İnsanın yaratılmasındaki hikmet ve maksat, Allah'a ibâdet etmek; hakir, zelil ve yokluktan ibaret olduğunu anlamak içindir. (M.İ.R.C. 1M. 64)

İnsanın zâtî hakikati yokluk, sırf şer ve noksanlıktan ibarettir. (M.İ.R. C. 3 M. 61)

Kötü insan nefsinin sevdiğine, hoplayıp zıplamaya hizmet ederler; iyi kişiler de Mevlâ’ya...

Saatlerce eğlence, oyun ve oyuncakla vakit kaybetmek ayıp sayılmayıp da, zikir neden ayıp oluyor?

Zikir; bir şeyi dilinde ve kalbinde hazır etmektir. Dilden söylemek avamın (câhil kimselerin) işidir, bunda unutmak olur. Kalple zikredenin zikri asla unutulmaz.

Uyurken, ölüm ânında, öldükten sonra, gece, gündüz, gizli ve açıktan zikir... bütün zaman ve mekânlarda, her hâl ü kârda, abdestli, abdestsiz, hatta büyük hadeste, yani gusül icap etmişken dahî zikir...  Edep, abdestli olmaktır.

İşte bu zikir nimetine mazhar olan kişi ihlâs sahibi olduğundan, her istediğine nâil olur...

Bir zaman hâlislerden biri sıcaktan şikâyet etti, hemen yağmur yağdı.

Bazı insanlar, alafranga çalgıya, “Milli Çalgı” diyor. Nefsini ona alıştırmış, zikrin yerine onu koymuş, onu beğenmiş, sevmiş, onunla haşir neşir oluyor. “BABAN MI YAPTI, ANAN MI?”

Bir kimse diliyle ne kadar zikretse, zikir kalbe inmedikçe, huzur vermez. Dille zikir, alışmak için okumaktır. Lâkin kalp diliyle, içindeki bütün âletlerle, hatta vücûdundaki mikroplarla zikretmek, Ebrarın (İyilerin) işidir.

Hadîs-i şerif:

Şüphesiz ki, kalpler demirin paslandığı gibi paslanır.

–Cilâsı nedir, yâ Resûlallah? sualine:

 –Allahü Teâlâ’yı çok zikretmek ve Kitab-ı ilâhîyi okumaktır, buyurdular. 

Tevfik ve hidâyet, lütuf ve inâyet Allahü Teâlâ’dandır.

  

ZİKİR

Bismillâhirrahmanirrahîm

Âlemlerin Rabb’i Allah’a hamdolsun. O’nun Resûlüne, Âl ve Ashab’na salât ü selâm olsun.  

ZİKRİN FAZİLETİ (Üstünlüğü)

A.C.: “(Habîbim,) Kur’an’dan sana vahyo-lunanı oku ve namaz kıl. Muhakkak namaz fahşâ (hayasızlık)tan ve kötülükten alı kor. Allah’ı zikir ise, daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı bilir.(Ankebût, 45)

A.C.: “(Süleyman A.S.:) Doğrusu ben, bu malları, Rabb’imi zikretmem için severim, demiştir.(Sâd, 32) 

A.C.: “Haberiniz olsun, kalpler ancak Allah’ı zikirle mutmain olur (sükûnet bulur).(Raad, 28) 

A.C.: “Öyle adamlar var ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikirden, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, gözlerin ve kalplerin halden hâle döndüğü günden korkarlar. (Nur, 37) 

A.C.: “(Ey Kullarım!) Siz beni (tâat ve ibâdetle) anın. Ben de sizi (mağfiretimle) anayım.” (Bakara, 152)

A.C.: “Yemin olsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikredenler için güzel örnektir. (Ahzab, 21) 

A.C.: “Rablerinden korkanların, bu kita-bın tesirinden tüyleri ürperir,  sonra derileri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar.(Zümer, 23) 

A.C.: “Allah’ın zikriyle, müminlerin kalpleri huşû bulma zamanı gelmedi mi?(Hadid, 16) 

H.Ş.: Allah’ı zikredin. Çünkü zikir arzuya ulaşmakta sana yardımcıdır.

H.Ş.: Her halde Allah’ı zikretmek, amellerin en üstünüdür.

H.Ş.: Sözün şerefçe üstünü, zikrullahtır.

H.Ş.: Sana Allah’ı zikretmeyi tavsiye ederim. Çünkü Allah’ı zikir, sıkıntılarda sana teselli verir.

H.Ş.: Her hastalığın bir şifası var. Kalplerin şifası da Allah’ı zikretmektir. (Râmuz, 22/7)

H.Ş.: Hiç bir sadaka Allah’ı zikirden daha faziletli değildir. (Feyzülkadir, 5/415)

H.Ş.: bir saat Allah’ı zikir, seksen sene nâfile ibâdetten hayırlıdır.

H.Ş.: Allah’ın büyüklüğünü bir saat tefekkür etmek, bir gece ibadetle ayakta durmaktan hayırlıdır. (Râmuz, 255/12)

H.Ş.: Zikir Allah’tan bir nimettir. Onun şükrünü ödeyin.

H.Ş.: Sabah ve akşam Allah’ı zikretmek, Allah yolunda kılıç kırmaktan ve oluk gibi sadaka vermekten hayırlıdır. (Râmuz, 346/12)

H.Ş.: Akıp giden her şeyin bir sonu vardır. İnsanoğlunun sonu da ölümdür. Zikre devam edin. Çünkü dünyada size en kolay gelecek ve âhrette en fazla ihtiyaç duyacağınız şey zikirdir.

H.Ş.: Âdemoğlu, kendini ilâhî azaptan kurtaracak, zikirden daha kuvvetli bir amel işlememiştir. (Râmuz, 376/8)

H.Ş.: Dikkat edin! Size amellerin en hayırlısını,Rabb’imiz yanında en âlâsını, derecenizi en fazla yücelten, altın ve gümüş sadaka dağıtmaktan da hayırlı, düşmanla boyunlarınız vuruluncaya kadar cihat etmekten de faziletli olan ameli haber veriyorum. O, Allah’ı zikirdir. (Tirmizi-Hakim)

H.Ş.: İyiliği emir, kötülükten men ve Allah’ı zikirden başka, âdemoğlunun bütün ameli kendi aleyhinedir.

H.Ş.: Halkın derece itibariyle en yücesi, Allah’ı zikredenlerdir.

H.Ş.: Kâbe’yi tavaf, Safa ve Merve arasında sa’y ve şeytan taşlama gibi amellerin hepsi, Allah’ı zikir içindir.

H.Ş.: Allah’ı zikretmek, O’nu sevmenin; zikirden hoşlanmamak da, Allah’ı sevmekten mahrum olmanın alâmetidir. (Râmuz, 449/14)      

H.Ş.: Hayırlılarınız, görüldüklerinde Allah’ hatırlatan kimselerdir.

H.Ş.: Amelin hayırlısı, dilin, Allah’ı zikirden yaşarmış olduğu halde dünyadan ayrılmış olmasıdır.

H.Ş.: Tenhada Allah’ zikreden, sabırla gaza eden mücâhid gibidir. (Râmuz, 285/5)

H.Ş.: Diliyle zikretmeyi çoğaltıp da, ameliyle Allah’a isyan edenin vay başına gelecekler...

H.K.: “Kulum Beni anıp, Benim ismimle dudakları kalbiyle beraber kıpırdadığında, Ben onunla beraberim.”  

H.Ş.: Kıyâmet gününde Allahü Teâlâ minberler üzerinde yüzleri nurlu cemâatler getirir. Görenler imrenir. Onlar ne peygamber, ne de şehittir. Çeşitli kabile ve beldelerden olup birbirlerine muhabbet eden ve bir araya gelip Allah’ı zikredenlerdir. (Mecmaüzzevâid, 10/77)

H.Ş.: Allah’ı zikre oturan her cemaatin etrafında melekler dönüp dolaşır, onları ilâhî rahmet sarar, üzerlerine sekinet, huzur iner ve Allahü Teâlâ onları kendi katında meleklerine över. (Râmuz, 386/9)

H.Ş.: Dünyada yumuşak döşeklerde Allah’ı zikreden bir çok kavim, bu zikir sebebiyle âhiretin en yüksek derecelerine ulaşırlar.

H.Ş.: Resûlüllah S.A.V. Efendimize sırasıyla sordular. Oda cevap verdi:

–Hangi cihadın ecri daha büyük?

–Yüce Allah’ı zikredenlerin.

–Hangi oruçluların ecri daha büyük?

–Yüce Allah’ı zikredenlerin.

–Hangi namaz kılanların ecri daha büyük?

–Yüce Allah’ zikredenlerin.

–Hangi zekât verenlerin ecri daha büyük?

–Yüce Allah’ zikredenlerin.

–Hangi sadaka verenlerin ecri daha büyük?

–Yüce Allah’ı zikredenlerin.

Görüldüğü gibi, hepsine de “Yüce Allah’ı zikredenlerin” diye cevap verildi.

Kelâmın sonunda Sıddık-ı Ekber R.A., Hz. Ömer’e:

–Yâ Eba Hafs, hayrın hepsini Allah’ı zikredenler alıp gittiler, buyurmuştur. (Ahmed bin Hanbel Müsned’i, C.3, S. 438)

H.Ş.: Cömertler, zikir meclisine devam edenlerdir.

H.Ş.: Cennet bahçelerine uğradığınızda istifade ediniz. cennet bahçeleri, zikir meclisleridir. (Râmuz, 364/1)

H.Ş.: Zikredenle zikretmeyenin farkı, diri ile ölünün farkı gibidir. (Râmuz, 391/2)

H.Ş.: Şeytan âdemoğlunun kalbine hortumunu salar; zikrettiğinde çekilir, zikri unutursa, kalbini yutar.

H.Ş.: Zikir, ilme sebat ve kalbe huşû verir.

H.Ş.: Allah’ın zikrini çoğaltan, nifaktan kurtulur. (Râmuz, 408/7)   

H.Ş.: Abdullah ibni Amr R.A.:

–Yâ Resûlallah! Zikir meclisinin ganimeti nedir? diye sordum. Resûlüllah S.A.V.:

–Zikir meclisinin ganimeti cennettir! buyurdu.

H.Ş.: Allahü Teâlâ buyurur:

“Ey Âdemoğlu! Kızdığın zaman Beni zikret ki, gazaplandığım zaman seni helâk olanlar arasından çıkarayım.” (Râmuz, 514/4)

* Süleyman A.S. Tâif’ten Kudüs-ü Şerife elli bin kişilik ordusunu havadan naklederken  bir çiftçi:

–Yâ Âl-i Dâvud! Cenâb-ı Hak sana ne büyük saltanat ihsan etti, demişti.

Süleyman A.S. mânevî telsizle bu sözü işitip, o kimsenin yanına indi ve:

–Ey ihtiyar! Bu hâlimize taaccüp mü ettin?  Senin kalbini Mevlâ’ya bağlayıp bir defa Allah demen, bu fâni saltanata bin defa bedeldir, buyurdu.

H.K.: “Ben kulumun bana olan zannı gibiyim. Beni nasıl zannederse, ona öyle muamele ederim. Kulum beni zikrettiğinde onunla beraberim. Eğer beni insanlar içinde zikrederse, ben de onu insanlardan hayırlı olan Mukarreb melekler içinde ihsan ve lütuflarımı izhar ederim.

Kulum bana bir karış yaklaşsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelse, ben ona koşarak varırım. (Yâni, bana yaklaşmak isteyenlere envar-ı ilâhiyemle tecelli ederim.)” (Hadîs-i Erbaîn)

Bu hadîs-i kutsîde Allahü Teâlâ, tenezzülât-ı sübhâniyesiyle kullarının anlayacağı gibi hitap buyurmuştur.

“Unuttuğun zaman Rabb’ini zikret:” (Kehf, 24)  emr-i celîli, “Allah’dan gayri her şeyi unuttuğun halde zikret ki, hakîki zikir tahakkuk etsin” mânâsınadır. Bu hal, âriflerin hâli, velâyetin son mertebesi ve fenâ makamıdır...

* * *

ZİKRİN FAZÎLETİ HAKKINDA BÜYÜKLERİN BEYANLARI

*Kalbin itminan yolu Allah’ı zikirdir. Yoksa nazar ve delil getirmekle değil. Zikir sebebiyle Cenâb-ı Hak’la ünsiyet edilir, ebedî devlete erilir. (M.İ.R. K.S.)

*Sevinçli anlarında Allah’ı zikret ki, kederli zamanlarında ilâhî yardımdan unutulmayasın. (Ebü’d-Derdâ R.A. )

*Birisi Hasan-ı Basrî Rh.A.’e, kalbinin katılığından şikâyet etti. o da:

–Allah’ı zikret. Kalbi yumuşatmada zikirden üstün bir şey yoktur, dedi.

*Ebul Kasım Kuşeyrî K.S. buyurdu:

Zikir, velilik alâmeti ve hidâyet nurudur.

Zikir, niyeti ve ihlâsı kuvvetlendirir, iptidâî olan hâli, sıhhat ve selâmete götürür.

Zikir, sonsuz sefaya delildir ve maksada ulaştırır.     

Hâsılı, bütün hoş hallerin başı Zikir, sonu yine Zikirdir.

ALLAH’I ZİKRETMENİN FAYDALARI

*Zikir, şeytanı kovar.

*Rahman’ı razı eder.

*Düşünce ve kederi kalpten siler.

*Kalbi ve yüzü nurlandırır.

*Rızkı artırır.

*Zikredene heybet verir.

*Allah’a yaklaştırır.

*Mârifet; mânevi duygu kapılarını açar.

*Kalbi diriltir (gafletin gitmesine sebep olur).

*Hatâları temizler. (İlâhî affa sebeptir.)

*Rabb’ini hoşnut eder.

*Gıybet ve boş sözden korur.

*Kıyâmet günü nedâmet çekmez.

*Arş’ın altında gölgelenir.

*Allah’ı unutturmaz.

*Dünyada, kabirde ve âhrette kişiye nur olur.

*Kalbi uyandırır.

*Tefrikayı önler; birliğe sebep olur.

*Kulu Allah’a sevdirir.

*Sahibini gülerek cennete götürür.

*Allah’a itâat ettirir.

*Güçlükleri kolaylaştırır.

*Cehennemle kul arasında kale olur.

*Kişiyi nifaktan korur.

*Meleklerin kendisi için istiğfarına sebep olur.

*Amellere lezzet verir.

*Bozuk hallerden uzaklaştırır.

* * *

VESÎLE, RABITA, VER VE TAKV HAKKINDA HADÎS- ŞERİFLER

*Allah’tan benim için vesîle (derecesini) isteyin.

*Kim deve sağacak kadar rabıta yaparsa, Allah onu cehenneme haram kılar.

*Yarın âhrette Allah’ın dostları, dünyada verâ sâhibi ve zühd ehli olan kimselerdir.

*Hayırlınız, dünyaya fazla perhizkâr, âhirete çok rağbet edeninizdir.

*Kim karnını aç tutarsa, düşüncesi büyük, kalbi ve kafası anlayışlı olur.

*Alçak gönüllü olmadıkça zâhit olamazsınız.

*Amellerin âlâsı verâ ve takvâdır.

*Allahü Teâlâ buyurdu: “Bana verâ ve takvâ sâhipleri kadar kimse yaklaşmadı.” (H. Kutsî)

*İnsanlardan ilk kaldırılacak şey huşûdur.

*Kime tavâ sıfatı nasip olursa, dünya ve âhiretin hayrıyla rızıklanmış olur.

*Resûlüllah S.A.V. kalbini işâretle: “Takvâ burada” buyurdu.

*Kim Allah’a isyandan sakınırsa, Allahü Teâlâ onu zararlı şeylerden korur.

*Kalpler Rahman olan Allah’ın iki kudret parmağı arasındadır. Onu dilediği gibi çevirir.

*Gözlerin ağlaması ve kalplerin haşyeti,ilâhî bir rahmettir.

*Senin en büyük düşmanın, iki yanın (kaşın) arasındaki nefsindir.

* * *

ZİKR-İ KESİR (Çok Zikir)

Âyet-i Kerîmeler.

A.C.: “Allah’ı çok zikredin ki, umduğunuza ulaşasınız.” (Cuma, 10)

A.C.: “...Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlar için Allah, mağfiret ve büyük mükâfat hazırlamıştır.(Ahzab, 35)

A.C.: “Ey İman edenler” Allah’ı çok zikredin, O’nu akşam sabah (devamlı) tesbih edin.(Ahzab, 41-42)

Hadis-i Şerifler:

*Allah’ı çok zikredenler, derece itibariyle herkesi geçmişlerdir.

*Allah’ı çok zikret. Zirâ sen Allah’a O’nu zikretmekten daha sevimli bir şeyle gelemezsin. (Ramuz, 154/3)

*Bir kişi Resûlüllah S.A.V.’e:

–Yâ Resûlallah! Hayır kapısı çoktur; lâkin, ben ihtiyarım, hepsini işlemeye gücüm yetmez. Bana bir amel târif buyur,hem bedenime ağır gelmesin, hem de bütün hayırları işlemiş olayım, dedi. Peygamberimiz:

–Zikre devam et, tâ ki, dilin yaşlığı kurumasın, buyurdu.

*Allahü Teâlâ Musa A.S.’a:

–Ey Musâ! Ben,  Beni zikredenle yan yana oturur gibiyim, buyurdu.

Musâ A.S.:

–Yâ Rabb’î bana çok nîmetler verdin; sana nasıl şükredeyim? niyazında bulundu.

–Beni çok zikret, şükretmiş olursun.

–Yâ Rabb’î seni nasıl çok zikredeyim?

–Öyle zikret ki, dilinin yaşlığı kurumasın.

–Yâ Rabb’î abdestsiz ve cünüp olduğum zamanlarda ne yapayım?

–Öyle de olsa zikre devam et, buyurdu. (Râmuz, 156/1)

*Allah’ı zikretmeyi çoğaltınız, o kadar ki, münâfıklar size mecnun diyeler. (Râmuz, 80/9)

 

Büyüklerin sözleri:

*Zikr-i kesirden murat, Cenâb-ı Hakk’ı hiç unutmamaktır. (İmam-ı Mücâhid Rh.A.)

*Bazı büyüklere göre zikr-i kesir, kalp ile zikirdir. Bu hususta: “Kalb lisanıyla bir defa ALLAH demek, bütün ins ü cinnin ameline bedeldir,” buyurmuşlar. Şu halde iman ehline lâzım olan, her halde zikr-i ilâhîden gaflet etmeyip cümle vakitleri zikirle geçirmektir.

Neden Zikr-i Kesir?

Çalgılar, şiirler, şarkılar vesâire bir defa söylemek kâfi gelmiyor da, kâinâtı yoktan var eden Allahü Azîmüşşân’ı bir defa zikretmek kâfi mi?..

* * *

ZİKİR VE MUHABBET

A.C.: “Siz beni zikredin, Ben de sizi zikredeyim.” (Bakara,152) âyet-i celîlesi, “Siz Beni sevin,Ben de sizi seveyim,,” taktirindedir. Cenâb-ı Hak, âyet-i celîlenin delâleti olan Zikr-i Kesir’le muhabbeti vâcip kıldı. Resûlüllah S.A.V.:

“Kişi sevdiğini çok anar,” buyurmuştur. 

A.C.: “Yakında bir kavim gelecek, onlar Allah’ı, Allah da onları sevecek,” (Mâide, 54) âyet-i celîlesi de Allah’ı çok zikredenlere işârettir. Çünkü sevginin kökü Mevlâ’dandır. O, ezelde iman sahiplerini seviyor. İman ise, Cenâb-ı Hakk’ın zâtını, sıfatının, esmâsının nûrudur da ondan... Mevlâ, zâtına muhabbet ediyor...

* * *

ZİKİR YAPILACAK ZAMANLAR VE ZİKRİN NEVİLERİ

Âyet-i Celîle Meâli:

“Tam akıl sâhipleri, Allahü Teâlâ’yı ayakta, otururken ve yatarken (daima) zikrederler.” (Âl-i İmran, 191)

Hadîs-i şerifler: 

*Zikrin hayırlısı hafî (gizli), rızkın hayırlısı kâfi olanıdır. (Râmuz, 281/16)

Günün evvelinde Allah’ı zikre ve namazlarınıza devam edin. Zirâ o vakitte Allahü Teâlâ amellere kat kat sevap ihsan eder.

*EY İnsanlar! Her hal ve hareketinizde Allahü Teâlâ’yı zikrediniz.

*Allahü Teâlâ’nın kuluna en yakın zamanı, gecenin ortasından sonraki zamandır. O saatlerde Allah’ı zikredenlerden olabilirsen, durma ol!

*Allah’ı zikr-i hâmil ile zikret. (Râmuz, 67/2) (Zikr-i hâmil, gizli zikirdir.)

Cenâb-ı Hak kullarına, neye ehilse onunla zikretmeyi emreder.

Zikir; Zât-ı İlâhînin ismiyle ALLAH ALLAH diyerek;

Tehlil ile: LÂ İLÂHE İLLALLAH... diyerek;

Tesbih ve Tahmid ile: Sübhânallahi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallahü vallahü ekber. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil azîm, diyerek olur.

Bu tesbihten, abdestsiz ve gusül icap eden halde dahî men olunmuyor...

Edep, abdestli olmak...

Kur’an okumak da zikirdir. Çünkü her an ve her yerde kula imdat eden, Kitabımız Kur’andır.

Hadîs-i şerifte: “En büyük zikir, kur’an okumaktır,” buyuruldu.

Namaz ve diğer ibâdetler de zikirdir.

Zikir, vâcip olsun, müstahap olsun... bir vakte mahsus değildir. Temiz vicdan sâhibi olan kul, her an Allah’ın zikriyle mükelleftir. 

* * *

ALLAH’I ZİKİRDEN GAFLET ETMENİN SONU

Âyet-i Celîle Mealleri: 

Kim zikrimden (Kitap ve Resûlüm’den) yüz çevirirse, ona (dünyada) geçim sıkıntısı vardır. (Kabir darlığı, kalp sıkıntısı da denilmiş.) (Tâhâ, 124) 

Zâlimlerin pişmanlıktan iki elini ısırdığı o günde «Ne olurdu, bende o peygamberle bir kurtuluş yolu edineydim! Yazıklar olsun bana; keşke filânı dost edinmeseydim. Vallahi beni o saptırdı ve Allah’ı zikretmekten alıkoydu,» diyecekler.(Furkan, 27-28-29-) 

Şüphesiz şeytan içki ve kumarla aranıza kin sokmak, sizi Allah’ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Bunlara son vermeyecek misiniz? (Mâide, 91) 

Kalpleri Allah’ın zikrinden mahrum kalıp katılaşmış olanlara yazıklar olsun.(Zümer, 22) 

Rahman olan Allah’ı zikretmeyi görmezlikten gelene, yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş verir. (Zuhruf, 36) 

Şeytan onları hükmü altına alıp, Allah’ı zikretmeyi unutturmuştur. İşte onlar şeytanın askerleridir.(Mücâdele, 19) 

Kim Rabb’ini zikretmekten yüz çevirirse, Rabb’i onu gittikçe artan bir azaba uğratır.(Cin, 17) 

Hadîs-i şerifler:

“Kişi kendisine, Allah’ın zikrini kerih görmekten daha şiddetli düşmanlık edemez.”

Zirâ, insan ibâdetten, zikir ve İslâm ahlâkından mahrum kalınca, gaflete mağlup olur, evlâd ü iyâlini unutur, iki âlemde perişan olur.

* * *

Mühim Bir Hâdise:

Rize’nin bir mahallesinde ölüm döşeğinde yatan Hasan ağa, oğluna:

–Görüyorsun ben gidiciyim, baş ucuma otur da Kur’an oku, der.

Aldığı cevap:

–Babacığım ben onu bilmem, sen bana Kur’an değil, tulum, zurna çalmayı öğrettin, istersen sana zurna çalayım! demiştir. Anlayan anlar.

Evrâd ü ezkârdan uzak olanın âkıbeti bu...

Allahü Teâlâ’yı zikretmek, ilâhî rızaya ulaşmağa en kısa yoldur.

İbni Abbas R.A.: “Cenâb-ı Hak, kullarına farz kıldığı ibâdetleri bir hudutla tâyin etti, özür hâlinde özrünü kabul buyurup vaktini genişletti. Fakat zikr-i ilâhî için bir hudut koymadı. Aklı özürlü olanlardan başka kimseyi zikri terk etmekte ma’zür görmedi ve mümkün olan her halde zikretmeyi emir buyurdu.”

Ey İnsan! Nimet ve iyiliklerden sana gelenler, Allahü Teâlâ’nın lütf ü kereminden; belâ ve sıkıntılar da nefsinin amelindendir.(Nisâ, 79) 

Zamanın değişmesinden, yârânın cefasından şikâyet etme! Cümlesi işlemiş olduğun günahların karşılığıdır. Merkebin aksilik etmesi, fârenin ziyan vermesi de senin günahlarındandır.

Namaz cemâatini kaçıran kişiyi o ilâhî sofradan mahrum eden de günahlarıdır. Gafletten kurtulup selâmet bulmak, ancak zikir ve ibâdetle elde edilir. 

Musîbetler, Allah’ı unutanları hakka dâvet ve nûra hidâyet içindir. Allahü Teâlâ iptilâ, yokluk ve sıkıntının hepsini hidâyete, nûra dâvet için verir.

Zamanımızda yokluk ve pahalılıktan şikâyet ediliyor. Halbuki bugün en pahalı şey imandır. (Ebu’l- Fârûk K.S.) 

Malzemesi ne kadar iyi olsa da,  kalaysız kapta pişen yemek heder olur. Nursuz gönülle yapılan ibâdet de öyledir.

Hikâye:

Tüccarın biri, oğlunu Fransa’da okutur. Tahsilden sonra bir otel ve büyük sermaye verir. Ancak mânen boş bırakıldığı için, içkiye müptelâ olup: “Servet saâdet vermiyormuş, gönül darlığına ilâç yok mu?...” diye feryat ederek intihar etmiştir.

Hikâye:

Karadeniz’de sefer yapan bir gemide, genç telsizci, “Off” diye inleyince, Hıristiyan turist kadın:

–Ne oldu sana? Suâline: “Rûhum sıkılıyor” deyince, cevabı: “Bey, sen hiçbir dine hizmet etmiyorsun. Dayanacağın yer yok. Bu dertten kurtulman kabil değil...” demiştir.

Avrupa ve Amerika’da uyuşturucu müptelâlarını o hâle düşüren  de ibâdet nurundan mahrum olan gönüllerin darlığıdır.

İnsana zarardan beri olmak, huzur içinde yaşamak için, ilâhî hükümlere uymakla lâzımdır. Cenâb-ı Hak: “Muhakkak Ben Allah’ım. Benden başka ibâdete müstahak kimse yoktur. Bana ibadet ve kulluk ediniz.” (Tâhâ, 14) âyet-i celîlesi ile kulluğun icâbı olan ibâdeti vâcip kılmıştır.

İbâdetle nefsini terbiye etmek,insanı iki cihanda izzet sâhibi eder; tâat nurundan mahrum kalmak da, zillete sebeptir.

Allahü Teâlâ cümlemizi Zât-ı İlâhîsine tâatte dâim olan hakiki kulların zümresine ilhak eylesin

Bihürmeti Seyyidil Mürselîn S.A.V.   

   
© incemeseleler.com