PEYGAMBERİMİZ
S.A.V.’İN YÜCE ŞÂNINA ŞAHÂDET EDEN ÂYET-İ KERÎMELERDEN
“Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ,
107)
“Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve
uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmez.” (Sebe’,
28)
“De ki: Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin
sâhibi, kendisinden başka ilâh bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah’ın
hepinize gönderdiği peygamberim.” (A’raf, 158)
“Muhammed (S.A.V.) sizden hiç birinizin babası değil, ancak
Allah’ın Resûlü ve bütün peygamberlerin
sonuncusudur.” (Ahzab, 40)
“Ey iman edenler! Muhakkak ki içinizden, sizin sıkıntıya
uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, müminlere şefkatli ve merhametli
bir peygamber gelmiştir.” (Tevbe, 128)
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allahü
Teâlâ da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Âl-i
İmran, 31)
“O Peygamber size neyi getirmişse alın, neyi yasaklamışsa
sakının.” (Haşr, 7)
* * *
PEYGAMBERİMİZİN YÜCE
ŞANINA ŞÂHİT HADÎS-İ ŞERİFLER
(Kenzü’l- Ummal, C. 11)
“Kıyâmet günü
tebaası en çok olan peygamber benim. Cennetin kapısını ilk açacak olan benim.” (Müslim)
“Kabirden ilk
kaldırılacak olan benim. İnsanlar toplanmaya başladıkları zaman onlara ilk
hitap edecek olan benim. Onlar ümitsizliğe düştükleri zaman onlara ilk müjdeyi
ben vereceğim. O gün Livâü’l- Hamd benim elimdedir. ben Allah indinde
âdemoğlunun en şereflisiyim, fakat övünmem.” (Tirmizi)
“Kabirden ilk
kaldırılacak olan benim. Cennet elbiselerinden giyip Arş’ın önünde dururum. O
makama benden başka kimse erişemez.”
“Kıyâmet günü
âdemoğlunun efendisi benim, öğünmem. Livâü’l- Hamd benim elimdedir. O gün bütün
peygamberler benim sancağım altında toplanacak. O gün ilk şefaat edecek olan
benim, ancak öğünmem.” (Tirmizi)
“Ben
peygamberlerin efendisiyim, öğünmem. Peygamberlerin sonuncusuyum, öğünmem.” (Dârimî)
“Ben, benden
evvel gelen ve sonradan gelecek olan bütün insanların peygamberiyim.” (İbn-i
Sa’d)
“Cennetin
kapısını ilk açacak olan benim. O kapıdan gelecek olan sesten daha güzel bir
sesi hiçbir kulak işitmemiştir.” (İbni Neccar)
“Cennetin
kapısına gelip çalarım. Cennetin bekçisi «senden evvel hiç kimseyi cennete koymamakla
emir olundum» der.” (Müslim)
“Cenâb-ı Hak
tarafından bir melek gelip, ümmetimin yarısının cennete girmesi ile, şefaatten
birini seçmem hususunda beni serbest bıraktı. Ben şefaati tercih ettim.
Şefaatim, Allah’a şirk koşmayanlaradır.” (Tirmizi)
“Allahü Teâlâ
İbrahim A.S.’ı dost, Musa A.S.’ı sırdaş, beni de Habîb olarak kabul buyurdu. Allahü
Teâlâ, «İzzetim ve Celâl’im hakkı için, ben Habîbim’i dostum ve sırdaşım
üzerine tercih ettim» buyurdu.” (Beyhakî)
“Beni Rabb’im
terbiye ettiği için güzel terbiye etti.” (İbni Süm’anî)
“Kıyâmet günü
ben bütün peygamberlerin imamı, hatibi ve hepsinin şefaatçisi olacağım, ancak
öğünmem.” (Tirmizî)
“Ben
cevâmiu’l-kelim ile gönderildim. Düşmanlarımın kalbine korku vermekle yardım
olundum. Ben uyku ile uyanıklık arasında iken bütün yeryüzü hazinelerinin
anahtarları getirilip elime konuldu.” (Buhari)
“Âdem oğlunun
en hayırlısı beş kimsedir: Nuh, İbrahim, Musa ve Muhammed (Aliyhimüs-selâm).
Bunların da en hayırlısı, Muhammed S.A.V.’dir.” (İbni Asâkir)
“Annem benim
doğumumda, Busra’nın saraylarını aydınlatan bir nur görmüştür.” (İbni
Sa’d)
“Cebrail A.S.
bana, «Yeryüzünde Hz. Muhammed S.A.V.’den daha faziletli birini görmedim»
buyurdu” (İbni Asâkir)
“Benim
nesebim ve sebebimden başka bütün nesep ve sebepler tükenecektir.” (Taberânî)
“Yaratılanların
en evveli, peygamber olarak da en son gönderilen benim.” (İbni
Sa’d)
“Ben, Âdem
ruh ile ceset arasında iken peygamberdim.” (Taberânî)
“İki hasletle
Âdem A.S. üzerine faziletli kılındım: Âdem A.S.’ın şeytanı kâfirdi, benim
şeytanım Allah’ın yardımıyla Müslüman olmuştur. Onun hanımı hatasına yardım
etmişti, benim hanımlarım bana hayırda yardımcı oldular.” (Beyhakî)
“Allahü Teâlâ
beni, güzel ahlâkı, güzel amelleri tamamlamak için gönderdi.” (Taberânî)
“Sizin
namazınızdaki rükû ve huşûunuz bana gizli değildir. Ben sizi arka tarafımdan da
görüyorum.” (Beyhakî)
“Allahü Teâlâ
Âdem oğlundan İsmail’i, İsmail’den Benî Kinâne kabilesini, Benî Kinâne’den
Kureyş kabilesini, Kureyş’ten Hâşim oğullarını, onlardan da beni seçip
peygamber olarak gönderdi.” (Tirmizi)
“Allahü Teâlâ
beni, insanlara şiddetli davranmak, onları zelil etmek için değil, dâima kolaylaştırıcı
ve öğretici olarak gönderdi.” (Müslim)
“Yâ Âişe!
(Kibrinden dolayı) Benim yüzüme bakmaktan mahrum olanlara çok yazıklar olsun.
Mümin ve kâfir herkes benim yüzüme bakmayı arzu eder.” (İbni
Asâkir)
“Allahü
Teâlâ’yı kıyâmet gününde ilk görecek göz, benim gözlerimdir.” (Deylemî)
“İnsanların
ve cinlerin kâfirlerinden başka her şey benim peygamber olduğumu tasdik eder.” (Taberânî)
“Yâ Âişe!
Vallahi ben hem yeryüzünde, hem gökyüzünde “Emin” kimseyim.” (Taberânî)
“Vallahi
benden sonra size âdil davranacak kimse bulamazsınız.” (Taberânî)
PEYGAMBERİMİZE SALÂT Ü SELÂM GETİRMENİN FAZİLETİ HAKKINDA
HADÎS-İ ŞERİFLER
(Kenzü’l-Ummal C. 1)[1]
“Allahü Teâlâ
tarafından gelen bir melek bana, enin ümmetinden kim sana salât ü selâm getirirse,
buna karşılık Allahü Teâlâ ona on hasene yazar, on günahını af eder, derecesini
on misli yükseltir ve onun selâmının on misliyle mukabelede bulunur» dedi.” (Sa’d
Bin Mensur)
“Günün ve
gecenin her saatinde bana salât ü selâm getiriniz. Çünkü sizin salât ü selâmınız
bana hemen arz olunur.” (Beyhakî)
“Bana salât ü
selâm getirmek sırat üzerinde nurdur.” (Dârekutnî)
“Kıyâmet günü
bana en yakın dost olan kişi, en çok salât ü selâm getirendir.” (Tirmizî)
“Allahümme
salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ salleyte alâ İbrahîme
fil-âlemîn inneke hamîdün mecîd, diye salât ü selâm getiriniz.” (Neseî)
“Bana salât ü
selâm getiriniz ki, Allahü Teâlâ da size rahmet etsin.” (Buharî
- Müslim)
“Benim
üzerime salât ü selâm getirmeniz sizin için zekâttır.” (İbni
Ebî Şeybe)
“Bana salât ü
selâm getirmeyi çoğaltınız. Zira Cenâb-ı Hak bana bir melek vekil etmiştir. O
melek, ümmetimden biri bana salât ü selâm getirdiği zaman «Yâ Resûlallah, filan
oğlu filan sana salât ü selâm getirmiştir» der.” (Deylemî)
“Sizler isim
ve şeklinizle bana arz ediliyorsunuz. Benim üzerime salât ü selâmı güzel
getiriniz.” (Abdurrazzak)
“Benim
kabrimi bayram yeri,kendi evlerinizi de kabirlere benzetmeyin. Nerede olursanız
olun,bana salât ü selâmı ihmal etmeyin.” (Hakim – Tirmizi)
“Ey insanlar!
Kıyâmetin korku ve dehşetinden kurtulan, bana salât ü selâm getirendir. Zira
Allahü Teâlâ’nın rahmeti ve meleklerin salât ü selâm getirmesi bana kâfidir.
Ancak Allahü Teâlâ sevap vermek için müminlere salât ü selâmı emretmiştir.” (Deylemî)
“Ümmetimden
biri kalp ile tasdik ederek bana bir salât ü selâm getirirse, Allahü Teâlâ ona
on selâm eder, on sevap yazar,on günahını af eder.” (Ebû
Naim)
“Kim bana
salât ü selâm getirirse buna devam ettiği müddetçe melekler ona salât ü selâm
getirir. İsteyen az, isteyen çok getirsin.” (İbni Mâce)
“Kim bana bir
selâm gönderirse Allahü Teâlâ benim ruhumu iâde eder ve ben de o kişiye aynı
şekilde selâm gönderirim.” (Ebû Dâvud)
“Kim benim
kabrimin yanında salât ü selâm getirirse onu işitirim. Kim de gaipte getirirse
bana tebliğ olunur.” (Beyhakî)
“Yarın Allahü
Teâlâ’yı râzı ederek Ona kavuşmayı dileyen, bana salât ü selâmı çok getirsin.” (Deylemî)
“Benim üzerime salât ü selâm getirdiğiniz gibi
diğer peygamberler üzerine de selâm getiriniz. Zira onlar da benim gibi
peygamber olarak gönderildiler.” (Ebu’l-Hüseyin)
“Kim bana bir
günde yüz salât ü selâm getirirse Allahü Teâlâ onun yüz ihtiyacını giderir. Bunun
yetmişi âhrette, otuzu ise dünyadadır.” (İbni Neccar)
“Kim bana bir
günde bin salât ü selâm getirirse cennetle müjdelenmedikçe ölmez.” (Ebu’ş-Şeyh)
“Kim bir
kitaba benim için salât ü selam yazarsa, orada ismim devam ettiği müddetçe
melekler o kişi için istiğfara devam eder.” (Taberânî)
“Diğer
peygamberlere selâm getirdiğiniz zaman bana da selâm getirmeyi unutmayınız.” (Deylemî)
“Kim sabah
on, akşam on defa bana salât ü selâm getirirse kıyâmet günü ona şefaatim
yetişir.” (Taberânî)
“Bana çok
salât ü selâm getirin. Zira bu sizin zekâtınızdır.” (İbni
Merdıye)
“Bana salât ü
selâm getirdiğiniz zaman güzel getirin. Zira bunun bana nasıl arz olunacağını bilemezsiniz.”
(Deylemî)
***
PERŞEMBE
VE CUMA GÜNLERİ SALÂT Ü SELÂM GETİRMENİN FAZİLETİ HAKKINDA HADÎS-İ ŞERİFLER
(Kenz’ül-Ummal C.1)
“Allahü
Teâlâ, Perşembe günü ellerinde gümüş sayfalar ve altın kalemler bulunan melekleri
gönderir de onlar o gün bana salât ü selâmı çok getireni yazarlar.” (İbni
Asâkîr)
“Cuma günü ve
gecesinde bana salât ü selâm getirmeyi çoğaltınız. Zira o gün bana bir salât ü
selâm getirene kat kat ecir verilir.” (Beyhakî)
“Cuma günü
bana yüz salât ü selâm getirene kıyâmet günü öyle bir nur verilir ki, o nur bütün
mahlûkata taksim edilse yine de fazla gelir.” (Ebu Nuaym)
“Cuma günü
bana yüz salât ü selâm getirenin yüz yıllık günahını Allahü Teâlâ affeder.” (Deylemî)
“Kim Cuma
günü bana seksen salât ü selâm getirirse, seksen yıllık günahı affolunur.” (Dârekutnî)
“Cuma günü
bana çok salât ü selâm getiriniz. Çünkü Cuma günü meleklerin şâhit olduğu bir
gündür. Kim bana salât ü selâm getirirse, daha bitirmeden bana ulaşır.” (İbni
Mâce)
* * *
PEYGAMBERİMİZE SALÂT Ü SELÂMI TERK
ETMENİN NETİCESİ HAKKINDA
HADÎS-İ ŞERİFLER
(Kenzü’l-Ummal C.
1)
“İnsanların
en cimrisi, ismim anıldığında salât ü selâm getirmeyendir.” (Avf
bin Mâlik)
“İsmim
anıldığında bana salât ü selâm getirmeyenin burnu yere sürtülsün.” (Tirmizî)
“İsmim
yanında anıldığında salât ü selâm getirmemek bana cefadır.” (Abdurrazzak)
“Yanında
anıldığım halde salât ü selâm getirmeyen kişi, şakî insandır.” (İbni
Sinnîn)
“Benim adım
anıldığında salât ü selâm getirmekte hata eden kişi, cennetin yolunu şaşırır.” (Taberânî)
“Arş’ın
ötesinde Cebrail bana, «Yâ Muhammed Allahü Teâlâ buyurur ki, senin ismin
birinin yanında anılıp da salât ü selâm getirmezse cehenneme girer,» dedi.” (Deylemî)
“Bütün
duâlar, bana salât ü selâm getirilinceye kadar muallakta kalır.” (Beyhakî)
* * *
PEYGAMBERİMİZİN
ÜSTÜNLÜĞÜ HAKKINDA
(Kenzü’l-Ummal C. 12)
“Ümmetim
merhamet olunmuş bir ümmettir. Onlara âhiret azabı yoktur. Onların azabı dünyada
zelzeleler, kargaşalar ölümler ve belâlar şeklinde olacaktır.” (Ebû
Dâvud)
“Cehennemin
harareti, ümmetim için ancak hamam sıcaklığı kadar olacaktır.” (Taberânî)
“(Ey
Ashab ü ümmetim!) Allahü Teâlâ sizi üç güzel halle mükâfatlandırır:
1) Sizin hep beraber
helâk olmanız için peygamberiniz duâ etmeyecek.
2) Batıl ehli hiçbir
zaman hak ehli üzerine gâlip gelmeyecek.
3)
Siz hiçbir zaman dalâlet üzerine toplanmayacaksınız.” (Ebû
Dâvud)
“Allahü Teâlâ
kıyâmet günü bütün yaratılmışları bir araya topladığında, Ümmet-i Muhammed’in
secde etmesine izin verilir. Onlar secdeyi o kadar uzatırlar ki, nihâyet kendilerine:
«Secdeden başınızı kaldırın, Allahü Teâlâ sizin her biriniz için bir kâfiri
fidye kılmıştır» buyurulur. (Taberânî)
“Ümmetim
işlemedikçe veya söylemedikçe kalbinden geçen vesveseden sorulmayacak.” (Ebû
Nuaym)
“Ümmetimin
bazısı bir bölüğe, bazısı bir kabileye, bazısı bir sülâleye, bazısı da bir kişiye
şefaat ederek cennete götürecektir.” (Tirmizî)
“Biz
ümmetlerin sonuncusuyuz. Ancak en önce biz hesaba çekiliriz. “Ümmî Peygamber ve
onun ümmeti nerede? Denir. Evvelâ biz çağrılırız.” (Beyhakî)
“Allah’a yemin
ederim ki, sizler cennet ehlinin yarısı olacaksınız. Cennete ancak Müslüman
olan kişi girecektir. Sizler şirk ehli içerisinde siyah öküzün sırtındaki beyaz
tüy kadar azsınız.” (Beyhakî)
“Bütün
ümmetlerin bazısı cennette, bazısı cehennemdedir. Ancak ümmetimin tamamı cennete
girecektir.” (Hatip)
“Ümmetim
yağmur taneleri gibidir. Evveli mi hayırlı, âhiri mi hayırlı bilinmez.” (Tirmizî)
“Ümmetimden
beni en çok seven, benden sonra gelip de beni görmek için malını ve ehlini fedâ
etmeye râzı olandır.” (Ahmed bin Hanbel)
“Ümmetimden
bir tâife dâima Allah’ın emrini ayakta tutmaya gayret eder ve onlara muhalif
olanlar onlara zarar veremez.” (İbni Mâce)
“Ümmetimden
bir tâife hakkı müdâfaa eder, düşmanlarına gâlip gelirler. Hatta onların sonu
Deccal ile harp eder.” (Ebû Nuaym)
“Allah’a
yemin ederim ki, sizden bir kısmınız karanlık gecenin yeryüzünü kapladığı gibi
yeryüzünü kaplayarak cennete gireceksiniz. Melekler: «Muhammed (A.S.) ile
cennete girenler, diğer peygamberlerle girenlerden çoktur,» derler.” (Taberânî)
“Cennet ehli
yüz yirmi saftır. Siz seksen saf olursunuz, kalanı da diğer milletlerdir. Siz
yetmiş ümmetten daha vefalı, onlardan daha hayırlı ve Allah indinde onlardan
daha sevimlisiniz.” (Taberânî)
“Ümmetimden
yetmiş bin veya yedi yüz bin kişi el ele
tutuşarak cennete girecektir. Öyle ki, sonuncusu girmeden evvelkisi girmez. O
gün onların yüzü, mehtaplı gecedeki ay gibi parlak olur.” (Müslim)
“Ümmetimden
dağlar kadar günahı olanlar gelir. Allahü Teâlâ onların günahını Yahûdi ve Hıristiyanlar
üzerine yükler.” (Hâkim)
“Allahü Teâlâ
Musa A.S.’a: «Ümmet-i Muhammed içinde bir millet her derecede ve her yüksek
yerde Kelime-i Şahâdetle kaim olacaktır. Onların ecri, peygamberlerin ecri gibi
verilir» buyurdu.” (Deylemî)
Seyyidü’l-Âlem
Efendimiz: “Keşke kardeş-lerimi Havuzumun kenarında karşılayıp onlara elimle su
içirsem! Temennîsinde bulundu. «Yâ Resûlallah, biz kardeşlerin değil miyiz?»
suâline de: «Siz Ashâbımsınız. Ben, benden sonra gelip beni görmediği
halde görmüş gibi iman edenlerin hasretini
çekiyorum. Rabb’imden sizinle ve sonradan gelip beni görmediği halde, görmüş
gibi iman edenlerle gözlerimin aydınlanmasını istiyorum»” buyurdu. (Ebû Nuaym)
“Ümmetimden
yetmiş bin kişi hesapsız olarak cennete girecektir. Rabb’imden bunu artırmasını
diledim. Her bin için yetmiş bin kişi
ziyade etti. (Ahmed bin Hanbel)
“Ben
girinceye kadar diğer peygamberlere, Ümmetim girinceye kadar da diğer ümmetlere
cennete girmek haramdır.” (İbni Neccar)
“Benden
evvelki peygamberlere verilmeyen beş şey bana verildi:
1-
Düşmanlarımın kalbine uzaktan korku verilmekle yardım olundum.
2-Bana
bütün yeryüzünün anahtarları verildi.
3-“Ahmed”
ismiyle isimlendirildim.
4-Yeryüzü
benim için temiz kılındı.
5-Ümmetim,
bütün ümmetlerin hayırlısı oldu.”
* * *
“Peygamberimizin
(S.A.V.) yüce şanından dolayı cümle zaman ve mekân onu tanımış, tasdik etmiş,
onunla şereflenmiştir.
Mübârek
vücûtlarının Medîne’de konulduğu mübârek mekân, bütün mekânlardan, hatta Arş-ı
Âlâ’dan da yüce ve şereflidir.” (M. Cevâhir)
Safiye binti
Abdülmuttalib R.A. buyurdu:
“Peygamberimizin
doğduğu gece ben yanında idim. Doğum anında bir nur zuhur etti ve o gece altı
alâmet gördüm:
1. Doğduğu saatte secde
etti.
2. Secdeden mübârek
başını kaldırınca fasih lisanla «Lâ ilâhe illallah ve innî resûlullah» buyurdu.
3. Büyük bir nur
görüldü.
4. Ben onu yıkamak
isteyince, «Yâ Safiye, zahmet etme! Biz onu yıkadık» nidâsı işitildi.
5. Sünnet olmuş ve
göbeği kesilmişti.
6. Onu sarmak
istediğimde omzunda , «Lâ ilâhe İllallah, Muhammedür resûlullah» yazılı nübüvvet
mührünü gördüm.
Sözlerine
kulağımı verdim, «Ümmetî, Ümmetî» diyordu. (Mecmuatü’l-Cevâhir)
Peygamberimizin
babası Abdullah R.A. buyurdu:
“Nereye
otursam oturduğum yer, «Sana selâm olsun, Muhammed’in (S.A.V.) nuru sende
emânettir» diye nidâ ederdi. Kuru ağaç altına otursam, o ağaç hemen yeşerip
bana gölge olurdu. Ben ayrılınca yine kururdu. (Mecmuatü’l-Cevâhir.)
“Allahü Teâlâ
kâinâtı yaratmadan yedi bin yıl önce Peygamberimizin nurunu yarattı. Dünyada
gelmiş geçmiş enbiyâ, evliyâ, insan, cin... ne varsa hepsinin ibâdât ü tâati toplansa,
Peygamberimizin ibâdât ü tâati yanında az bir şey görünür.” (Mecmuatü’l-Cevâhir)
“Semâyı ve
yeryüzünü aydınlatan ancak Peygamberimizin nurudur. Bu nurdan başka yerleri ve
gökleri aydınlatan bir nur mevcut değildir. Nûr-i Muhammedî nice yıllar sonra
Cesed-i Pâk-i Rasûlüllah ile birleşmiş, yeryüzünü nurlandır-mıştır. Bundan
dolayı semâvât, Nûr-i Muhammedî’yi istedi, ilticâ etti. Bu kabul olunca da
Peygamberimiz Mî’râ’ca dâvet olundu. Bu suretle semâvât Nûr-i Cesed-i Pâk-i
Nebî ile müşerref oldu. (Mecmuatü’l-Cevâhir.)
Peygamberimiz
Mî’rac gecesi Burak’a bineceği zaman, Burak, Efendimizi tanımadığından biraz
serkeşlik etmiş; ancak Cibrîl A.S. “Vallahi ey Burak,senin üzerine Hz.
Muhammed’den daha fazîletli biri binmedi” diye yemin edince, Burak utancından
terlemiştir. (Şifâ-i Şerîf C. 1/30)
Peygamberimizin
(S.A.V.) bütün Arap kabîleleriyle yakınlığı ve akrabalığı vardı. (Şifâ-i
Şerîf C. 1/30)
Resûlüllah
S.A.V. Efendimizin âlemlere rahmet olarak gönderilişinde bütün âlemlerin nasibi
vardır. Hatta Cibrîl A.S. “Yâ Resûlellah, ben artık senin rahmet oluşun
sayesinde kötü âkıbetten korkmuyorum” demiştir. (Şifâ-e
Şerîf C. 1/14.)
* * *
SULTANÜ’L ENBİYA SAV EFENDİMİZİN İNS Ü
CİNNE ÖRNEK OLAN EŞSİZ VE GÜZEL AHLÂKI:
Rasûl'ü Ekrem S.A.V. İnsanların en yumuşak
huylusu, en şecâatlisi, en âdil ve en çok iffetlisiydi. Kendisine helâl olmayan
bir kadına eli değmedi
O, cömertlerin cömerdiydi; yanında altın-gümüş gibi hiç bir şey akşamlamaz, elindi bulunursa onu dağıtmadan hâne-i saâdetlerine gitmezdi. Bâzı hanımlarının yanında nafaka bulunursa da, bunlar arpa ve hurmadan ibâretti. Eline geçen serveti Allah rızâsı için infak eder, kendisinden istenilen bir şey elinde bulunursa mutlak verirdi.
Kendi nâmına
kimseye darılmaz, zât-ỳ şeriflerine veya sahâbelerine zararlı da olsa hakkı yerine
getirirdi.
Sıkıntı
zamanlarında müşriklerden yardım teklifi geldiği halde “Ben
müşriklerden yardım kabul etmem” buyururdu.
Hazır
olanlardan yer, bulunanı hakir görmez, Açlıktan karnına taş bağladığı olurdu.
Helâl yer,
hurma bulup ekmek bulamazsa, yalnız hurma ile kanâat ederdi. Helva veya bal
bulunduğunda yer, ekmeksiz bir miktar süte kanâat eder, kavun, karpuz, tâze
sebze ve meyve yerdi.
Hayatı
boyunca birbiri arkasına üç gün mîdesini buğday ekmeğiyle doyurduğu olmadı. Bu
cimrilik veya fakirlikten değil “Açlık Allah’a yaklaştırır tokluk da
uzaklaştırır” buyurduğu hikmetine binâendi.
Cemiyet ve
dâvetlere gider, hastaları ziyâret eder, cenâzelerde bulunur ve düşmanları
anasında tek başına dolaşırdı.
Ashâbına
hitâben: “Biz halka gibiyiz; halkanın her tarafı müsâvî olduğu gibi, biz de müsâvîyiz”
der. Ve tevâzudaki kemâlini izhar ederdi.
Zerre kadar
kibirlenmez, sözü uzatmaz, insanların anlayacağı şekilde konuşurdu.
Güler yüzlüydü. Dünya için hiç bir sûrette heyecan
ve gazap göstermezdi.
Bulduğu mubah
olan elbiseyi (bâzen eski, bâzen Yemen Bürdesi, bâzen hırka...) giyerdi.
Bazen sağ,
bazen de sol eline gümüş yüzük takardı.
Deve, at ve
merkepten hangisi bulunursa biner, hizmetçisini de terkisine alırdı. Bâzen de
başı açık yalın ayak ve cübbesiz
yürürlerdi.
Şehrin uzak mahalleleri
de olsa ziyârete giderdi.
Güzel kokuyu
sever, çirkin kokudan nefret ederdi.
Fakirlerle
sohbet eder, yoksullarla berâber yer içer ve şerefli kimselere iyilikte bulunup
yakınlık kurardı.
Akrabâlarıyla
alâkalanır, fazilet ehli olanları tercih ederdi.
Şaka yaptığı
olur, fakat şakasında bile doğruyu söylerdi.
Kahkaha ile
değil, tebessümle gülerdi.
Harple
alâkalı mubah oyunları seyreder, onları reddetmezdi.
Yanında
yükselen sesleri sabırla karşılardı.
Mülkiyetinde
koyun bulundurur, sütünden âilece istifâde ederlerdi.
Köle ve
câriyeleri olur, yiyecek ve giyeceklerini anlardan ayırmazlardı.
Ayakkabılarını
kendisi tâmir eder, elbiselerini diker, ev işlerinde hanımlarına yardım eder ve
kadınlarla et doğradığı olurdu.
Üstün hayâ
sâhibiydi. Gözlerini kimsenin yüzüne dikmez, köle efendi... kim dâvet etse
kabul ederdi.
Bir yudum süt veya bir oğlak parçası da olsa hediyeyi reddetmez, karşılıkta bulunur fakat sadaka kabul etmezdi.
Gücendiğinde
Allah için gücenirdi.
Boş vakti bulunmaz, yâ ibâdet yâ lüzumlu bir işle meşgul olurdu.
Ashabı’nın bağ, bahçe ve bostanlarına gittikleri olur, fakirleri hakir görmez, zenginlere farklı muamelede bulunmaz, herkesi müsâvi şartlarla AIIah'a dâvet ederdi.
Bütün güzel huy ve vasıfları ve mükemmel sevk-i idâreyi Allahü Teâlâ onun yüce şahsında toplamıştı. En üstün sıfatlara sahipti. Geçmiş ve geleceğin haberlerini bildirir, saâdet yollarını gösterir, boş şeyleri terk edip vâcipleri yapmanın lüzûmunu anlatırdı.
Rasûlüllah S.A. MüsIüman’Iardan kimseyi kırmamış hiç bir hizmetçisini tahkir etmemiştir.
Küffara lânet etmesi istenildiğinde, “Ben lanet için değil, rahmet için gönderildim”, buyurur; bedduâ etmesi istenilse, o hidâyet dilerdi. AIIah'ın rızâsı dışında eliyle kimseye vurmamış ve şahsı adına intikam almamıştır.
Serbest bırakıldığı yerde ehveni tercih buyurur; köle câriye, zengin, fakir .. her kim müracaat etse işini görürdü.
Âzatlı kölesi
Enes RA. yeminle beyan ediyor: 'HoşIanmadığı
bir işi yapsam "Burnu niçin yaptın?", demezdi, Bir defa dahi
böyle bir şey söylemediler. Zevceleri benim aleyhimde söz etseler, mânî olur
“Onun yaptığı kitap ve kader îcabıdır” buyururdu.
Hiç bir zaman
yatıp istirahat edeceği yeri hakir görmez, beğenmezlik etmez, bir şey serilirse
üzerine yatar, sermezlerse yer üzerine yatarlardı.
Yumuşak
davranır, sertliği sevmez, sokaklarda dolaşmaz, kötülüğe afv ve iyilikle mukabele
eder, rast geldiğine selâm verir, ihtiyacı için geleni bırakıp gitmezdi.
Elini tutan
kişi bırakmadıkça elini çekmez, Ashabı Güzîn’den birisiyle karşılaşınca elini
iyice sıkarak müsafahalaşırdı.
Besmeleyle
oturur, besmeleyle kalkardı.
Namazdayken
birisi gelse, namazı uzatmaz ve selâm verdiğinde gelenin hâcetini sorar, sonra
namaza başlardı...
Karşılaştığı
kimselere öyle samimi davranırlardı ki, herkes o kişiyi çok sevdiğini sanırdı.
Daimâ
hayâ, huzur ve tevâzu içinde bulunurdu.
Zât-ı Şerifleri hakkında Allahü Teâlâ:
-"Allah'ın rahmet eseri olarak onlara yumuşak davrandın. Eğer
haşin ve katı yürekli olaydın etrafından dağılırlardı." buyurmuştur. (Âl-i
İmran 159)
Gazablanmaz
ve çabuk memnun olurlardı.
Meclislerinde
aslâ ses yükselmez, yüksek sesle konuşulmazdı. Meclisten kalktığı zaman,
-"Allah'ım
sana hamd eder ve seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. İbâdete lâyık olan
ancak sensin. Sana tevbe eder ve senden mağfiret dilerim." der ve;
Va'z
u nasihatlerinde son derece ciddi bulunurlardı.
Sıkıntıyla
karşılaştığı zaman:
(Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm) der, işini
Allahü Teâlâ'ya havâle eder, O'ndan kurtuluş diler, sonra şöyle duâ buyururlardı:
-
"Allah'ım! Bana hakkı hak olarak göster, ben ona tâbî olayım. Kötüyü
(bâtılı) da kötü olarak göster ve ondan uzak kalayım. Hidâyetin hilâfına,
nefsimin arzûsuna uyacak karışık işlerden beni koru! Arzularımı senin tâatına
tâbî kıl. Rızânı bana nasip et. Beni hakka hidâyet buyur. Sen dilediğini doğru
yola ulaştırırsın!" niyazında bulunurdu.
Kendilerini
çağıran herkese istisnasız "Lebbeyk" (Buyurun) diye cevap verirlerdi.
Toplu
bulunan çocuklara selâm verirdi.
Allah'ın
Rasûlü S.A.V. gecenin evvelinde uyur, sonunu (ibâdetle) ihyâ ederdi.
Allah'ın
Rasûlü S.A.V. kaynamanın buharı gidinceye kadar, (sıcak) yemeğin yenilmesinden
hoşlanmazdı.
Nebiyyi
Ekrem Efendimiz: “Yemeğin başı (mesâbesindeki orta kısımı)ndan alınmasını hoş
bulmaz, bereket yemeğin ortasındadır.” buyururlardı.
Rasûlüllah
Efendimiz yolculuğu sırasında, sabah namazı(nın farzı)'nda Muâvezeteyn sûrelerini
okurdu.
Kâinâtın
Efendisi S.A.V. Ramazan ve Kurban Bayramı günleriyle Arefe günlerinde boy
abdesti alırdı.
Hâtemü’l-Enbiyâ
S.A.V., (şifâ ve) korunma maksadıyla okuduğunda (avucuna) üfler, onunla
vücudunu sıvazlardı.
Vakitlerin hepsinde Allah'ı
zikrederdi. (1001 Hadis 67)
Kesilen saç ve tırnakların
gömülmesini emrederdi. (1001 Hadis 66)
(.....Veleddâllin) cümlesini
okuduğu zaman «Amin» der ve (bunu söylerken) sesini yükseltirdi. (1001
Hadis 65)
Bir meclisten (ayrılmak üzere)
ayağa kalksa, yirmi defa Allah'tan mağfiret dileğinde bulunurdu. (1001 Hadis 63)
Ramazan'dan bir şeyi geçirecek
olsa, Zilhicce'nin (İlk) on günü içinde onu kaza ederdi. (1001
Hadis 62)
Duâ ettiği zaman, kendi şahsına
(duâ ile yalvarmağa) başlardı. (1001 Hadis 61)
Sevindirici bir şey geldiği zaman
Allah'a şükür için secdeye kapanırdı. (1001 Hadis 58)
Yeni
elbiselerini (ilk olarak) Cuma günü giyerdi. (Râmuz 525/1)
Abdest aldığı vakit suyun artanını
ayakta (olduğu halde) içerdi. (1001 Hadis 56
Yatağın(da uyku vaziyet)i aldığı
zaman, sağ elini, sağ yanağının altına koyardı. (1001 Hadis 52)
Hak
yoluna kendini vermişti. Mübârek hayatı geceleri ibâdet, gündüzleri halka nasihatla
geçti.
Hz. Aişe Vâlidemizden: “Efendimiz
S.A.V.'in endamı güzel, cismi yumuşak, bütün âzâları mütenasipti. Ne uzun ne de
kısa... orta boylu olduğu halde halk arasında bulundukları vakit, O'ndan uzun
boylu görünen bulunmazdı. Uzun boylu iki kimse yanına gelse, ancak omuzları
hizasında kalırlardı. «İyiliğin hepsi ortada, (orta boyluda)dır.» buyururlardı.
Mübarek renkleri nurlu, ne çok beyaz ne de çok koyu, buğday rengiydi.” (1001
Hadis 36)
Mübarek
yüzünden inci taneleri gibi dökülen terler, miskten güzel kokardı.
İnsanoğlunun
en güzeli ve ilâhî nurların menbaı idi. Neş'e ve üzüntüsü yüzlerinden belli
olurdu. Ayın ondördü gibi karanlığı aydınlatan nurdu.
H.Ş.:
Ben Akib'im, benden sonra peygamber yoktur. Ben Hâşir'im, Allahü Teâlâ kullarını
beni müteâkip haşr edecektir. Ben Melâhim Rasûlü'yüm. Ben Mukaffa'yım; herkes bana uyar. Ben olgun ve bütün iyilikleri câmi bir
kimseyim." buyurmuşlardır.
Rasûlüllah
S.A.V'in ilâhî kuvvet ve semâvî kudretin eseri olan eşsiz dürüstlüğü ve emsalsiz
mucizeleri vasfetmekle bitmez.
Doğduğundan
beri devam eden eşsiz dürüstlüğü zât-ı şeriflerine "Emin Muhammed"
denilmesine sebep olmuştur. Yanmış dağlar arasında yaşayan Arap kavmi içindeki
mütevazı hayatı, beşeriyete ebedî rehber olmuştur.
Bin
dört yüz seneden beri Rasûlüllah'ın cism-i şerifi rûhî yüceliği, güzel ahlâkı
hakkında nice sözler söylenmiş, eserler yazılmış, yüceliği kasîdeler ve
senâlarla dile getirilmiş, nihâyet âciz kalınıp "Mevlâ methetti insanın
methinden ne çıkar." denilmiştir.
Vücûdu mübâreklerinin Medine'de konulduğu
mübârek mekân, bütün mekânlardan, hattâ Arş-ı A'lâ'dan efdal ve eşreftir. (Mecmuâtü-l
Cevâhir)
H.Ş.:
Kim kabrimi ziyaret ederse ona şefâatim vâcip olur.
Semâ ve arzı nurlandıran, ancak
Peygamberimizin nûrudur. Bu nurdan başka yer ve gökleri aydınlatan bir nur
mevcut değildir. Nûr-u Muhammedî nice yıllar sonra Cesed-i Pâk-i Rasûlüllah ile
birleşmiş, yeryüzünü nurlandırmıştı. Bundan dolayı semâvât, Nur-u Muhammedî'yi
istedi, ilticâ etti. Bu kabul olunca da Peygamberimiz Mirac’a dâvet olundu ve
bu suretle semâvât Nûr-u Ceset-i Pâk-i
Nebî ile müşerref oldu. (Mecmuâtü-l Cevâhir)
* * *
PEYGAMBERİMİZ’İN
TEVRAT’TA BİLDİRİLEN HALLERİNDEN
Ey Peygamber!
Biz seni şâhit, cennetle müjdeleyici, cehennemle korkutucu olarak gönderdik.
Sen bütün Arab’ı koruyucusun. Sen benim kulum ve Resûlümsün. Seni, «Yumuşak Kalpli, Selîm Tabiatlı ve Merhametli» olarak isimlendirdim. Yolunu
şaşıranlar, senin sebebinle doğruyu buluncaya kadar rûhun kabzolunmaz. (Şifâ-i
Şerif, 1/67)
* * *
RASÛLULLAH S.A.V. EFENDİMİZ'İN MÛCİZELERİ
* Mekke
müşriklerinin mûcize istemeleri üzerine bir işaretiyle ay ikiye bölünüp bir parçası
dağın üzerinde, öbür parçası aşağısında olduğu halde Kelime-i şahadet
getirmişler, ikinci işaretiyle de parçalar birleşip tekrar yerine dönmüşlerdir.
*
Hendek harbinde elde bulunan az bir
yemekle İslâm ordusunu doyurdukları gibi, dört parça arpa ekmeği ve bir oğlak ile sekiz yüz kişiyi doyurdukları da
mucizeleri arasındadır.
*
Tebük Gazvesi'nde bir matara su ile, bütün orduyu hayvanlarıyla beraber suya
kandırdı.
*
Bedir cenginde bir avuç toprak atıp, düşman ordusunu bozdu ve "Attığını
sen atmadın, fakat Allah attı" (Enfal 17) âyet-i kerimesi bu sebeple nâzil oldu.
*
Yeryüzü Zât-i Şeriflerine dürüldü. Çok uzak yerleri gördü. Ümmetinin böyle
genişleyeceğini haber verdi. Hepsi buyurdukları gibi cereyan etti. Ümmetleri
Çin'e, Endülüs ve Afrika’ya kadar ilerledi.
*
Kerime-i Afifeleri Hz. Fatımatü’z-Zehra R.A. Validemiz hakkında "Ehl-i
Beytimden en evvel o vefat eder." buyurmaları da aynen vâki oldu.
*
Hayber günü Hz. Ali R.A.'ın ağrıyan gözlerine mübârek tükürüklerinden bir
miktar sürmekle şifa buldu.
*
Eshab-i Kiram, Efendimizin önündeki yemeğin tesbihini işitirlerdi.
* Tâif'te halkı Hakk'a dâvet
ettiklerinde âlemlere rahmet olan o yüce Vücud-u Habib-i Rabb-il Âlemin'i taşa
tuttular. Mübârek ayaklarından kanlar aktığı halde; "Ya Rabb’i!
Kavmim beni bilmiyor, sen onları hidâyet et" diye niyazda bulundu.
* Cebrâil A:S. "Yâ
Rasûlallah! Emredersen bu beldeyi alt üst edeyim" dediğinde; "Yâ Cebrail! Ben
âlemlere rahmet olarak gönderildim, gazap için değil..." buyurdu. Hz. Cibril: Allahü Teâlâ'nın kitabında
buyurduğu gibi “Yâ Rasûlallah sen âlemlere rahmetsin” diye tasdik ve tebrik ettiler.
* Mekke-i Mükerreme'nin fethinden
sonra kendisine senelerce ezâ ve cefâda bulunan müşrik reisleri:
"Teslim olursak bize ne
muâmele edersin?" dediklerinde onlara;
"Yusuf A.S.
kardeşlerine ne muâmele ettiyse öyle..." buyurdu.
* Zira, derya
bardağa sığmadığı gibi Efendimizin mûcizeleri de kitaplara sığmaz.
Hatemü’l-Enbiyâ S.A.V.
Efendimizin mûcizeleri saymakla bitmez. Hiç bir peygambere nasip olmayan, bin
dört yüz seneden beri gönüllerden gönüllere akan nur ırmağı Kur'an-ı Kerim'de,
kıyâmete kadar şan-ı şeriflerine şahâdet eden en büyük mûcizeleridir.
Rabbi tarafından verilen eşsiz ahlâkı, kıyâmete kadar mü'minlerin rehberi, gönüllerin nûru olan Fahr-i Kâinat S.A.V.'in şefâat ve şahadetleri, Mahşer'de, Arasat'ta, cehennemden kurtulmakta, cennete girmekte ve cennette derecelerin terfiinde dahi devam edecektir. Ahdini bozmadıkça herkese rahmet-i ilâhî ebedidir. Ahdi bozmak; küfür, inkâr, haramı helâl saymak ve mukaddes şeylerle alay etmektir. (Keşşaf ve Müğni Tefsirleri)
"Allahümme
Salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedi-nil fâtihi limâ uğlika vel
hâtimi limâ sebeka nâsiril hakkı bilhakkı velhâdi ilâ sırâtike-l müstekiym ve
alâ âlihî hakka kadrihî ve mikdârihil azîm."
PEYGAMBERİMİZİN
DİĞER PEYGAMBERLERİN MÛCİZELERİ MUKABİLİNDE
BAZI MÛCİZELERİ
Ehl-i tefsir
buyurdular ki:
–Allahü Teâlâ
bütün peygamberlerine ihsan ettiği fazîlet ve kerâmetin tamamını Hz. Muhammed
S.A.V. Efendimize fazlasıyla ihsan buyurmuştur. (Şifâ-i Şerif
1/130)
Zira, bütün
peygamberler tarafından getirilen mûcizeler, Peygamberimiz S.A.V.’in nûruna
bağlı olarak onun himmetiyle gösterilmiştir. Peygamberimiz S.A.V. bütün
âlemleri aydınlatan güneş, diğer peygamberler o güneşten nur alıp eşyayı
aydınlatan yıldızlar gibidir. (Kasîde-i Bürde Şerhi, Harputî 98)
* İdris
A.S.’ın emriyle bulutlar istediği yere gelip gittiği gibi, Peygamberimiz
S.A.V.’de Tâife giderlerken emri üzerine
etraftaki bulutlar gelerek gölge oldular. (S. 18)
* Nuh A.S.’ın
kavmi, beldelerinde bulunan taşların toprak olasını istemiş, taşlar toprak olmuştu.
Peygamberimiz
S.A.V. huzuruna gelip köylerinin darlığından şikâyet eden Akik ahâlisini isteği
üzerine, o beldeye gidip işâret buyurdular. Bunun üzerine taşların tamamı
toprak oldu, arazileri genişledi bereket hâsıl oldu. (S.
19)
* Salih
A.S.’ın kavmi, taştan,yavrusuyla birlikte bir deve çıkmasını istemişlerdi,
Salih A.S. duâ etmiş, taş yarılmış, içinden bir dişi deve ile yavrusu çıkmıştı.
Ancak, o kavim yine iman etmemiş, deve ile yavrusunu öldürdüklerinden hepsi
helâk olmuşlardı.
Peygamberimiz
S.A.V. de, seferde iken Zeyd bin Eslem’in devesi kaybolmuştu, duâ buyurdular.
Dağda bulunan bir taş yarıldı, içinden Zeyd’in devesine benzer bir deve çıktı
Zeyd’e teslim edildi. (S. 29)
* İbrahim
A.S.’ın duâsı bereketiyle Allahü Teâlâ ölü kuşları diriltmişti.
Benî Temim kabilesi, Peygamberimiz S.A.V.’e
gelip ellerindeki ölü bir kuşu gösterip: “Bu kuşu diriltirsen iman ederiz”
dediler. Efendimiz kuşu mübârek ellerine alıp “Bismillâhirrahma-nirrahîm”
diyerek uçurdu. Benî Temim kabilesi de iman ettiler. (S.
31)
* İsmail
A.S.’ın duâsıyla dikenli ağaçlar meyve vermişti.
Efendimize, Half bin Esed’le üç kişi “Mekke
haricinde dikenli bir ağaç gösterip meyve vermesi hâlinde iman edeceğiz”
dediler. Peygamberimiz duâ buyurdu. O dikenli ağaçtan türlü meyveler zuhur
etti. hepsi Müslüman oldular. (S. 39)
* Lût A.S.
kavmini dine dâvet ettiğinde iman etmeyip bilâkis Lût A.S.’ın koyunlarını
otlaklarından men ederek çorak bir araziye sürdüler. O çorak toprak, Lût
A.S.’ın duâsıyla yeşerdi. Kâfirlerin koyunları ondan yerse ölürdü. Lût A.S.’ın
bu mûcizesinden sonra kavminden kırk kişi Müslüman oldu.
Cidde halkı,
dağların otsuzluğundan şikâyet ettiler. Efendimiz duâ buyurdu, dağlar otla
doldu. (S. 42)
* İshak
A.S.’ın kavmi, getirdikleri tilki, keçi ve ceylanı gösterip, “Bunlar iman etmedikçe
biz iman etmeyiz” demişlerdi. İshak A.S. işâret etmiş,hayvanlar lisana gelip
“Biz şahâdet ederiz ki, Allah birdir ve sen O’nun Peygamberisin” demişler,
kavminden bazıları Müslüman olmuştu.
Benî Temim
kabilesinin büyükleri, Huzur-u Saâdete gelip “Hayvanlar iman etmedikçe biz iman
etmeyiz” dediler. Peygamberimiz Efendimiz onların arzuları üzerine getirilen koyun,
geyik ve güvercine hitâben: “Ben kimim, biliyor musunuz?” buyurdu. O hayvanlar
Kelime-i Şahâdet getirdiler. Bu mûcizeyi görenlerin bir çoğu iman etti. (S.
44)
* Yakup A.S.
Kenan halkını imana dâvet ettiğinde, onlar, yerlerinin darlığından şikâyetle arazilerinde
bulunan dağların kaldırılmasını, onların düzlük arazi olmasını mûcize olarak
istemişlerdi. Yakup A.S. duâ etmiş, dağlar bir anda eriyip düz ova olmuş ve
kavminden çokları iman etmişti.
Tâif halkı,
dağlardaki küçük tepe ve taşlıkların düz arazi olmasını istediklerinde
Efendimiz S.A.V. duâ buyurdu, o yerler düz arazi oluverdi. (S.
49)
* İhtiyar
olan Züleyhâ, Yusuf A.S.’ın duâsıyla genç kız hâline gelmişti.
Benî Hüzeyme
kabîlesinin reisi, “Ey Muhammed, Ben ihtiyarım, âilem de yüz yaşında... Eğer
bizi gençleştirirsen, kabilemle birlikte iman ederiz” demişti. Rasûlüllah
Efendimiz duâ buyurdu. O ihtiyarlar bir anda gençleştiler ve kabîle halkının
tamamı Müslüman oldu. (S.
50)
* Yunus A.S.
odun olmadığı halde su üstünde ateş yakma mûcizesi göstermişti.
Benî Haris
kabilesi de, yaş toprak üzerinde, odunsuz ateş yakılmasını istediler. Efendimiz
S.A.V. duâ buyurdu, hemen ateş yanıverdi. (S. 54)
* Eyüp
A.S.’ın mübârek vücûdu yaralardan iyi olup yıkanırken, üzerine çekirgeler gibi
altınlar yağarak zengin olmuştu.
Hz. Ali R.A.
borcundan bahisle yardım istedi. Efendimiz S.A.V. duâ buyurdu. O anda Hz. Ali
üzerine çekirge şeklinde otuz adet altın yağdı. (S. 55)
* Şuayb A.S.
bir arazide dolaşırken oradaki taşlar bakır hâline gelmiş, bundan bir çokları
zengin olmuştu.
Peygamber
Efendimizin de Hicaz’da kayalara ellerini sürmesiyle hepsi bakır olup çok kişi
bundan istifade etmiştir. (S. 58)
* Musa
A.S.’ın mübârek asâsı ejderha olup, Firavunun sihirbazları tarafından
gösterilen yılanların hepsini yutmuş,
sihir yapanlar da iman etmişti.
Kelde isimli
kâfir, kılıcı ile hücum edince Peygamberimiz A.S. elindeki Kadip isimli
asâsını onun üzerine attı. Asâ ejderha olup o kâfire saldırdı. Efendimiz tekrar
eline aldığında eski hâline döndü. Bu mübârek asâda bir çok kerametler olmakla
beraber Uhud harbinde Zülfikâr isimli kılıca döndüğü de rivâyet edilmiştir.
(S.
60)
* Davud A.S.
Câlût isimli kâfirle muharebe ederken civarındaki taşlar lisana gelip, “Ey
Davud, bizi al ona at” diye seslenmişler, Davud A.S. da üç taş alarak birini
Câlût’a atıp onu öldürmüştü.
Hıra dağında,
bir taş lisana gelip, Resûl-i Ekrem Efendimize “Yâ Rasûlallah! Beni yanınıza
lanı; ileride size mûcize olacağım” demiş; efendimiz de yanına almıştı. Dört
yıl sonra Tebük harbinde bir kâfirin hücumunda o taş lisana gelip “Beni buna
at” demiş, Peygamberimiz de atmış, kâfiri öldürmüştür. (S.
72)
* Süleyman
A.S. geçmek istediğinde denizin suyu çekilir, yol olurdu.
Efendimiz de
Habeşistan’a gönderdiği Câfer R.A. ve yanındakilere duâ buyurdu. Denize vardıklarında
orasını yol olarak gördüler ve geçip gittiler. (S. 76)
* Zekeriya
A.S. yetmiş Ashabıyla birlikte Tevrat’ı yazarken kâfirler, “Sen Peygamber olaydın
yanındakiler gibi elinle yazmazdın” dediler. Kalem kendi kendine on iki sure
yazmıştı.
Peygamberimiz
S.A.V. bazı memleketlere mektup yazarken kaleme emretmiş, kalem o belde
halkının lisanıyla kendi kendine mektubu yazdı, bazı müşrikler de iman ettiler.
(S.
79)
* Yahya A.S.,
Yahudilerin hücumundan gizlenmek için bir kaya çağırdı. Oda saklanmıştı, Yahudiler
oraya yaklaşınca ise, taştan oklar atılıp Yahudilerin yanaşmasına müsâade edilmemişti.
Peygamberimiz
S.A.V. hicret ederken Sevr mağarasında gizlenince ve; Uhud dağındaki mağlûbiyet
esnasında dağlardan, taşlardan “Yâ Rasûlallah,geliniz sizi gizleyelim” diye
sesler duyulmuş ve bu sesi herkes işitmiştir. (S. 82)
* İsa A.S.
mûcize olarak ölüyü diriltirdi.
Hendek
muharebesinden sonra, Câbir R.A. Ashaba ziyafet vermek için bir oğlak kesmişti.
Hz. Câbir’in iki oğlundan biri diğerine nasıl kesildiğini göstermek için
kardeşini kesmiş, sonra da kokusundan intihar etmişti.
Son derece
gizlemelerine rağmen hâdiseyi haber alan Kâinâtın Efendisi S.A.V. o iki çocuğun
dirilmesine duâ buyurmuş, ikisi de uykudan uyanır gibi hayata kavuşmuştur. (S.
58)
* * *
GARP
MÜTEFEKKİRLERİNDEN PEYGAMBERİMİZ HAKKINDAKİ
BEYANLARI
A.D.LAMARTINE
(Abdurrahman
Öncel’in “Dünya Matbuâtın-dan Hz. Muhammed” isimli eserinden.)
*Peygamberdi,
hâkimdi, hatipti, muhâripti, fikirler fâtihiydi. Dürüst itikatları ihyâ
ediciydi ve nihayet din kurucusuydu.
Yirmi
imparatorluk kurmuş, bir tek rûhani millet yaşatmıştı. Muhammed A.S. buydu!
*Hangi
ölçüyle ölçülürse ölçülsün acaba ondan daha büyük bir insan bulunur mu?
GOETHE
*Hiç kimse
Hz. Muhammed A.S.’ın prensip-lerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa’ya nasip
olan bütün başarılara rağmen kanunlarımız İslâm kültürüne nispetle eksiktir.
Biz Avrupa
milletleri medeni imkânlarımıza rağmen Hz. Muhammed A.S.’ın son basamağına
varmış olduğu merdivenin daha ilk basama-ğındayız. Şüphe yok ki, bu yarışta hiç
kimse ona yetişemeyecektir.
H. M. HAITMAN
*Hz. Muhammed A.S.’ın, şahsına ve aldığı ilâhî
itimadı o derece kuvvetli idi ki, felâkete mağlûbiyete uğradığı zaman aslâ
sarsılmıyor, bilâkis zafer kökleştiği zamanlardakinden daha fazla kuvvetli
bağlanıyordu.)
SIR BELYEM MOYER
*Muhammed
A.S. akıllara durgunluk veren işler yapmıştır. Allah; Muhammed A.S.’ın yaptığı
gibi kısa zamanda ruhları uyandıran, ahlâkı ihyâ eden ve insanlığın şânını
yücelten bir ıslâhâtçı göndermemiştir.
MR. KARYLE
*Hz. Muhammed
A.S. ehemmiyetsiz kara bir kum denizi gibi görünen bir dünya üzerine düşmüş bir
kıvılcım değil midir? Fakat bu kum denizi birden bire onun sâyesinde bir barut
yığını hâlene gelmiş, Delhi’den Granata’ya kadar bir alev hâlinde parlayıp
gökyüzüne yükselmiştir.
Daha önce de
söyledim; O büyük zât göklerde çakan şimşekler gibidir. Başka insanlar onu
yanacak madde yığınları gibi beklemişler, şimşek çakınca da hep birden tutuşmuşlardır.
RAYMOND LEROUGE
*İslâm’ın müessisi Muhammed A.S. diğer bir cihetten de zamanımızın meseleleriyle alâka ve irtibat hâlindedir. Çünkü O, tarihin kaydettiği ilk içtimâî ve beynelmilel inkılâbın sâhibidir.
THEOPLULE LAVALLEE
*Muhammed
A.S. Arabistan’ı medenîleştir-miştir. Çünkü; din, ahlâk, kanun ve cemiyet gibi
esasların istisnâsız hepsi, hukukun kaynağı ve her türlü vazifenin menşei olan
Kur’an’ın sûrelerinde tam olarak mevcuttur. İslâm cemiyetlerinin hepsi işte
ondan zuhur etmiştir.
KARAMIRSKI
*Kendisine
bir çok mûcizeler isnat edilmiş olmakla beraber Muhammed A.S. hiçbir zaman
kendisinin bir kerâmet sahibi olduğunu iddiâ etmemiştir. Bilâkis kendisinin de
bütün insanlar gibi bir insan olduğunu ve bir tek mûcizeden başka bir şey
yapmadığını dâima söylemiştir. O da hakikatte en büyük mûcize olan Kur’an’ın
vahiyleridir.
SHEBOL
*Muhammed
A.S. insan olduğu için bütün beşeriyet muhakkak onunla iftihar eder. Çünkü O
zat ümmî olmakla beraber on üç asır evvel öyle bir şeriat getirmiştir ki, biz
Avrupalılar iki bin sene sonra onun kıymetini ve hakîkatini anlasak mesut olur,
saâdet buluruz.
PRENS BISMARK
*Ben şunu
iddiâ ediyorum ki, Muhammed A.S. mümtaz bir kuvvettir. İlâhî kudretin böyle
ikinci bir vücûdu bu âleme getirmesi ihtimalden uzaktır.
*Ey Muhammed
S.A.V.! senin asrında bulu-namadığımdan dolayı müteessirim. Öğretip neşrettiğin
bu Kitap senin değil, ilâhîdir. Bunu inkâr etmek, mevcut ilimlerin butlanını
ileri sürmek kadar gülünçtür. Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa
görmüş, bundan sonra görmeyecektir.
Ben huzûr-u
mehâbetinde kemâl-i hürmetle eğilirim.
LEON KAETANI
*Muhammed
A.S. kendi zamanında kargaşa hâlinde bulunan cemiyet hayatına bir milli vahdet
hissi verdi. Araplara, onların o güne kadar bilmedikleri, birbirlerine karşı
hak ve vazife hissini aşıladı.
BERNARD SHAW
*Ben
inanıyorum ki, Muhammed A.S.’ın benzeri, yani O’nun suretinde bir zat, bugün
âleme reis olsa ve hükmetse, bu âlemin müşkülâtını halledip, bu karmakarışık
âlemde umûmî selâmet ve saâdetin husulüne sebep olur.
LORD HEDLEY
*Bütün peygamberler
A.S. insanlara teblî-gâtta bulunmak üzere gelmişler. Fakat bütün bu
peygamberler içinde Hz. Muhammed Mustafâ’nın A.S. fevkine çıkacak biri yoktur.
İki cihan güneşi
burcu saâdette iken,
Nice Mevlâ vermeye
vâlideynine şerefi
Çeşm-i insaf ile bir
bak kavvasa,
Alıcak dürrünü
yabana atar mı sadefi
* * *
[1] Kenzül-Ummal: Ali Müttekî El-Hindî'nin eşsiz eseridir. Kütübü Sitte'nin
tamamını, Beyhakî, Deylemî, Dârekutnî ve Sa'd
bin Mansur Rh. A. sünenlerini Ebu Ya'lâ,
Taberânî, Ahmed bin Hanbel, İbni Hibban
v.s. müsnedlerini ve daha bir çok hadis
kitapları toplamıştır 18 cilt Beyrut baskısı Arapça bir eserdir. 46624 hadis-i şerif bildirmiştir.