بسم الله الرحمن الرحيم
{٢٩}
ظَلَمْتُ سُنَّت مَنْ اَحْيَ الظَّلاَمَ اِلَى
اَنِ اشْتَكَتْ قَدَماَهُ الضُّرَّ مِنْ وَرَمٍ
Böylece ben zulm ettim,
zalimlik yaptım”terk ettim” ظَلَمْتُ
Neye zulm
ettim?
Ol bir Rasülü Zişanın
sünnetine ki, سُنَّت
مَنْ
O zatı Kiramın Nebiyyi
ihlasın sünnetine
O Nebiyyi mücteba ihya
etmiştir اَحْيَ
Neyi ihya
etmiştir?
Karanlık geceleri الظَّلاَمَ
Nereye
kadar ihya etmiştir?
***
İncilinceye kadar اَنِ اشْتَكَتْ اِلَى
rahatsız oluncaya kadar
(Burada mecaz murad
olunmuştur yoksa hiç bir zaman Rasulullah'ın ayakları şikayette bulunmaz)
Ne
şikayetde bulununcaya kadar?
O nebiyyi ali zişanın
mubarek kademi şerifleri قَدَماَهُ
Neden
şikayet?
Izdırab vermekten الضُّرَّ
Neden olan
hastalık?
Şişmekten dolayı مِنْ وَرَمٍ
Karanlık geceleri, mubarek kademi şerifleri şişmekten dolayı olan ızdırabdan, hastalıktan incilinceye kadar, rahatsız oluncaya kadar ihya eden ol bir Rasülü Zişanın sünnetine,Nebiyyi İhlasın sünnetine zulm ettim, zalimlik yaptım.
{٣٠}
وَشَدَّ مِنْ سَغَبٍ اَحْشَاءَهُ وَطَوَى
تَحْتَ الْحِجاَرَةِ كَشْحاً مُتْرَفَ الاَْدَمِ
O Nebiyyi muhterem
bağladı وَشَدَّ
Neden
dolayı?
Açlıktan dolayı, açlığın
verdiği ızdırabtan dolayı مِنْ سَغَبٍ
Neyi
bağladı?
Mubarek batnını, karnını
اَحْشَاءَهُ
Daha?
O Nebiyyi muhterem dürdü
وَطَوَى
***
Nereye
dürdü?
Taşın altına تَحْتَ الْحِجاَرَةِ
Neyi
dürdü?
Mubarek yanlarını,
böğrünü كَشْحاً
Öyle yanı
ki?
Cildi gayet yumuşak
olan, ipek gibi olan مُتْرَفَ الاَْدَمِ
O Nebiyyi muhterem açlıktan dolayı, açlığın verdiği ızdırabtan dolayı mubarek batnını, karnını bağladı. Cildi gayet yumuşak olan, ipek gibi olan mubarek yanlarını, böğrünü taşın altına dürdü.
{٣١}
وَرَاوَدَتْهُ الْجِبَالُ الشُّمُّ مِنْ ذَهَبٍ
عَنْ نَفْسِهِ فَاَرَاهَا اَيَّماَ شَمَمٍ
O Nebiyi muhteremden
talebde bulundu, وَرَاوَدَتْهُ
şiddetle arzu etti, mübalağa
ile istedi
Ne talebde
bulundu?
Yüce yüksek dağlar,
semaya ser الْجِبَالُ
الشُّمُّ
çekmiş olan, semaya
başını uzatmış olan yüce dağlar
Neden olan
dağlar?
Altından olan dağlar مِنْ ذَهَبٍ
***
Neden
talebde bulundu?
O nebiyyi zişanın
zatından, kendisinden عَنْ نَفْسِهِ
(Peki Rasullülah Efendimiz dağlara ne yaptı?)
Rasulullah Efendimiz o
dağlara gösterdi فَاَرَاهَا
Hangisi daha yüksektir,
Rasulullah اَيَّماَ
شَمَمٍ
Efendimiz de kendisinin
Âli, yüksek olduğunu o dağlara gösterdi
Altından olan yüce yüksek dağlar, semaya ser çekmiş olan, semaya başını uzatmış olan yüce dağlar, o Nebiyyi zişanın zatından, talebde bulundu, şiddetle arzu etti, Rasulullah Efendimiz, yüksekliğin nerede olduğunu( kendisinin Âli, yüksek olduğunu) o dağlara gösterdi.
[Yani Hz. Allah'ın emri ile bütün yüce dağlar “ Ya Rasulallah biz senin emrine amadeyiz, içimiz altından dolu bizden ne istiyorsan al kullan" dedikleri zaman ihtiyacı olduğu halde "benim size ihtiyacım yok, benim dünya ile alakam yoktur, gidiniz" diyerek yüceliğini gösterdi.]
{٣٢}
وَاَكَّدَتْ زُهْدَهُ فِيهاَ ضَرُورَتُهُ
اِنَّ الضَّرُورَةَ لاَتَعْدُو عَلَى الْعِصَمِ
Te'kidledi, takviye eyledi وَاَكَّدَتْ
Neyi?
O Nebiyyi muhteremin zühdünü, زُهْدَهُ
dünyaya rağbet etmediğini
Ne hakkındaki zühdü?
Altından olan cibali şüm hakkındaki فِيهاَ
Ne te'kidledi?
O Nebiyyi muhteremin ihtiyaç içinde olması ضَرُورَتُهُ
***
Niçin te'kid etti?
Muhakkak onun zarureti ihtiyacı اِنَّ الضَّرُورَةَ
Nedir?
Galip gelmez, tecavüz etmez لاَتَعْدُو
Ne üzerine galip gelmez?
İsmetler üzerine, ismet sıfatı üzerine عَلَى الْعِصَمِ
O Nebiyyi muhteremin ihtiyaç içinde olması muhakkak onun zarureti ihtiyacı ismetler üzerine, ismet sıfatı üzerine galip gelmeyeceği, tecavüz etmeyeceği için altından olan cibali şüm hakkındaki zühdünü, dünyaya rağbet etmediğini te'kidledi, takviye eyledi.
{٣٣}
وَكَيْفَ تَدْعُو اِلَى الدُّنْيَا ضَرُورَةُمَنْ
لَوْلاَهُ لَمْ تَخْرُجِ الدُّنْيَا مِنَ الْعَدَمِ
Nasıl davet eder, nasıl celb eder, وَكَيْفَ تَدْعُو
meyleder mümkün değildir
Nereye davet?
Dünya servetlerine اِلَى الدُّنْيَا
Ne davet eder?
Ol bir nebiyyi muhteremin zarureti ki, ضَرُورَةُمَنْ
hasbelbeşer olan ihtiyaçları ki
***
O Nebiyyi muhterem olmamış olsaydı, لَوْلاَهُ
halk olmamış olsaydı
Dünya yokluktan varlığa لَمْ تَخْرُجِ الدُّنْيَا مِنَ الْعَدَمِ
çıkmazdı, yani olamazdı
O bir Nebiyyi muhteremin zarureti, hasbelbeşer olan ihtiyaçları dünyaya nasıl davet eder, nasıl celb eder, meyleder mümkün değildir.Ki, O Nebiyyi muhterem olmamış olsaydı, halk olmamış olsaydı,dünya yokluktan varlığa çıkmazdı, yani halk olunmazdı.
{٣٤}
مُحَمَّدٌ سَيِّدُ الْكَوْنَيْنِ وَالثَّقَلَيْنِ
وَالْفَرِيقََيْنِ مِنْ عُرْبٍ عَجَمٍ
Muhammet Aleyhisselam مُحَمَّدٌ
Kimdir?
Dü (iki) cihanın dünya ve ahiretin Efendisidir سَيِّدُ الْكَوْنَيْنِ
Daha?
İnsü cinnin Efendisidir وَالثَّقَلَيْنِ
***
Daha?
İki fırkanın Efendisidir وَالْفَرِيقََيْنِ
Kimden iki fırka?
Araptan مِنْ
عُرْبٍ
Daha?
Acemden olan عَجَمٍ
Muhammed Aleyhisselam dü (iki) cihanın dünya ve ahiretin, insü cinnin, araptan ve acemden olan iki fırkanın Efendisidir. [Yani mahlukatın Efendisidir.]
{٣٥}
نَبِِيُّنَا الاَْمِرُ النَّا هِى فَلاَ اَحَدٌ
اَبَرَّفىِ قََوْلِ لاَ مِنْهُ وَلاَ نَعَمٍ
Bizim Nebimiz نَبِِيُّنَا
Kimdir?
İyilikleri emredicidir الاَْمِرُ
Daha nedir?
Kötülüklerden nehyedicidir النَّا هِى
Mahlukattan hiç bir kimse olamaz فَلاَ اَحَدٌ
***
Nedir olamaz?
Daha doğru, daha sadık اَبَرَّ
Nerede doğru?
"La" sözünde قََوْلِ لاَ
Kimden?
Nebi Aleyhisselamdan مِنْهُ
Daha?
"Evet" sözünde وَلاَ نَعَمٍ
Bizim nebimiz iyilikleri emreder, kötülüklerden nehyeder. Mahlukattan hiç bir kimse "la" ve "evet" sözünde Nebi Aleyhisselamdan daha doğru, daha sadık olamaz.
{٣٦}
هُوَ الْحَبِيبُ الَّذِي تُرْجَى شَفَاعَـتُهُ
لِكُلِّ هَْولٍ مِنَ اْلأَهْوَالِ مُقْتَحـِــمٍِ
Muhammed Aleyhisselam هُوَ
Kimdir?
O bir Habibtir الَّذِي الْحَبِيبُ
Mahbubu mutlakı Rabbül Alemindir. Cenabı Hakkın
yegane mahbubüdür ki;
Ümid olunan beklenen تُرْجَى
Ne beklenen?
O Nebi Aleyhisselam'ın şefeati شَفَاعَـتُهُ
***
Niçin ümid olunan?
Her bir şiddetli korku için لِكُلِّ
هَْولٍ
Neden o korku?
Şiddetli korkulardan مِنَ اْلأَهْوَالِ
Öyle korku ki?
İnmiş olan, çökmüş olan مُقْتَحـِــمٍِ
Muhammed Aleyhisselam inmiş, çökmüş olan her bir şiddetli korkular için şefeati ümid edilen beklenen habibtir. (Mahbubu mutlakı Rabbül Alemindir. Cenabı Hakkın yegane mahbubüdür.)
{٣٧}
دَعاَ إِلىَ اللهِ فَالْمُسْتَمْسِكُوْنَ بِــِهِ
مُسْتَمْسِكُوْنَ بِِحَبْلٍ غَيْرِ مُنْفَصِمٍ
O Nebiyyi Zişan davet etmiştir, دَعاَ
bütün mahlukatı çağırmıştır
Kime davet etmiştir?
Hz. Allah'a imana davet etmiştir إِلىَ
اللهِ
Böyle olunca o nebiyyi muhtereme فَالْمُسْتَمْسِكُوْنَ
بِــِهِ
sımsıkı sarılanlar
***
Nedirler?
Yapışmış olurlar مُسْتَمْسِكُوْنَ
Neye yapışmış olurlar?
Bir ipe بِِحَبْلٍ
Öyle ip ki?
Kopmayan غَيْرِ مُنْفَصِمٍ
(Yapışanı Cemali İlahi ile müşerref kılacak
kuvvetli bir ipe)
O Nebiyyi Zişan Hz. Allah'a imana davet etmiştir, bütün mahlkukatı çağırmıştır. Böyle olunca o Nebiyyi muhtereme sımsıkı sarılanlar kopmayan (yapışanı cemali ilahi ile müşerref kılacak kuvvetli bir ipe) yapışmış olurlar.
{٣٨}
فَاقَ النَّبِيِّينَ فيِ خَلْقٍ وَفيِ خُلـُقٍ
وَلَمْ يُدَانُوهُ فيِ عِلْمٍ وَلاَ كَـــرَمٍ
O Nebiyyi Ali Şan diğer peygamberlere فَاقَ
النَّبِيِّينَ
üstün olmuştur
Nerede üstün?
Hem halkında, yaratılışında فيِ
خَلْقٍ
Daha?
Hem de ahlak ve edepte وَفيِ خُلـُقٍ
***
O diğer Peygamberler o Rasülü Kibriyaya وَلَمْ
يُدَانُوهُ
yakın olamamışlardır
Nerede?
Ne ilim husunda فيِ عِلْمٍ
Daha?
Ne de şeref hususunda وَلاَ كَـــرَمٍ
O Nebiyyi Ali-şan hem halkında, yaratılışında hem de ahlak ve edepte diğer Peygamberlere üstün olmuştur. Diğer peygamberler, ne ilim husunda ne de şeref hususunda o Rasülü Kibriyaya yakın olamamışlardır.
{٣٩}
وَكُلُّهُمْ مِنْ رَسوُلِ اللهِ مُلْتَمِـــسٌ
غَرْفاً مِنَ الْبَحْرِ اَوْ رَشْفاً منَ الدِّيَمِِ
O Rasüllerin küllisi, hepsi وَكُلُّهُمْ
Kimden?
Rasulallahdan مِنْ رَسوُلِ اللهِ
Nedirler?
Talep edicidirler, tek tek isteyicidirler مُلْتَمِـــسٌ
***
Neyi isteyicidirler?
Bir avucu غَرْفاً
Neden bir avuç?
Onun deniz gibi olan ilminden kereminden, مِنَ
الْبَحْرِ
hikmetinden
Veya bir yudum isteyicidirler اَوْ
رَشْفاً
Neden?
Onun devamlı yağan ilim kerem ve منَ
الدِّيَمِ
hikmet yağmurlarından
O Rasüllerin küllisi, hepsi Rasulallahdan onun deniz gibi olan ilminden, kereminden, hikmetinden bir avuc, veya onun devamlı yağan ilim kerem ve hikmet yağmurlarından bir yudum talep edicidirler, tek tek isteyicidirler.
{٤٠}
وَوَاقِفُونَ لَدَيْهِ عِنْدَ حَدِّهِــــمِ
مِنْ نُقْطَةِ الْعِلْمِ أَوْ مِنْ شَكْلَةِ الْحِكَمِ
O Peygamberlerin hepsi vâkıfdırlar, وَوَاقِفُونَ
durucudurlar
Nerede dururlar?
Nebiyyi zişanın yüce huzurunda, nezdi celilinde لَدَيْهِ
Nerede durucudurlar?
Kendi hatları indinde, kendi mertebesine göre عِنْدَ
حَدِّهِــــمِ
***
Neden durucudurlar?
İlim noktasından, مِنْ نُقْطَةِ الْعِلْمِ
yani Allah'ın ilim deryası yanında bir nokta gibi
Veya hikmetler harekesinden أَوْ مِنْ
شَكْلَةِ الْحِكَمِ
yani Cenabı Hakkın nihayetsiz olan hikmet deryasının yanında bir hareke gibi
olan Rasulullah'ın hikmetinden
O Peygamberlerin hepsi nebiyyi zişanın yüce huzurunda, nezdi celilinde kendi hatları indinde, kendi mertebesine göre, ilim noktasından, yani Allah'ın ilim deryası yanında bir nokta gibi Hikmet harekesinden,yani Cenabı Hakkın nihayetsiz olan hikmet deryasının yanında bir hareke gibi dururlar. (kalırlar)
{٤١}
فَهْوَالَّذِي تَمَّ مَعْنَاهُ وَصُورَتـُـهُ
ثُمَّ اصْطَفَاهُ حَبِيباً باَرِئُ النَّسَـــمِ
O Rasulullah فَهْوَ
Kimdir?
Ol bir Nebi Aleyhisselamdır ki الَّذِي
Tamam oldu yani kemale erişti تَمَّ
Ne tamam oldu?
O Rasulallah'ın manası مَعْنَاهُ
Daha?
O Rasulullah'ın sureti de tamam olmuştur وَصُورَتـُـهُ
yani kemalatı batiniyesi ve suriyesi de tamam olmuştur
***
Sonra o Rasülü Zişanı seçmiştir ثُمَّ
اصْطَفَاهُ
Ne olduğu halde Nebi Zişan?
Habibi edibi olduğu halde حَبِيباً
Kim seçmiştir?
İnsanları halk eden haliki alem olan باَرِئُ
النَّسَـــمِ
Allahü Teala
O Rasulullah manası ve sureti yani kemalatı batiniyesi ve suriyesi tamam olan Nebi Aleyhisselamdır. Sonra o Rasülü Zişanı insanları halk eden haliki alem olan Allah'ü Teala habibi edibi olduğu halde seçmiştir.
{٤٢}
مُنَزَّهٌ عَنْ شَرِيكٍ فيِ مَحَاسِـــنِهِ
فَجَوْهَرُ الْحُسْنِ فِيهِ غَيْرُ مُنْقََسـِــمِ
O Habibi Azam paktır, münezzehtir مُنَزَّهٌ
Neden?
Ortağı, misli olmaktan عَنْ شَرِيكٍ
Nerede münezzeh?
Güzelliklerde ahlakı hamide evsafı celile فيِ
مَحَاسِـــنِهِ
kendisine has olan mehasinde
***
O nebiyyi muhteremde güzellik cevheri فَجَوْهَرُ
الْحُسْنِ فِيهِ
Nedir?
Munkasim değildir, tecezzi kabul etmez غَيْرُ
مُنْقََسـِــمِ
Rasulullahda bütün güzellikler mevcuttur onda
olmayan yoktur.
O Habibi Azam ortağı, misli olmaktan, güzelliklerde ahlakı hamide evsafı celile kendisine has olan mehasinde paktır, münezzehtir. O Nebiyyi muhteremde güzellik cevheri munkasim değildir, Rasulullahda bütün güzellikler mevcuttur onda olmayan yoktur.
{٤٣}
دَعْ مَا ادََّعَتْهُ النَّصَارَى فِي نَبِيِّهِمِ
وَاحْكُمْ بِماَ شِئْتَ مَدْحاً فِيهِ وَاحْتَكِمِ
Sen terk et دَعْ
Neyi terk et?
Nesaranın, hiristiyanların iddia ettiği şeyi مَا
ادََّعَتْهُ النَّصَارَى
yani Rasulullah'ı medhedeceğim derken yalnışlık
yapma, O Allah'ın kulu Rasulüdür her güzellik kendisinde vardır
Kim hakkında?
Nebileri İsa A.S. Ruhullah hakkında فِي
نَبِيِّهِمِ
***
Sen hükmet وَاحْكُمْ
Ne ile hükmet?
Dilediği şey ile بِماَ شِئْتَ
Ne cihetten?
Medih cihetinden مَدْحاً
Kim hakkında?
Nebiyyi Zişan hakkında فِيهِ
Daha?
O hükümde muhkem ol, sağlam ol, sabit ol وَاحْتَكِمِ
Sen nesaranın, hiristiyanların nebileri İsa a.s. Ruhullah hakkında iddia ettiği şeyi terk et. Yani Rasulullah'ı medhedeceğim derken yalnışlık yapma, O Allah'ın kulu ve Rasulüdür, her güzellik kendisinde vardır. Sen Nebiyyi Zişan hakkında medih cihetinden dilediği şey ile hükmet, o hükümde muhkem ol, sağlam ol sabit ol.
{٤٤}
وَانْسُبْ إلَى ذاَتِهِ ماَ شِئْتَ مِنْ شَرَفٍ
وَانْسُبْ إِلىَ قََدْرِهِ مَا شِئْتَ مِنْ عِظَمٍِ
Sen nisbet et izaf eyle وَانْسُبْ
Nereye?
Cenabı Hakkın zatı şerifine إلَى
ذاَتِهِ
Neyi nisbet et?
Dilediği şeyi ماَ شِئْتَ
Neden o şey?
Şeref ve izzetten مِنْ شَرَفٍ
***
Sen nisbet et izaf eyle وَانْسُبْ
Nereye?
Nebiyyi Ali Şanın kadrine makam ve mertebesine إِلىَ
قََدْرِهِ
Neyi nisbet et?
Dilediği şeyi مَا شِئْتَ
Neden o şey?
Büyüklükden مِنْ عِظَمٍِ
Sen Cenabı Hakkın zatı şerifine şeref ve izzetten dilediği şeyi nisbet et, izaf eyle. Sen Nebiyyi Ali Şanın kadrine, makam ve mertebesine büyüklükden dilediği şeyi nisbet et izaf eyle.
{٤٥}
فَإِِنَّ فَضْلَ رَسوُلِ اللهِ لَيْسَ لـَـــهُ
حَدٌّ فَيُعْرِبَ عَنْهُ ناَطِقٌ بِِفَــــــمٍ
Niçin dilediği şeyi nisbet et?
Çünkü muhakkak Rasulullah'ın فَإِِنَّ
فَضْلَ رَسوُلِ اللهِ
fazlı üstünlüğü
Nedir?
O fazl ve üstünlük için yoktur لَيْسَ
لـَـــهُ
***
Ne yoktur?
Bir hat bir nokta yoktur حَدٌّ
Beyanda izahta bulunsun فَيُعْرِبَ
Neden?
Rasulullah'ın faziletinden عَنْهُ
Kim beyanda bulunsun?
Ağzı ile konuşan kimse ناَطِقٌ
بِِفَــــــمٍ
Rasulullah'ın fazilet ve üstünlüğü için bir hat,hudut, bir nokta olmadığından dolayı dilediği şeyi nisbet et. Ağzı ile konuşan kimse Rasulullahın faziletinden beyanda izahta bulunsun.
{٤٦}
لَوْ نَاسَبَتْ قَدْرَهُ آيَاتُهُ عِظَمــــاً
أحْيَ اْسمُهُ حِينَ يُدْعَى دَارِسَ الرِّمَمِ
Münasip olsaydı, aksettirseydi لَوْ
نَاسَبَتْ
Neye münasip olsaydı?
Rasulullah'ın kadrine قَدْرَهُ
yani sahip olduğu manevi menzile
Ne münasip?
Rasulullah'ın mucizeleri آيَاتُهُ
Ne cihetten?
Büyüklük cihetinden عِظَمــــاً
***
İhya ederdi أحْيَ
Ne ihya ederdi?
Onun ismi şerifi اْسمُهُ
Nerede?
Dua olunduğu zaman, حِينَ يُدْعَى
tevessül olunduğu zaman, yani 'Ya Rabbi, şu duamı
Muhammet A.S. hürmetine kabul et' denildiği zaman
Neyi ihya ederdi?
Çürümüş mahv olmuş olan kemikleri دَارِسَ
الرِّمَمِ
Rasulullah'ın kadrine yani sahip olduğu manevi menzile büyüklük cihetinden Rasulullah'ın mucizeleri münasip olsaydı, aksettirseydi, onun ismi şerifi dua olunduğu zaman, tevessül olunduğu zaman, yani 'Ya Rabbi, şu duamı Muhammet A.S. hürmetine kabul et' denildiği zaman çürümüş, mahv olmuş olan kemikleri ihya ederdi.
{٤٧}
لَمْ يَمْتَحِنَّا بِمَا تَعْيَ الْعُقُولُ بـِــهِ
حِرْصاً عَلَيْنَا فَلَمْ نَرْتَبْ وَلَمْ نَهِـــمِ
O Nebiyyi ali şan bizi imtihan etmedi, لَمْ يَمْتَحِنَّا
bizi mükellef tutmadı, bize teklif etmedi
Ne ile teklif?
Akılların aciz kaldığı şey ile بِمَا
تَعْيَ الْعُقُولُ بـِــهِ
yani akılların anlayamayacağı, yorulacağı şey ile
***
Niçin?
Bize karşı olan hırsından dolayı, حِرْصاً
عَلَيْنَا
bizi sevdiği için bize şefkatli olduğu için
Biz şek ve şüphe etmedik, فَلَمْ نَرْتَبْ
onun getirdiği şeyleri tasdik ve onlar ile amel
etmekte şüphede bulunmadık
Daha?
Şaşırıp kalmadık, وَلَمْ نَهِـــمِ
heyeman haline gelipte inkar etmeyiz vehme düşmeyiz
O Nebiyyi ali şan bize karşı olan hırsından dolayı, bizi sevdiği için, bize şefkatli olduğu için akılların aciz kaldığı şey ile yani akılların anlayamayacağı yorulacağı şey ile bizi imtihan etmedi, bizi mükellef tutmadı, bize teklif etmedi. Biz şek ve şüphe etmedik, onun getirdiği şeyleri tasdik ve onlar ile amel etmekte şüphede bulunmadık şaşırıp kalmadık, heyeman haline gelipte inkar etmeyiz vehme düşmeyiz.
{٤٨}
أعْيَ الْوَرَى فَهْمُ مَعْنَاهُ فَلَيْسَ يُرَى
للْقُرْبِ وَالبُعْدِ مِنْهُ غَيْرُ مُنْفَحِـمٍ
Aciz bıraktı
أعْيَ
Kimi?
Mahlukatı الْوَرَى
Ne aciz
bıraktı?
Rasulullahın
manasını, hakikatini, batınını anlamak فَهْمُ مَعْنَاهُ
Böyle olunca
görülür olmamıştır فَلَيْسَ يُرَى
***
Nerede?
Yakında للْقُرْبِ
Daha?
Uzakta وَالبُعْدِ
Kime yakın
uzak?
Rasulullah'a,
Fahri Aleme مِنْهُ
Ne görülür
olmamıştır?
Acizden
başkası görülür olmamıştır غَيْرُ مُنْفَحِـمٍ
Rasulullah'ın manasını, hakikatini, batınını anlamak mahlukatı aciz bıraktı. Böyle olunca Rasulullah'a, Fahri Aleme uzakta yakında acizden başkası görülür olmamıştır.
(Yani makamına ulaşamayanın onu anlaması mümkün değildir,manevi makamını anlamaktan aciz bırakır)
{٤٩}
كَالشَّمْسِ تَظْهَرُ لِلْعَيْنَيْنِ مِنْ بُعُـدٍ
صَغِيرَةً وَتُكِلُّ الطَّرْفَ مِنْ أُمَـــمٍ
O Nebiyyi
Zişan güneş gibidir كَالشَّمْسِ
Öyle güneş
ki?
Görülen
zuhur eden تَظْهَرُ
Niçin
zuhur eden?
Gözler için لِلْعَيْنَيْنِ
Neden
zuhur eden?
Uzaktan مِنْ
بُعُـدٍ
***
Ne olduğu
halde güneş?
Küçük olduğu
halde صَغِيرَةً
Aciz
bırakır, kamaştırır وَتُكِلُّ
Neyi aciz
bırakır?
Gözü الطَّرْفَ
Neden aciz
bırakır?
Yakından مِنْ
أُمَـــمٍ
O Nebiyyi Zişan uzaktan gözler için küçük olduğu halde görülen, zuhur eden güneş gibidir. Gözü yakından aciz bırakır, kamaştırır.
{٥٠}
وَكَيْفَ يُدْرِكُ فِي الُّدنْيَا حَقِيقََتـَهُ
قَوْمٌ نِيَامٌ تَسَلَّوْا عَنْهُ بِِالْحُلُــــــمِ
Nasıl idrak eder, nasıl
anlayabilir? وَكَيْفَ يُدْرِكُ
Mümkün müdür? Mümkün
değildir.
Nerde?
Dünyada فِي
الُّدنْيَا
Neyi?
Nebiyyi Azamın
hakikatini حَقِيقََتـَهُ
***
Kim?
Bir kavim bir millet قَوْمٌ
Öyle kavim
ki?
Uyuyucu olan نِيَامٌ
Öyle kavim
ki?
Teselli bulan, kendini
teselli eden تَسَلَّوْا
Kimden?
Nebi Zişandan عَنْهُ
Ne ile
teselli bulan?
Rüya ile بِِالْحُلُــــــمِ
Yani Rasulullahı rüyada
görmek ile kendisini teselli eden
Uyuyucu olan Nebi Zişandan rüya ile teselli bulan, kendini teselli eden yani Rasulullah'ı rüyada görmek ile kendisini teselli eden bir kavim, bir millet dünyada Nebiyyi Azamın hakikatini nasıl idrak eder, nasıl anlaya bilir? Mümkün müdür? Mümkün değildir.
{٥١}
فَمَبْلَغُ الْعِلْمِ فِيهِ أَنَّهُ بَشـَـــــرٌ
وَأَنَّهُ خَيْرُ خَلْقِِِ اللهِ كُلِّهِــــــمِ
Böyle olunca
O Nebiyyi Zişan hakkında فَمَبْلَغُ الْعِلْمِ فِيهِ
insanların
ilminin nihai noktası
Nedir?
Muhakkak
Rasulullah bir beşerdir أَنَّهُ بَشـَـــــرٌ
***
Muhakkak O
Nebiyyi muhterem وَأَنَّهُ
Nedir?
Cenabı
Hakk'ın mahlukatının en خَلْقِِِ اللهِ كُلِّهِــــــمِ
üstünüdür, en
hayırlısıdır
Böyle olunca O Nebiyyi Zişan hakkında insanların ilminin nihai noktası muhakkak Rasulullah bir beşerdir. Muhakkak O Nebiyyi muhterem Cenabı Hakk'ın mahlukatının en üstünüdür, en hayırlısıdır.
{٥٢}
وَكُلُّ آيٍ اَتَى الرُّسْلُ الْكِرَامُ بِهاَ
فََإِنَّمَا اتَّصَلَتْ مِنْ نُورِِهِ بِِهِــــمِ
Her bir
mucize وَكُلُّ آيٍ
Öyle
mucize ki?
Getirdi آيٍ اَتَى
Kim
getirdi?
Rusulü Kiram
الرُّسْلُ الْكِرَامُ
Neyi
getirdi?
O mucizeleri
بِهاَ
***
Nedir?
Ancak
ulaşmıştır فََإِنَّمَا اتَّصَلَتْ
Neden ulaşmış?
Rasulü
müctebanın nurundan مِنْ نُورِِهِ
Kime?
O Peygamberlere بِِهِــــمِ
Rusulü Kiram'ın kendisini getirdiği her bir mucize ancak Rasulü müctebanın nurundan O Peygamberlere ulaşmıştır.
{٥٣}
فَإِنَّهُ شَمْسُ فَضْلٍ هُمْ كَوَاكِبُهَــا
يُظْهِرْنَ أنْوَارَهَا لِلنَّاسِ فيِ الظُُّلَـمِ
Muhakkak
Nebiyyi Zişan فَإِنَّهُ
Nedir?
Fazilet
güneşidir شَمْسُ فَضْلٍ
Diğer
Peygamberler هُمْ
Nedirler?
Güneşin
yıldızları gibidirler كَوَاكِبُهَــا
***
Daha
nedir?
İzhar
etmişlerdir, açıklamışlardır يُظْهِرْنَ
Neyi?
O güneşin
nurlarını أنْوَارَهَا
Kim için?
İnsanlar
için لِلنَّاسِ
Öyle
insanlar ki?
Karanlıklar
içinde olan فيِ الظُُّلَـمِ
Muhakkak Nebiyyi Zişan fazilet güneşidir. Diğer Peygamberler güneşin yıldızları gibidirler, karanlıklar içinde olan insanlar için o güneşin nurlarını izhar etmişlerdir, açıklamışlardır.
{٥٤}
اَكْرِمْ بِِخَلْقِِ نَبِِيٍّ زَانَهُ خُلـُـــقٌ
بِِالْحُسْنِ مُشْتَمِلٍ بِِالْبِِشْرِ مُتَّسِـــــمٍ
O Nebimizin
yaratılışı ne kerimdir اَكْرِمْ بِِخَلْقِِ نَبِِيٍّ
Yani onun
kerameti teaccübe şayandır
Öyle nebi
ki?
Onu
süslemiştir زَانَهُ
Ne?
Büyük
ahlaklar, ahlakı hamide, ahlakı azime خُلـُـــقٌ
***
Öyle
nebimiz ki?
Güzellik ile
hüsnü cemal ile müştemil olan بِِالْحُسْنِ مُشْتَمِلٍ
Yani
kendisinde toplamış olan
Tebessüm ile
yüz açıklığı ile بِِالْبِِشْرِ مُتَّسِـــــمٍ
muttasıf
olan alametlenmiş olan
Tebessüm ile yüz açıklığı ile muttasıf olan alametlenmiş olan, güzellik ile hüsnü cemal ile müştemil olan yani kendisinde toplamış olan, büyük ahlakların yani ahlakı hamideve ahlakı azimenin süslemiş olduğu nebimizin yaratılışı ne kerimdir. Yani onun kerameti teaccübe şayandır.
{٥٥}
كَالزََّهْرِِ فيِ تَرَفٍ وَالْبَدْرِ في شَرَفٍ
وَالْبَحْرِِ في كَرَمٍ وَالدَّهْرِ فِي هِمَمٍ
Nebiyyi
Zişan şukufe yani çiçek gibidir كَالزََّهْرِِ
Nerede?
Yumuşaklıkta,
letafette فيِ تَرَفٍ
Daha?
Ay gibidir وَالْبَدْرِ
Nerede?
Şerefte,
asalette في شَرَفٍ
***
Daha?
Deniz
gibidir وَالْبَحْرِِ
Nerede?
Keremde
kerim olmakta في كَرَمٍ
Daha?
Zaman
gibidir وَالدَّهْرِ
Nerede?
Himmetlerde فِي
هِمَمٍ
Nebiyyi Zişan yumuşaklıkta, letafette şukufe yani çiçek gibidir. Şerefde, asalette ay gibidir. Keremde kerim olmakta deniz gibidir. Himmetlerde zaman gibidir.
{٥٦}
كَاَنَّهُ وَهْوَ فَرْدٌ فيِ جَلاَلَتـِـــهِ
فيِ عَسْكَرٍ حِينَ تَلْقَاهُ وَفيِ حَشَـمٍِ
Sanki O
Nebiyyi muhterem كَاَنَّهُ
Tek olduğu
halde وَهْوَ فَرْدٌ
Nerede?
Azametinde,
şecaatinde فيِ جَلاَلَتـِـــهِ
***
Nerde
gibidir?
Kalabalık
bir asker içinde gibidir فيِ عَسْكَرٍ
Nerde
asker?
Sen ona
mulaki olduğun zaman حِينَ تَلْقَاهُ
Daha?
Bir ordunun içinde
gibidir وَفيِ حَشَـمٍِ
Sanki tek olduğu halde o Nebiyyi muhterem azametinde, şecaatinde sen ona mulaki olduğun zaman kalabalık bir asker içinde gibidir. Bir ordunun içinde gibidir.
{٥٧}
كَأنَّمَا اللُّؤْلُؤُ الْمَكْنُونُ فِى صَدَفٍ
مِنْ َمعْدِنَيْ مَنْطِقٍ مِنْهُ ومُبْتَسَــمٍ
Sanki
gizlenmiş olan inci كَأنَّمَا اللُّؤْلُؤُ الْمَكْنُونُ
Nerde
gizlenmiş?
Kılıfı
içinde فِى صَدَفٍ
***
Neden
meydana gelmişdir?
O
Rasulullah'ın kelamının مِنْ
َمعْدِنَيْ مَنْطِقٍ مِنْهُ
mağdini olan
ikamet mahalli olan kalbi şeriflerinden
Daha?
Tebessüm
mağdini olan femi şeriflerinden ومُبْتَسَــمٍ
Sanki kılıfı içinde gizlenmiş olan inci Rasulullah'ın kelamının mağdini olan, ikamet mahalli olan kalbi şeriflerinden ve tebessüm mağdini olan femi şeriflerinden meydana gelmiştir.
{٥٨}
لاَ طِيبَ يَعْدِلُ تُرْباً ضَمَّ أعْظُمَـــهُ
طُوبَى لِمُنْتَشِقٍ مِنْهُ وَمُلْتَثِـــــمٍ
Cinsi güzel koku yoktur لاَ طِيبَ
Öyle güzel
koku ki?
Denk olan, muadil olan يَعْدِلُ
Neye denk?
Toprağa تُرْباً
Öyle
toprak ki?
Cemi eden, kavrayan ضَمَّ
Neyi
kavrayan?
O Nebiyyi muhteremin
mubarek أعْظُمَـــهُ
kemiklerini bütün
azalarını
***
Müjdeler olsun طُوبَى
Kime
müjde?
O topraktan koklayan
kimseye لِمُنْتَشِقٍ مِنْهُ
Daha?
O toprağı öpebilen
kimseye وَمُلْتَثِـــــمٍ
O Nebiyyi muhteremin mubarek kemiklerini, bütün ağzalarını cemi eden, kavrayan toprağa denk olan, muadil olan cinsi güzel koku yoktur. O toprağı öpebilen kimseye o topraktan koklayan kimseye müjdeler olsun.