Meali: Orada açık alametler vardır (ki bunlardan
biri) Makam-ı İbrahimdir. Kim oraya girerse emin olur. Oraya yol bulabilene,
Beyt-i Haram’ı haccetmek, Allah’ın (iman
etmiş) insanlar üzerine (kararlaşmış) bir hakkıdır (farzdır.) Kim (bu farzı)
inkar ederse (bilsin ki) Allah bütün alemlerden müstağnidir (onlara muhtaç
değildir.) (Al-i
İmran-97)
Tefsir:
Orada açık alametler vardır (ki bunlardan biri)
Makam-ı İbrahimdir. Kim oraya girerse emin olur. Oraya yol bulabilene, Beyt-i
Haram’ı haccetmek, Allah’ın (iman
etmiş) insanlar üzerine (kararlaşmış) bir hakkıdır (farzdır.)
Yol bulabilmek, yola gücü yetmek: Beden ve yol
selâmeti, havâic-i asliyyeden fazla olarak azık ve bineğe sâhip olmaktır. Ki
bizim mezhebimize göre de böyle, mala ve beden sağlığına sahip olmaktır.
(Kim inkar
eder, bu farzı tanımazsa) yani terk ederse Allah’a hiçbir surette zarar veremez (şüphesiz
Allah, alemlerden müstağnidir) onların ibadetine muhtaç değildir. Çünkü
O’nun hazineleri ibadetle doludur. İman ve ibadetin faydası yine kullara döner.
Hac ibadeti İslamın ayırt edici alametlerinden ve
dinin rükunlerından biridir. (1)
Cebrail A.S:
-“Ya Muhammed, bana İslam’ı haber ver,” dediğinde
Aleyhisselâm Efendimiz şöyle buyurdular:
-“İslam, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed
Aleyhisselâm’ın Allah’ın rasülü olduğuna şahitlik etmen, namaz kılman, zekat
vermen, Ramazan orucunu tutman ve yol bakımından gücün yeterse Beyt-i
haccetmendir.”
Bunun üzerine
Cebrail A.S:
-“Doğru söyledin Ya Rasülallah,” buyurdular.
HACCIN LÜGAT VE ISTILAH MANALARI
Haccın lügat manası kast etmek demektir.
Şeriatta ise Hac: Husûsi zamanda (hac aylarında) Allah’a ibadet
maksadıyla Kabe'yi tavaf, Safa ile Merve arasında sa’y, Arafat’ta vakfe ile
beraber Kabe’yi Mükerreme’yi kast (ve tavaf) etmekten ibarettir.
HAC GÜNAHLARA KEFFARETTİR
Ebu Hüreyre Radıyallahü Anh’dan rivayet edilen ve Sahihayn’da zikredilen
bir hadis-i şerifte Efendimiz şöyle buyurdular:
-“Kim hacceder, bu esnada hanımına yaklaşmaz ve
günah işlemezse annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından çıkar.”
(Alimler) haccın büyük günahlara keffaret olduğu
hususunda ihtilaf ettiler.
Denildi ki: Hac , Allah hakkı ve kul hakkı olmayan büyük
günahlara kefarettir, zimmi’1nin müslüman olması gibi. Bu
Cumhur’un görüşüdür.
Müslim’in rivayet ettiği bir Hadisi Şerifte şöyle
buyuruldu:
-“İslam, kendinden evvelki (günah ve isyanı)
temizler, hicret kendinden evvelkini günahlarını temizler. Hac da kendisinden
evvelki işlenen günahları temizler.”
Cevhere şerhindeki şu ibare de bunu teyit
etmektedir. Hac, Allah haklarına ve kul haklarına şamil olmaz. Çünkü bunlar zimmette borçtur,
af olmaz. Keffaret’in manası da, “ dini hükümler ondan düşer” demek değildir. Namazın ve zekatın kazası da böyledir. Belki sözün
manası şudur: “Uzatma, namazı ve diğer ibadetleri geciktirme günahına
keffarettir.”
Yine denildi ki:
Hac, büyük günahlara ve Allah’ın haklarına
keffarettir, kulların haklarına değil.
Bir başka görüşe göre de, Hem Allah’ın, hem de
kulların haklarına keffarettir. Dar-ı harpte müslüman olan kişi gibi. (2)
Hasılı; bu mesele zannidir. Haccın, hukuku ibaddan
fazla olarak hukukullah’a keffaret olduğu kesin değildir.
Hadisi Şerif: İki
amel vardır ki amellerin en faziletlileridir. Kabul edilmiş hac ve kabul
edilmiş umre.
HACCIN KABUL EDİLDİĞİNİN ALAMETLERİ
Memleketine döndüğü zamanki hali, daha önceki
durumundan daha hayırlı, daha iyi olur. Dünya sevgisi azalır, âhirete rağbet ve
arzusu çoğalır.
Denildi ki:
Kabul edilen bir hacda riya ve reklam yoktur. Yine o
hacda haram para kullanılmamıştır.
Şiir:
Haccı haram para ile olan kimse,
Vallahi haccından fayda bulamaz.
Zira o, Allah’ı telbiye eder, Onun cevabı
Allah’tan; “(lebbeyk değil, biz onu red ettik)” dir.
Hadis Meali: Kişi haram bir mal ile hac ettiğinde
“Lebbeyk” dediği zaman Allah Teâlâ cevaben “sana lebbeyk de yok, sa’deyk de yok, ibadetin geri
çevrilmiştir” buyurur. (Ramuz: 1/41)
Denildi ki:
Haccı Mebrur (kabul edilmiş hac), kendisinde isyan
yapılmayan hacdır.
Ayet Meali:
Hac bilinen aylardadır. Kim, hacca başlayarak onu
kendisine farz kılarsa, artık hacda cinsi temas, sövme, kavga etme yoktur. Ne
iyilik yaparsanız, Allah onu bilir. Azığınızı alın. Azıkların en hayırlısı
Allah’tan korkmaktır. O halde ey akıl sahipleri, benden korkun!” (Bakara-179)
Ebu-l Aliye’den :
Hacı kalan ömründe takva üzere olduğu ve hacda
mağfiret olunduktan sonra bir günah işlemediği zaman kıyamet günü günahsız
olarak gelir. Günah işlemeye devam eden kişi ise daha önceki (kötü) haline döndüğü
için haccı makbul olmaz. (Ruhul Beyan)
KABUL EDİLMEYEN HACCIN ALAMETLERİ
“Filan hacı” diye çağrılmayı arzu ederek hac etmesi,
hatta sadece ismi ile çağırıldığı zaman kızması ve yüzünü buruşturması.
Eğer böyle yaparsa, bu hareketi hac ibadetinde riya
bulunduğuna ve ihlasın olmadığına delalet eder.
Cabir Radıyallâhü Anh’ın rivayet ettiği Hadisi
Şerifte Efendimiz şöyle buyurdu:
“-Haccı mebrurun Cennetten başka mükafatı yoktur.”
“-Haccı mebrur nedir?” diye soruldu. Buyurdu ki:
“-Yemek yedirmek, güzel söz ve etrafına selam
vermektir.”
( Ramuz 1/201-8)
Hacı kabul edilen kimse hacdan döndüğü zaman
günahları af edilmiş ve duası da makbul olarak döner. Onun içindir ki, hacıyı
selam ile karşılamak ve ondan dua- istiğfar istemek müstehabdır.
Hadisi Şerif: Umre, diğer umreye kadar, ikisi arası için
keffarettir. Haccı mebrurun da cennetten başka mükafatı yoktur. (Ramuz
1/23/16)
Ebu Musa el Eş’ari’nin rivayet Hadisi Şerif ise
şöyledir.
Hacı, ev halkından dört yüz kişiye şefaat edebilir
ve anasından doğduğu gün gibi günahlarından temizlenmiş olur. (Ramuz 1/201/12)
İbni Ömer Radıyallâhü Anh diyor ki: Rasülüllah Efendimizi şöyle
söylerlerken duydum:
“-Hacının devesi ayağını her kaldırıp yere
koyduğunda Hazreti Allah ona bir hasene yazar, bir günahını siler, onu bir
derece yükseltir.”
Ebu Hüreyre Radıyallâhü Anh rivayet etti. Rasülüllah Efendimiz
buyurdu ki:
“-Hacı ve hacının dua ettiği kişi af olunur.”
Yine Aleyhisselâm Efendimizden rivayet edildi:
“-Kim hac etmek üzere yola çıkar ve ölürse kendisine
kıyamet gününe kadar hac sevabı yazılır.”
Hadisi Şerif: Kim Beyti (haramı) tavaf eder ve iki rekât namaz
kılarsa bir köle azat etmiş gibi olur. (Galiyet-ül meva’ız)
Allah’ü Teâla Beyti (Kabe-i Muazzamayı) şeref ve
büyüklüğünü ifade için (Allah’ın evi diye) kendi zatına izafe etti.
Ayet Meali:
(Ey Rasülüm), hatırla o zamanı ki, biz Kabe’nin
yerini İbrahim’e beyan etmiş ve ona “Bana hiç bir şeyi ortak koşma. Beytimi de
tavaf edenler için, orada oturanlar, ruku ve secdeye varanlar için iyice temizle” diye vahy etmiştik. (Hac-26)
Rivayete göre; Allah’ü Teâla İbrahim Aleyhisselâma
insanları hacca çağırmasını emretti. O da Ebu Kubeys dağına çıktı. Doğu, batı,
kuzey ve güneye dönerek şöyle seslendi:
-“Ey insanlar, gerçekten Rabbiniz size bir beyt (3) inşa ettirdi, onu ziyaret ve hac etmenizi size
vacip kıldı. Rabbinizin bu emrine icabet ediniz.” Erkeklerin, sulbünde ve
annelerinin karnında olup hac etmesi takdir edilen herkes “Lebbeyk, Allâh’ümme
Lebbeyk” diye cevap verdi.
Hadisi Şerif: Kim yaz gününde (sıcakta) beyti yedi defa tavaf
eder ve kimseye eza etmeden her tavafta Hacerül Esvedi (4)
selamlarsa ve ancak Allah’ı zikir maksadıyla konuşursa onun her adımına yetmiş
bin hasene verilir, yetmiş bin hatası silinir ve yetmiş bin derece yükseltilir.
Rivayet edildi ki; Mescidi Haram’da kılınan bir namaz başka
mescidlerde kılınan üç yüz bin namaza bedeldir.
Taberani’nin zikrettiğine göre; Aziz ve Celil olan Allâh’ü
Teâlâ her gün ve gecede Mescidi Haram’a
yüz yirmi rahmet indirir. Bunlardan altmışı tavaf edenler, kırkı namaz
kılanlar, yirmisi de (Kabe-i Muazzama’ya) bakanlar içindir.
Hadisi Şerif: Hac yolunda harcanan, fi sebilillah harcanan
gibidir. Yedi yüz misli sayılır. (Ramuz 1/239/4)
Hazreti Aişe radıyallahü Anhâ Peygamber Efendimize:
“-Ya Rasülallah, kadınlar üzerine cihad var mıdır?
diye sordu. Peygamberimiz şöyle cevap verdi:
“-Evet, onlara da cihad vardır, fakat bunda mukatele
(karşılıklı öldürme) yoktur. Onların cihadı hac ve umredir.”
Bilmelisin ki, yol için azık ve bineğe sahip olan
(kendisine hac farz olan) kadına ancak mahremi olan bir erkek ile beraber hac
farz olur.
Çünkü kadına, mahremi olmadan üç günlük mesafeye
yolculuk yapması mübah değildir. Kadının kölesi mahremi değildir. Şartlar
mevcut olduğu zaman efendisinin izni ile hac eder.
HACCIN ZAMAN VE MEKANI
Haccın zaman ve mekan olarak vakitleri vardır.
Zaman olarak:
İhrama
girilen vakitlerdir ki Şevval ayı, Zilkade ayı ve Zilhicce’den on gündür.
Mekan olarak:
(Mikat)1
Medineliler için Zülhuleyfe mevkii, Şam’lılar için Cuhfe mevkii, Necid’liler
için Karnul Menazil mevkii, Yemenliler için Yelemlem mevkii ve Irak’lılar için
de Zati Irk mevkiidir.
İhram: Dikişsiz bir elbise giymek, cinsi münasebet, avlanma
ve benzeri yasaklardan kaçınmaktır.
Umrenin vakti bütün senedir. Umre sünnettir.
Rasülüllah Aleyhisselâm “-Ramazanda bir umre,
benimle beraber yapılan bir hacca bedeldir, buyurmuşlardır. (Ramuz
2/319/9)
UMRE
Umre: İhram, tavaf, safa ile merve arasında sa’y ve
tıraştan ibarettir. Daha sonra ihramdan çıkılır. Umrede Arafat’ta vakfe yoktur.
Hac böyle değildir. Çünkü hacda Zilhiccenin dokuzuncu günü Arafat’ta vakfe
yapılır.
Haberde “hac Arafat (ta vakfe) dir.” diye geldi.
Çünkü günahlardan öyleleri vardır ki ancak Arafat’ta vakfe ile af edilir. (5)
Burada hac ile alakalı fıkhi meseleler vardır ki özet olarak onları
zikredeceğiz.
İmama-ı Şarani’nin Mizan’ında zikredildiğine göre;
Hür, akıllı, bulup çağına ermiş ve gücü yeten her müslümana ömründe bir defa hac etmesinin farz olduğuna alimler
icma etti. (6)
Sabi (çocuk)nin hac etmesi farz değildir. Eğer buluğ
çağına ermeden hac ederse haccın farziyeti üzerinden düşmez
Ebu Hanife’den:
Sabi’nin hac için ihram giymesi doğru değildir.
Azık ve bineğe sahip olmayan, ama yaya olarak hacca
gidebilecek durumda olan kişinin ve harcamaya yetecek miktarı kazanabilecek bir sanat ve mesleğe sahip olan
kimsenin hac etmesi müstehaptır.
Hac için evini satmak icab etmez. (7)
Farz olan hacda ölüye vekaleten hac caizdir
.
Hacca gücü yettikten sonra ölen kimse hakkında Ebu
Hanife Rahmetullahi Aleyh ölüm ile hac borcunun düşeceğini söyledi, (yani)
varislerinin ondan vekaleten hac etmeleri icab etmez. Ancak vasiyet etmiş ise
malının üçte birinden masrafını karşılamak suretiyle hac ederler.
Ölenin yerine kimin hacca gideceği hususunda ihtilaf
edildi.
Ebu Hanife ve Ahmed’e göre, ailesinden biri ona vekil olarak hac eder.
Bir görüşe göre, kendisi hakkında
vasiyet edilen kişi, diğer bir görüşe
göre de mikat mahallinden birisi vekil olur.
İnsanların meselelerinde muhtaç olunan olan kişinin hac etmesi mekruhtur?
İyileşmesi ümit edilmeyen bir hastslık, ihtiyarlık
v.b. sebeplerle kendi başına hac etmekten aciz olan kimse vekil olarak hacca
gönderecek kadar maddi imkana sahip olsa hac vazifesi üzerinde borç olarak
sabit olur.
Âma (kör) olan kişi kendisine yardım edecek birini
bulsa dahi kendisinin hacca gitmesi lazım gelmez. Onun malından hac lazım
gelir, vekil gönderir.
Mekke’ye girmeyi kasteden kimse hakkında ihtilaf
edildi.
Ebu Hanife’ye göre; mikat mahallinin gerisinde,
dışında bulunan kimsenin ihramsız mikat sınırını geçmesi caiz değildir. Ancak,
mikat sınırlarının içinde olan kimsenin ihramsız Mekke’ye girmesi caizdir. (8)
Kadın farz tavafı yapmadan hayız olursa, Ebu Hanife:
-“Tavaf eder ve hacılarla birlikte yola çıkar, çünkü
tavafta bu durumda taharet şart değildir” dedi.
Bazı fukaha da hacda hayız olan kadınlar hakkında bu
şekilde fetva verdiler.
Ebu Hanife: “Hayız olan kadın tavaf eder ve bedene
(deve veya sığır) kurban eder” dedi. Fıkıh kitaplarında geniş malumat vardır.
RAVZAYI MUTAHHARAYI ZİYARET
Galiye’de zikredildiğine göre:
İnsan haccını yerine getirdiği zaman Nebiyi Mustafa,
Habibi Mücteba olan Peygamberimizi
ziyaret etmesi, Mescidi Nebevi’de namaz kılması lazımdır.
Zira üç mescidi ziyaret maksadı ile yola çıkılabileceği,
bunların da Mekke’de Mescidi Haram,Medine’de Mescidi Nebevi Kudüs’te Beyt-i
Makdis olduğu haber verildi. Ayrıca bu mescitlerde kılınan namazın diğer
mescitlerde kılınan namazlara nispetle kat kat üstün olduğu Hadisi Şerifle
sabit oldu. (9 )
Mescid-i Nebevi’ye gelen kişinin Peygamberimiz
Muhammed Mustafa’yı (Aleyhisselâm) ziyaret etmesi sünnettir. Hatta bazıları
“vakti olanların ziyaret etmesinin vacip” olduğunu söyledi.
Ziyaret edecek kişi iki rekat namaz kıldıktan sonra
Ravza-i Mutahhara’ya gelir, Peygamberimizin mübarek yüzüne doğru döner. Zelil,
gayet edebli ve çok arzulu bir şekilde, sanki peygamberimizi hayatta iken
ziyaret ediyormuşçasına ziyaret eder. Ona ve yanında yatanlara salavât okur,
selam verir. Şeriata uygun dualarla dua eder. Ziyaret esnasında oranın mübarek
duvarlarını öpmez.
Birçok alimler “hususi olarak Peygamberimizi ziyaret
maksadı ile yola çıkmanın caiz” olduğunu söyledi.
Hazreti Allah bizleri bu şeref ile şereflendirsin.
Hadisi Şerif: Başka bir ihtiyaç için değil de sırf beni
ziyaret düşüncesi ile gelip ziyaret eden kimseye kıyamet günü şefaat etmek
üzerime bir hak olur.
İbn-i Ömer Radıyallâhü Anh’dan:
“-Kim benim kabrimi ziyaret ederse ona şefaatim
vacib olur.”
Hadisi Şerif: Kim hac eder de beni ziyaret etmezse bana cefa
etmiş (incitmiş) olur.
Hadisi Şerif: Bana selam veren herkese ben de selâm veririm. Bana salavat okuyan
herkese de Allah ve melekleri salavat eder.
Hadisi Şerif: Kabrim ile minberim arası Cennet
bahçelerinden bir bahçedir. (10)
Hadisi Şerif: Ölümümden sonra beni ziyaret eden, hayatımda
beni ziyaret etmiş gibidir.
Aleyhisselâm Efendimiz kabrinde kıyamete kadar
diridir ve işiticidir. (11)
Denildi ki:
Peygamberimizin kabrine yürümek Kabe’ye yürümekten
daha faziletlidir. Çünkü onun şerefli uzuvlarını içinde barındıran toprak
Arş’tan da, üstündür.
Ayrıca bilinmelidir ki, beldelerin en mübarek ve
faziletli olanı Mekke ve Medine’dir.
Allah onların
şerefini artırsın.
Hadisi Şerif: Bir kimse Haremeyn’den birinde (Mekke veya
Medine’de) vefat ederse emin olarak diriltilir. (Ramuz 2/444-3)
Hadisi Şerif: Hacûn ve Baki (Mekke ve Medine’de bulunan iki
kabristan) etrafından tutulur,Cennete yükseltilir ve yayılır.
Hadisi Şerif: Mekke’nin sıcağına sabreden kişiden Cehennem
iki yüz yıllık mesafe uzak olur.
Lakin Mekke ve Medine’den hangisinin daha üstün
olduğunda ihtilâf edildi. Bazılarınca “Mekke’dir” denildi. Bu, üç imam ve diğer
alimlerin görüşüdür. Bazılarınca da “Medine’dir” denildi. Bu da bazı
Malikilerin ve Şafiilerin görüşüdür.
Hadisi Şerif: Medine halkına kötülük murat eden kişiyi
Hazreti Allah kurşunun ateşte ve tuzun
suda eridiği gibi mahveder.
Yine Taberânin rivayetine göre; Aleyhisselâm Efendimiz şöyle
buyurmuşlardır.
“-Allah’ım! Kim Medine ehline zulmeder ve onları
korkutursa sen de onları korkut. Allah’ın, meleklerin ve herkesin la’neti onun üzerine olsun. Onun ne
farzı, ne de nâfileleri kabul edilmesin.
İbn-i Hacer’den rivayet edildi, dedi ki:
Medine’nin hürmetini (haramlığını) helâl kabul
etmek, Mekke’ninkini helâl kabul etmek gibi büyük günahtır.
Ayrıca aşağıdaki Hadisi Şerifler de Medine’nin
faziletine dair olan hadislerdendir.
Hadisi Şerif: Ümmetimden bir kimse Medine’nin sıkıntısına
sabrederse, kıyamette ona şahit ve şefaatçi olurum.
(Ramuz 2/448/10)
Hadisi Şerif: Sizden biri Medine’de ölmek elinden gelirse
orada ölsün. Kim Medine’de ölürse ben ona şefaatcı ve şahit olurum.
(Ramuz /2402/11/)
Vebâ ve Deccâl Mekke ve Medine’ye giremezler.
Kaside-i Bürde Şârihi diyor ki:
Bağdat’ta Cüneyd-i Bağdadi ve Sırrı-yı Sekati’nin kabri yanında akşam
namazını kıldıktan sonra ağladım ve bu iki zâtı vesile kılarak Allah’a
yalvardım, dedim ki:
“ Allah’ım, sana en sevimli beldelerde beni iskan et
ve senin yanında en sevimli olan amellerle beni meşgul et.” Onları şefaatcı
kılmakta çok ileri gittim. Öyle ki, duamın kabul edileceği düşüncesine vardım.
O yıl Medine-i Münevvere’ye gitmek nasip oldu. Orada
ikamet ettim ve Kuran-ı Kerim ile, onu ezberlemekle, manalarına dalmakla meşgul
oldum. Kalbime geldiği şekilde oraya gelmenin sebepleri benim için hazırlandı.
Allah’a çok çok hamd ederim.
Ey Allah’ın kulları, sizin hacc-ı mebrur yapmanız ve
amellerin arz edildiği, her şeyin ortaya döküldüğü günde şefaat edecek ve
şefaati kabul edilecek olan Nebiyi ziyaret etmeniz lâzımdır.
DUA
Ey Kerim ve Gâfûr olan Allah’ım! Rahmetinle kabrin
karanlığının dehşetinden bizi kurtar. Kıyamet günü bizleri önlerinden nurun
koştuğu kimselerden eyle. Fazlın ve Kereminle bizleri köşk ve saraylarda iskan
eyle. Amellerin yayıldığı günde şefaatcı olan Peygamberimize komşu eyle.
Ey, bizi selâmet yollarına hidayet eden,
Peygamberimizin bereketiyle bizi dalâletten koruyan Allah’ım! Onun yanında edep
ve emirlerine boyun eğmeyi bize nasib eyle. Bütün tehlikelerden ve Cehennemden
emin eyle.
Allah’ım! Biz senin kullarınız, alınlarımız senin
kudret elinde, sana ait olup zatını tesmiye ettiğin bütün isimlerinle,
kitabında indirdiğin, mahlûkatına öğrettiğin, gayb ilminde kendine seçtiğin
isimlerinle senden isteriz, Kuran, aleyhine değil lehine delil olanlardan eyle.
Allah’ım! Kaçındığımız şeylerin fevkinde kötülükleri
bizden çevir. Ümit ettiğimiz ve beklediğimizin fevkinde hayırları bize ver.
Allah’ım, mağfiretin günahlarımızdan daha geniştir, rahmetin amellerimizden
daha ümitlidir. Ey güzellikleri açan, kabahatları da örten Allah’ım!
Uzuvlarımız aleyhimizde şahitlik etmeden önce günahlarımızı af et, bütün ayıp
ve kusurlarımızı ört. Çünkü fazilet, lütuf ve bağışlar sendendir.
Ve âhiru da’vânâ en-il hamdü lillâhi rabbil âlemin.
Vessalâtü alâ Muhammedin şefîıl müznibiyn. Ve âlihi ve sahbihi ecmeıyn.
Son sözümüz âlemlerin rabbi olan Allah’a hamddir.
Salât, günahkarların şefaatçisi olan Muhammed Aleyhisselâma, onun âline,
ashabına, hepsi üzerine olsun.
HAC VE PEYGAMBERİMİZİ ZİYARET- II
Enes bin Malik Radıyallâhü Anh’dan, Nebi
Aleyhisselâm buyurdular ki:
-Kıyamet günü bana en yakın olanınız, dünyada iken
bana en çok salât okuyanınızdır.
Sahih haberde geldi ki: Allah’ü Teâla salavât için
bir meleği vekil tayin eder ve
hediyelerin bize ulaştığı gibi melek salavâtı Aleyhisselâm Efendimizin kabrine
ulaştırır.
HİKAYE
BANA SALAVATI ŞERİFE GETİRENLERİN YARDIMCISIYIM
Süfyân-ı Sevri anlatıyor:
Ka’be-i Muazzama’yı tavaf ediyordum. Bir adam
gördüm, tavaf esnasında her adımında peygamberimiz Aleyhisselâma salavât
okuyordu. Dedim ki;
“-Ey kişi, tesbih ve tehlil okumayı bırakmış, sadece
Nebi Aleyhisselâma salavât oluyorsun. Bunun sebebi nedir?” Adam:
“-Allah iyiliğini versin, sen kimsin?” diye sordu.
“-Süfyân-ı Sevri’yim”, dedim. Adam sebebini şöyle
anlattı:
“-Şu zamanda halkın arasında garip (gurbette)
olmasaydın sana hâlimden haber vermezdim. Babamla birlikte Beyt-i Haram-ı hac
etmek üzere yola çıktık. Bir istirahat yerinde babam hasta oldu. Yüzü karardı,
gözleri döndü , beyazı belirdi, karnı şişti ve neticede öldü. İnnâ lillâhi
ve innâ ileyhi râciûn, “Babam gurbet ellerde böyle garip bir şekilde öldü”
diye ağladım. Elbisesini yüzüne kapattım. Gözlerim ağırlaştı ve uyuya kaldım.
Rüyamda bir adam geldi. O güne kadar yüzü ondan daha güzel, elbisesi daha temiz
ve kokusu daha hoş hiçbir kimse görmedim. Babama yaklaştı, yüzünden örtüyü
kaldırdı, yüzünü sıvazladı. Babamın yüzü
nurlu ve bembeyaz oldu. Sonra karnını meshetti, karnı eski haline döndü.
Ayrılmak istediğinde kalktım, elbisesinden tuttum ve:
“-Efendim; siz kimsiniz?” diye sordum.” Bana dedi
ki:
“-Beni tanımıyor musun? Ben Allah’ın Rasülü
Muhammed’im. Babanın günahları çoktu. Lâkin bana çok salavât-ı şerife okurdu.
Üzerine bu musibetler gelince benden yardım istedi, ben de icâbet edip
yardımına geldim ve yardım ettim. Çünkü ben, dünyada iken çok salavât
getirenlerin yardımcısıyım.”
Uyandım, baktım ki gerçekten babamın yüzü bembeyaz
olmuş ve karnının şişi de inmişti.
Şiir-Dua
Ey karanlıklarda çaresizlerin duasına icabet eden
Allah’ım,
Ey hastalık, bela ve zararları açan, gideren Rabbim,
Peygamberini benim hakirlik ve fakirliğime şefaatçi
eyle,
Ve kusurlarımı ört, zira sen fazilet ve kerem
sâhibisin.
Allah’ım!
Kalblerin ve ruhların hayat pınarı olan, ayıpların
açığa çıktığı günde belâ ve mahcubiyetten kurtuluş kendi şefaati ile olan zata
(Muhammed Aleyhisselâma), onun saadet ve kurtuluşa ermiş âline ve ashâbına
salât et.
(1)
Hazreti Ömer Radıyallâhü Anh dan:
Düşündüm ki, şu beldelere adamlar göndereyim, maddi
imkanı olup da hac etmeyenleri bulup onlara cizye1
tahakkuk ettirsinler. Zira onlar müslüman değildirler. (Gâliyet-ül Mevâiz)
İmam-ı Gazali’den: Hac, İslam esaslarından ve ömürde bir defa
yapılması icab eden en önemli ibadetlerden birisidir.
İslam’ın tamamlanması ve dinin kemali ancak hac ile
mümkündür.
Nitekim Cenab-ı Hak:
“Bu gün sizin dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki
nimetimi tamamladım ve size din olarak Müslümanlığı (seçip ondan) hoşnut
oldum.” buyuruyor. (Maide 3)
Ayet Meali:
İblis: “Öyleyse beni azdırmana karşılık, and içerim
ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yoluna oturacağım...” ( Araf -16)
Bu ayetin tefsirinde , “Buradaki doğru yoldan kasıt
“Mekke Yolu’dur.” Şeytan Mekke yolu üzerine oturur ve insanları oraya gitmekten
alı koyar” denildi.
Hadisi Şerif: Kim zâhiri bir ihtiyaç, zâlim sultan veya
hapseden (alıkoyan) hastalık kendisine mâni olmadığı halde hac etmeden ölürse
ister Yahudi, isterse Hıristiyan olarak
ölsün. (İhya’dan)
(2)
Hakkı
Kuddise Sirruh şöyle dedi:
Nafile hac
nafile sadakadan üstündür. Farz hac anne-babaya itaatten üstündür. Nafile hac
değil. Zenginin haccı fakirin haccından üstündür.
Rivayet edildiğine göre; Allah’ü Teâla Arafat ehli
(hacılar) ile meleklerine iftihar eder ve buyurur ki:
“-Kullarıma bakın, onlar uzak yerlerden saçları dağınık,
yüzleri tozlu halde geldiler. Şahit olun
ki, ben onları af ettim.”
Yine rivayete göre: Şeytanın en küçük ve en hakir olarak
görüldüğü gün Arefe günüdür. Bunun sebebi ise: Arefe günü şeytan rahmetin çokça
indiğini ve Hazreti Allah’ın büyük günahlardan dahi vazgeçtiğini görür (ve onun
için çok üzülür.)
Denildi ki:
Öyle günahlar vardır ki, onlar ancak Arafat’ta vakfa
ile af olunur.
Hadisi Şerif: İnsanların günahça en büyük olanı, Arafat’ta
vakfe yapıp da Allah’ın onun günahlarını af etmeyeceğini zannedendir.
Eda edilen bir hac, Allah yolunda yirmi defa harb
etmekten daha faziletlidir.
Denildi ki: Üzerinde Allah yolunda hac edilen devenin kırk
anasında bereket hasıl olur. Üzerinde yedi defa hac yapılanı Allah Cennet
bahçelerinde otlatır.
ATEŞ YAKMAZ
Nehranini anlattığı şu hadise de bu hususu doğrular:
Bir hamam tandırı yakıcısı bir gurup kemik yığınına
rastlamış ve onları yakmak istemiş. Tandırcı diyor ki:
“-Onları ocağa attım, çıktım. Döndüğümde gördüm ki,
yanmamıştı. Bunu üç defa tekrar ettim, yine yanmadı. Canım sıkıldı, hâtiften
bir ses şöyle dedi.
“-Yazıklar olsun sana! Bu kemikler on defa Mekke’ye
(hacca) giden devenin kemikleridir, onları nasıl yakarsın?”
Binaenaleyh, hayvan hacca adam taşımakla ateşte
yanmazsa ya hac vazifesini edâ eden insanı Hazreti Allah yakar mı? (Ruhul
Beyan)
HİKAYE
HAC EDENİ ALLAH ATEŞE HARAM KILAR
Bir grup insan Sa’dun Havlâni’ye geldiler ve şöyle
bir olayı haber verdiler:
“-Filan kabile bir adamı öldürdüler ve gece boyunca
ateşte yaktılar, ancak adam yanmadı, kararmadı. Bembeyaz olarak kaldı.” Sa’dun:
“-İhtimal ki bu adam üç defa hac etmiştir”, deyince
diğerleri;
“-Evet,” dediler. Bunun üzerine Sa’dun şöyle dedi:
“-Bir defa hac eden farz haccını eda etmiş olur.
İkinciye hac eden Rabbi ile ödünçleşmiş, ona karz-ı hasen ile borçlaşmış olur.
Üç defa hac edenin tüyünü ve derisini Allah ateşe haram kılar.”
HACI EHLİ BEYTİNE ŞEFAAT EDER
Süfyan-ı Sevri’den:
Bir sene hac etmiştim. Düşüncem, “Arafat’tan
ayrılmak, haccı eda ettikten sonra bir daha hacca gelmemekti. O anda asasına
dayanmış, bana bakan bir ihtiyar gördüm.
“-Esselâmü Aleyke ey ihtiyar”, dedim.
“-Aleykesselam ey Süfyan-ı Sevri, niyetinden
vazgeç,” dedi. Ben;
“-Sübhanallah, benim niyetimi nereden biliyorsun?”
dedim. Dedi ki:
“-Rabbim bana ilham etti, Allah’a yemin olsun ki
otuz beş defa hac etmiştim. Otuz beşinci hacda burada, Arafat’ta vakfede idim.
Allah’ın rahmetine bakıyor ve kendimin ve diğer hacıların durumunu düşünüyor,
“Acaba Allah benim ve onların haccını kabul edecek mi” diyordum. Ben böyle düşünürken
güneş battı. İnsanlar Arafat’tan Müzdelife’ye hareket etti. Yanımda kimse
kalmadı. Gece karardı, uyudum. Rüyamda gördüm ki, sanki kıyamet kopmuş,
insanlar mahşerde toplanmış. Cennet ve Cehennemin kapıları açılmış. Cehennemin
sesini işittim, şöyle diyordu.
“-Allah’ım hacıları benim sıcak ve soğuğumdan koru.”
Cehenneme şöyle seslenildi:
“-Ey cehennem, onlardan (hacılardan) başkasını iste.
Çünkü onlar çölün susuzluğunu, Arafat’ın sıcağını tattılar. Öbür taraftan,
kıyametin susuzluğundan korundular, şefaat ile rızıklandılar. Onlar bedenleri
ve malları ile benim rızamı istediler.” Yaşlı zat diyor ki:
“-Uyandım, iki rekat namaz kıldım. Sonra tekrar
uyudum. Aynı rüyayı tekrar gördüm. Uyku halinde iken:
“-Acaba bu rüya rahmani mi yoksa şeytani mi?” dedim.
Bana;
“-Rahmanidir, sağ elini aç” denildi. Açtım, bir de
ne göreyim, elime şu yazı yazılmış:
“-Arafat’ta vakfe yapan ve beytimi ziyaret edeni
ehli beytinden yetmiş kişiye şefaatçi kılarım.”
Süfyanı Sevri diyor ki:
“-Yazıyı ben de gördüm ve okudum.” Sonra yaşlı zat
şöyle dedi:
“-O hadiseden sonra her yıl hac ettim. Böylece
yetmiş üç defa hac etmiş oldum.” (Ruhul Beyan)
Hacılar Mekke’ye geldikleri zaman melekler onları
karşılar. Develere binmiş olanlara selam verir, merkeplere binmiş olanlarla
musafaha eder ve yaya olanlarla kucaklaşırlar.
Hasan Radıyallâhü Anh’dan:
Ramazan-ı Şerif akabinde, bir harp sonrasında ve hac
sonrasında ölen kişi şehit olarak ölür.
Denildi ki:
Güneşin doğup battığı hiç bir gün yoktur ki Kabe’yi
dörtler (üçler ve yediler), kırklar tavaf etmemiş olsun. Böyle kudsi kişilerin
Kabe’yi tavafı kesildiği zaman bu hal Kabe’nin yeryüzünden kaldırılışının
sebebi olur. Bir sabah insanlar kalktıklarında Kabe kaldırılmış olur ve yerinde
hiçbir eser göremezler. Bu hadise, Müslümanlardan hiç kimse yedi sene kadar
Kabe’yi tavaf etmezlerse tahakkuk eder. (Gazali
İhya-i Ulûm’dan)
Kabeyi her akşam bir abdal (veli), her sabah da bir
evtad1 tavaf eder. Bunlar tükendikten sonra
Kabe ortadan kaldırılır. Sabahleyin insanlar kalktıklarında Kabe’nin yerinde
olmadığını görürler. Bu olay, ancak yedi yıl dışarıdan hiç kimsenin kabeyi
tavaf etmemesinden sonra meydana gelecektir. (İhya 1/705)
İBRAHİM ALEYHİSSELAM VE AİLE FERTLERİ ÜMMETİ
MUHAMMED’E DUA ETTİ
Nesefi’den:
İbrahim Aleyhisselâm Kabe-i Muazzama’nın inşaasını
bitirince aile efradı ile beraber oturdu, gözyaşı döktü ve şöyle dua etti:
“-Allah’ım, Ümmeti Muhammed’in yaşlılarından bu
Beyti hac edenlere benden selam ulaştır ve beni onlara şefaatcı kıl.” Aile
fertleri:
“-Amin” dedi.
Sonra İshak Aleyhisselâm şöyle dua etti:
“-Allah’ım, Ümmeti Muhammed’in orta yaşlılarından
(30-40 arası) bu Beyti haccedenlere benden selam ulaştır ve beni onlara
şefaatçi kıl.” Diğerleri:
“-Amin” dedi.
Sonra İsmail Aleyhisselâm şöyle dua etti:
“-Allah’ım! Ümmeti Muhammed’in gençlerinden bu Beyti
haccedenlere benden selam ulaştır ve beni onlara şefaatçi eyle.” Diğerleri:
“-Amin” dedi.
Sonra Sâre validemiz şöyle dua etti:
“Allahım! Ümmeti Muhammed’in kadınlarından bu Beyti
haccedenlere benden selam ulaştır ve beni onlara şefaatçi eyle.” Diğerleri:
“-Amin” dedi.
Sonra Hacer validemiz şöyle dua etti:
“Allah’ım! Ümmeti Muhammed’in kölelerinden bu Beyti
haccedenlere benden selam ulaştır ve beni onlara şefaatçi eyle.”
İşte bu dualara ve onların güzel hareketlerine karşılık
olarak namazda onları hatırlamakla emr olunduk ki şöyle diyoruz:
Allah’ım, İbrahim Aleyhisselâm ve âline salât
ettiğin gibi Muhammed Aleyhisselâm ve onun âline de salât et.
(4)
HACER-ÜL ESVED
Hadisi Şerif: Şüphesiz Haceri Esved cennetten (getirilmiş)tir
ve tekrar kaldırılır. İnsanlar onu tavaf
edip dururlarken bir sabah onu bulamazlar. Kıyamet günü iki gözü ve bir de dili
olduğu halde haşr olunur ve kendisini istilâm edenlerin lehinde şahitlik eder.
Başka bir rivayet ise şöyledir:
Dünya ehlinden kim onu öperse ona şefaatçi olur ve şefaati kabul edilir.
Haceri Esved kardan daha beyaz idi. Şirk ehlinin
hataları (günahkâr, cünüp ve hayızlı olanların dokunmaları) onu kararttı.
İsyankârların dokunuşu olmasa idi mutlaka şefaat ederdi.
Haceri Esved Allah’ın kuvvet ve bereketidir, onu
istilam ettikleri zaman onlar üzerine bereket iner.
Haceri Esved ile Rukn-û Yemeni hata ve günahları
temizler.
Hadisi Şerif:
Hac ile Umreyi peşi sıra yapın. Zira o ikisi
fakirlik ve günahları giderir. (Ramuz 1/247)
Hasan-ı Basri Rahmetüllahi Aleyh’den:
Kabeyi Muazzama etrafında üç yüz peygamber (in
kabri) vardır. Bunlardan yetmiş tanesi Haceri Esved ile Rukn-u Yemeni arasında
(bulunan tarafta)dır. İsmail Aleyhisselâm ve annesinin kabri de Haceri Esved
ile (Altın ) oluk arasında kalan bölümdedir.
TAVAF EDENLERİN AFFINI İSTEDİKLERİNİ DE AF EDERİM
Rivayet:
Allâh’ü Teâlâ Beyti Şerifi kırmızı yakut halinde Cennetten indirdi. Biri doğuda diğeri
batıda zümrütten iki kapısı vardı. Adem Aleyhisselâma şöyle buyurdu:
“-Ben, senin için Arş’ımın tavaf olunduğu gibi tavaf
olunacak bir nesne indirdim.”
Bunun üzerine Hazreti Adem Hind diyarından hicaza doğru yaya olarak yola çıktı.
Mekke’ye geldiğinde Melekler kendisini karşıladı ve:
“-Ey Adem! Allah haccını mebrur ve makbul kılsın.
Biz bu mekanda iki bin yıldır haccediyoruz, dediler. Hazreti Adem:
“-Hac ve tavaf esnasında ne okuyordunuz?” diye
sordu. Melekler:
“-Sübhanallâhi velhamdü lillahi velâ İlâhe illallahü
vallahü ekber” dediler. Adem Aleyhisselâm:
“-Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim’i de ilave edin,” dedi.
Adem Aleyhisselâm Cenabı Hakka şöyle nazlandı:
“-Ya Rabbi, her işçinin ücreti vardır, benim ücretim
ne olacak?”
Allâh’ü Teâlâ:
“- Bu Beyti tavaf ettiğin zaman seni af ederim,”
buyurdu. Adem A.S:
“- Ya Rabbi artır”, dedi. Allâh’ü Teâlâ :
“-Evladını da bu beyti tavaf ettikleri zaman
mağfiret ederim,” buyurdu. Adem A.S:
“-Ya Rabbi daha da arttır”, dedi. Allâh’ü Teâlâ :
“-Tavaf edenlerin affını istediği kimseleri de af
ederim,” buyurdu. Adem Aleyhisselâm
“-Allahım, yeter, yeter” dedi.
(3)
Meleklerin Hazreti Adem’e haccettiklerini
söyledikleri beyt, Beyti Mamurdur. Tufan günlerinde Allâh’ü Teâlâ onu dördüncü kat semaya kaldırmıştır ve onun yerine Kabe-i Muazzama inşa
edilmiştir.
Rivayete göre:
Allâh’ü Teâlâ İbrahim Aleyhisselâma Kabeyi inşa etmesini emretti ve Cebrail
Aleyhisselâma da yerini öğretti. Bir gölge gönderdi ve İbrahim Aleyhisselâma:
“-Ey İbrahim, bu gölgenin üzerine inşa et, ne
noksan, ne de fazla olsun,” diye nida edildi.
Hazreti İbrahim Kabeyi Muazzama’yı beş dağdan
getirilen malzeme ile inşa etti. Bunlar; Tur-i Sinâ, Sevr, Lübnan, Cudi ve
Hira’dır. İnşaat bitince Cebrail Aleyhisselâm Sema’dan Hacerül Esved’i getirdi.
Başka bir kavle göre de Tufan’da Hacerül Es’ad Ebu Kubeys dağına kaldırılmıştı.
Dağ harekete geçti, içinden Hacerül es’ad alındı ve Kabe’ye konuldu. (Keşşaf).
HİKAYE
TAŞLARI ŞAHİT TUTTU
İbrahim Vasıti’den;
Bu zat bir keresinde Arafat’ta vakfede idi. Elinde
de yedi adet taş vardı. Taşlara şöyle seslendi;
-“Ey taşlar, şahit olun ki ben “Eşhedü en lâ İlâhe
illallah ve enne Muhammeden abdühü ve Rasûlüh” diyorum.
O gece rüyasında şöyle gördü : Sanki kıyamet kopmuş,
kendisi hesaba çekilmiş ve Cehenneme gitmesi hüküm olunmuş. Cehennemin bir
kapısına götürülmüş. Bir de ne görsünler, taşlardan birisi kendisini Cehennemin
kapısı önüne atmış. Azap melekleri onu kaldırmak için toplandılar ama muvaffak
olamadılar. Sonra o zatı başka bir kapıya götürdüler ki yedi taştan ikincisi o
kapının önünde. Melekler onu da kaldıramadılar. Yedi kapıya da götürdüler, taşlar şöyle diyordu:
“Biz şahitlik ederiz ki bu kişi Allah’tan başka İlâh
olmadığına ve Muhammed Aleyhisselâm’ın Allah’ın Rasülü olduğuna şahadet etti.”
Sonra onu Arş’a götürdüler. Rab Teâlâ buyurdu ki;
Sen taşları şahit tuttun, onlar senin hakkını zayi
etmedi. Ben nasıl olur da senin hakkını zayi ederim. Tevhidim (birliğim)
üzerine olan şahitliğine ben de şahidim.” Allâh’ü Teâlâ o kişiye;
“-Cennete gir” der. Cennetin kapılarına
yaklaştığında onları kapalı bulur. “La İlâhe illallah” kelime-i tevhidi gelir
ve kapılar açılır. O adam da cennete girer.
(6)
HAC İBADETİ FARZI AYINDIR
Hac ibadeti şartlar gerçekleştiğinde fevri (acele)
olarak farzı ayındır. İmkan sahibi olduğu vakitlerin başında yerine getirilmesi
vacip olur. Geciktirilmesi bize göre tahrimen mekruhtur. Geciktiren kişi
günahkar olur, fasık olur ve şahitliği reddedilir.
Denildi ki:
Hac ibadeti kendisine farz olan kimse haccetmese ve
malı telef olsa, haccedecek kadar malı kalmasa, haccetmek istese bu durumda
ödemeye kesin kanaat sahibi olursa haccını eda etmek için borç alması gerekir.
Eğer borç alır, hacceder ve fakat borcunu
ödeyemezse de ölse ahirette Hazreti
Allah’ın onun borcunu ödetmesi ümit edilir.
Eğer ödeyememe kanaati yüksek ise borç almamalıdır.
(İbni Abidin)
(7)
Hac için meskenini (evini) satmak gerekmez. Zira
mesken asli ihtiyaçlardır. Satıp onun parası ile haccetmek doğru değildir.
Yalnız parası olup da evi olmasa ve o beldede oturanlar hac için çıkıyorlarsa
haccetmesi vacip olur. Fakat o beldede oturanlar hacca çıkmadan (mevsimden)
önce satın alırsa böyle değildir.
Evlenme de bu konuda ev alma gibidir.
(5)
Salihlerden biri haccetmişti. Arafat’tan
ayrıldığında çantasını orada unuttuğunu hatırladı. Arafat’a döndüğünde orada
maymun ve hınzırlarla karşılaştı ve korktu. Kendisine;
“-Korkma, biz hacıların günahlarıyız, bizi burada
bırakıp tertemiz olarak gittiler,” denildi. Çantasını aldı ve hayretler içinde
oradan ayrıldı.
(8)
MEKKE VE MEDİNE’NİN FAZİLETİ
Ebu Hanife’ye göre Mekke’de oturmak mekruhtur.
Hazreti Allah oranın şerefini üstün kıldığından, orada iyiliklerin mükafatı çok
olduğu gibi günahların cezası da daha ağırdır. Dışarıdan gelip de orada oturan kişi kendini muhafaza edemez.
Ama Mekke’liler böyle değildir.
Diğer üç imam Mekke’de oturmanın mubah olduğunu
söylediler.
İmamı Gazali dedi ki:
Ebu Hanife nin görüşü hakkında bilginler şöyle dedi;
Mekke’de oturmanın mekruh olması, o beldenin
faziletine mani değildir, şerefini eksiltmez Zira bu kerahetin sebebi;
kendisinde Kabe-i Muazzama, Rükün , Mültezem, Hacer-ül Esved ve zemzem suyu
gibi çok kıymetli şeylerin bulunduğu bir yerin hakkına riayet etme hususunda
insanların noksan olması, gereken saygıyı gösterememesidir.
Hadisi Şerif:
Zemzem suyu hangi maksatla içilirse onun içindir.
Eğer onu şifa dileyerek içersen, Allah sana şifa verir. Karnını doyurması için
içersen Allah seni doyurur. Eğer susuzluğunu kesmek için içersen onu keser. (Ramuz 2/368)
İbn-i Abbas zemzem içerken şöyle dua ederdi:
“Allahım, senden fayda veren ilim, geniş rızık ve
her hastalıktan şifa isterim.”
İbni Mübarek de zemzem içerken; “Allahım,senin
peygamberin “zemzem ne için içilirse onun içindir” buyurdu. Ben de kıyamet
gününün susuzluğu(nu hissetmemek) için içiyorum” der ve sonra da içerdi.
Rivayete göre:
Kabe-i
Muazzama’nın Rükun ile Makamı İbrahim arası Mültezemdir. Afete uğrayan bir kişi
orada dua ettiğinde kurtulur.
Cebrail Aleyhisselâm kanadı ile yere dürtüp zemzem
suyunu meydana çıkardığı zaman İsmail Aleyhisselâm’ın annesi (etrafa akıp
gitmesin diye ) kumları toplayıp önünü çevirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselâm bu mevzuda şöyle
buyurmuştur:
“-Allah (İsmail’in anası) Hacer’e rahmet etsin.
Eğer o, Zemzemi kendi haline bıraksaydı, muhakkak bu su, akar bir ırmak olarak
devam ederdi. Zemzem suyu dünya ve ahiret hususlarında hangisi için içilirse
onun için olur.”
Mesuliyet duygusu içinde ve gönül hoşluğu ile
hacceden, Beytullah’ı ziyaret eden kişilerin yüksek mertebe ve şerefine delalet
eden hadisi şerifler vardır.
Aleyhisselâm Efendimiz buyurdular:
-Hac ve umre edenler Allah’ın cemaat ve elçileridir.
Onların istediklerini verir, dualarını kabul eder. İnfak ettikleri bir dirhem
için milyon karşılık verir.
Hadisi Şerif:
Hacı (adayı) evinden çıktığı zaman Allâh’ü Teâlâ’nın muhafazasındadır. Haccın
rükunlarını yerine getiremeden önce ölürse Hazreti Allah onun mükafatını tam
verir. Eğer bu rükunları yerine getirirse geçmiş ve gelecek günahları af
edilir.
Yine Aleyhisselâm efendimiz şöyle dua buyurdular:
-Allahım, hacıları ve hacıların bağışlanmasını
dilediğini kimseleri af et.
Eskiden büyükler gazaya gidenleri uğurlar, hacdan
dönenleri de karşılayıp gözlerinden öperler ve dualarını isterlerdi. Bunu da
onlar günahlarla kirlenmeden evvel yaparlardı.
Nebi Aleyhisselam’dan:
Muhakkak Hazreti Allah şu Beyte her yıl altı yüz bin kişinin onu haccedeceğini
vadetti. Eğer altı yüz binden az olursa Allah eksiği meleklerden tamamlar.
Kabe-i Muazzama süslenmiş gelin misali haşr olunur.
Onu haccedenler örtüsüne yapışır, etrafında yürür ve onunla birlikte Cennete
girerler.
Kabe’yi ilk defa örtü ile örten Abdullah bin
Zübeyr’dir. Bir çeşit ipekten örtü yaptırmıştı. Onu kokularlar, kokusu Haremin
dışından hissedilirdi.
(9)
MEKKE VE MEDİNE’NİN DİĞER BELDELERE ÜSTÜNLÜĞÜ
Bilal bin Hars Nebi Aleyhisselâm dan nakletti:
-Medine’de geçirilen bir Ramazan, diğer beldelerde
geçirilen bin Ramazan dan hayırlıdır. Medine’de kılınan bir Cuma namazı da
diğer beldelerde geçirilen bin Cumadan hayırlıdır.
Cami-us Sağir’de Ebud-Derdâ’dan nakledildiğine göre
Efendimiz Aleyhisselâm şöyle buyurdular:
-Mescidi Haramda kılınan bir namaz (başka yerde
kılınan ) yüz bin namaza denktir. Mescidimde kılınan bir namaz bin namaza
denktir. Beyti Makdis’te kılınan bir namaz ise beş yüz namaza denktir.
Hadisi Şerif: İmam-ı Ahmed rivayet etti.
-Medine ehline eza eden bir kimse benim etrafımda
olanlara eza etmiş olur.
Hazreti Enes Radıyallâhü Anh’a soruldu:
-Rasülüllah Aleyhisselâm Medine’yi haram (muhterem)
kıldı mı? Enes şöyle cevap verdi:
-Evet, onun yeşil otu, bitkisi koparılmaz. Kim bunu
yaparsa Allah’ın laneti, meleklerin laneti ve bütün insanların laneti üzerine
olsun.
Sad bin Ebi Vakkas’dan;
Nebi Aleyhisselâm buyurdular ki:
-Medine’nin iki kara taşlık tepesi arasını
(burasının ağacını kesmeyi ve avını öldürmeyi) haram kılıyorum.
Medine’de doğusunda ve batısında olmak üzere iki
kara taşlı tepe vardır. Medine bu iki
tepe arasındadır.
Başka bir Hadisi Şerif de şöyledir:
-Allah’ım, İbrahim (Aleyhisselâm) Mekke’yi haram
kıldı. Ben de Medine’nin kara taşlık iki tepesi arasını haram kıldım.
Aleyhisselâm Efendimiz buyurdular:
-Medine ehli üzerine bir zaman gelir ki insanlar
oradan bereketli ve sulak yerlere giderler. Oralarda iyi bir hayat ararlar ve
bulurlar. Sonra gelir, ehlini de oralara götürürler. Medine kendileri için daha
hayırlıdır, keşke bunu bilmiş olsalar.
(10)
İslam şeriatı ile biraz alakası olan kimseye göre
şüphe yoktur ki; Aleyhisselâm Efendimizin Kabri Şerifi cennet bahçelerinden bir
bahçedir. Hatta ondan da faziletlidir. Onun içindir ki, Medine’nin Mekke’den
faziletli olduğu söylendi.
Peygamberimiz’in kabrini istisna ederek bunun aksi
(Mekke’nin Medine’den faziletli olduğu) söylendi. Dediler ki:
“-Aleyhisselâm Efendimizin türbesi Beytullah’tan,
Arştan ve diğer şeylerden faziletlidir.”
İmamı Gazali Rahmetullahi Aleyh de bu görüştedir.
(11)
RAVZA’DA RASÜLÜLLAH’IN ELİNİ ÖPTÜ
Rasülüllah Aleyhisselâm’ın, kabrinde, söylenenleri
işittiğine şu hadise delalet eder.
İshak bin Sinan Nebi Aleyhisselâm’ın kabrini on yedi
defa ziyaret etti. Her ziyaretinde:
-“Esselamü aleyke ya Rasülallah!” der, Aleyhisselâm
Efendimiz de:
-“Ve aleykesselam ya ibni Sinan” diye mukabele
ederdi.
Seyyid Ahmed-i Rufai Kuddise Sirruh her yıl hacca
gidenler ile Nebi Aleyhisselâm’ın kabrine selam gönderirdi. Hazreti Allah
kendisine haccı nasip ettiği zaman kabri şerifin huzurunda durdu ve şöyle
dedi:
-“Uzaktan ruhumu gönderiyordum ve benim yerime bu
toprağı öpüyordu. Şimdi ise mübarek elini öpme zamanı geldi, elini uzat ki
dudaklarım onu öpmekle şereflensin”
Bunun üzerine Aleyhisselâm efendimizin mübarek eli
kabrinden uzandı, dışarı çıktı ve O da kemali edeple öptü. (Şerhi
Kaside-i Ulya)
Bu gibi hadiseleri inkar etmemelidir. Zira bu inkar,
insanı kötü sona götürür. Ancak kabir ahvali ahirete ait hallerdendir. Şüphesiz
ki onu herkes anlayamaz. Ancak Evliyayı Mukarrabinden kendisine manevi perde
açılanlar anlayabilir. Zira ahiret meta-ı bâki, dünyadakiler ise fanidir.
Aralarında zıtlık olduğundandır ki, fani olan baki olandan faydalanamaz.
Aralarında zıtlık olduğundan fâni olan bâki olanı anlayamaz.
Aleyhisselâm Efendimiz Küsuf (Güneş tutulma)
namazındaki mütereddit halinden sorulduğunda buyurdular ki:
-“Cenneti gördüm, unkud (kılçığı olmayan parlak bir
balık) dan yemek istedim. Eğer onu almış olsaydım dünya ayakta kaldığı müddetçe
ondan yiyebilirdiniz.”
Bunun benzeri şu haldir ki; miskteki güzel kokunun
varlığına rağmen, nezle olan kimse bu kokuyu hissedemez.
Burada, Medine ehli çok ilim ve temiz huy sahibi
oldukları için suya benzediklerine işaret vardır. Onlara her hangi bir hile ve
kötülük düşünenlerin hilesi kendi aleyhlerine döner.
“Bu durum sadece Aleyhisselâm Efendimizin hayatta
olduğu zamana mahsustur” denilse de doğru olan, bu hükmün umumi olduğu,
vefatından sonra da geçerli olduğudur.
Görülmez mi ki; Ümeyye oğulları zamanında Mekke’ye harb ilan eden İbni Ukbe dönüşünde
helak oldu. Yine Yezid bin Muaviye de döndükten sonra helak olmuştu.
Rasülüllah Aleyhisselâmı ve Medine-i Münevvere’yi
ziyaretin faziletine dair gelen çok rivayet vardır.
Enes Radıyallâhü Anh’ın rivayet ettiği bir Hadis Şerif’te
Aleyhisselâm Efendimiz şöyle buyurdular:
-Kim ki sevap kastederek Medine’de beni ziyaret
ederse, o benim mücavirim (komşum) olur. Kıyamet gününde ona şefaat ederim. (Sahihi Buhari Tecridi
Sarih Tecrümesi 4/176)
Hadisi Şerif: “ Mümin hangi topraktan yaratıldı ise yine o
toprağa defnedilir.”
Öyle ise Aleyhisselâm Efendimiz insanoğlunun en
şereflisi oluğu gibi hususiyle onun mübarek cesedini içinde barındıran toprak
da diğer topraklardan daha üstündür. Zira o, tartışmasız, miskten daha
güzeldir. Başka yerlerde buruna çekip koklanmazken, peygamberimizin kabrini
ziyaret eden, oranın havasını zevkle koklar, içine çeker.
En azından, Rasülüllah’ın mescidinde secde halinde
iken alnını ve burnunu onun toprağının üzerine koyup koklamak suretiyle bu iş
yapılır.
Hazreti Fatıma Radıyallahü Anha’dan:
Ahmed’in türbesini koklayana ne oluyor?
Bir daha başka bir koku koklamıyor.
İmamı Gazali de şöyle diyor:
Rasülüllah’ın mübarek kemiklerinin karıştığı toprağa
muadil olacak hiçbir toprak yoktur.
O mübarek toprağı öpen ve onun güzel kokusunu
koklayan kimseye müjdeler olsun.
Hususiyle, aşk ile koklayanlar, manevi tat olarak
onu genzine çekenlere müjdeler olsun.
Şiir:
Seven kimseye sevgilisinin (bulunduğu yerin)
toprağı, her sürmeden daha faydalı ve her güzel kokudan daha güzeldir.
Görmez misin ki, insanlar Leyla’nın kabrini
Mecnundan sakladılar da O, toprağı koklaya koklaya O’nun kabrini buldu.
Beyit
Halk Leyla’nın kabrini sevgilisinden gizlemek
istediler.
Halbuki kabrinin toprağının kokusu kabre delalet
ediyordu.
Ne mutlu Medine-i Münevvere ve Ravza-i Mutahhara’yı
ziyaret etmek suretiyle o mübarek toprağı koklayanlara! Lâkin o toprağı ancak
sadık muhabbet ehli koklayabilir.
Denildi ki:
Kabir ahvali ahiret işlerindendir. Onu, keşif
ehlinden ancak, perde kendisine açılanlar anlayabilir.
Rivayet
edildi ki;
Bir arabi Aleyhisselâm efendimizin kabrine geldi,
ziyaret etti ve göz yaşları ile şu şiiri okudu:
Ey, kemikler kendisine defnediln mekanların en
hayırlısı!
Onun güzel kokusu ile ovalar ve tepeler mis kokuyor.
Canım feda (ya Rasülallah) senin bulunduğun kabre,
İffet orada, cömertlik orada, kerem orada.
Hasılı, müminin inancında Ravza-i Mutahhara’nın
toprağı bütün güzel kokulardan daha üstündür.
Medine-i Tâhirenin faziletindendir ki, güzel kokuların kokusu diğer beldelere nisbetle
Medine’de kat kat fazla olur.
Rasülüllah’ın şu hadisi şerifi bu fazilet cümlesindendir:
-“Allahım! Mekke’yi bereketli kıldığın gibi
Medine’yi de benim (için her şeyini ziyade et, kat kat fazla) eyle.”
Hadisi Şerif:
Medine’nin sıcağına ve meşakkatlerine sabreden
kimseye Hazreti Allah’ın cenneti lütfedeceğine ben kefilim.
Hadisi Şerif:
Körük demirin pasını
giderdiği gibi, Medine’de (insanların şerleri sebebiyle oluşan (günah)
pisliğini giderir.
Aleyhisselâm Efendimiz (Müşriklerin baskısı
neticesi) Mekke’den çıkarken şöyle buyurdular:
“-Allahım! Mekanların (beldelerin) bana en sevimli
olanından çıkardın, sana en sevimli olanında iskan eyle.”
Şu bir gerçektir ki; Mahallin şerefi orada bulunan
zatın şerefi ile, meskenin kerameti de oturan kişinin kerameti iledir.
Buna göre; bir kimse “beldenin en mübarek ve en
hayırlı olanında oturmak üzere yemin etse, onun ancak Medine-i Münevvere’de
oturması icab eder.
1 Zimmi: İslam devleti tebaasından olan ve haraç veren
Hıristiyanlar, Yahudiler.
1 Mikat: Doğrudan harem bölgesine veya Mekke’ye gelen ve bu bölgenin dışında ikamet eden kimselerin ihramsız geçemeyecekleri sınırları belirleyen noktalar.
1 Cizye: Müslüman olmayan tebaadan alınan vergi.
1Evtad: Allah'ın önemli kullarından bir kısmına verilen ad.