Sünen, sünnetin cem'idir. Sünnetin tarif ve taksimi mükellefiyet hükümlerinde geçmiştir.

Sünnetin hükmü: Namazda sünnet olan şeyin terki, ne farzın terki gibi fesadı, ne vâcibin terki gibi sücûdi sehvi, veya keraheti tahrîmiyyeyi. mucip olmayıp, terk amden olduğu ve istihfaf edildiği takdirde isaeti mûcip olmaktır (1). Amden olmadığı halde, günah dahi yoktur (2). Günah, (Tahrimen mekrûh olanın mâdûnu ve tenzîhen mekrûh olanın mâfevkidir).

Sünnet istihfaf olunur yâni, şâri nazarında onun, ehemmiyeti verilmez bir şey olduğu itikad edilirse, günah olur.

Namazın sünnetleri elli birdir (3):

1— İftitah tekbirinde ve kezâ, bayram namazı tekbirlerinde ve vitirkunutünde, erkek kısmı iki ellerini iki kulaklarına ve hür olan kadınlar (4). omuzları hizasına kaldırmaktır. (Elleri baştan yukarı kaldırmak,mekruh olur. Sünnet olan derecede kaldırmağa kudreti yetmeyen,yahut bir elini kaldırıp, diğer elini kaldıramayan, kaadir olduğu kadarkaldırır (5).

Ellerini kaldırarak tekbir almakta hizmet: Sağır ve âmâ gibi mazurlara ilâmdır ki, cehri tahrîme (6), âmâları ve ellerin kaldırılması, sağırları, namaza başlamağa agâh eder (7).

2— Ellerini kaldırırken el parmaklarını açmaktır. Onun da keyfiyeti, parmaklarını ne büsbütün birbirine bitiştirmiş ve ne de büsbütün açmış, olmayıp belki, tabiî haliyle yaygın bulundurmaktır.

3 — Gerek ellerin, gerek parmakların iç yüzü, kıbleye karşı gelmektir.

4 — Muktedînin iftitah tekbiri, imamın iftitah tekbirine, yakın olmaktır (8). İndel-imameyn, muktedînin iftitahı imamın iftitahından sonra (yâni fâsılasız ve onu müteakip) olmaktır (9).

(Cevazda ales-sahih (10) hilâf yoktur. İhtilâf, imamın hali teyekkun olunmakla beraber (11) evleviyyettedir).

5— Erkek kısmı, ellerini sağı sol üzerinde olarak, göbeği altına koymaktır. Koyuş şekli, sağ elin serçe ve baş parmaklarını, sol bileğin ikitarafından halkalamak üzere (ki, tahlik tâbir olunur) sağ elin içini, solbileğin üzerinde bulundurmaktır (12).

(Namazda el bağlamak, iftitah tekbirini müteakiben ellerini yanlarına indirmeyerektir. Musâlli namazın her kıyamında el bağlar velev hükmen kıyam olsun) (13).

6— Kadın kısmı, ellerini sağını solu üzerine götürerek —tahliksiz—göğsü üstüne koymaktır (14).

7— Senâ etmek, yâni «Subhaneke » okumaktır.

(Terkibi ef'ali salât faslına bakınız).

8— Kıraet için taavvüz etmek yâni (Eûzü billâhi mineş-şeytânîr-râcîm) demektir (15). 

9— Her rekâtin evvelinde Fatihadan evvel tesmiye etmek yâni (bismillâhir-rahmanir-râhim) demektir.

10 — Fatihanın sonunda «temin etmek yâni» âmin demektir (16).

11 — Muktedi ve münferit ittifâkla ve (indes-sâhibeyn) imam dahitahmid etmektir. (Sahibeyn, imameyn demektir) (17).

12 — Bunları, yâni senâ ve ondan sonrakileri israr etmektir.

13 — Tahrîmenin iptida ve intihasında baş eğmeyerek itidal üzerebulunmaktır.

14 — Tekbîr ve teşmîi (18), imam cehr etmektir. (Tekbîr tabiri, bayram ve cenaze namazlarının tekbirlerine şâmildir) (19).

İmamın namaza şüruu sahih olmak için, iftitah tekbîri ile kasdi tahrime etmesi lâzımdır. Yalnız cemaatin bilmesini kasd ederse sahih olmaz (20).

15 — Kıyamda iki ayağın arasını, dört parmak kadar (21) açık bulundurmaktır (22). (Açıklıkta ayaklar, yine kıble istikametinde bulunur.Mekruhatın 34 üncüsüne bakınız).

16 — Fatihaya zam olunacak sûre, sabah ve öğle namazlarında uzunmufassal, ikindi ve yatsı namazlarında orta mufassal, ve akşam namazında kısa mufassal, olmaktır.

Tıval, tavîlin ve kısar, kasîrin ve evsat, vasatın cem'idir. Mufassal, kesîrül-füsûl veya kesîrul-fevasıl mânâsına olarak, Mushafı şerifin, en son yedide biridir ki, başlangıcı çoğunluk indinde, Hucurat sûresidir.

İmdi, mebdei mufassaldan sûrei Burûca kadar: tıvalı mufassal, sûrei huruçtan «Lem yekün» sûrei şerîfesine kadar: evsatı-mufassal, «Lem yekün» den nihayete kadar: kısarı-mufassaldır (23).

Münferit ve imam, bunda müsavidir. İmamda, cemaate sıklet vermemek kaydi muteberdir. (Tâ ki, halkı tenfîr ile, cemaatin azalmasına sebep olmaya) (24).

Genişlik ve ikamet halinde, sünnet olan budur (25). Sefer ve zarûret halinde, musâlli hangi sûreyi dilerse okur ve mesnun olur. Hazreti Rasûlü ekrem sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri, bir sabah namazını muavvezeteyn ile kıldırmışlar ve: Namazı kısalttınız sualine cevaben: «Bir çocuk ağladığını işittim, vâlidesinin telâşlanmasından korktum» buyurmuşlardır. (Zaîf, marîz ve hacet sahibi dahi, ileli mezkûreye mebni, ona ilhak olunur). Seferde dahi, sabah namazını muavvezeteyn ile kılmışlardır.

(Seferde sabah namazını sûre-i kâfirun ve sûre-i ihlâs ile kıldıkları dahi mervidir).

Sefer hali, dört rekâtlı farzların yarısının düşmesine tesir ederse, kıraetin tahfifine tesir edeceği, evleviyyette kalır.

(Bu bapta, hali karar ile halli istical, müsavi olup, seferber bulunan kimse, emnu-karar üzere dahi olsa, yine dilediği sûreyi okumak, ona mesnûn olur) (26).

17 — Ancak sabah namazının birinci rekâtini, ikinci rekâtinden — istihbaban — iki misli olarak uzatmaktır (27). Peygamberimizden bugüne kadar, böyle devam edegelmiştir (28). Ve bunda ittifak vardır (29)

18 — Rükûa varırken «Allahu ekber» demektir.

19 — Rükûda üç kere «Subhane rabbiyel-azim» demektir (30).

20 — Rükûda iken, dizlerini elleriyle tutmaktır (31).

21 — Erkekler, rükûda dizleri üzerinde ellerini parmaklarını aralık bulundurmaktır.

(Kadınlar parmaklarını biribirinden ayırmayarak, ellerini dizleri üzerine, yalnız koymakla iktifa ederek dizlerini tutmazlar).

22 — Erkek kısmı, rükûda inciklerini dik tutmaktır. (Kadınlar dizlerini bükük bulundururlar).

23 — Erkek kısmı, arkasını düz bulundurmaktır.

(Dizlerini ve dirseklerini dik tutmakla, arka dümdüz hale gelir.) (Kadınlar bunda dahi, erkeğe muhalif olarak sırtları eğik bulunurlar.)

24— Rükûda başını sağrısı ile bir doğrulukta bulundurup, ne yukarıya dikmek, ne de aşağıya eğmektir.

25 — Rükûdan kalkmaktır.

26 — Rükûdan sonra mutmain olarak kaim olmaktır.

27 — Secdeye varır iken yere iptida dizlerini ve sonra ellerini ve sonra yüzünü koymaktır.

28 — Secdeden kıyama kalkarken, bunun aksine olarak iptida, yüzünü, sonra ellerini kaldırıp (Dizlerine koyarak ve iki ayağına birdendayanarak) dizlerini yerden kaldırmaktır (32).

29 — Secdelere varırken (Allahü ekber) demektir.

30 — Secdelerden kalkarken «Allahü ekber» demektir.

31 — Sücudu iki elleri arasına etmektir (33).

32 — Secdelerde üçer kere «Sübhane rabbiyel-âlâ» demektir (34).

Musâllî sücudda başka bir şey okumaz. İmam Şâfîi hazretleri demişler ki, musâllî rükûda:

$

«Allahım! Sana rükû ettim, sana boyun eğdim, sana teslim oldum ve sana güvendim.»

Secdede ise:

$

«Yüzüm, kendisini yaratana ve göz, kulak verip şekillendirene secde etmektedir. Yaratanların en güzeli olan Allah ne Uludur!»

Cümlelerini ilâve eder (35).

Bir kavle göre, rükû ve sücud tesbihleri ve tekbirleri vâciptir (36).

33— Erkek kısmı sücudda karnını uyluklarından ve dirsekleriniyanlarından ve kollarını yerden uzak tutmaktır (37).

Kolları yanlardan ayırmak, izdihamın gayride mesnundur. Cemaatın izdihamında, —başkalarına ezâdan sakınmak için— terk olunur (38).

34 — Kadın kısmı sücudda alçalıp, kollarını yanlarına bitiştirmekve karnını uyluklarına yapıştırmaktır.

35 — Secdeden doğrulup oturmaktır ki, maksûd iki secde arasındaki celsedir (39).

36 — Celsede, tahiyyat hali gibi, iki ellerini uylukları üzerine koymaktır (40).

37 — Gerek celsede ve gerek kadede erkek kısmı, sol ayağını yereyayıp, sağ ayağını, parmaklar kıbleye müteveccih olmak üzere, dikmektir (41).

38 — Kadın kısmı, kalçası üzerine oturup, ayaklarım sağ tarafa yatık olarak çıkarmaktır.

39— Tahiyyatın teşehhüdünde, yalnız sağ elinin (42) şehadet parmağiyle (43) işaret eylemektir.

İşaret: Esnâyı şehadette «Lâ ilâhe» der iken sağ elinin şehadet parmağını kaldırmak ve «İllâl-lâh» der iken indirmektir (44).

40 — Teşehhüd kıraetini ısrar eylemektir.

41 — Üç ve dört rekâtlı farzlara göre, ilk iki rekâtın mâdâsındayalnız fâtiha okumaktır.

42 — Kadei ahîrede tahiyyattan sonra, Aleyhis-sâlâtü ves-selâm efendimiz hazretlerine salâvat okumaktır. Şu veçhile okunur:

$

43 — Salâvattan sonra duâ okunur.

Namazda Arapçadan başka dilde duâ okumak haram olup, Arapça olan duâ dahi halk kelâmına benzememek için âyetlerden ve hadîslerden alınmış olmalıdır.

Âyeti kerîme olan duâlar şunlardır:

$

$

$

$

Gibi âyetlerdir ki; bunlar namazın kâde-i âhirinde duâ kasdiyle okunur. Kur'ân (yâni kıraet) kasdi ile okunursa tahrîmen mekrûhtur. Hadîs-i şerîf olan duâlar da şunlardır:

$

44 — Birer selâm ile, evvelâ sağa ve sonra sola başını çevirmektir (45).

45 — Her iki tarafa «Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh» diye selâm vermektir (46).

46 — İmam her iki tarafa selâm verirken «aleyküm» hitabı ile kendisine muktedi bulunan, bil-cümle cemaatı ve hafaza meleklerini niyyeteylemektir.

47 — Muktedi selâmında cemaat ile beraber imamı niyyete almaktır.

48 — Münferid, selâmında melekleri niyyet eylemektir (47).

49 — İmam ikinci selâmda sesini, birinci selâmdan daha yavaşlatmalıdır.

50 — Muktedînin selâmı, imamın selâmına mukarin olmaktır.

51 — Mesbuk olan muktedi, imamın namazdan ferağına yâni, ikinci selâmına muntazır olmaktır.

(İntizar edilmeyen yerler, sücudi sehiv babında zikr olunur. Mesbuk o intizarında, tahiyyattan; sonraki salâvatı okur mu?

Bazıları: Evet, hattâ duâyı dahi okur. Ve bazıları: Onları okumayıp şehadet getirir. Ve bazıları da: Tahiyyattan sonra hiç bir şey okumayıp sükût eder, dediler. Tahiyyatı teenni üzere okur, deyen de oldu. Lâyık olan, bununla fetvâ olunmaktır).

------------------

(1) Tahtâvî der ki, günah ancak vâcibin terkine taallûk eder. İbni Nuceymmerhum, sünnetin terkine dahi günah terettüp eder. Çünkü «özürsüz cemaati terkeden âsîm olur» dediler, demiştir. Cemaat ise, sünneti müekkededir. Velâkin günahderece derecedir. Sünnetin terkiyle olan günah daha hafiftir.

(2) Belki, iadei salât mendup olur.

(3) Maksut tahdit değildir, tâlim için sıralamaktır.

(4) Ellerin kaldırılması hususunda,cariye erkek gibidir, rükû ve sücudde,hurre gibidir.

(5) Maksut, ellerin kulak yumuşağı hizasına kadar kaldırılmasıdır. Baş parmakların onlara değdirilmesi, hizanın tahakkukunu tesbit içindir.

(6) İmamın tekbiri cehr etmesi dahi namazın sünnetlerindendir.

(7) Bunu, Muhaşşî merhum Vitir bâbında zikretmiştir. Terkibi ef'ali salât faslında, Buhârî şerhi Aynîden naklen demiştir ki, ellerin kaldırılmasında ihtilâf olundu, kimi: Tevhide işarettir dedi ve kimi: Dünya işlerini arkaya atıp, Milliyetle namaza ikbal etmekle işarettir, dedi. Ve kimi: Cemîi varlığiyle kıbleye yönelmek içindir, dedi. İbni Ömer radiyallahü teâlâ anhüma hazretlerinden mervidir ki, müşârünileyh: Ref'i yed salâtın zinetidir, her kaldırışta on hasenat vardır, her parmağa birhasene buyurmuştur.

(8) Çünkü, hadîsi şerifte «İmam tekbir alınca siz de alın» buyurulmuştur ki,İmamın tekbiri zamanında, tekbir edin, demektir. Muktedinin ismi celâl ve ekberlâfzını bitirmesi, imamdan evvel olmamak şartiyle...

(9) Şöyle ki muktedinin Allah lâfzına başlaması imamın ekber kelimesinin birhecesine ulaşmış olmalıdır.

(10) Bir söze göre ihtilâf cevazdadır. Semere dahi muktedînin iftitahı, imamıniftitahına mukaarrin olmak suretinde zâhirdir ki, indel-imam caiz olur ve İndel-imameyn olmaz. Amma muktedînin iftitahı, imamın iftitahından sonra olmak suretindeki cevaz mütefekkun-aleyhtir.

(11) Burası: «Mukarenette muktedînin tekbirinin, imamın tekbirini, geçmiş olması ihtimali olur» diyenleri, reddir ki, kelâmı, ademi sebekın teyekkun olunmasısuretindedir.

(12) Çünki hadis rivayetinde eli el üzerine koymak varit olduğu gibi, bileği tutmak dahi varit olmuştur. Bu türlü el bağlamaya itimat tâbir olunur ve bunu bir çokbüyük fakihler amelen tatbik etmişlerdir.

(13) Oturarak namaz kılan dahi bunda dahildir ki, hükmen kaaim demektir. Veo kıyamda zikri-mesnun olmak lâbüddür. Zikri mesnun olmayan kıyamda, el bağlamak dahi mesnun değildir. İmam Muhammed: Musâllî kıraete başlamadıkça, el bağlamaz, demiştir. Şeyhayne göre, el bağlamak, kendisinde zikri meşru' olan kıyamınsünnetidir. Nitekim, terkibi ef ali salât faslında zikrolunur. İmam Muhammede göre,kıraetin sünneti olmakla, musâllî haleti senada ve kunutte ve cenaze namazında, ellerini yanlarına salıverir. Ve şeyhayn katında bunların hepsinde, musâllî el bağlar.Kavmede ve bayram namazlarının tekbirleri arasında zikir ve kıraet olmadığından,bunlarda ellerini yanlarına bil-icma salıverir. Gerçi kavmede tesmi' ve tahmidvardır. Velâkin, karar olmadığından kavme, kendisinde zikri-meşru olan kıyamdansayılamaz. Tesbih namazının kavmesi, kararlı kıyam olduğu ve onda zikri-mesnundahi bulunduğu için, musallî el bağlar mı? Oraya müracaat olunsun.

(14) Vazîül-mir'e tâbirinin zahiri, cariyeye dahi şâmil olmaktır. Kadın kısmıbir takım mesailde erkeğe muhalif bulunur. Muhaşşi dahi, bu makamda onlardanbâzılarını zikretmiştir.

(15) Zâhiri mezhep budur. Yahut âyete muvafık olmak üzere (Esteîzü billâhimineş-şeytanîr-racîm) dir. Taavvüz, sünneti kıraet olduğundan, onu imam ve münferit okur. Bayram namazlarında imam onu, ziyade tekbirlerden sonra okur. Muktediokumaz. Mesbuk, kazâî mâ sabaka, kıyamında okur. İmam Ebû Yusuf: Taavvüzsenaya tâbidir, şeytanın vesvesesini def'i için, salâtın sünnetidir.

(16) Temin: Hem imam, hem muktedi, hem de münferit için sünnettir. Namazdışında, Fatiha okuyan için dahi sünnettir. Âmin: Duâmızı müstecap kıl, mânasınadır. Cemaatın temini, imamın cehri kıraet etmesi halindedir.

(17) Rükûdan doğrulurken «Semiallahü limen hamide» demeğe: Tesmi' ve«Rabbenâ lekel-hamd» demeğe: tahmid denilir. Bunların, her ikisi münferit için veyalnız tahmîd, muktedi için ve yalnız tesmi' imam için, ittifakla sünnettir. İmamiçin, tahmit dahi İndel-imameyn sünnettir.

(18) Tekbir (Allahü ekber )demek olduğu gibi, tesmi' dahi (Semiallahü limenhamide) demektir.

(19) Şürû' ve intikaali, cemaate ilân için, mezkûr cehre hacet vardır. Münferitve muktedi için buna ihtiyaç yoktur. Meğer ki, muktedi mübelliğ ola. Tebliğ zarûretine mebni, ona da hacet olursa, imamın sesi, cemaate bâliğ olduğu halde tebliğ,bâhusus ki, sesini âleme beğendirmek kasdiyle, lüzumundan ziyade bağırırsa Bil-it-tifak bid'atı mekrûhe ve kendi hakkında müfsidi salâttır.

(20) Eğer imam, hem tahrîmeyi ve hem iylâmı kasderse, ondan şer'an matlupolan, l§te budur. Ve iki ecre nâil olur. Mübelliğ dahi böyledir ki, indeş-şürû mücerrettebliğ kasdiyle Allahü ekber der ise onun namazı olmadığı gibi, o halde ondan ahzile namaza duranın dahi namazı olmaz. Zira, namazda olmayan kimseye İktida vemutabeat etmiş olur. Amma, imamın tesmiî ve mübelliğin tahmîdi ve her ikisinintekbirleri, bunlarda kasdi zikir, sıhhati salât için şart olmayıp, belki sevap içinaranır. Ve zira, namazda olana, İktida edicidir. Sureti ûlâ gibi, değildir.

(21) Muhaşşî der ki, bu tahdit özrü olmayan içindir. Eğer şişmanlıktan veya fıtıkilletinden ötürü, ayaklarını daha ziyade açık bulundurmağa muhtaç ise, iş ona kolay gelendir.

(22) Çünkü, huşûa yakındır. Kıyamda iki ayağını dikmektense, teravüh etmekefdaldir. Teravühün tefsir ve izahı: Bir kere bir ayağının ve bir kere öbür ayağının üzerine durmaktır. Çünkü, bu daha kolaylıklı ve kıyamın devamı için daha elverişlidir. İmam Ebû Hanîfe hazretlerinin, Kâbe içinde kıldıkları iki rekâtte Kur'ânıhatmetmiş olmaları bu suretledir. İlleti mezkûre kıyam, kısa olmak suretinde zahirolmaz.

(23) Bir kavle göre Tıvâlı-mufassal: Hucurattan Abese'ye kadar, Evsatı-mufassal: Kuvviret'ten, Duhâ sûresine kadar, Kısârı-mufassal: Ondan sonrasıdır.

(24) Hazreti Muâzin, nâsa sûrei Bakara veyahut sûrei Nisâ ile namaz kıldırdığıhaberini alan âlî nebevî üç kere: Ya Muaz, sen fettan mısın? Namazı «Sebbih ismerabibkel-âlâ, Veş-şemsi ve duhâha,» sûreleriyle kıldırmalı değil inisin, zira seninarkanda ihtiyar ve zayıf ve sahibi hacet olanlar da kılar, buyurmuş oldukları SahihiBuhârîde mezkûrdur.

(25) Kıraetin, vâcip ve sünnete taksim olunmasından evvele nazarandır. Taksimden sonra kıraet, ne kadar olursa olsun, hep farz vâki olur. Nitekim vâcibatta dahibeyan olundu.

(26) Zaruret halindeki tahfif, sûreye muhtas olmayıp, zaruretin derecesinegöre, Fatiha ve sûreye bedel, yalnız bir âyet bile okunabilir. İmam Ebû Yusuf,imam Ebû Hanîfe hazretlerine bir sabah namazında imamlık edip, vakit dar olduğundan, her rekâtte sûrei Fatihadan yalnız bir âyet okumuş, namaz tamam olduktaimam Ebû Hanife hazretleri; Yakubumuz fakih olmuş, demişler. Yakup, imam EbuYûsufun adıdır. İbni Âbidin der ki, her namazda böyle midir? Yoksa tahfifin cevazı, fecir namazına mı mahsustur? Bunda ihtilâf vardır. Azhar olan salâtı fecringayride vücup miktarına riâyet olunmaktadır. Zira, vâcibin ihlâli, huruci vakit gibideğil. Bâzı eimme indinde salâtı ifsat eder. Vaktin çıkması ise, fecir namazının gayride ittifaka müfsit değildir.

(27) Kurb ve farka göre nisbet, kâh adedi âyât itibariyle ve kâh kelimat vehuruf itibariyle olur.

(28) Hikmeti budur ki, sabah namazının zamanı, uyku ve gaflet vaktidir. İlkrekâti uzatmalıdır ki, nâs cemaate yetişebilsin.

(29) «Ancak sabah namazı» tâbiri, imam Muhammed'in muhalefetlerine işarettirki, müşârün-ileyh: Bence bütün salâvatı mektubenin ilk rekâtlerini, ikincilerinden uzun etmek daha iyidir, demişler. Dirayede mezkûrdur ki, evlâ olan: Fetva imam Muhammed kavline değil, Şeyheyn kavli üzere olmaktır. Muhîti Rıdavî de: İmam birinci rekâtta yetişebilmek için kıraeti uzatırsa - cemaate sıklet vermez derecede olmak şartiyle - beis yoktur, dedi. Cuma ve bayramlar bunun hilâfınadır.

(30) Rükû ve sücûd tesbihlerinin meratibi vardır: Azı üç, ortası beş, âlâsı yediolmaktır. Tesbihi büsbütün terk veya üçten eksik etmek, tenzîhen mekrûhtur. Zira sünnete muhaliftir. Müellif der ki, münferit tek adetle hatmetmek üzere tesbihine kadar ziyade ederse efdâldir. İmam cemaate usanç vermemek düşüncesiyle, tesbihi üçten ziyade etmez. Eğer gelen yetişsin diye, tesbihini ziyade ederse mekrûholur, denilmiştir ise de mezkûr ziyade kasdi kurbet ile olursa (Teavenû alel-birrivet-takvâ = hayır ve hasenâtta birbirinizle yardımlaşın.) kavli kerîmine binaen,mekrûh olmak şöyle dursun, müstahsen bile olur. Ebû Mutîi Belhî kavlince, rükûve sücûd tesbihlerinin terki veya üçten azı, namazın kifayetine mânidir.

(31) Dizlerini tutmak erkeğe sünnettir. Bayram namazının birinci rek'âtindeimama ancak, rükûda yetişen kimse, bu sünneti terketmemek için tekbiratı zaideyirükûda - el kaldırmayarak - yapar ki, buna edâya şebih, kazâ tabir olunur.

(32) Bunlar, imkân ve kudretle mukayyettir ki, kendinde özür yok ise demektir. İmam kendisi zaîf veyahut ayağında mâni bulunursa, gerek iniş, gerek kalkışta, kaadir olduğunu işler, secdeye inerken müstahap olan, evvelce sağ: dizini koymakve secdeden kalkarken müstahap olan evvelce sol dizini kaldırmaktır.

(33) Yâni, secdede eller geride ve uzakta bulunmayıp, yüze yakın ve aynı hizada olmaktır. Gerek bu ve gerek bundan evvelki sünnetler erkeğe muhtas olmamakla, bunlarda müellifin müzekker zamiri iradı, mutlak musâllî itibariyledir.

(34) Bu, ekalli meratiptir. Bundan ekalli, büsbütün terki gibi mekrûhtur. Ondokuzuncu sünnetin hâmişine bakınız. Muhaşşi der ki, rükû ve sücuddan her birinin tesbîha dair, kendine tahsis olunan şeye münasebeti hafî değildir. Çünkü, rükû tezellül ve huzû'dur. Binaenaleyh, mukabilinde, Cenâb-ı Hakkın azameti zikrolunmak münasip olmuştur.

Sücûd dahi küçülmenin nihayetidir. Binaenaleyh, ona mukabil Cenâb-ı Hakkı yücelik ile yâdetmek münasip olmuştur. Yücelikten maksat, şan ve iktidardır. Yoksa mekânca yükseklik değildir ki, Allah bundan münezzehtir. Tuhfe şerhi Aynîde mezkûrdur ki (Fesebbih biismi rabbikel-azim) kavli kerîminin nüzûlünde, Aleyhis-sâlâtü ves-selâm efendimiz hazretleri: «rükûlarınızda» bunu söyleyin ve «Sebbi hisme rabbikel-âlâ» kavli kerîminin nüzûlünde: «Secdelerinizde bunu söyleyin.» buyurmuştur, (aliyyül-âlâ) demek yoktur.

(35) Nitekim Hazreti Aliden mervidir. Biz onu hali teheccüde «teneffüle» hamleylemişizdir.

(36) Buna göre, onların sehven terkolunmasına, sehiv secdesi terettüp eder.

(37) Hadîsi şerifte: Yere yayılma, iki ellerin üzerine itimat eyle, bazlılarını çıkar. Eğer böyle edersen, her uzvun secde etmiş olur, buyurulmuştur. Çünkü, bu halde her uzuv binefsini zahir olup, ibadetin edâsında kendinin gayriye itimat etmezolur. Hem de bu hal tevazua eşbeh ve alnın yere temkinine eblâğ ve tenbeller heyetinden uzaktır.

(38) Kolları yere yatırmanın, kaydi ihtiraziye ihtiyacı yoktur. Çünkü, onun izdihamında dahi, kimseye zararı olmaz. Ezâ onları yere yatırmamaktadır.

(39) Müellif bunu dahi vâcibattan saymıştı. Buradaki (çünkü, sücûddan kurbikuuda kalkmak farz ve onun itmamı sünnettir) diye vâki olan talili dahi, vücubümuktazidir. Zira ki, farzın mütemmimi, vâciptir. Bu da kavli diğer demektir. Gariptirki, müellif buna kavme ismi verip, celseyi başkaca zikretmiştir.

(40) Elleriyle dizlerini tutmaz. Esah olan budur. Ve ellerini dizlerinden uzaktutmayıp, parmaklarının ucu, dizlerinin ucu üzerine gelir.

(41) Kudreti yettiği kadar demektir. Çünkü, en küçük parmağın kıbleye teveccühü, güçlükten hâli olmaz.

(42) Çünkü, iki elinin şahadet parmaklarını kaldırana, Hazreti Resûlullahsallallahü teâlâ aleyhi ve sellem «ehad» diye tevhidi emretmişlerdir.

(43) Şahadet parmağının gayrisiyle işaret etmek yoktur. O da, sağ elinin şahadet parmağına mahsustur. Hattâ, sağ elinin şahadet parmağı kesik ve mariz olsa,ne o elin diğer parmağiyle ve ne sol elinin şahadet veya sair parmağı ile işaret etmez

(44) Diğer parmaklar olduğu gibi durur. Alâ kavlin onlar bükülüp, baş parmak ile orta parmak halka edilir, fetva da bunun üzerinedir.

(45) Eğer evvelâ sehven veya amden, sola selâm vermiş olursa, sağa dahi selâm verir. Sola verdiği selâmı iâde etmez. Amd halinde, kendisine isaetten gayribir şey terettüp eylemez. Ve eğer önüne doğru selâm vermiş ise sol tarafına dahiselâm verir. Sol tarafına vereceği selâmı unutup da, kalkar ise, kıbleye arka çevirmedikçe veya söz söylemedikçe, oturup sola dahi selâm verir.

(46) Eğer musâlli ondan eksik olarak yalnız: Es-selâmü aleyküm, yahut aleyküm selâm veyahut selâmün aleyküm der ise, sünneti terketmek sebebiyle isaetetmiş olur. Farzı sahihtir. Müellif (Berekâtuhu) nun ilâvesinin bid'at olduğunusöylemiş ise de, Muhaşşi, onun dahi sünnette sübutunu zikretmiştir.

(47) Müellif der ki, bu sünnetlere dikkat olunmak gerekir. Çünkü, bunlaradikkat eden ehli ilim bile azdır.

   
© incemeseleler.com