Takva, Allah korkusu ve helal gıda ile alakalı çok keyifli ve derin bilgiler içeren bilgilere göz atmanızı istiyoruz. Takva ile amel eden sitenin özünü teşkil eden malumatlar.

Takva lügatte: Nefsi, korkulan şeyden muhafazaya almaktır. Şeriatte ise: (حفظ النفس عما يؤثم  ) Nefsi, günaha götüren şeyden korumaktır. Bu koruma haramları terk ile olur. Bazı mübahları terk ile de tamam olur. [1]

Takvanın üç derecesi vardır. Bu hususta Ebul Faruk hz.leri şöyle buyurmuşlardır:

            “İttika:

1- İman ile küfürden,

2- İbadet ile isyandan,

3- Füyûzât ve rabıta ile gafletten kurtulmaktır...”[2]

            Takvanın lüzumu

يا أيها الذين آمنوا اتقوا الله حق تقاته ولا تموتن إلا وأنتم مسلمون))  “Ey iman şerefiyle müşerref olan ehli iman. Allah’a nasıl korunmak gerekse öyle korunun, hakkıyla müttekı olun  ve her halde Müslim olarak can verin”.[3]

 Denilmiştir ki: Eğer sana biri, “Allah’tan korkuyor musun?” diye sual ederse, sakın cevap verme, sus. Çünkü “evet” dersen, yalan konuşmuş; “hayır” dersen küfre girmiş olursun.[4] Cenab-ı Hakk’tan hakkıyla korkmak elbette mümkün değildir.

Bu ayet-i kerime nâzil olduğu zaman  Eshab-ı Kiram o kadar çok ibadete sarılmışlar ki, kesreti ibadetten ayakları şişmiş, alınlarının derileri soyulmuştur. Bunun üzerine  (فاتقوا الله ما استطعتم) [5] emri nazil olmuş ve bir önceki hüküm değişmiştir.[6]

 

Sıddıkların korkusu; her düşünce ve harekette, kötü akıbetten korkmaktır.[7]

           

Peygamber Efendimiz اتق الله في عسرك ويسرك ))  “Darlıkta ve varlıkta Allah’tan sakın[8] buyurmuşlardır.

           

İmam-ı Rabbani hazretleri de bir mektubunda vera’ ve takva hususunda şöyle buyurmaktadır:

            Necâtın yolu ikidir. Emirlere imtisal ve nehîlerden kaçınmak. Bu iki yoldan en mühimi kendisine vera’ ve takva denilen ikinci yoldur.

Haramlardan kaçınmak da iki türlüdür. Birinci kısmı, yalnız Allahü Teala’nın haklarına taalluk eden. İkinci kısmı insanların ve mahlukâtın haklarına taalluk eden günahlardan kaçınmaktır. İkinci kısmı daha mühimdir. Çünkü Hz. Allah hiç bir şeye muhtaç değildir ve çok merhametlidir. Kullar ise, pek çok şeye muhtaç oldukları gibi, hasis ve alçaktır [9]

 

Nefis üzerinde dört şey galiptir.

1-      Maddi ve manevi gevşeklik,

2-      (azaptan) emin olmak,

3-      ibadete karşı tembellik,

4-      şehvetlere karşı meyl.

Bunların ilacı ise Allah korkusudur.[10] Çünkü korku, Allah’ın bir kamçısıdır ki, Cenab-ı Hak, kapısından sapanları, onunla  takviye eder.[11]

 

Yine Ebul Faruk Hz.leri:

“Vera’ ve takva cüz’üne riâyet ehemm-i mehâmm-i islamiyedendir. Bu riayetin medarı, meharimden içtinap üzeredir. Meharimden ber vech-i kemal içtinâb da, füduli mübâhâttan içtinâba ve zaruret miktarıyla iktifaya vâbestedir. Zira mübâhâtın irtikâbında vakı’ müsâmaha, umur-i müştebiheye îsâl eder. Müştebihât ise harama karîptir. Kemal-i vera’ ve takvanın husulünde, mübâhâttan zaruret miktarı iktifa lâbüddür. O dahi kulluk vezâifini eda niyyeti ile meşruttur. Fudul-i mübâhâttan bilkülliye içtinâp her vakitte, ale’l-husus bu vakitte nâdiril vuku’ ve azizi’l-vücuddur”, buyurmuşlardır.[12]

 

Takvanın mükâfatı

            Allah’tan korkmanın kazandırdığı dört büyük nimet vardır.

1-      Takva,

2-      vera’,

3-      mübâdere

4-      içtihad.

Takva: Nefsi, günaha götüren şeyden korumaktır.[13] Vera’: Dünyadan yüz çevirmek; mübadere: Sür’atle hizmet ve vazifelere başlayıp devam etmek[14] içtihad ise: Allah’a kul olmakta, bütün gayretini ortaya koymaktır.[15]

 

Cenab-ı Hak takva sahiplerine bahşedeceği nimetleri şöyle beyan buyurmaktadır:

            ( يا الذين آمنوا إن تتقوا الله يجعل لكم فرقاناً ويكفر عنكم سيآتكم ويغفر لكم والله ذو الفضل العظيم )  “Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız, O, size iyi ve kötüyü ayırt edecek (bir ma’rifet ve nur) verir, suçlarınızı örter, sizi bağışlar. Allah büyük lutf-u inâyet sahibidir”[16]

 

“Amma, kim Rabbinin makamından korktu, nefsini heva (ve hevesin)den alıkoyduysa, işte muhakkak ki cennet onun varacağı yerin ta kendisidir.”[17]

Hadis-i Kudside: “İzzetim ve celalim hakkı için, bir kulda iki korku ve iki emniyet bir araya gelmez. Kul, dünyada benden korktuğu zaman, ben onu kıyamet gününde azabımdan emin kılarım. Dünyada benim azabımdan emin olduğu zaman, kıyamet günü onu (azabım ile)  korkuturum[18]

 

Cebrail A.S, Allah korkusundan dolayı, dünyadayken ağlayan kimseler hakkında, hesap günü şöyle nida eder: “Dikkat edin. Muhakkak ki fülan, Allah korkusundan ıslanan bir kirpik sebebiyle kurtuldu.”[19]

Peygamber Efendimiz de müttekı kimse hakkında şu müjdeleri vermektedir:

            (من ذكر الله ففاضت عيناه من خشية الله ختي يصيب الأرض من دموعه لم يعذبه الله يوم القيامة)  “Kim Allah’ı zikreder de Allah korkusundan dolayı gözleri yaş döker ve o yaşlardan yere düşer ise, Allah o kimseyi kıyamet gününde azaba uğratmaz.”[20]

            (كل عين باكية يوم القيامة إلا عيناً غضت عن محارم الله تعالي وعيناً سهرت في سبيل الله وعينا خرج منها مثل رئس الذباب من خشية الله تعالي ) “Allah’ın haram kıldığı şeyler(e nazar etmek)ten kapanan gözden, Allah yolunda (ibadet için) uyanık duran gözden, Allah korkusundan dolayı sinek başı misli yaş çıkan (ağlayan) gözden başka her göz kıyamet günü ağlayıcıdır.”[21]

 

 

İsa bin Yunus rh. İmam Âzam hazretlerinin takvası hakkında şöyle buyurmuştur: “İmam-ı Âzam hazretlerinin ilk ictihadı Allah Teâlaya zerre kadar isyan etmemek ve şer’an muhterem olan şeylere kemâ yenbeğı ta’zîm eylemek hususlarına masruf idi....Ve bir meselede kendilerine işkâl vâkı’ olunca ashabına derdi ki: “Ancak ihdas ettiğim bir günahtan nâşi, bana bu yolda iştibah ârız oldu.” Hatta bazen abdest alarak iki rek’at namaz kıldıktan sonra istiğfâr ederdi ve bihikmetillahi Teâla mes’ele-i müşkile bis’sühüle hal olurdu. Ve bunun üzerine: “Sevindim! Çünkü tevbemin kabul olunduğuna bir emâre hasıl oldu” buyururdu.[22] buyurdular.

 

HELAL VE TEMİZ GIDA ALMAK

 

            Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: (إن الله طيب ولا يقبل إلا الطيب. وإن الله أمر المؤمنين بما أمر به المرسلين. فقال: يا أيها الرسل كلوا من الطيبات واعملوا صالحا ……. الآية  وقال:يا أيها الذين آمنوا كلوا من طيبات ما رزقناكم ثم ذكر الرجل يطيل السفر أشعث أغبر يمد يديه إلي السماء يا رب يا رب، ومطعمه حرام ومشربه حرام وملبسه حرام وغذى بالحرام فأني يستجاب لذا لك).   Allah güzeldir. Ancak güzel şeyleri kabul eder. Allah peygamberlerine emrettiğini müminlere de emretti. Hak Teala şöyle buyurur:

            “Ey Rasüller! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin ve salih amel işleyin.”[23] Yine:

“Ey iman şerefi ile müşerref olan ehli iman! Size rızık olarak verdiklerimizden en temiz olanlarından yiyin.[24]

Bu ayetleri okuduktan sonra Efendimiz: Uzun yolculuğa çıkmış, dağınık, üstü başı perişan ve: Ya Rabbi! Ya Rabbi!, diye dua etmekte olan bir adamı zikrederek, “Onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, ve haram ile beslenmiş. Böyle bir kimsenin duası nasıl kabul olunur.”,[25] buyurmuşlardır.

 

Abdullah bin Ömer (R.A): “Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çöp gibi kalsanız da, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez.”, buyurmuştur  

 

Ashabın büyüklerinden Sa’d bin Ebi Vakkas Hazretleri Peygamberimize gelerek: “Ya Rasülallah! Dua buyurunuz da ben duası makbul olanlardan olayım.” dedi. Peygamberimiz de O’na: (أطب طعمتك تستجب دعوتك) “Ya Sa’d! “Helal ve güzel ye. Duan kabul olunur.”, buyurdu.[26]         .

Talimü’l-Mütealim’den: “Karnını haddinden fazla doyurmaktan, uykunun fazlasından, menfaatin bulunmayacağı yerde fazla konuşmaktan, mümkün olduğu kadar çarşıdan yemek yemekten kaçınmak takvadandır. Çünkü çarşı  yemekleri necaset ve habasete daha yakın, Allah’ı zikirden daha uzaktır. Yine gaflete daha yakındır. Çünkü fukaranın satın almaya imkânları olmadığı halde onlarda gözleri kalır. Bununla da eza duyarlar. Böyle olunca bu yemeklerin bereketi kalkar.

“Fesât, meâsi ve eğlence ehlinden kaçınmak da vera’dandır.” buyurmaktadır. [27]               

BU KANDİL NİÇİN SÖNMEZ?

 

İbnü’l-Kübeyt namında bir zattan şöyle naklolunmuştur:

Bir gece yatsı namazında mescidimizin imamı  “İze zülziletil arzu” süre-i şerifesini okumuştu.

Namaz bitmiş, mescid boşalmıştı. Mescidin kandilini söndüreceğim sırada, İmam-ı Azam hazretlerini, tek başına bir köşede oturarak, sadrının hararetiyle korku içinde teneffüs ettiğini ve gayet hazinâne bir tefekküre daldığını gördüm.

Huzurunu bozmamak için, zaten yağı bitmek üzere olan kandili kapatmadan camiden dışarı çıktım.

Sabah ezanını okumak üzere mescide doğru yaklaştığım sırada, baktım ki kandil hala yanıyor! Taaccüp  ederek içeri girdim. İmam-ı Azam hala oradaydı. Onun hürmetine Allah kandilini söndürmemişti. Ayakta kıbleye karşı dönmüş, sakalını eliyle kavramış şöyle Allah’a yalvarıyordu:

“Ey kullarının zerre miktarı dahi olsa hayır ve şer amellerinin mükafat ve mücazatını veren Allah! Numan kulunu cehennem azabından ve ona yaklaştıracak olan amellerden himaye eyle, rahmetinin genişliğine dahil eyle.”

İleriye varınca beni gördü.

“Kandili almak mı istersin,” dedi.

“Hayır efendim, sabah namazı için ezan okudum” deyince:

“Öyle ise bu gördüğün ahvali gizle” dedi ve yatsı abdesti ile, herkesle beraber sabah namazını kıldılar.

 

ALİMLER ÖRNEK OLMALI

 

 

İbn-i Harun anlatıyor:

Bir gün İmam-ı Azam hazretlerini, bir zatın kapısının önünde, güneş isabet eden bir mahalde otururken gördüm.

Selamdan sonra, niçin gölgede oturmadıklarını sordum. Cevabında şöyle buyurdular:

“Bu hane sahibinden bir miktar alacağım var. Onun için duvarının gölgesinden menfaatlenmek istemiyorum. Çünkü bu fazlalıktan bir menfaat talebi kabilinden olup, verilen borcu faize çevirebilir. Yanlış anlaşılmasın, ben herkes hakkında bu kadar ihtiyatlı hareket etmeyi vacip görmüyorum. Fakat alimler, halka tavsiye ettikleri güzel amelleri yapmakta daha ziyade itina göstermeleri ve daima azimetle amel etmeleri gerekir.”



[1] Rağib, Müfredât s.881 Daru’l-Kalem 1.Baskı Dımışk 1992

[2] Ali Erol Hatıratım 2 s.92

[3] Âli İmrân 102

[4] Nüzhetül Mecalis c.2 s.36

[5] Teğâbün 16

[6] Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili  c.2 s.1153 Eser Neşriyat

[7] Abdülaziz Deyrânî, a.g.e c.1 s.155-156 Süheyl ibn-i Abdullah R.A’ın sözleri.

[8] Münavi, Feyzü’l- Kadir c.1 s.119 Darul Hadis Kahire

[9] İmam-ı Rabbanî, Mehtubat-ı Şerife  c. 1 Mektup 76

[10] Abdülaziz Deyrânî, a.g.e c.1 s.138

[11] Abdülaziz Deyrânî, a.g.e c.1 s.137

[12] Mektuplar ve Bazı Mesâili Mühimme s.180, Ali Erol hatıratım 2 s.125

[13] Rağıb, Müfredat s.881

[14] Muhammed Salahî, Kamus-u Osmani

[15] Abdülaziz Deyrânî, a.g.e c.1 s.138

[16] Enfâl 29

[17] Naziât 40-41

[18] Levakıhul Envar s.564

[19] Nüzhetül Mecalis c.2 s.36

[20] Münavi, Feyzü’l-Kadir c.6 s.128 Darul Hadis Kahire

[21] Münavi, a.g.e  c.5 s.27

[22] İsmail Hakkı Manastırlı, Mevâhibü’r-Rahman fi Menâkıbi’l-İmam ebi Hanifetü’n-Numan s.126-127

      Derseadet 131

[23] Müminûn 52

[24] Bakara 57

[25] Şârâni, Levâkıhu’l-Envâr s.301 Daru’l-Kalem Halep

[26] Gazali, İhya, c.2  s.114 Müesseset-ül Halebi 1967- Kahire

[27] Zernûci, Ta’limü’l-Müteallim,Tahkık Salah Muhammed Nezir Handan 92-93


incemeseleler.com !

   
© incemeseleler.com