Meali: Kabirlerden diriltilecekleri
gün, beni utandırma. O gün ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar... Ancak
Allah’a (hastalıklardan) halis ve pak bir kalb ile gelenler müstesna... (Şuara-87-89)
Altmış kalb hastalığından üç
tanesini öğrendin. Dördüncüsü; hevaya yani Nefsi Emmare’nin şehvetlerine tabi
olmaktır.
Nefsi Emmarenin hevasına tabi
olmanın kötülüğü ayet ve hadislerle sabittir.
AYET-İ KERİMELER:
Ayet Meali: Ey müminler! Hak
üzerine durup adaleti yerine getirmeye çalışan hakimler ve Allah için doğru
söyleyen şahitler olun. Velev ki şahitliğiniz, nefsinizin yahut ana-babanızla
yakın akrabanızın aleyhinde olsun, ister üzerine şahitlik yapılan kişiler
zengin veya fakir olsun. Çünkü Allah ikisine de (zengin ile fakire)
sizden daha yakındır. Onun için siz, haktan yüz çevirip nefsin arzusuna (lezzet
bulduğu şeylere) uymayın. Eğer adalet üzere hüküm vermekten, şahitliğinizde
doğru söylemekten dilinizi bükerseniz veya (büsbütün ondan) yüz
çevirirseniz şüphe yok ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa-135)
Ayet Meali:
Ey Davud! Biz seni
yeryüzünde halife kıldık. O halde insanlara arsında adaletle hüküm ver ve keyfe
(dünya işlerinden hükümler
ve sair hususlarda nefsin arzusuna) tabi olma ki, seni Allah yolundan (sırat-ı
müstakimden) saptırır. Muhakkak ki Allah yolundan sapanlar, hesap gününü
unuttuklarından, kendilerine çok şiddetli bir azab vardır. (Sad-26)
Ayet Meali:
Fakat her kim de Rabbinin mekanından (başlangıcını ve varış yerini; ahireti
bildiği için rabbinin huzurundaki makamından) korkmuş ve nefsi, (insan
cibilliyeti icabı) şehevâta meyletmekten alıkoymuşsa, muhakkak Cennet onun
varacağı yerdir. (Naziat-40-41)
İnsan oğlu Allah’tan bir
imtihan olarak nefsin arzularına sevgi üzerine yaratılmışlardır.
Rivayet :
Cennetin kapısı üzerine şu
ibare yazılmıştır. Kim nefsin arzularına muhalefet ederse Cennet onun
barınağıdır. Kim, nefsin arzularına itaat ederse Cehennem onun menzilidir.
Ayet Meali:
Eğer dileseydik, o kimseyi
bu ayetlerle iyiler derecesine yükseltirdik Fakat o aşağılığa saplandı ve
hevasına uydu. İşte bunun hali, o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan da
dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur, (bayağılık ve ızdıraptan kurtulamaz)
Ayetlerimizi yalanlayanların hali işte böyledir. Ey Rasülüm, sen hadiseyi
kafirlere anlat. Olur ki gereği gibi düşünürler. (Araf-176)
Tefsir:
(Eğer) onu yükseltmeyi (dileseydik bu ayetler)
İbrahim A.S’ın sahifeleri, ya da İsmi Azam (sebebiyle) hayırlı
alimlerden iyiler derecesine (yükseltirdik. Fakat o aşağılığa saplandı)
dünyaya meyletti ve kavminin rızasını kazanmak, dünyalığı çoğaltmak yolunda (hevasına
uydu. İşte bunun hali) hasislik ve alçaklıkta sıfatı (bir köpeğin hali
gibidir ki, üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da
dilini sarkıtıp solur.) Yani azarlayıp kovsan da, kendi haline terk etsen
de şiddetle solur.
Zira köpek yaratılış itibari
ile sıcak havayı dışarı atıp soğuk havayı kolayca içine çekmeye muktedir
değildir.
Köpek devamlı dili dışarıda
olduğu gibi, hevasına tabi olan kişi de nefsinin arzuları istikametinde hareket
edip acil olana, dünyaya ağırlık verir, vaaz ve nasihate iltifat etmez.
ALLAH’IN NEBİSİNE BEDDUA
EDİNCE
Denildi ki: Ayet-i Kerimede kendisinden bahsedilen kişi
Bel’am bin Bâûrâ’dır. Bu zata daha önceki mevzularda da işaret edilmiştir.
Hadise şöyledir:
Musa A.S muharebe için Belam
bin Baûra’nın beldesine girmek üzere yöneldiğini Belam’ın (kafir olan) kavmi
duydu. Belam’dan Musa Aleyhisselâm ve ordusuna beddua etmesini istediler ve bu
mevzuda ısrar ettiler. Bel’am İsmi Azam duasını bildiği için duası makbul idi.
-“Nasıl olur da Musa
Kelimullah’a beddua edebilirim? Melaike de onunla beraberdir,” dedi. Kavmi
tekrar ısrar etti. Ona bazı dünyalık şeyler arz edip aracılar da koydular. (1)
Belam nefsi hevasına meyletti.
Dua etmek üzere dağa çıkmak için dişi bir merkebe bindi, gitti. Merkep, Musa
A.S ve askerini görünce gitmedi. Bel’am merkebi dövdü. Merkep dile geldi:
-“ Ben gitmemekle emr olundum,
önümde de ateş var” dedi. Bir başka rivayette:
-“Yazıklar olsun sana Ey
Bel’am! Önümdeki melekleri görmüyor musun? Nasıl olur da Allah’ın peygamberi ve
müminleri üzerine gider, onlara beddua edersin?” dedi.
Bel’am Musa A.S ve Müminler
aleyhine dua etti. Bel’am’ın beldesine giremediler ve Tih çölüne sürüklendiler.
Musa A.S;
-“Ya Rab! Biz ne yaptıysak
senin emrin ile yaptık. Hangi sebeple Tih çölüne düştük?” Hazreti Allah:
- “Bel’am’ın duası sebebi ile”
buyurdu.
Bunun üzerine Musa Aleyhisselâm
İsmi Azam duasını ve imanı Bel’am’dan nez’etmesi (alması) için dua etti.
Allâh’ü Teâlâ ondan marifeti ilâhiyyeyi
aldı. O da imandan çıktı. Ebedi dalalette kaldı. Yaptığı dua kendi kavmi
aleyhine çevrildi. Dili de göğsü üzerine sarktı. “Alemin yaratıcısı yoktur”
diye kitap yazan ilk kişi oldu. Neûzü Billâh.
Dünya sevgisinin kötülüğüne
bak! Nasıl da hususiyle alimleri celb ediyor? Bundan ibret almak lazım.
Allâh’ü Teâlâ kötü akıbetten
bizleri muhafaza buyursun.
Salihler akıbet hallerinden
korkarlardı.
Peygamberimiz A.S ümmetini
irşad etmek ve onlara öğretmek için şu duayı çok okurlardı.
“Allah’ım! Kalbimi sana
itaatte sabit kıl”
İnsanın kalbi Rahman olan
Allah’ın kudreti tahtındadır.
LOKMAN A.S’IN
HİKMETLERİNDEN:
Davut Aleyhisselâm bir gün
Hazreti Lokman’a:
-“Nasıl sabahladın”? diye
sordu. O da:
-“Başkasının elinde sabahladım”
cevabını verdi.
Bu cevap hakkında tefekkür
etti, düşündü. Sonra şiddetle gürledi, bayılıp düştü.
HADİSİ ŞERİFLER:
Hadisi Şerif: Üç şey helak edicidir. Hakim olan
hasislik, tabi olunan heva ve kişinin kendini beğenmesi. (Ramuz-ul Ehadis
1/260/11)
Sehl bin Abdullah-i Tüsteri’den:
“Nefs-i hevaya muhalefetten
daha faziletli bir şey ile Hazreti Allah’a ibadet edilmedi.”
Zira nefis ile mücadele hadis-i
şerifte varid olduğu gibi “Cihad-ı Ekber” (büyük cihad)dır.
Hikmetli söz: Oğulcağızım!Nefs-i hevana ve kadına muhalefet
et, bunların dışında dilediğine itaat et. (2)
Hadis-i
Şerif: Akıllı, nefsini
güden (tedip ve muhasebe ile ona galip gelen, kahreden, onu zelil kılıp Rabbine
itaate boyun eğdiren) ve ölümden sonrası için amel eden kimsedir. Aciz de,
nefsini hevasına koyuveren (onu haram, şehvet ve lezzetten alıkoymayan) ve
Allah’a (iyi yapar inşallah) diye temennide bulunanlardır. (Ramuz-1/229)
Yani; Rabbine itaatte noksan
olmasına ve şehvetlere tabi olmasına rağmen bunları noksan saymayan,
mazeretinin kabulünü istemeyen ve yaptığı hatalardan dönmeyen, bu haliyle
Allah’tan af ve cenneti temenni eden kişidir akılsız olan.
Amel etmeden cennet istemek
günahtır.
MÜMİN KİMDİR ?
Hadis-i Şerif: Mü’min, (şeriatın) hududunu koruyan, daima
tefekkür eden, ilim öğrenen, akıllı, kamil, dili nazik, ahlakı güzel olan, az
gülen, çok ağlayan, dünyayı terk eden, ahirete
rağbet eden, dünya işlerinde saf, ahiret işlerinde akıllı olan, az yiyen, hüznü
daim, hevası az olan, şehvetleri terk eden, şeytana muhalefet, Rahman’a
muvafakat eden, kendi ayıpları ile meşgul, başkalarının ayıplarıyla
ilgilenmeyen, Kur’an sözü, salihler arkadaşı, Allah C.C dostu olan, Allah’ı
zikirle mutmain, Allah’ın emrinde müstekıym (devam eden,) ve kıyamet gününden
korkan kimsedir.
Hadis_i Şerif: Cabir R.A rivayet etti:
Ümmetim üzerine en çok
korktuğum şey hevasına tabi olmak ve tülü emel (uzun emel) dir.
HEVAYA TABİ OLMAK VE TUL-Ü EMEL
Hevaya tabi olmak; nefsin dinen kötü kabul edilen şeylere meyletmesi, insanın, nefsin
arzularına itaat etmesi boyun eğmesidir.
Tul-ü Emel ise; nefsin sevdiği şeyleri ümit etmek, uzun
müddet yaşayacağını ummak ve ölümü unutmaktır.
Heva
insanı Hak’tan alıkor, yani seni hak olan şeriata tabi olmaktan vazgeçirir.
Tul-ü Emel de ahireti unutturur, dünyayı sana sevgili yapar.
Onun içindir ki emeli kısa tutmak ve ecel gelmeden mutlaka salih ameller
işlemek lazımdır.
KALBİN NURLANMASI
Denildi ki:
Kalbin nurlanması dört
şeyledir:
1- Aç mide,
1- Salih (iyi) arkadaş,
2- Geçmişte işlediği günahları hatırlamak,
3- Emeli kısaltmak.
Bu dört hasletin zıddı olan
şeyler de kalbi katılaştırır ve karartır.
Hasılı; nefsi hevasına tabi
olan kişi hayvanlardan daha aşağıdır.
Rivayet:
Allâh’ü Teâlâ melekleri
şehvetsiz akıl, hayvanları da akılsız şehvet ile yarattı. İnsanın terkibinde
ise her ikisi de yaratıldı. Kimin aklı şehvetine galip gelirse o meleklerden
daha hayırlıdır. Kimin de şehveti aklına galip gelirse o da hayvanlardan daha
şerlidir.
NEFİS KÖTÜLÜĞÜ ŞİDDTLE
EMREDİCİDİR
Bil ki: Eğer nefsi, ona mani olacak şeylerden alı
koymaz, başı boş bırakırsan, tabiatı itibariyle o, fazlasıyla şerre meyledici
ve kötülüğü, kendisinin arzu ettiği ve Allah’ın razı olmayacağı şeyleri
şiddetle emreder.
Yusuf A.S dahi: “Ben
nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, gerçekten kötülüğü şiddetle emreder”
buyurmuştur.
Akıllı kimse, nefsin emrettiği
her şeye muhalefet etmeye ehemmiyet gösterir.
Allâh’ü Teâlâ Mirac gecesi
Rasülüne şöyle buyurmuştur:
-“Ya Muhammed! Yumuşak elbise,
güzel yemekler ve cinsi arzularla süslenme! (onlara meyletme). Zira muhakkak
nefis, her şerrin barınağı ve her kötülüğün de arkadaşıdır. Eğer sen onu itaate
çekmezsen o seni isyana sürükler. Doyurduğun zaman asi ve zalim, boyun
eğdiğinde de kibirli yapar. Nefis şeytanın dostudur.
Şu söz ne kadar güzeldir:
Kendini nefsinden koru, onun
şerrinden emin olma. Nefis, yetmiş şeytandan daha şerlidir.
Hadis-i Şerif: Senin en büyük düşmanın, iki kaşının
arasındaki nefsindir.
Hasılı kelam; Rahman’ın rızası, nefis ve şeytana
muhalefettedir.
HEVA’NIN İLACI:
Hevanın zıddı ve ilacı riyazet1 ve mücahededir.2
(3) Bununla kastım, dünya işlerinden olup lezzet
duyduğu ve adet edindiği şeyler babından olan dost ve arkadaşlarından kesmek ve
bütün vakitlerde onu hevasının hilafına olan şeylere teşvik etmektir.
Bu kabil hareket tarzı abidlerin
metaı ve zahidlerin sermayesidir.
HİKAYE
NEFSİNE UYDU SOPAYI YEDİ
İbrahim bin Şeyban anlatıyor:
Kırk yıl evde geceledim. Mercimek yemek istiyordum, nefsim
buna muvaffak olamadı. Bir defasında bana mercimek gönderildi. Ben de yedim ve
evden çıktım. Bardaklar gördüm, içinde sirke var zannettim. “Şarap var, şu
küpün içindeki de şaraptır” denildi. Ben de şarapları döktüm.
Meyhaneciler bu hareketi sultanın emri ile yaptığımı
zannettiler. Halimi (Sultanın emri ile değil, kendi fikrimce yaptığımı) anlayıp
haberdar olunca beni İbn-i Tolon’a götürdüler. O da bana iki yüz sopa vurdurdu
ve hapse attı. Bir müddet sonra Ebu Abdullah el Mağribi bana şefaat etti.
-“Mercimek ile doyup iki yüz sopayı yiyince ne yaptın?” dedi.
- “Meccanen kurtuldum,” dedim.
Sırrıyı Sekati’den rivayet edildi. Buyurdu ki:
Nefsim otuz (ya da kırk) sene pekmeze havuç daldırıp yemek
istedi. Bunu nefsime tattırmadım.
HİKAYE
NEFSİ YUMURTA VE SICAK EKMEK İSTEYİNCE
Ebu Türab-ı Nahşebi anlatıyor:
Nefsimin iştiha duyup benden istediği bir şey olmadı. Ancak
bir defasında yolculuk esnasında yumurta ve (sıcak) ekmek istedi. Nasıl olduysa
isteğim galip geldi. Yolumu değiştirip bir köye girdim. Köyde hırsızlık
olmuştu. Köylüler beni yakaladılar. “Hırsız budur” dediler ve yetmiş sopa
vurdular. Sonra beni tanıdılar. Benden özür dilediler. İçlerinden biri beni eve
(yemeğe) götürdü. Bana taze ekmek ve yumurta getirdi. Nefsime;
-“Ey nefis! Yetmiş sopadan sonra ekmekle yumurta yiyebilirsin”
dedim.
Sırrı-yı Sekati der ki:
“Gençler! Gençliğinizin
kıymetini bilin... Güç kuvvet elde iken çok ibadet edin. Benim zayıf ve güçsüz
düştüğüm gibi siz de aynı duruma düşeceksiniz.”
O, bu sözü
söylerken, ibadet ve mücahedede gençlerden kimse ona ulaşamıyordu. Zira o,
ancak çok ihtiyaç olduğunda yer, uyku iyice kendine galip geldiğinde uyur ve
sadece ihtiyaçlarını arz etmek için konuşurdu.
Allah
dostlarından biri anlatır:
Şu kadar hac
ettim. Bunların tamamında nefsin hissesi bulunduğu bana malum oldu. Şöyle ki;
bir gün annem benden su istemişti. Bu iş nefsime ağır geldi. Anladım ki
nefsimin defalarca hacca devam etmesi ve bunu kabullenmesi, kendisine bir şeref
ve paye olduğundandır.
Zinnün-i
Mısri buyurdular ki:
İnsanların
arasına fesadın girmesinin sebebi altıdır.
1- Ahiret
işindeki niyetin zayıflığı. Öyle ki, bedenleri şehvetlerine rehin olur.
2- Ecelin yakın olmasına rağmen uzun emelin galip
gelmesi. (4)
3- Kulun
rızasını Halık’ın rızasına tercih etmek.
4- Heva ve hevese tabi olmak
5- Peygamberin
sünnetini arka plana atmak, terk etmek. (5)
6- Önce
geçenlerin kusurlarını kendilerine delil kabul edip, iyi taraflarını terk
etmek.
Kim nefsinin
hevasına tabi olursa katlinde acele etmiş olur. Çünkü Allah dostları “Nefsin
hayatı zikir ile, ölümü de gaflet iledir” buyurdular.
Yani; nefis
gafil olduğunda şehvetlere uyulur ve o kimse ölüler hükmünde olur.
BEŞ BİN
SÜNNETTEN DÖRT TANESİNİ SEÇTİ
Sehl bin
Tüsteri’ye sünnetten soruldu.
Buyurdular ki:
-Nebi A.S ın
sünnetleri beş bin kadardır. Ancak ben bunlardan dört tanesini seçtim. Bu dört
sünnet kimde bulunursa o kimse bütün sünnetleri işliyor demektir.
1- Allah’ın
rızasını nefsinin arzularına tercih etmek.
2- Ahireti
dünyaya tercih etmek.
3- Fakirliği
zenginliğe tercih etmek.
4-Dünya
işlerini düşünmeyi terk etmek.
Hazreti Ali
Radıyallâhü Anh’a soruldu:
-“Kul hangi şey ile Allâh’ü
Teâlâ’nın rızasına kavuşur?” Buyurdular ki:
-“Üç şey ile”
1- Nefsi kahretmek
2- Allah’tan gelen belayı deva
kabul etmek
Denildi ki: Dost için bela, altın için ateş gibidir.
3- Allah’ın vermeyişini ihsan
saymak.
DUA:
Allah’ım!
Senin verdiğine kimse mani
olamaz. Senin men ettiğini, vermediğini de kimse veremez. Şeref de fayda vermez. Şan ve şeref
ancak sendendir.
Allah’ım!
İşimin vasfı olan
dinimi, içinde yaşadığım dünyamı ve gidiş yerim olan ahiretimi ıslah et.
Yaşamak benim için hayırlı olduğu müddetçe hayat ver. Vefat benim için hayırlı
olacağı zaman da ruhumu al. Hayatımı her hayrı artırmada vesile kıl. Ölümü de
her şerden kurtulup rahat etmeye vesile kıl.
Allah’ım!
İmanı bize sevdir. Onu kalblerimizde süs eyle. Küfür, fısk ve
isyanı da bize çirkin göster. Bizi irşad olanlardan kıl.
Allah’ım!
Mağfiretin
günahlarımdan daha geniştir. Rahmetin de amelimden daha ümitlidir. Günahlardan
sana tevbe ederim. Sen tevbeleri kabul edici ve rahmet edicisin. Umumi fazlın
ve kerem sahibi peygamberin yüzü suyu hürmetine tevbemi kabul, duama icabet
eyle.
NEFSİ HEVAYA TABİ OLMAK –II
İbn-i Ömer R.A’dan rivayet
edildi;
Nebi A.S şöyle buyurdu: Müezzini işittiğiniz zaman onun söylediği
gibi söyleyin. Sonra da bana salavat okuyun. Kim, bana bir salavat okursa Allah
ona on rahmet eder. Sonra Allah’tan benim için vesileyi isteyin. Muhakkak ki
vesile, cennette bir menziledir. O, Allah’ın kullarından ancak bir kişi
içindir. O kişinin de ben olacağımı umuyorum. Kim, Allah’tan benim için
vesileyi isterse o kişiye şefaatim helal olur.
Allâh’ümme Salli ve Sellim ve
bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin salâte ehli muhabbetihî ve alâ êlihi
ve sahbihî ve sellim.
Heva: Nefsi emmarenin meyl ve rağbet eylediği
muharremattır.
HEVAYI TERK ETMEK
Kim hevayı terk ederse Allâh’ü
Teâlâ onu havanın üzerine bindirir.
Vasıti’den rivayet edildi:
Bir gemide yolculuk halinde
idim. Gemi parçalandı. Ben ve hanımım geminin bir bölümünde kaldık. Eşim o
halde bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Yüksek sesle bana seslendi;
-“Susuzluk beni öldürüyor,”
dedi. O anda başımı yukarı kaldırdım. Havada bir adam oturuyordu. Elinde
altından bir halka, içinde de kırmızı yakuttan bir bardak vardı.
-“Buyur, ikiniz de için,” dedi,
biz de içtik. İçtiğimiz şeyin tadı miskten güzel, baldan tatlı idi. Sordum;
-“Allah rahmet etsin, sen
kimsin?” dedim.
-“Mevla’nın bir kuluyum,” dedi.
- “Bu mertebeye nasıl ulaştın?”
dedim
-“Allah’ın rızası uğrunda
hevayı terk ettim. O da beni havada oturttu,” dedi. Sonra da gözden kayboldu.
Mevla’nın rızasını tahsil ve
makam olarak da Cenneti kazanabilmen için hevayı terk etmen icap eder.
Safvan bin Selim çok ibadet eder, çok namaz kılardı. Kış
günlerinde dışarıda yerde yatardı ki, nefsi soğuktan kurtulmasın. Yaz
günlerinde de evinde yatardı ki, havanın sıcak olması sebebi ile nefsine azab
etmiş olsun. Secdede ruhunu teslim edinceye kadar bu hal adeti oldu. Allah’ın
rahmetine ve cennetine kavuştu.
Eğer nefsin, “onlar kuvvetli
kimselerdi, sonradan gelenler nasıl onlara yaklaşabilsin?” derse ona kadınların
halini söyle, de ki;
-“Onlar kadın olmalarına rağmen
mücahede ve mücadelede erkeklerden geri kalmadılar. Hatta erkeklerin
ulaşabildiği makamlara ulaştılar. Rabiatül Adeviye ve Meymunet-üz Zenciyye
gibi.”
Şu söz ne kadar güzeldir:
Kadınlar bizim söylediğimiz
gibi olsaydı,
Elbet erkeklerden daha
faziletli olurlardı.
Müenneslik Güneş* için bir ayıp değil,
Müzekkerlik de Hilal için bir
şeref olmadı.
AHİRETE HAZIRLANMAK
Ebedi kalacağı yere çağrılan bir kavmin azıksız
olması çok hayret vericidir.
Salihlerden birinin ruhunu
almak üzere ölüm meleği yanına girdi. Salih kişi Azrail A.S’a dedi ki:
-“Merhaba, vallahi 50 senedir
senin için hazırlanıyorum.”
Abdullah bin Mübarek ruhunu
teslim ederken gözlerini açtı, sonra güldü ve şu ayet-i kerimeyi okudu:
“-Böyle ebedi bir saadet
için çalışsın çalışanlar.” (Saffat-61)
Kardeşlerim! Dünya bir saat
(gibi kısa) dır. Onu itaat ile geçirin.
Belki gafiller için, yarın
ahirete bırakmadan, daha bu dünyada iken mahcubiyet ve pişmanlık tahakkuk eder.
HİKAYE
KÖŞK BİTTİ ÖMÜR DE BİTTİ
Adamın biri çalışıp mal
kazandı. Bir köşk yaptırdı. Koltuğuna oturdu ve dedi ki:
-“Ey Nefsim! Artık senelerce
rahat içinde yaşa, ben sana yetecek kadar mal topladım.”
Sözünü henüz bitirmişti ki ölüm
meleği, üzerinde eski elbiseler, boynunda fakirlere benzer torba takmış bir
adam kılığında kendisine doğru yöneldi. Heybetsiz, ama büyük bir şiddetle
kapıyı çaldı. Hizmetçiler ayağa fırladı,
-“Ne işin var burada?” diye
çıkıştılar.
-“ Bana efendinizi çağırın”
dedi.
-“Senin gibi birine efendimiz
çıkmaz” dediler. Ama hadiseden de efendilerini haberdar ettiler. Adam:
-“Niçin dövüp kapıdan
kovmadınız ?” dedi.
Ölüm meleği evvelkinden daha
şiddetli bir şekilde bir şekilde kapıyı tekrar çaldı. Nöbetçi ona doğru
fırladı.
-“Efendinize haber verin, ben ölüm meleğiyim”
dedi. Bu haber orada bulunanlara bir panik ve korku saldı. Efendileri korktu,
alçaktan aldı;
-“Ona yumuşak bir şekilde
konuşun, bir şeyister mi ?” dedi. Ölüm meleği adamın yanına girdi.
-“Malın hususunda ne yapayım.
Seni çıkarmadan ben çıkmam” dedi. Bunun üzerine adam malını topladı:
-“Allah lanet etsin, beni
Rabbime itaatten meşgul ettin” dedi. Allah o mala konuşma kabiliyeti verdi.
Mal, fasih ve güzel ifadelerle adama şöyle dedi:
-“Neden bana lanet okuyorsun?
Halbuki sultanlar takva ehli ve fakirleri kovarken sen benim vasıtam ile
onların yanına giriyordun.”
Beyt:
Kapıya bir geda1 gelse efendînâ uyur derler.
Elinde bir güzâr olsa içeriye
buyur derler.
“Benim vesilem ile güzel
kadınları nikahlıyordun. Benim hatırıma sultanların meclislerinde oturuyordun.
Şer ve isyan yollarında harcarken ben kaçınmıyordum. Eğer beni hayır yolunda
harcasaydın sana fayda verirdim.”
Daha sonra ölüm meleği adamın ruhunu
aldı.
Kim, ölüme hazırlanmazsa, ölüm
anındaki pişmanlık fayda vermez.
Şair ne güzel söylemiş:
Her canlı hazırlanır.
Hazırlanana ne mutlu.
(1)
HANIMINI ARACI KOYDULAR
Bel’am bin Baura’nın bir hanımı
vardı. Bel’am onu sever ve itaat ederdi. Bel’am’ın kavmi büyük hediyeler
toplayıp hanımına verdiler. O da hediyeleri kabul etti. Hanımına:
-“Başımıza bir felaket geldi.
Bu mevzuda Bel’am ile bir konuşuver” dediler. Hanımı Bel’am’a şöyle dedi:
-“Kavmine karşı yapman icab
eden bir komşuluk hakkı vazifen var. Düşmanlarına karşı kavmine yardım etmeyip,
onları hakir ve zelil bırakan senin gibi biri yok. Halbuki onlar sana iyilik de
yapıyorlar. Sen de onların yardımlarına karşılık vermeye ve meseleleri ile
ilgilenmeye layık birisin”.
Bu sözler üzerine Bel’am
hanımına:
-“Eğer bu işin Allah tarafından
olduğunu bilmeseydim elbette kavmimin isteklerini yerine getirirdim” dedi. Ama
hanımı ısrarında devam etti ve bu görüşünden çevirdi. Bel’am merkebine bindi ve
Musa A.S’a beddua etmek maksadıyla dağa (Husban) müteveccihen yola çıktı.
Merkep biraz gitti ve diz çöktü. Bel’am indi ve merkebi öldürecek derecede
dövdü. Merkep ayağa kalktı. Bel’am tekrar bindi. Merkep yine diz çöktü. Bel’am
tekrar dövdü. Hazreti Allah merkebe konuşma kabiliyeti verdi. Bel’am’a şöyle dedi:
-“Ya Bel’am! Sana yazıklar
olsun. Nereye gidiyorsun? Görmüyor musun ki şu önümdeki melekler benim yüzümü
geriye çeviriyorlar. Musa A.S ve müminler aleyhine dua etmek üzere gitmene
nasıl razı olurum”.
Beddua ettiğinde Hazreti Allah
onun dilini kavmi aleyhine, hayır dua ettiği zaman da Musa A.S lehine
çeviriyordu. Kavmi:
-“Ya Bel’am! Sen bizim
aleyhimize, onların lehine dua ediyorsun” dediler. Bel’am:
-“Vallahi ancak buna gücüm
yetiyor. Allah dilime böyle söyletiyor” dedi.
Sonra dili uzadı, göğsüne kadar
sallandı. Kavmine şöyle dedi:
-“Vallahi şu anda hem dünyam
hem de ahiretim gitti. Ancak hile ve aldatma yolu kaldı. Onlara hile
yapmalıyım.” Kavmine şu hile yolunu
söyledi:
-“Kadınları süsleyin, onlara
güzel kokular verin, askerlerin içine salın. Askerlerden biri herhangi bir
kadın ile beraber olmayı istediğinde de
kaçınmamasını kadınlarınıza söyleyin.”
Kavmi Bel’am’ın dediğini
yaptılar. Kadınlar askerlerin yanına gittiler. Bir tanesi Beni İsrail’in
büyüklerinden birinin yanına vardı. Adam ayağa kalktı. Güzelliğinden hoşlandığı
kadının elinden tutu. Musa A.S’a götürdü ve dedi ki:
-“Şüphesiz, bu kadının bana
haram olduğunu söyleyeceğini tahmin ediyorum”. Musa A.S:
-“Evet, bu kadın sana haramdır,
ona yaklaşma” dedi. Adam:
-“Vallahi bu konuda sana itaat
etmeyeceğim” dedi. Sonra kadını bir çadıra koydu ve üzerine çullandı. O anda
Allah C.C İsrail oğullarına taun hastalığını gönderdi.
Fahhaz bin Gırar Musa A.S’ın
emrinde, halk arasında faziletli olarak bilinen, güçlü-kuvvetli bir zat idi.
Adam kadını götürürken orada yoktu. Geldiğinde taun hastalığı da İsrail
oğulları arasında hızla yayılıyordu. Hadiseyi haber verdiler. Tamamı demirden
olan mızrağını aldı. Çadıra girdi. Onlar yatakta idiler. Mızrağını saplayıp her
ikisini de mızrağına dizdi. Çadırdan dışarıya çıkardı. Mızrağın yukarı
kısmından tutup alt tarafını dirseğine, ortasını da sakalına dayamak suretiyle
havaya kaldırdı. Musa Aleyhisselâma hitaben şöyle dedi:
-“Sana asi olanı böyle
yaparız”.
O anda Allah İsrail
oğullarından taun hastalığını kaldırdı. Kendisi de İsrailoğulları’ndan taun
hastalığının kalkmasına vesile olan kişi sayıldı. Öyle ki, onların zina
etmelerinden öldürülmelerine kadar geçen kısa zamanda hastalığa tutulanların
sayısı yetmiş bine ulaşmıştı.
Bundan sonra Musa A.S’ın
kavmine fetih ve o belde ahalisi üzerine galibiyet tahakkuk etti.
İmamı Gazali diyor ki:
Bel’am baktığı zaman Arşı
görürdü. Onun bir tek hatası olmuştu. Dünyaya ve dünya ehline bir defacık
meyletmişti. Allah dostlarından birine bir defa olsun hürmeti terk etmemişti.
Önceleri meclislerinde on iki bin hokka bulunur ve talebeler konuştuklarını not
alırlardı. Kendisinden ma’rifet alındı. “ Bu alemin yaratıcısı yoktur” der hale
geldi. Gadabından Allah’a sığınırız.
Salih, en yüksek makamlara
yükselse bile bu tür hilelerden emin olmamalıdır.
Denildi ki: Nimet, ancak kadrini bilmeyen ve şükrünü
eda etmeyen kimseden geri alınır.
Peygamberlerden bazısı
tarafından Allâh’ü Teâlâ’ya Bel’am’ın bunca kerametlerden sonra tart
edilmesinin –kovulmasının- hikmeti sorulduğunda Allâh’ü Teâlâ şöyle buyurdu:
-“O, bir gün olsun benim
verdiğim nimetlere şükretmedi. Bir defa dahi olsa bana şükretse idi nimetlerimi
geri almazdım”.
2
HİKAYE
HÜSREV VE BALIKÇI
Hüsrev bin
Perviz balığı çok severdi. Bir gün hanımı Şirin ile beraber otururken bir
balıkçı geldi. Yanında büyük bir balık vardı. Onu Hüsrev’e hediye etti. Hüsrev
de balıkçıya dört bin dirhem verilmesini emretti. Şirin:
-“Senin
yaptığın kötü bir iştir. Zira bundan sonra başka birine de bu miktarı verdiğin
zaman:
-Bak, bana da
balıkçıya verdiği kadar verdi der,” dedi. Bunun üzerine Hüsrev:
-“Evet
haklısın pekiyi çare nedir?” diye sordu. Şirin dedi ki:
-“Balıkçıyı
çağır ve: “Söyle bakalım, getirdiğin
balık erkek mi idi, dişi mi?” diye sor. “Dişi idi” derse erkeğini getir, “Erkek
idi” derse dişisini bul getir de”.
Hüsrev
Şirin’in dediği gibi sordu. Balıkçı zeki birisi idi. Yeri öptü ve dedi ki:
-“Efendim!
Erkek de değil, dişi de. O balık hünsa1dır”.
Hüsrev bu
cevaba güldü ve dört bin dirhem daha verilmesini emretti. Balıkçı bu paraları
da yüklenip çıkarken torbasından bir dirhem yere düştü. Eğildi ve o bir dirhemi
aldı. Şirin:
-“Gördün mü,
ne kadar hafif ve görgüsüz biri. Hizmetçilerinden birine bir dirhemi dahi
bırakmadı” dedi.
Bu sözler
üzerine Hüsrev öfkelendi ve balıkçıyı geri çağırıp azarladı. Balıkçı yine yeri
öptü ve:
-“Allah ömrünü
uzatsın. Yere düşen dirhemi alıp kaldırmamın sebebi, iki tarafında da sultanın ismi ve resmi var,
korkarım ki bilmeden birisi üzerine basar ve çiğnerse hafiflik olur, sultana
saygısızlık olur” dedi.
Hüsrev
balıkçının bu sözlerinden de hoşlandı ve dört bin dirhem daha verilmesini
emretti. Balıkçı gittikten sonra şöyle dedi:
-“Kadınların
görüşü ve sözüyle hareket eden perişan ve pişman olur.”
Mutlaka amel etmek, amelinde de
ihlas üzerine olmak lazımdır. Çünkü ancak bu şekilde yapılan amel Allah’ın
fazlı ile kurtarıcıdır.
RASÜLÜLLAH EFENDİMİZİN
RÜYASI
AMELLER KURTARICIDIR
Rasülüllah A.S uzunca bir
hadisi şeriflerinde buyurdular ki:
Dün gece
hayretengiz bir rüya gördüm. Ümmetimden bir adam gördüm. Ölüm meleği ruhunu
almak üzere gelmişti. Ana-babasına yaptığı iyilikler geldi ve meleği geri
çevirdi.
Ümmetimden bir kimse gördüm; kendisine kabir
azabı hazırlanmıştı. Abdesti geldi onu kabir azabından kurtardı.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; şeytanlar etrafını sarmıştı. Zikrullah’ı geldi. Şeytanların
arasından kurtardı.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; azab melekleri kendisini kuşatmıştı. Kıldığı namazlar onların
elinden kurtardı.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; susuzluktan dili dışarıya fırlamıştı. Su içmek için havuza
her vardığında engelleniyordu. Tuttuğu oruçlar geldi kana kana, su içmesini
sağladı.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; Peygamberler halka halka oturmuşlar. Ne zaman bir halkaya
yaklaşsa derhal uzaklaştırılıyordu. Cünüplükten guslü geldi. Elinden tuttu,
yanıma oturttu.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; önü, arkası, sağı, solu zulmet, karanlık idi. Her tarafı
karanlık, şaşırmış bir halde idi. Haccı ve umresi geldi. Onu karanlıktan nura,
aydınlığa çıkardılar.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; o müminlere konuşuyor. Ama müminler ona konuşmuyordu. Sılayı
rahim, “akrabasını ziyareti” geldi ve dedi ki:
“- Ey
müslümanlar topluluğu bununla konuşun, bununla konuşun.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; Ateşin hararetini ve kıvılcımlarını eli ile yüzünden uzaklaştırmaya
ve yüzünü korumaya çalışıyordu. “Sadaka”’sı geldi, yüzüne perde ve başına gölge
oldu.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; Zebaniler her tarafından gelip onu yakalamıştı. “Emri bil
ma’ruf ve nehyi anil münker”’i geldi. Zebanilerin elinden onu kurtardı ve
rahmet meleklerinin yanına koydu.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; Dizleri üzerine oturmuştu. Allah ile kendisi arasında perde
vardı. “Güzel ahlak”ı geldi, elinden tuttu ve Allah’ın huzuruna çıkardı.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; Amel defteri uçmuş ve sol tarafından gelmişti. “Allah
korkusu” geldi, amel defterini aldı ve sağ eline koydu.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; Mizanı hafif gelmişti. “İslamî gayreti” geldi, mizanını
ağırlaştırdı.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; Cehennemin kenarında duruyordu. “Allah korkusu” geldi.
Cehennemin kenarından kurtardı ve gitti.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; Cehenneme düşmüştü. “Allah korkusundan döktüğü göz yaşları”
geldi. Cehennemden onu kurtardı.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; Sırat köprüsü üzerinde bazen sürünerek yürüyor, bazen diz
çöküp oturuyor, bazen de takılıyordu. Benim üzerime okuduğu “Salavat”’ı geldi.
Elinden tuttu, ayağa kaldırdı ve sırattan geçti.
Ümmetimden
bir kimse gördüm; Cennetin kapısına kadar gelmişti. Kapılar yüzüne kapandı. “La
İlâhe illallah” kelime-i şahadeti geldi. Cennetin kapıları ona açıldı, cennete
koydu.
Peygamber S.A.V buyurdular:
“Kim ihlas ile “La İlâhe
illallah” derse cennete girer.”
Denildi ki:
-“Ya Rasülallah, ihlas
nedir?” Buyurdular ki:
-“Allah’ın haram kıldığı
şeylerden kendini alıkoymandır.”
Bu açıklamalardan
anlaşıldı ki; Kurtuluş her ne kadar Allâh’ü Teâlâ’nın fazlı ve rahmeti ile olsa
da lakin bu, salih amelleri işlemeye bağlıdır.
Öyle ise salih ameller ile
meşgul ol. Sadece dışını yıkamak ve kokulanmak suretiyle süslemekle meşgul
olma. Zira Allah, sizin niyetlerinize ve amellerinize bakar, suretinize, dış
görünüşünüze ve boş sözlere değil.
HİKAYE
Zahidlerden birisi çok ibadet
ederdi. Bir adam onu elbisesi kirlenmiş bir vaziyette gördü.
-“Ey zahid! Neden elbiseni yıkamıyorsun?”
dedi. Zahid dedi ki:
-“Yıkasam ikinci defa
kirlenir.” Adam:
-“Tekrar yıkarsın” dedi. Bunun
üzerine abid şöyle dedi:
-“Allâh’ü Teâlâ bizleri
elbisemizi yıkayalım ve ömrümüzü bu işte tüketelim diye yaratmadı. Belki itaat
ve ibadet için yarattı.”
Ayet Meali: İnsanları ve
cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
Yani, bana ibadete götürecek bir anlayış ile anlasınlar diye
yarattım.
Dünya bir saattir. (Yani ömür
bir saat gibi kısa bir zaman zarfıdır.) Onu itaat üzere yaşayarak geçir.
(3)
İmam-ı Gazali bazı Allah
dostlarından nakletti:
Nefis bir isyan yapmak istediği
ve şehvete yöneldiği zaman, sen ona karşı çık. Allâh’ü Teâlâ’yı, Resülüllah’ı
ve bütün peygamberlerini ve kitaplarını şefaatçi kılsan ve ona ölümü, kıyameti,
cennet ve cehennemi hatırlatsan yine de boyun eğmez ve şehveti terk etmez.
Sonra onun gıdasını kesmek
suretiyle karşılık verdiğin zaman sakinleşir ve şehvetleri terk eder.
NEFSİ EMMARE’YE TABİ OLMAK
HELAK EDİCİDİR.
Nefsi emmareye tabi olmak dinde
helak edicilerden sayıldı.
Bunun açıklaması Rasülüllah
S.A:V’in miracının hikmetinde zikredildiği üzere şöyledir:
Dört büyük melek (Cebrail,
Mikail, İsrafil, Azrail) dört meselede dört bin sene tartıştılar, halline
muvaffak olamadılar. Rasülüllah Aleyhisselâm peygamber olarak gönderildiği
zaman çözemedikleri meselelerin ancak onun tarafından halledileceğini anladılar
ve bu hususta Allâh’ü Teâlâ’ya yalvardılar. Bunun üzerine Hazreti Allah
habibini huzuruna çağırdı, vahy ettiğini vahy etti.
Sonra buyurdu ki:
-“Ya Muhammed! Mele-i Âlâ’nın
(dört büyük melek) tartıştığı şeyleri biliyor musun?” Rasülüllah Aleyhisselâm
buyurdu ki:
-“Evet biliyorum. Keffârât,
münciyât, derecât ve mühlikât’ın neler olduğunda tartışıyorlar.”
Hazreti Allah:.
-“Ey meleklerim! Müşkilatınızı
çözecek zatı buldunuz, suallerinizi sorun” buyurdu.
-“İsrafil Aleyhisselâm
“keffaretler (günahların affına vesile olan ibadetler) nedir?” diye sordu.
Aleyhisselâm efendimiz cevap verdi:
-“Şiddetli soğuklarda
(dahi) suyu her uzva gereği gibi hakkınca vererek abdest almak, ayakların
cemaate yürümesi, bir namazdan sonra (ikinci) namaz vaktini beklemek.”
Mikail A.S:
-“Derecât (mümine manevi derece
kazandıran şeyler) nedir?” diye sordu. Rasülüllah A.S:
-“Yemek yedirmek,
selamı yaymak, insanlar uykuda iken gece namaz kılmak,” buyurdu.
Sonra Cebrail A.S:
-“Münciyât (mümini kurtaracak
şeyler) nedir?” diye sordu. Rasülüllah A.S:
-“Gizli ve âşikarda
Allah’tan korkmak, fakirlik ve zenginlik hallerinde, doğruluk, öfke ve rıza
anında adalet” buyurdu.
Azrail A.S:
-“Mühlikât (insanı helak eden
şeyler) nelerdir? diye sordu. Rasülüllah A.S: -“İtaat olunan
cimrilik, tabi olunan heva (nefis), kişinin kendini beğenmesidir” buyurdu.
Hazreti Allah C.C her defasında
“Muhammed doğru söyledi” buyuru.
Sırrı-yi Sekati Kuddise Sirruh’dan rivayet olundu. Buyurdu ki:
-“Cüneyd-i Bağdadi’nin yanına
girdim, ağlıyordu. Ona:
-“Niçin ağlıyorsun?” diye
sordum. Dedi ki:
-“Dün gece
küçük kızım bana geldi ve “Babacığım, bu gece sıcak bir gecedir, sen de su
kabını buraya koyuyorsun” dedi. Gözlerim ağırlaştı, uyudum. Rüyamda çok güzel
bir cariye gördüm. Gökyüzünden inmişti. Ona:
-“Sen kimin
içinsin?” diye sordum. Dedi ki:
-“Bardaktan
soğuk su içmeyenler için” dedi.
-“Uyandığımda
bardağı aldım yere vurdum”.
Sırri’yi
Sekati; “desti (bardak) kırıklarını gördüm” dedi.
O büyük
zatların dünya nimetlerini terk edişlerine bak. Nefisleri için soğuk suya ve
leziz yemeklere razı olmadılar.
Denildi ki:
Dört şey,
ancak dört şey ile elde edilir,
1- (Ahiret)
nimetleri, (dünya) nimetlerini terk etmekle,
2- Baki
(ahiret), faniyi (dünyayı) terk etmekle,
3- Allah’ın
rızası, nefsin öfkesini terk etmekle,
4- Ahiret
rahatı, dünya rahatını terk ekmekle elde edilir.
Rivayete göre:
Selef-i Salihin, yaşları kırka
yaklaştığı zaman döşeğini dürer, katlar, geceleri yatmazdı. Ancak duha
namazından sonra kaylule (öğle uykusu) için yatarlardı.
Tabiin ve teb’a-i tabiinden
Alkame, Hammad, İbn-i Müseyyeb, Fudayl, Lavus, Rebi ve diğerleri gibi bir çok
zevat, geceleri ihya ederler, yatsı abdesti ile sabah namazını kılarlardı.
Onların kıyamı (ibadeti) ruhları için gıda idi.
Ebu Hanife Rahmetullahi Aleyh’in gece zikri vardı. Bu
da; Kur’an-ı Kerim’i hatim etmekti. Kırk sene yatsı abdesti ile sabah namazını
kıldı. Geceleyin ağlamasını komşuları işitir ve ona acırlardı.
(5)
EFENDİMİZİN SÜNNETLERİNE
TABİ OLMAK
Şeyh Ekber (Kuddise sirruhul ethar) buyurdular ki:
Nebi Sallallahü Aleyhi ve
Sellem’in sünnetlerinin bir tanesi hariç hepsine riayet ettim. O bir sünnet de;
efendimiz kızı Fatıma R.A validemizi Hazreti Ali R.A ile evlendirdi. Onun evine
gider ve çekinmeden onun evinde gecelerdi. Kızım yok ki, evlendirsem de onun evinde gecelesem.
HİKAYE
Rasülüllah’ın
sünnetlerine yapışmanın, riayet etmenin faydası şu hikayeden anlaşılıyor:
Haccac
zamanında insanlar defalarca yağmur duası yaptılar. Bir damla yağmur düşmedi.
Onlara şöyle denildi:
-“Eğer
içinizden ikindinin sünneti ve yatsının ilk sünnetini terk etmeyen bir şahıs
dua ederse maksat hasıl olur, değilse kırk defa dua etseniz yine talebiniz
kabul olmaz.”
Bunun üzerine
bu evsafta birini aradılar, bulamadılar. Haccac, kendi durumuna baktı.
Kendisini bu sıfata uygun buldu. Dua etti. O anda şiddetli bir yağmur yağdı ve
maksat hasıl oldu.
Haccac, zulüm
ile meşhur bir zat olmakla beraber duasının kabulü, Rasülüllah Efendimizin
sünnetine riayet etmesinin bereketi iledir.
Rasülüllah’ın
sünnetlerine ve edeplere riayet, nefsin hevasına da muhalefet etmek lazımdır.
Şüphesiz ki, nefsin hevasına tabi olan, hayvanlardan daha aşağıdır ve en
şiddetli azab derekesine düşecektir.
(4)
Ecel gelmeden
evvel tevbe ve güzel amel icab eder. Bu da, ancak kısa emel ile mümkün olur.
Bil ki; kötü amel ile beraber
ecelin yaklaşması şekil bakımından çok ağır ve ceza bakımından çok zordur.
HİKAYE
EN KÖTÜ ÜÇ ŞEY
Bir gün Nûşirevân’ın meclisinde
hukemâ’dan üç kişi toplanmıştı. Söz, “en kötü şey”’in ne olduğuna geldi. Rum’lu
olanı:
- “Fakirlikle beraber
ihtiyarlık” dedi. Hind’li:
- “Bedenin hasta ve yaralı
olup bir çok sargı ile sarılı olması” dedi. Hakîm Bezer Cumhur da:
- “Kötü amel ile beraber
ecelin yaklaşması, gelmesidir”
dedi. Hep birlikte üçüncüsünün sözü üzerine ittifak ettiler.
Denildi ki:
Dünyada dört şey afettir:
1- Yalnız başına ihtiyarlık,
2- Gurbette hastalık,
3- Yoklukta borcun çok olması,
4- Asi evlat ile beraber yaşamak.
Bazıları dedi ki:
Dünyada çok kötü olan şeyler dörttür:
1- Anlayışsız arkadaş,
2- (Yazarken) akmayan mürekkeb,
3- Koşmayan merkep (bugün
yürümeyen, arıza yapan araba olarak da düşünmeli),
4- Aydınlatmayan kandil.