunup bulunmadığını
sordu.
Hanım:
– “Evde bu akşam yalnız çocuklara yetecek kadar
yiyecek var,” dedi.
Ebû Talha R.A.:
– “Öyle ise çocukları bir şeylerle avut, uyutmaya
çalış. Yemek yerken de ışığı söndürüp kendimiz de yiyormuş gibi yapalım; misafiri
doyuralım” dedi.
Öyle yaptılar.
Sabah, Ebû Talha R.A. Peygamberimizin yanına gitti.
Efendimiz ona:
– “Bu gece misafirinize yaptığınız muameleden
Allahü Teâlâ razı oldu,” buyurdu.
H.Ş.: “Hakka giden yollar Kâinâttaki zerreler kadar
çoktur. En kısası, bir kimseye yardım etmektir. Bu, bütün insanların ve
cinlerin ibadetine bedeldir.”
H.Ş.: “Müslüman kardeşinin ihtiyacını gören kimseye
hac ve umre sevabı yazılır.”
*Esmâ binti Ebû Bekir R.A.’den:
Resûlüllah
S.A.V. buyurdu:
– Ey Esmâ! Kesenin ağzını boğma! Boğarsan, Allah da
sana nasibini az verir.
Diğer rivayet:
– Ey Esmâ! Malını sayıp zaptetme! Öyle yaparsan,
Allah da sana nimetlerini sayıp az verir.
Diğer rivâyet:
– Ey Esmâ! Paranı çömlekte (kasada, bankada)
saklama! Allah da senden saklar.
–Ey Esmâ! Gücün yettiği
kadar sadaka ver! (Buhârî, C. 5, S. 186)
*Ebû Hüreyre R.A.’den:
Hiçbir gün yok ki, iki
melek dünya semasına inip biri:
– Yâ Rabb’î, malını infak
edene bedelini ver! Diye duâ eder. Diğeri:
– Yâ Rabb’î, imsak edenin
malını telef et! diye bedduâ eder. (Buhârî,
C. 5. S. 190)
*Hayır işlersen onu elinle yap. Malından
fakirlere hisse ayır. Kendi elinle vereceğin bir akça, senden sonra verilecek
yüz akçadan üstündür. Elinle verdiğin bir taze hurma, senden sonra verilecek
yüz miskal altından daha makbuldür. (Alâaddin
Attar K.S. –Pendnâme, S. 58)
*Allah’ın kahrından emin
olmak istersen, gizli sadaka ver. Şüphesiz ki, hayır yapmayı âdet edinenlerin
ömürleri artar. Halka iyilik yapanları, insanların en şereflisi bil. Halk arasında
insanlara zararlı olanlardan daha kötüsü yoktur. Pendnâme,
66)
*Ensâr-ı Kiram her şeyde
Muhâcirîni kendilerine tercih ederlerdi.
Haberde
gelmiştir: Dünyada
hiçbir zaman hiçbir kavim gelmemiştir ki, içinde cömert ve cimriler bulunmasın.
Ancak Ensar-ı Kiramın hepsi cömertti. İçlerinde hiç cimri yoktu. (Rûhu’l- Beyan, C. 9, S. 433)
Haberde
gelmiştir: Kıyâmet
gününde bir kul huzura getirilir ve kitabı sağından verilir. O kimse kitabını
açıp bakar, kitabında hac, umre, zekât, cihad ve sadaka yazılmış. Kendi kendine
“Ben bunlardan hiç birini yapmadım; bu kitap benim olmasa gerek,” der. O anda,
Allahü Teâlâ tarafından: “Bu senin! «Param olsa da bu hayırları yapsam»
diye niyet ederdin. Niyetinde hâlis ve sâdık olduğunu bildiğim için sana o
amellerin sevabın ihsan ettim,” hitâb-ı izzeti gelir.
H.Ş.: “Size bir söz
söyleyeceğim, hatırda tutunuz! Dünya dört kimse içindir:
1- Bir kimse ki, Allahü
Teâlâ ona mal vermiş, o da Allah korkusuyla hareket edip akrabasını gözetmiş,
Allah’ın hakkını tanımış. İşte bu kimse en yüksek mertebededir.
2- Allahü Teâlâ ona ilim
vermiş, mal vermemiş. Fakat o kimse samimi olarak “Eğer malım olaydı, filanca
gibi ben de sadaka verirdim,” der. o da niyetiyle ecre kavuşur.
3- Bir kul ki, mal
verilmiş ilim verilmemiş. O da bu malı israf etmiş, harcarken Allah’ı
düşünmemiş, akrabasına yardımda bulunmamış, Allah hakkını unutmuş. İşte bu en
fena adamdır.
4- Bir kul ki, Allahü
Teâlâ ona ilim de mal da vermemiş. O da: “Malım olsaydı, üçüncü şahıs gibi
yapardım,” derse, niyeti sebebiyle günaha girer. Her ikisin günahı müsâvidir. (Riyâzü’s- Sâlihîn, C. 1, S. 579)
* * *
Hikâye:
Hocanın birine alacaklısı kötü davranır. Hâlini
sezen Yahûdi komşusu:
– Üzülmene sebep nedir?
der.
Hoca anlatır.
Yahûdi.
– Dinimiz ayrı, lâkin komşuyuz. Bende varken senin sıkılman
doğru olmaz, deyip yirmi altın verir. O da borcunu öder.
Alacaklı Müslüman:
– İmkânım yok, demiştin nereden buldun? der.
Hoca durumu anlatır. Müslüman uyanır ve:
– Sana borcunu helâl ettim. Allah yolunda bir Yahûdi’den
aşağı değilim, der.
Alacaklı o gece rüyasında cennetle müjdelenir. (Riyâzü’n- Nâsihîn, S. 308)
*
* *
Hikâye:
Bir hanım:
Eğer efendim irşat olur, hidâyet bulursa, bileziklerimi
Allah yolunda hibe edeceğim, diye gönülden niyet eder.
Cenâb-ı Hak hâlis niyetini kabul buyurur, efendisi
irşat olur. kadın sevinerek, bileziklerini sadaka verir. Sadâkat ve ihlâsla yapılan
duânın kerâmeti ve bir vefa numûnesi... “Sevdiklerinizi infak etmedikçe iyiliğe
ulaşamazsınız” ayet-i celilesinin sırrı tecellî etmiştir.
*
* *
Hikâye:
Bir sohbet sırasında Kütahya’nın Dağardı nahiyesinden
yeni bir gelin, bilezikleriyle küpelerini cezbe ile çıkarıp Allah yolunda hizmet
için verir ve “Efendim, Almanya’da bunlardan başka bir şeyim yok. Olaydı verirdim”
der.
*
* *
Hikâye:
Karadenizin bir kazasında, hanım, beyine sorar:
-“Ne hayır işledin ki,
Ashâb-ı Kiram Hazerâtı ziyaret ettiler, evimiz dolup taştı!” der.
-“Bugün Kur’an kursu için arsamın tapusunu verdim”
demiştir
Şimdi orada güzel bir kurs binası var.
Hikâye:
Balıkesir kız Kur’an Kursuna komşu olan bir kadın,
sabah namazına kalkınca, efendisini uyarıp, kurs üzerinde dikilen nuru gösterir.
Muhâlif olan adam, bu hâdise üzerine ıslah olur ve namaza başlar. Elleri
çözülür, yardımlar yapar.
Hikâye:
Yeni evlenen bir hoca efendinin hanımı, Kur’an Kursu
borcu için, efendisini düşünceli gördü, sebebini öğrendi. Boynundan zincirini,
kolundan bileziklerini çıkarıp beyine teslim etti:
“Bunları sat, borcunu ver! Bu din benim de dinimdir.
Vebali boynumda taşımaktan, Hakk’a fedâ etmek daha iyidir,” der.
Ve “Hz. Fâtıma Vâlidemiz gibi mânevî ziynetle
yaşamayı tercih ederim” demiştir. (Sene,
1989)
*
* *