21. SOHBET  KALP HASTALIKLARINDAN CİMRİLİK

 

Meali: O günde ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak (o günde Allah’a eş koşmaktan ve şüpheden) temizlenmiş bir kalple gelen faydalanır.(Eş- Şuara –88,89)

 

Kalp hastalıklarının dokuzuncusu, cimrilik ve eli sıkı olmaktır.

 

Cimrilik: Zekât, sadaka-i fıtır, kurban, adak, öşür, haraç ve kişiye borç olan nafakalar gibi şer’î hükümle sabit olan harcamaları, nafile sadaka, yakınlara, komşulara, arkadaş ve dostlara hediye gibi mürüvvet1 gereği yapılması gereken harcamaları yapmamaktır.

 

Cimriliğin en son noktası ise; yemek, giyinmek hususlarında kendisine karşı yaptığı cimriliktir. Ancak hastalık sebebiyle, tedavi olmak için yemezse; yahut nefsanî arzuları defetmek, nefsi mağlûp etmek gibi riyazat için yemeyi giyinmeyi terk ederse bu cimrilik sayılmaz.

 

Hadis-i Şerif: Üç şey insanı helâka sürükleyen hususlardandır. Bunlar:

1. İtaat (tatbik) edilen cimrilik, 2. Nefsin arzu ve isteklerine uymak, 3. Kulun kendi kendini beğenmesidir. (1)

 

Cimriliğin her çeşidi kötüdür.

Ayet Meali: Allah’ın lütfettiği şeyde cimrilik edenler, sakın bunu kendilerine hayırlı bir iş sanmasınlar. Aksine bu, kendileri için bir şerdir. Onların cimrilikte bulundukları şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yeryüzünün mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

 (Al-i İmran-180)

 

Hadis-i Şerif: Abdullah İbni Ömer (R.A)’ dan: Cömerdin yemeği şifa, cimrinin yemeği ise hastalıktır.

 

Çünkü cimri, kendine ağır gelerek ve gönül hoşnutluğu olmaksızın misafirine yemek yedirir. Onun için: “Cimri, tıbba zulmeder.” denilmiştir.

 

Hadis-i Şerif: Aişe (R.A)’ dan: Allah dostları güzel ahlâk ve cömertlik üzerine halk olunmuşlardır.

 

Çünkü bu iki huy kemâlin, olgunluğun, aslı ve temelidirler. Peygamber Efendimiz, “ahlâkı güzel olanların kendisine yakın olacağını vaat etmiştir.

 

Hadis-i Şerif: Ebu Hureyre (R.A)’ dan: “Cömertlik, kökleri Cennette olan bir ağaç (gibi) dir. Cimrilik ise, Cehennemde bir ağaç (gibi) dir.

 

Cömertlik; kişinin kerem sahibi iyi bir insan olduğuna, rızkına kefil olan Allah-ü Tealâ’nın harcadıklarının yerine kendisine daha iyisini vereceğine inandığına delâlet eder. Kim bu köke iyi yapışırsa sağlam bir ipe yapışmış olur. Cimrilik ise iman zayıflığına, Allah’ ın rızkına kefil olduğuna güvenmemeye delalet eder ki bu hal insanı hüsrana götürür. Cimriliğin en kötü yanı; fakir gibi hayat sürer, kıyametteyse zenginler gibi hesaba çekilir. “Fakir müminler, zengin müminlerden 500 yıl önce Cennet’e gireceklerdir” denildi ki; “Cimrinin dostu olmaz”.

 

Hadis-i Şerif: Ebu Hureyre (R.A)’ dan: Cömert; Allah’ a yakın, insanlara yakın, cennet’e yakın ve cehennem’den uzaktır. Cimri, Allah’ dan uzak, insanlardan uzak, Cennet’ten uzak ve Cehennem’e yakındır.(2)

 

Hadis-i Şerif: Dikkat edin! Her cömert cennet’tedir. Bu; Allah üzerine vacip, ben de kefilim... Yine dikkat edin! Her cimri cehennem’dedir. Bu Allah üzerine vacip, ben de kefilim...

 

Bu faziletlerinden dolayı, Evliyaullah’ ın en büyük ahlâklarından birisi; cömertlik idi. (3)

 

HİKAYE:

 

HAZRETİ HASAN (R.A)’IN CÖMERTLİĞİ

 

Adamın biri, Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan’ dan ihtiyaç dileğinde bulundu. Hz.Hasan, Elli bin Beş yüz dirhem ve 500 dinar verdi ve adama: “Bir hamal getir, paraları taşısın. Taşıma bedeli de bana ait.” dedi. 

 

Yine kadının biri, Hz.Hasan’ dan bir miktar bal istedi. Hz. Hasan da kendisine bir tulum bal verilmesini emretti. “Bu kadın daha azı ile de kifayet ederdi.” diyenlere: “O ihtiyacını istedi, biz de varlığımıza göre verdik.” dedi.

 

Hz.Ali (R.A.) bir gün ağladı. “Niçin ağlıyorsunuz?” diye soranlara: “Bana yedi gündür misafir gelmedi. Allah’ ın beni hakir, değersiz kılmasından korkuyorum.” diye cevap verdi.

 

Abdullah bin Ebi Bekr (R.A.) yolda giderken susadı. Fakir bir kadının evinden su istedi. Kendisine bir bardak su verdiler. Hz. Abdullah suyu içti. Geri dönünce, o fakir kadına on bin dirhem gönderdi.

 

Cömert; zekât, keffaretler, adak ve kurban gibi Allah-ü Tealâ’nın hakkını yerine getiren, fakirlere de yardımcı olan kişidir.

 

 Cimri; zekât ve keffaret, adak ve kurban gibi Allah-ü Tealâ’nın hakkını yerine getirmeyendir. Haramdan kazanıp israf eden, cömert değildir.

 

Hadis-i Şerif: Cömertin günahını, âlimin hatasını, verdiği hükümde âdil olan sultanın kibrini affediniz. Onlardan her birinin ayağı kaydıkça, Allah-ü Tealâ ellerinden tutar ve onlar Allah-ü Tealâ’nın inayeti ile örtülmüşlerdir.1

 

Cimriliğin sebep olduğu felaketler pek çoktur. Bir kısmı ayet-i kerime ve hadisi şeriflerde zikredildi. Ayrıca;

 

Ebu Said-il-Hudri’nin rivayetinde Efendimiz şöyle buyurdular.

Hadis-i Şerif: İki haslet var ki bunlar bir müminde toplanmaz: Cimrilik ve kötü huy.

 

Hz.Ebubekir (R.A.)’ın rivayetinde Efendimiz buyurdular ki:

Hadis-i Şerif: Şu üç zümre Cennet’e giremez: Hıbb, bahil, mennan.

 

Açıklama:

Hıbb; sahtekar, hilekar, insanlar arasını bozan kişi; tevbe etmedikçe.

Bahil; cimri, zekâtını vermeyen, yahut üzerindeki bütün kul haklarını yerine getirmeyen veya kendisine gelen kişilerin sıkıntısına katlanamayan, onlara karşı vazifesini yapmayan kişiler.

Mennan; insanlara verdiği sadakaları başa kakan kişi.

Bunlar hesap görmeden, azap çekmeden; ilk olarak cennet’e girenlerle beraber cennet’e giremeyecekler.

 

Hadis-i Şerif: Abdullah İbni Ömer (R.A.)’ dan: Bu ümmetin önce geçenlerinin kurtuluşu zühdlük (dünyayı kerih görüp değer vermemek)’le ve yakîn (Allah’ ın Cennet ve Cehennem’ine kat’i inanıp ona güvenmek)’ledir. Sonra gelenlerin helâkı ise cimrilik ve emel2ledir.

 

Açıklama: Ahir zamanda, cimrilik ve emelin galip olmasıyla; çok mal toplamak, hırs, fitne, harpler ve adam öldürmeye sebep olan mal sevgisi artar. Bu da insanı helâka düşürür.

 

Hükema şöyle demişlerdir: Cahil emele, akıllı da amel (iş)e güvenir.

 

Emel, serap gibidir. Onu gören aldanır, ümitlenen kaybeder, zarara uğrar. Bişri Hafi (R.A.) “Cahilin aleyhinde konuşmak gıybet olmaz. Bahilin yüzüne bakmak insanın kalbini katılaştırır” demiştir.

 

Hadis-i Şerif: Allah’ım! Cimrilikten sana sığınırım!

 

Cimriliğin Sebebi:

Malın kendisini sevmek. Dünya süsüne meyletmek, dünyada kalmaya düşkün olmak, uzun ve boş düşünceler.

 

Ancak, sadaka vermek, hayrata ve iyiliğe sarf etmek, bedenî ihtiyaçlarını gidermek, ibadet ve taat için güç kuvvet kazanmak, üzerindeki borcu ödemek, ailesinin nafakasını temin etmek gibi sebeplerle malı sevmek, cimriliğe sebep değildir.

 

Hadis-i Şerif: Nefsin bineğindir, ona yumuşak davran!

 

Abdurrahman İbni Avf (R.A.)’ dan rivayet edilen bir Hadis-i Şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar: Şeytan şöyle dedi;“Mal sahibi şu üç hileden kendini kurtaramaz: 1- Sabah akşam ben ona uğrar (vesvese veririm.), 2-Helal olmayan yoldan kazanıp hak olmayan yerde harcamak, 3-Malı ben ona sevdiririm de onu hakkından men eder.”.

 

Açıklama:

 

Sabah akşam uğrarım: Ona vesvese verip sapıtmak için devamlı uğraşırım.

 

Hak olmayan yerde harcamak: İsyan ve günah olan yerde harcamak. Makam mevki sahibi olmak, istediklerini elde etmek için, zalimlere, idarecilere yedirilen yemekler ve takdim edilen hediyeler de bu kabildendir.

 

Malı ona sevdiririm: Malı onun gözünde makbul kılarım.

 

Hakkından men eder: (4) Zekât, hac, kurban, üzerine lazım olan nafaka, adaklar, keffaretler, öşür gibi dini vazifeleri yerine getirmez. Mal sahibi bu iç hileden biriyle veya tamamıyla karşı karşıya kaldığı zaman iyi düşünmeli, şeytanın tuzağına düşmemelidir.

 

Hadis-i Şerif: Dinar ve Dirhem kulları lanetlenmişlerdir 1.

 

Hasan (R.A.) şöyle demiştir:İblis, yeryüzünde basılan ilk gümüş parayı alıp yüzüne gözüne sürmüş ve; “Seni seven benim kölemdir.” demiştir.

 

Hadis-i Şerif:Ka’b (R.A.)’dan: Her ümmet için bir fitne vardır2. Benim ümmetimin fitnesi de maldır.

 

Çünkü mal, kalbi itaatten alıkoyar, ahireti unutturur. Mal sevgisi de; evlad-u iyal sevgisinden kaynaklanır. Zira insan, “çoluk çocuğum ihtiyaç içinde olmasın” diye dünyalık kazanmaya çok gayret eder. Bu arada ahireti unutur, ibadet ve taattan uzaklaşır. Hâlbuki Hz. Allah, bütün çocukları rızkları ile yaratmıştır. Hatta herkesin rızkı; yerler ve gökler yaratılmadan elli bin sene önce takdir edilmiştir. Kim takdir edilen rızktan daha fazlasını isterse; kendini zorlamış, cismini boş yere yormuş olur. Kişiyi rızkı ecelinden daha çok arar bulur. Kimse kendisi için takdir edilen rızkı yemeden ölmez.

 

Nice evlatlar vardır ki; kendilerine babalarından hiç miras intikal etmemiştir. Ömer İbni Abd’il- Aziz (R.A)’in evladı gibi ki; her birerine 14’er dirhem düşmüştür.

 

Nice evlatlar vardır ki; büyük miktarda mal isabet etmiştir. Velid bin Abdulmelik’in evladı gibi ki; her birerine ölçek ölçek altın düşmüş, az zaman sonrada bazıları ellerindeki malları kaybedip dilenmeye başlamışlardır.

 

İmkan ölçüsünde kalbinden hırs ve dünya sevgisini çıkarıp atmalısın. Çünkü bu tedavisi güç olan bir hastalıktır. Hususuyla ileri yaşlarda kötü ve çirkindir, tedavisi de imkansız gibidir.

 

Hadis-i Şerif:İnsanoğlu yaşlandıkça onda iki haslet gençleşir: Hırs ve tûl-u emel.

 

Kısaca, cimrilikten kurtuluş, cimrilerin kötülüğü ve insan tabiatının onlardan nefret ettiği, malın kötülüğü, felaketleri, cömertlerin dünyadan yüz çevirmenin övülmesi hususunda gelen ayet, hadis ve büyüklerin sözlerini düşünmekle mümkün olur (5) .

 

 

DUA

 

Allahım! Şeytanın kızı mesabesinden olan dünya sevgisini bizim kalblerimizden çıkar! Her an onun vesvese ve dalâlete düşürme çabalarından bizi koru. Ölüp ihsan ve ikram yurdu olan Cennet’ine girinceye kadar. Ey ceza (kıyamet) gününün sahibi! Gözlerimiz sana kavuşmakla aydınlanıncaya kadar kalblerimizi iman ve islam üzere sabit kıl!

Allahım! Cimrilikten, korkaklıktan, erzel’i ömre bırakılmak (aşırı yaşlılık)’tan sana sığınırız. Allahım! Taşkın davranışlardan, fakirlik zilletinden, yolculuk üzüntüsünden sana sığınırız!

 

Ey va’dini yerine getiren! Söz alıp (sözünde durmayanları) affeden! Zulmeden ve günah işleyenleri affet!

 

Allahım! Yaşlanmadan önce ihtiyarlatan kadından, vebal olan evlattan, cezaya sebep olacak maldan sana sığınırız!

 

Gördüğü iyiliği örten, kötülüğü ifşa eden arkadaştan sana sığınırız!

 

Allahım! Bizi rezil edecek her amelden, eza verecek her arkadaştan, bizi alıkoyacak her ümitten, seni unutturacak fakirlikten, azdıracak zenginlikten sana sığınırız! Sen herşeye kadirsin! Ey merhametlilerin en merhametlisi duamızı kabul eyle! Amin!

 

 

 

 

KALP HASTALIKLARINDAN CİMRİLİK-II

 

Kurtubi’nin Semere (R.A.)’ dan rivayet ettiğine göre: Bir adam Peygamber Efendimiz’e gelip; “Ya Rasülellah! Allah-ü Tealâ’ ya en yakın amel hangisidir?”dedi. Rasülullah; “Doğru söz ve emaneti eda etmektir.” buyurdu. Ben “Ya Rasülellah! Bize daha fazlasını öğret!” dedim. O;“Gece namazı (teheccüd) ve yazın sıcak ve uzun günlerde oruç tutmak.” buyurdu. Ben;“Daha fazlasını öğret!” dedim. O;“Çok zikir ve bana salât okumak. Bana salât okumak fakirliği giderir, yok eder.” buyurdu.

 

Kim fakirlik ile müptelâ olursa Rasülullah üzerine salâvat okumaya devam etsin. Çünkü; onun üzerine salâvat okumak; ‘dünya ve ahirette’ fakirliği giderir.

 

Allahümme Salli Alâ Seyyidina Muhammedin kalbi insanil vucudi ve nuri besairi ehliş-şühüdi ve alâ âlihi ve eshabihi ehlil keremi vel cudi.

 

Mânâsı: Allah’ım! Şühüd ehlinin göz nuru, vücut insanının kalbi efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ve onun kerem ve cömertlik sahibi âl ve ashabına salât (rahmet)eyle.

 

Rivayet:

HASED VE HIRSIN ZARARI

 

İblis, bir gün Nuh (A.S.) ile karşılaştı. Ona; “Ya Nuh! Sen hasetten ve haris olmaktan sakın. Çünkü ben Âdem’e haset ettim. Cennet’ten çıkarıldım. Âdem ise; bir ağaca haris (düşkün) oldu, o ağaçtan yasaklandı, sonra da Cennet’ten çıkarıldı.” dedi.

 

Rivayet:

 

İBLİS’İN SEVDİKLERİ VE SEVMEDİKLERİ:

 

 Yahya (A.S.) bir gün İblis’i aslî suretinde görüp, ona; “İnsanlar içinde sana en sevimli olanla, en sevimsiz olanı bana haber ver.” dedi. İblis; “İnsanlar içinde en çok sevdiğim cimri mü‘min; hiç sevmediğim de, cömert fâsıktır.” dedi. Sonra da; “Eğer sen Yahya olmasaydın; bunu söylemezdim.” dedi. ( Ruh-ul-Beyan)

 

(1)

4000 SENE TARTIŞILAN HUSUS

 

Peygamber Efendimizin Miracı’nın hikmeti açıklanırken bu meselenin izahı şöyle yapılmıştır: Mele-i âlâ’da, 4 mesele, dört bin sene kadar tartışıldı.1 Fakat halledemediler. Peygamber Efendimiz’e peygamberlik verilince, bu meseleyi onun halledeceğini anlayıp, Allah’ü Teâla’ya, onu göklere davet etmesi için yalvardılar. Allah-ü Tealâ, Habibini Kabe Kavseyn’e, yahut daha yakın makamlara davet etti. Vahyettiğini ona vahyetti. Sonra;

 

 ‘Ya Muhammed! Mele-i âlâ’daki melekler neyi tartışıyorlar biliyormusun? buyurdu.’ Efendimiz; ‘Evet. Keffaretleri, kurtarıcıları, derece yükseltenleri ve helâk edicileri.” diye cevap verdi. Allah-ü Tealâ; “Doğru söyledin!” buyurdu ve meleklere; “Müşkülleri halleden zatı buldunuz. İçinden çıkamadığınız bu müşkülleri Habibime sorun!” buyurdu. 

 

 

 

 

 

İsrafil (A.S.); “Günahlara keffaret olan şeyler nelerdir?” Peygamberimiz; “Soğukta güzelce abdest almak, cemaata yürümek, bir namazı kıldıktan sonra diğer namazı beklemek.” buyurdular.

 

Mikail (A.S.); “Dereceleri yükselten şeyler nelerdir?” Peygamberimiz; “Yemek yedirmek, selamı yaymak, insanlar uyurken gece namaz kılmaktır.” buyurdular.

 

Cebrail (A.S.); “Kurtarıcılar nelerdir?” Peygamberimiz; “Gizli ve aşikârede Allah’tan korkmak. Yoksulluk ve varlıkta doğru olmak, hiddetli ve hiddetsiz zamanlarda da adalettir.”buyurdular.

 

Azrail (A.S.) “Helâk ediciler nelerdir?” Peygamberimiz; “İtaat ve tatbik edilen cimrilik, nefsin arzu ve isteklerine uymak, kulun kendi kendini beğenmesidir.”. Peygamberimiz’in her cevabında Allah’u Te’âla; “ Muhammed doğru söyledi !” buyurdu.

 

Rivayet

 

Vehb ibni Münebbih (rh)anlatıyor:

Beni israil de bir abid vardı. Gece gündüz ibadetle meşgul olurdu. İblis onu dalâlete düşürmeye, hak yoldan ayırmaya çok uğraştı fakat muvaffak olamadı ve aralarında şu konuşma geçti. İblis:

“-Ademoğlunu ne ile yoldan çıkardığımı öğrenmek istermisin?” Abid:

“-Elbette isterim.”İblis;

“-Üç şeyle.” deyip şöyle anlattı: “1.Cimrilik, 2.Hiddet, 3.Sarhoşluk.

 

Bir adam cimri olduğu zaman biz onun malını, kendi gözüne az gösteririz. Zekatını vermez, diğer vazifelerini yerine getirmez ve başkasının malında gözü olur.

 

Bir adam hiddetli, öfkeli olduğu zaman biz onu top gibi istediğimiz tarafa döndürürüz.

 

Bir adam sarhoş olduğu zaman kulağından tutup keçiyi sürüklediğimiz gibi onu her türlü kötülüğe sürükleriz.

 (Şerhi Erbe-ini Neveviye)

 

(2)

Velhasıl cimrilik; kötü ve çirkin bir vasıf olup, kendisi ile vasıflananları cehenneme sevk etmesi hasebiyle aklı başında her kişinin yanında çok kötü, çok çirkin ve alçakça bir huy olarak kabul edilir. Şeytan insana cimriliği güzel gösteremez, onu cimriliğe teşvik de edemez. Ancak, fakirlikten ve ihtiyaç içine düşmekten korkutur, sonra onu cimri biri haline getirir.

 

Ayet Meali: Şeytan sizi yoksullukla tehdit eder ve (cimrilik ve diğer isyanlar gibi ) rezil şeyler emreder. Allah ise, bağışlama ve inayet vaat eder. O, ihsanı bol olan ve her şeyi hakkıyla bilendir. (El-Bakara- 268)

 

Şeytan fakirlikle korkutur: “Aman ha! Zekât ve sadakaları vererek malınızı harcamayın; sizin o mallara ihtiyacınız var.” diye vesvese verir. 

 

Hadis-i Şerif: Sadaka Şeytan’ın sırtını (gücünü) kırar.

 

Çünkü Şeytan; sadaka vermekten insanı men etmeye çalışır. Buna rağmen insan sadaka verince; Şeytan’ı mağlup ve kahretmiş olur.

 

Ahmed Bureyde (R.A.)’ın rivayetinde Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

 

Hadis-i Şerif: Bir adam sadakadan bir şeyi, kendini engellemeye çalışan 70 Şeytanın dişinden kurtarmadan veremez.

 

HİKAYE:

 

SADAKA VERMEK İSTEYEN.

Vaizin biri camide vaaz ederken: “Bir kişi sadaka vermek istediğinde; yetmiş adet Şeytan gelir. Onun eline, ayağına, kalbine yapışıp, sadaka vermekten men etmeye, onu vazgeçirmeye çalışır” deyince; cemaatten biri kalkıp; “Ben bu yetmiş Şeytan’ı mağlup eder, sadakayı veririm.” deyip mescitten çıkar. Evine gelir, eteğine bir miktar buğday doldurur. Kapıdan çıkacağı vakit, hanımı kolundan yapışıp kendisiyle çekişmeye başlar: “Bu buğdaya bizim ihtiyacımız varken, sen bunu başkalarına sadaka olarak dağıtacak mısın?” der. Adamın eteğindeki buğdayları geri boşaltır. O şahıs sadaka veremeden geri camiye döner. Vaiz; “Ne yaptın?” diye sorunca; “Yetmiş Şeytan’ı mağlup ettim. Fakat, anaları geldi. O da beni mağlu etti.” der. (Risalet-üt Teavvüz)

 

(3)

Cömertlik, ashabın ve evliyanın vasıflarındandır. Onlar kendi ihtiyaçları olduğu halde, fakirleri kendileri üzerine tercih etmişlerdir. Yemek için ele geçirdikleri azıcık bir gıda maddesini bile kendileri ve çocukları aç olduğu halde, din kardeşlerine vermişlerdir.

 

Ayet Meali: Muhacirlerden önce, Medine’yi yurt ve iman evi edinmiş olanlar, kendilerine hicret edip gelenleri severler. Onlara verilen şeyler karşısında, içlerinde bir ihtiyaç hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar dahi yine de; onları nefisleri üzerine tercih ederler. Kim nefsinin tamahkarlığından korunursa; işte bunlar saadete erenlerdir. (El-Haşr- 9)

 

HİKAYE

 

YEDİ EVİ DOLAŞAN HEDİYE...

 

Abdullah ibni Ömer’ den rivayet ediliyor: Bir gün ashaptan bir kimseye, bir koyun başı hediye edildi. Bu zat; “Kardeşim filanın ve ailesinin buna ihtiyacı daha çoktur.” Dedi. Başı almadı ve ona gönderdi. O da hediye gelen başı önceki gibi almadı. Aynı şekilde başka birine gönderdi. Derken o koyun başı böylece; “O benden daha muhtaç!” diye yedi eve gönderildi. En sonunda ilk gönderilen eve döndü, geldi. Bunun üzerine bu Ayeti Kerime nazil oldu.

 

Buhari ve Müslim’in Ebu Hureyre’den ittifakan rivayet ettikleri bir Hadis-i Şerife göre bir gün; “Sallellahü Aleyhi ve Sellem Hazretleri’ne bir kimse geldi de; ‘Ey Allah’ın Rasulü! Bana açlık isabet etti. Sıkıntı İçindeyim.’ dedi. Bunun üzerine Alah’ın Rasulü, hanımlarından bazılarına; ‘Evinde yiyecek var mı?’ diye adam gönderdi. Ondan; ‘Seni hakk ile gönderen Zat-i Ecell ve A’lâ’ya yemin ederim ki, yanımda sudan başka yiyecek bir şey yok!’ dediği haberi geldi.Bu kerre Allah’ın Rasülü diğer bir hanımına gönderdi. Ondan da aynı cevabı aldı. Bütün hanımlarına adamlar gönderdi, hepsinden aynı cevabı aldı. Bunun üzerine Allah’ın Rasulü (S.A.S.) ashabına hitaben; ‘Bu adamı kim evine misafir ederse Allah , o adama rahmet etsin’ buyurdu. Ensar’dan bir kimse, ( rivayet olduğuna göre, Ebu Talha(R.A.): ‘Ben misafir ederim, ey Allah’ın Rasulü!’ dedi. Sonra, o adamı alıp evine götürdü. Karısına; ‘Evde yiyecek bir şey var mı?’ diye sordu. Karısı; ‘Küçük kızımızın yiyeceğinden başka bir şey yok!’ dedi. Ebu Talha; ‘Öyle ise, kızı avutarak uyut, misafir eve girdiği zaman yiyeceği getir, biz yer gibi yapalım. O, yemek için elini kaldırdığı zaman; sen kandili düzeltmek için kalk, ışığı söndürüver.’ dedi. Kadın kocasının dediklerini yaptı, ışığı söndürdü. Hepsi oturdular. Bunlar karanlıkta yemediler. Misafir karnını doyurdu. Onlar geceyi aç olarak geçirdiler. Sabah olupta misafir Allah’ın Rasulü’nün yanına gelince, (SAV.); ‘Allah Azze ve Celle, bu gece filan ile karısının yaptıklarına ne acîb hoşnud oldu da onlardan razı oldu.’ dedi.”

Diğer bir rivayette; “Allah-ü Tealâ, onların yaptıklarına güldü.” deniliyor ki; “Allah hoşnut ve razı oldu.” demektir. Bu hadise üzerine bu ayet-i celile nazil oldu.1

 

“Ben ölürken sadaka veririm.” Yahut; “Ben öldükten sonra vârislerim benim adıma sadaka verirler.” diye kendini aldatma. Çünkü; ölürken sadaka vermenin, köle azat etmenin bir değeri yoktur. Bu, doyduktan sonra başkasına artık yemeğini ikram etmek gibidir. Marifet, kendisi doymadan, henüz o yemeğe ihtiyacı varken ikram edebilmektir.

 

Ayet Meali: İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için canını verir. Allah kullarına karşı çok merhametlidir. (El-Bakara- 207)

 

Bu ayet-i kerime, Hicret gecesinde Hz. Ali, Peygamber Efendimiz’in yatağına yattığında nazil olmuştur.

Rivayet

Allah-ü Teâla Cebrail ve Mikail (A.S).’a vahyederek; “Ben sizi birbirinize kardeş kıldım. İkinizden birinin ömrünü diğerinden uzun olarak takdir ettim. Hanginiz kardeşinin ömrünün kendi ömründen uzun olmasına razı olur?” buyurdu. İkisi de kendisinin hayatta kalmasını istedi. Bunun üzerine Allah’ü Teâla; “Siz, Ali gibi olamadınız. Çünkü ben onu Muhammed’e kardeş kıldım. Şu anda o kendi canını feda ederek Peygamberin yatağında yatıyor. Derhal yeryüzüne inip onu düşmanlarından koruyunuz.” diye emir verdi. Hemen indiler. Cebrail (A.S.) baş ucunda, Mikail (A.S.) da ayakucunda durup onu muhafaza ettiler. Cebrail (A.S); “Kim senin gibi olabilir ey Ali?” diye nida ediyordu...

 

 HATEMİ TAYY’IN CÖMERTLİĞİ

 

Hikaye olarak şöyle anlatılıyor: Bir adam bir adamın kızına aşık olmuş. Kızın babası; “Hatemi Tayy’ı katledersen kızı sana veririm.” demiş. Hatemi Tay anasıyla birlikte bir sahrada bulunmakta ve kendilerinin olan bir koyunun sütünü içmekle hayatlarını sürdürmekte idiler. Bunun üzerine adam Hatem’i aramaya koyulmuş ve onunla karşılaşmış. Fakat onu tanımıyormuş. O ise koyunun sütüne güvenerek bir şey yemesini ona teklifte bulunmuş.1 Birde bakmış ki; anasıyla birlikte o koyunun sütünü içmişler ve fakat onu unutmuş. Bunun üzerine Hatem, koyunu kesmiş, misafire ikram etmiş. Bir gün sonra Hatem ona buralarda ne aradığını ve niçin geldiğini sormuş.

 Adam da, durum şöyle şöyledir, diye anlatmış. Hatem de onun kendisi olduğunu gizliyerek; “Benimle beraber yürü ki onun yerini sana haber vereyim.”demiş. Sonra; “Hatem, şecaatlı bir adamdır. Belki de onun katledilmesine kadir olamazsın. Buna gücün yetmez de o seni kendisine götürdüğüm için beni de katleder. Fakat ellerimi bağla ki bunun kerhen (zorla) olduğuna dair ondan özür dileyeyim.” demiş.

 

Sonra yine şöyle anlatıyor: “Yakında sana haber vereceğim bir maslahattan dolayı benim ayaklarımı da bağla.” O da, onun ayaklarını da bağlamış. Sonra Hatem diyor ki: “Senin aradığın Hatem benim. Neyi kasdettinse onu yap. Çünkü bir ahbabın işine yarayacak ve ona elverişli olan bir baş bana lazım değildir”. Bunun üzerine o adam; “Estağfirullah!” dedi ve döndü. O, kadını kerhen (zorla) aldı. Sonra Hatem-i Tai kendisine ziyafet verdiği bir konuğuna canını feda etmiş diye her yerde şöhret buldu.

 

Daha sonra Hatem’e Allah tarafından büyük bir zenginlik verildi. O da, sadaka için bir hücre yaptı ve onda isteyenler için kırk tane delik açtı. Hatem öldüğü zaman kardeşi; “Ben kardeşimin yaptığının mislini yaparım.” dedi. Bir gün bir yolcu geldi. O da ona bir delikten bir dinar bahşetti. Sonra bu yolcu diğer bir delikten istedi. O da ona bahşetti. Sonra dördüncüye gitti. Sonra burada katılaştı ve ona kızdı. Yolcuda ona şöyle dedi: “Senin kardeşin her gün bu deliklerin hepsinden bana bahşederdi. Hâlbuki sen bir tek günde, dördüncü keresinde katılaştın, kızdın”. (Hadimi)

 

 Rivayet:

 

Cömertliği ile meşhur olan Hatem, vefat edip kardeşi onun yerine ben geçer aynı şekilde fakir fukaraya yardımcı olurum deyince annesi; “ Evladım! İkinizin ahlâkı, davranışları arasında dağlar kadar fark vardır. Şöyle ki: O dünyaya geldiğinde 7 gün beni emmedi. Ta ki komşu çocuklarından birini emzirdim. Ondan sonra beni emdi.Bu hep böyle devam etti. Sen ise kendine ait memeyi emer, diğerini de elinle tutardın. Sen nasıl onun gibi olabilirsin?” dedi.

 

 Rivayet:

 

Peygamber Efendimiz, Mirac’a çıktığında, Cehennem’de etrafı ateşle çevrildiği halde ateşin kendisini yakmadığı bir adam gördü. Cebrail (A.S.)’a bunun sebebini sordu. Cebrail (A.S.);” O Hatem’dir. Cömertliği sebebiyle Hz. Allah, ondan ateşin yakmasını menetti.” diye karşılık verdi.(Ruh’ul-Beyan)

 

(4)

İnsan oğlu, Şeytan’ın vesvesesi ile üzerine vacip olan hakları çoğu kere ödemediği için; vasiyet müstehab kılınmıştır.

 

 

 

İsmail Hakkı Bursevi (Hz) leri şöyle der:

 

Şüphesiz vasiyet, insanların buna ihtiyacı olduğu için müstehaptır. Nitekim genellikle insanoğlu, beklentileriyle aldanır ve amelini noksan bırakır.

 

Herhangi bir hastalıkla karşılaşıp yok olmaktan korkunca, eksikliklerini malıyla giderme yoluna başvurma ihtiyacını duyar. Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Allah, ömrünüzün sonunda malınızın üçte birini sadaka verme konusunda size lütufta bulunmuştur. Böylece amellerinizi artırmak amacıyla bu hakkınızı istediğiniz şekilde kullanırsınız.”(İbni Mace- Ahmed b. Hanbel)

 

Öte yandan, kişinin namazı ve orucu için fidye verilmesini vasiyet etmesi de güzel bir davranıştır. Buna göre her farz namaz ve vitir için olduğu gibi, Ramazan orucunun her bir günü yerine yarım sa’ (= 1450 gr) buğday verilir. Ayrıca adak oruçlarında da durum böyledir. Öte taraftan hasımlarının ve alacaklılarının gönlünü almak için de vasiyet yapılabilir.

 

İMAM-I ŞAFİ ’NİN VASİYYETİ

 

Anlatıldığına göre İmam-ı Şafii (rh.) hayatının son zamanlarında hasta yatağındayken; “Filan adama söyleyin, ben ölünce cenazemi o yıkasın.” diye vasiyyet etmiştir. İmam-ı Şafii vefat edince bu zata haber verilir. Adam gelir ve İmam Şafii’nin vasiyetini ister. Vasiyet getirilir ve orada, İmam Şafii’nin yetmiş bin dirhem borcu olduğunu görür. Adam, borcu üzerine alır, öder ve; “İşte bu, benim onu yıkamamdır ve bunu benden istemiştir.” der.

 

Hadis-i Şerif:Vasiyet etmeyen kişiye (kabir aleminde) ölülerle konuşmasına izin verilmez .(Ruh’ul-beyan)

 

 

 

 

 

İbni Abbas (R.A.) şöyle demiştir:

 

Allah-ü Teâla, cesetleri yaratmazdan dört bin yıl evvel, ruhları yaratmıştır. Ruhları yaratmazdan dört bin yıl evvel de rızkları yaratmıştır.

 

Kula yakışan; hırsı terk etmek, Allah-ü Teâla’nın kendisine verdiğine kanaat etmek ve Rabb’imizin takdir ettiği rızkın kendisine ulaşacağına inanmaktır.

 

Hadis-i Şerif: Ecelin (ölümün ) insanı talep ettiği gibi, rızkı da talep eder (arar bulur).

 

Hadis-i Şerif: Sizden biriniz rızkından kaçacak olsa; ölüm onu bulduğu gibi rızkı da bulur.

 

Akıllı kişi rızk üzerine haris olmamalı, dünya malı toplamaya da tamah etmemelidir.

 

Şu rubainin Hz. Ali’nin kılıcının üzerinde yazıldığı anlatılır: Dünyaya olan hırsı terket ve uzun yaşamayı tama’ (tamah) etme! Mal toplama ki, kime topladığını bilemezsin!

Çünkü rızk taksim edilmiştir. Kötü zan fayda vermez. Hırslı her kişi fakir, her kanaat eden kişi zengindir.”(Hadimi ve diğerlerinden )

Her hususta Allah’a güven. Çoluk çocuğunun işini Mevla’ya havale et. Mal için; amca, hala, dayı, kardeş gibi akrabalarla kavga etme. Muhakkak ki dünya fanidir. Çabuk elden çıkar gider, haberin bile olmaz.

 

Rivayet:

 

Beni İsrail’de bir adam öldü.İki oğluna bir köşk miras olarak kaldı. Onu taksimde anlaşamadılar, birbiriyle kavgaya tutuştular. Duvardan bir kerpiç dile gelip konuşmaya başladı. Şöyle dedi: “Benimde duvarında bulunduğum bu köşk için birbirinizle kavga etmeyin. Zira ben; güç ve saltanat sahibi bir padişah idim. Yüce bir makamda bulunuyordum. 370 sene padişahlık yaptım. Öldüm ve 130 sene mezarda kaldım. Sonra benim toprağımı aldılar.O topraktan bir kap yaptılar. 40 sene bu halde kaldım. Sonra kırılınca beni yola fırlattılar. O halde 130 sene kaldım. Sonra toprağımı alıp kerpiç haline getirdiler. 330 senedir de bu köşkte kerpiç olarak bulunuyorum. Benim halimden ders alın. Birbirinizle kavga etmeyin. Sonra, sizde benim gibi olursunuz.”. (Hadimi)

 

(5)

Velhasıl; kişinin ibadet ve taat üzere olabilmesi, yaptığı ibadet ve taattan haz ve huzur duyması, tat alması, kalbinden dünya sevgisini çıkartmakla mümkün olur.

 

Anlatıldığına göre; bazı kimseler Allah dostlarından birine; “Salih ameller işlediklerini, ibadat-ü taat üzere olduklarını, fakat bunun tadını hissedemediklerini, ibadetten zevk alamadıklarını” söyleyip nasihat istediler. O zat;

 “Senin yanında İblis’in kızı var. O da, dünya sevgisidir. Kızını evinde ziyaret etmek, babanın hakkıdır. O da senin kalbindir. İblis’in girdiği kalp bozulur, ibadetten zevk alamaz hale gelir.” dedi.(Mefatih’üt- Tefasir)

 



1İyilik severlik ve cömertlik.

1 Allah-ü Tealâ nın onlara nasıl muamelede bulunacağını siz bilemezsiniz. Allahü a’lem.

 

 2 Ümit, şiddetli istek.

1 Dinar: Altın para. Dirhem: Gümüş para.

2 Dalalet ve isyan cihetinden bir imtihan.

1 Mele-i âlâ: Meleklerden veya onların büyüklerinden meydana gelen cemaat, topluluk. Melekler âlemi. Mukarreb melekler. Refik-i âlâ da denir. Bunlar göklerin en yüksek kısımlarında kaldıkları için onlara; “ en yüksek” sıfatı verilmiştir. (Dini terimler sözlüğü cilt 1 S. 352)

 

 

1 Ayet-i kerimenin sebebi nüzülü ile alâkalı bu iki rivayette, metinde olmayan bazı ilâveler ve bazı farklılıklar meselenin ehemmiyetine binaen “Esbabı Nüzül adlı eserin 12. cilt 159 ve 160. sahifelerinden alınmıştır.

1 Yanına her uğrayan kimseyi buna davet etmesi adetindenmiş.



incemeseleler.com

   
© incemeseleler.com