Evet, evin reisi olan erkeğe başta hanımı olmak üzere aile­nin her ferdi itaat etmek zorundadır. Kadın kocasına itaat et­meyip baş kaldırırsa, bundan cesaret alarak çocuklar da babaya karşı isyankar davranırlarsa ailenin çökmesi an meselesi olur. Çünkü karısının kocasına itaat etmediği, çocuğunun ana ve babaya isyan bayrağı çekmiş olduğu ve onları hiçe saydığı bir aile müessesesinin ayakta kalması mümkün değildir. İyi kadın ko­casının huysuzluğuna, onun kötü hareketlerine sabreden kadındır. Saliha olan bir kadının alameti, hem Allahü Teala'nın, hem de kocasının haklarını yerine getirmektir. Hadis-i şerifde Peygamber aleyhisselam: "Takvadan sonra kişinin hayır ve bahtiyarlığı, dünyada iyi kadına sahip olmasıdır." buyurmuştur. Hayırlı ve iyi kadın ise, kocasına itaat eden, ona arkasından dua eden, gurbette iken malını koru­yan, namusuna leke düşürmeyen kadındır. Beş vakit namazını kılan, Ramazan ayında orucunu tutan, zinadan kendisini koru­yan, kocasına itaat eden kadının istediği kapıdan cennete gi­receğini Peygamber aleyhisselam müjdeliyor. Kadının kötü ve acı akıbetlere düşmemesi, evinin hanımı, Allah'ın saliha kulu olabilmesi için, Allah'ın (c.c.) emirlerini yerine getirerek erkeğin, kendisi ve çocuklarının reisi olduğunu, ailenin biricik sorumlusu olduğunu kabul etmesi ve ona göre hareket etmesi lazımdır. Kocasına boyun eğmekle Allahü Teala'ya itaat etmiş olacağından kamil iman sahibi de olmuş olur. İslam dininin "saliha kadın" diye övmüş olduğu kadın, Allah'ın emirlerini ye­rine getiren, yasaklarından kaçınan kadındır ki, kocaya. itaat etmek, ona karşı gelmemek de buna dahildir.

Gerek yuvanın selameti, gerekse evlatlarının saadeti ve re­fahı için bazı sıkıntılar karşısında göğüs geren kadın, kaza ve kadere boyun eğen kadın, saliha olan kadının ta kendisidir. Çünkü böyle kadın, katlandığı bu eza ve cefanın mükafatı olarak mutluluğa erer.

Kocaya karşı gelmek, onu dinlememek hürriyet değil, esare­tin ta kendisidir. Çünkü kocasına karşı gelen, onu dinlemeyen kadın, şeytanın ve kendisini yoldan çıkarmaya çalışan şeytanın avanelerinin esiridir. Ne hazindir ki, o zavallı bunun farkında değildir. Yıllardan beri İslamın aleyhinde devamlı olarak dön­dürülen dolabın parçalayıcı dişlileri arasında atılmış da haberi bile yok zavallının. Adatılarak İslamdan uzaklaştırılmıştır.

Evladın ve kadının hayırlı olanı, kendisini Allah'ın (c.c.) ha­ram kılmış olduğu şeylerden uzak tutan, O'nun emirlerini ye­rine getirendir. Kocasına itaat eden kadın da iyi olan kadındır. Kocasına hizmet edip onun ezasına sabreden kadın cihad sevabına nail olur.

Kıyamet Günü her günahkar pişmanlık duyacağı gibi, ko­casına itaat etmeyen kadın da: "Keşke dünyada iken kocama bağlansaydım, emirlerini dinleseydim, dediklerini yapsaydım, kendisine karşı gelmeseydim, aile içinde bana verilen vazifeyi gereği gibi yapsaydım" diye pişmanlık duyacaktır. Ve: "Bugün de Allah'a inanıp onun emirlerini yerine getirenler gibi saadete erenlerden, mutluluğa kavuşanlardan olsaydım" diyecektir. Öyle ise, kocasına karşı serkeşçe, yavrularına karşı gaddarca, komşularına karşı zalimane davranan bir kadın, dünyada iken çok düşünmeli. Akıbetin felaket olduğunu anlayarak hemen bu kötü fiillerinden vazgeçip Allahü Teala'ya tövbe ve istiğfar etme­lidir. Evet, müslüman olan bir kadın bu sonuçları düşünür ve dinimizin çizdiği yola dönerse, kocası ve yavruları için hiçbir fe­dekarlıktan kaçınmaz, üzerinde kocasının büyük bir hakkı bulunduğunu idrak eder.

Resülüllah (s.a.v.) e Mi'rac'da cehennem ehli gösterilip ek­serisinin kadınlar olduğunu beyan ettikleri zaman kendilerine bunun sebebi sorulunca: "Onların kocalarından gördük­leri ni'metleri inkar etmeleri ve çok lanette bulunma­ları (cehennemlik olmalarına) sebep olmuştur" buyurdular.

Hayat boyu geçim yapmak ve İslama hizmet edecek evlatlar yetiştirmek üzere kurulan yuva sabır ister, feragat ister, ko­casına karşı müsamaha ister, engin bir merhamet ister. İnsanları olduğu gibi kabul edip, olması lazım geldiği kadar yükseltmek için emek ve çalışma ister. Zevk gayesiyle yola çıkanlarda bu değerleri bulmak imkansızdır. Bu sebeple, aşırı zevkine düşkün kimselerin ilahi sevgiye liyakatleri olmaz.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

 

Kadının, yemek pişirmek, temizlik yapmak, çocuklara bak­mak gibi ev işleriyle meşgul olması, bedeni zayıf ve nihayet eğe kemiğinden yaratılmış olduğu için zayıf mizaçlı olması nazarı itibara alınarak, şeref ve haysiyete leke getirmeyecek cinsten olan kusurları erkek tarafından görmemezlikten gelinmeli, bağışlanmalıdır. Resülüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Mümin olan bir erkek, karısına buğz etmesin. Şayet (kadının) bir huyundan hoşlanmazsa diğer huyundan hoşlanıp razı olur" buyurmuştur.

Hiçbir kadın, kocasının, mesleğinde muvaffak olmak için gösterdiği alakayı, evinden esirgemesinin hikmetini anlaya­maz. Halbuki erkek için, hayatından memnun bir kadına ve hu­zur yurdu olan bir eve sahip olmak, çok para kazanmaktan daha mühimdir. Ne çare ki, yüz erkekte bir erkek bile buna ehemmiyet vermez, ehemmiyet vermediği için de evlilik ha­yatında da muvaffak olamazlar. Hayatın bu çok mühim işini ta­lihe bırakmak en isabetsiz harekettir. Kadınları diplomatça idare etmek yerine, onlara sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmalıdır. Her erkek, karısına her işi yaptırabileceğini ve onun bunu seve seve yapacağını bilir. Kadının bütün beklediği, sevgi ve takdir­dir. Karısına güler yüz göstermeyen onun hatırını saymayan erkek, karısının huysuzlukları ve çeşitli yersiz talepleri karşısında kalır. Ağız tadı ile bir şey yiyemez. İşte erkeğe bu bilgiyi vermek gerekir. Büyük Rus muharriri Turganiyev, diyor ki, "Bütün dehamı, bütün eserlerimi, akşam yemeğine geç veya er­ken gelmemle candan alakadar olan bir kadın uğrunda fedaya hazırım."

Resülümüz buyuruyor ki:

"Nikahlanıp çiftleşiniz ve evleniniz; fakat kurduğunuz bu aile yuvasını talak ile yıkmayınız. Onun tarrakasından Arş-ı İlahi titrer." [Tecrid-i Sarih Tercümesi c, 11, s, 328]

Bunlar ve bunlara benzer birçok hadislerle kötü olduğu bil­dirilen talaka çok mühim bir zarüret üzerine müsaade edilmiştir ki bu zaruretin başında kadının zina yapıp aile na­musunu kirletmesi gelir. Bunun içindir ki, Peygamber aleyhisselam: "Kadınlarınızı ancak zina töhmetiyle boşayabilirsiniz." buyurmuştur.

Erkek melek değil ya, onun da geçimsizliğe sebep olacak hal­leri olabilir. Buna karşı da kadının nikahı feshetme hakkı vardır. Şu fark ile ki, kadın bu hakkını (yani nikahı feshetme hakkını) erkeğin talak hakkını kullandığı gibi, bizatihi kullana­maz. Kadın bu hakkını meşru sebeplerle hakim vasıtasiyle kul­lanır. Fakat İslam hukuku bu nikahın feshi hakkını erkek için de tanımıştır. Öyle ise boşanma, erkek için ve hakimin hükmüne muhtaç olmadan mutlak bir hak olarak kalıyor.

Kadının boşanması için en büyük zaruret, kadının aile şerefine leke getirmesidir. Zina suçuyla karşı karşıya bulunan karısını kocası boşar. Bu beliyyeden bu şekilde kurtulmuş olur. Bunun dışında bazı ufak tefek geçimsizlikler kadının boşanmasını icab ettirmez. Kusursuz insan olmaz. Her kusur­luyu boşayan erkek, eş bulamaz. Karı-kocanın iyi geçinmeleri, birbirini kırmamaları matlub olan hususdur. Ancak iyi geçimi sağlamak için erkeğin daha fazla fedakarlıkta bulunması gere­kir.

Hz. Allah (c.c.) buyuruyor ki:

“Onlarla (kadınlarınızla) iyi geçinin. Eğer kendile­rinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur.” (Ya o kadınlar, derecenizin artmasına sebep olur, ya da onlardan salih evlatlar doğar, veyahut da herhangi bir vesile ile aranızda yeni bir muhabbet başlar). (Nisa 19)

İslam, aileye çok ehemmiyet vermiştir. Zira aile, cemiyetin bir temel taşıdır. Binaen'aleyh aile müessesesinin kurulması ve onun huzur içinde yaşaması için İslam dini çok önemli esaslar koymuştur. Bazı önemli hususları emrettiği gibi, bazılarını da yasaklanmıştır. Yasaklanan hususlar işlendiği vakit cezalar vermiştir. Karı-kocanın bu önemli esaslara riayet etmeleri lazımdır. Esasen İslam dininde konan esaslar, ferdlerin ve ce­miyetlerin yararınadır. Cezalar verilirken de cemiyetin çeşitli ıztıraplardan kurtulması esas alınmıştır. Yani cezaların ve­rilmesi hem ferdlerin, hem de toplumun kurtulması esasına matuftur. Boşanma için konan cezalarda böyledir.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

 

Bir takım huysuz erkeklerin ve bilhassa, aile kurumunun kudsiyetini anlamayan şehvet düşkünlerinin ellerinden kadının kurtulması manasında boşama, bir hukuki kurtuluş olarak kabul edilmelidir.

Bir toplum içindeki aile yuvaları, zamanın şiddetli fırtınalarına karşı ne kadar dayanıklı olursa, toplum da o de­rece dayanıklı ve sağlam olur. Bu metaneti temin eden birinci şart, ailenin iki direği olan karı-koca arasında bulunan sevgi ve saygıdır. Karı-koca arasındaki bu sevgi ve saygı her ikisinin müşterek olarak kurdukları yuvayı ebedi olarak yaşatır. Ailenin saadet ve mutluluğu namına çiftlerin birbirleriyle güzel geçin­meleri ve aile nizamı dairesinde yardımlaşmaları, aile namu­sunu temiz tutmaları, ailenin kuvvetli olmasını temin eden ke­sin şartlardandır.

Aile müessesesinin açıkladığımız bu hayırlı maksat ve gayeleri gözetilmeyerek, yalnız zevk ve şehevi isteği tatmin etmek maksadiyle hareket edilirse, bu aile su üzerine kurulmuş binadan farksız olur ki, bir rüzgarla yıkılmaya mahkumdur. Bunun için İslam Aile Hukuku'na göre sırf cinsi bir gaye kasdiyle yapılan nikah, çok sürmeden yıkılmaya mahkumdur.

Evlilik müessesesini kurmak için anlaşan ve sonunda bu müesseseyi kuran erkek ile kadının, kurdukları bu müessese­nin devam etmesi için birbirlerine karşılıklı sevgi ve saygı bağları ile bağlanmaları, birbirlerine karşı olan vazifelerini ye­rine getirmeleri lazımdır. Birbiriyle anlaşamayan, aralarında soğukluk bulunan ve dolayısıyle kurmuş oldukları yuva da hu­zur bulamayan karı-koca, bu kötü durumlarından kurtulmak için her türlü çareye başvurduktan sonra, son olarak boşanma kararına varır ki, bu da onlar için bir kurtuluş olur.

İslam dini, zayıf yaradılışlı ve çok aceleci olan insanın bu imkanını acele olarak kötüye kullanmasına asla müsaade etmemiştir. Boşanma kararı vermeden önce birçok yapıcı ve ıslah edici hususlara başvurulmasını, nikah bağının hemen alelacele koparılmamasını istemiştir. Daha ilerde zikredileceği gibi boşamanın birkaç sınıf olarak beyan edilmesi de bu hususa binaendir. İslam dininde boşanma helal olarak kabul edilmiş olduğu halde, mecbur kalınmadıkça tatbik edilmemesi istenmiş ve helaller içinde Allah katında en sevilmeyen helal olarak ilan edilmiştir.

Boşanma hiçbir sebebe dayanmadığı zaman ahmaklık, ni­metin kadrini bilmemek, yakınlarına ve çocuklarına eziyet olacağından dolayı, mekruhtur. Sadece zevk için kadın boşayanlar, insaf ve merhametten uzaktırlar. Bundan başka bir Hadis-i şerifte de bu gibi kimselerin hali şu şekilde ifade edilm­ektedir.

"Allah zevkine düşkün erkekleri ve zevkine düşkün kadınları sevmez."

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

Kadın yaradılış itibariyle anı tepki gösterir. Gebelik ve aybaşı gibi rahatsızlıklarda bu halin daha da ziyadeleşmesi sebebiyle boşama hakkı kadının elinde suistimale uğramaya daha ziyade müsaittir. Çünkü kadının elinde böyle bir hak bulunmadığı halde, erkeğin elindeki bu haktan, teessür zamanında istifade etmek isteyerek kocasına, "Artık beni bırak" dediği çoktur. Bunun içindir ki, Resullüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:

"Herhangi bir kadın, geçimsizlik olmadığı halde kocasından boşanmayı isterse, o kadın cennetin koku­sunu bile alamaz."

Bazı kadınlar vardır ki, sinirlerine ve hislerine sahip ol­mayıp, ortada ciddi bir sebep bile yokken kocasından ayrılmak isterler. Boşama hakkı kendinde olmadığı için de, kocasına mal veya para teklif edip, "bunu al, beni boşa" der.

Hadiste buyuruluyor ki:

"Mal mukabilinde boşanma davasında bulunan kadınlar, münafık kadınların ta kendileridir."

Bu hadis-i şerifler, kadından gelecek olan boşanma arzu­suna karşı bir ikazdır. Boşanma isteği bazen erkekten geldiği gibi bazen de kadından gelir. İslam dini nefisden gelen istekle­rin önüne ilahi ikaz işaretleri dikmiştir. Erkekten gelen bir ar­zuya karşı da Peygamber Efendimiz "kadının kaburga kemiğinden yaratılmış olduğunu, onun tamamen doğrultmaya kalkışıldığında kırılacağını, terk edildiğinde eğri olarak ka­lacağını ve ondan bu hali ile faydalanılmasını" açıklamış ve onun kırılmasının boşanması olduğunu beyan buyurmuştur.

İslam dini, boşamayı zaruret zamanında bir kurtulma hakkı olarak kabul etmiş ve bu hakkı erkeğe (yani kocaya) vermiştir. Koca mecbur kaldığında bu hakkını üsul-i dairesinde kullanır.

Boşama hakkı kadınlara verilmiş olsaydı, kadınlar küçük ve basit bir şeyden hemen müteesir olduklarından, bir hiçten dolayı hemen boşamaya giderler ve ailenin perişan olmasına se­bebiyet verirlerdi. Bu suretle nizam bozulurdu.

Diğer bir husus: Boşama hakkı kadına verilmiş olsaydı, kadının evde hakim ve amir olması lazım gelirdi. Ailenin bütün ağır işleriyle mükellef olan erkeğin üzerine, hiçbir şeyle mükellef olmayan kadının hakim olması uygun olmazdı. Binaenaleyh kadınlara böyle bir salahiyetin verilmesi, akıl ve hikmete uygun değildir. Şu halde, boşama hakkının Adem (a.s.)'den beri aile reisi sayılan erkeğe verilmesi, hikmete uygundur. Mecburiyet olunca boşamaya izin verilmesi bir kurtuluş olduğu gibi, boşama hakkının erkeğe ve­rilmesi de, ayrı bir lütuftur. Eğer boşama hakkı kadınlara veril­seydi, kadınlar her canları sıkıldıkta bir koca boşamaktan çe­kinmezlerdi.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

 

İslam dini araları açılan kadın ile erkeğin, ilk önce kendi aralarını bizzat kendilerinin düzeltmelerini, buna muvaffak olamadıkları zaman, erkek ve kadın taraflarından birer hakem seçilip kendilerine gönderilerek aralarının bulunması cihetine gidilmesini emreder.

Ailede eğer koca bir huzursuzluk ve geçimsizlik çıkarır, karısı ile münasebetlerinde çekingenlik gösterirse, kadın bu soğukluğu gidermeli, barışı temin etmek için elinden gelen ça­bayı harcamalıdır. Kocasının gönlünü almak için imkanlardan istifade etmesini bilmelidir. Zaten kadınların yaradılışları buna elverişlidir. Erkek ne kadar sert tabiatlı yaratılmışsa, kadın da aksine o kadar mülayim tabiatlı yaratılmıştır. Kadın bu ya­radılışıyle erkeği daima -yumuşatmaya, onunla huzur içinde yaşamaya muktedirdir. Hulasa; kurulan aile yuvasının talakla yıkılmaması için karı-koca ellerinden gelen her türlü çabayı harcamalıdırlar. Her türlü çareye başvurup yuvanın yıkılmasını önlemeyi bilmelidirler.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

   
© incemeseleler.com