Vâcip, lûgatte lâzım, sâkıt, müztarip — yâni mütereddit — mânalarınadır. Şer'î ıstılahta, kendisinde şüphe olan delîl ile, bize lâzım olan şeyin ismidir (1). Ya ilmen bizden sâkıt olduğu yâni, «itikadi vücûbi» bize lâzım olmadığı için, yahut bize amelen lâzım olduğu için yahut farz ile sünnet arasında veya amelen lüzum ile ilmen ademi lüzum arasında mütereddit bulunduğu için, vâcip ismi verilmiştir.
Vâcibat, farzların ikmali için (2).; sünen vâcibatın ikmali için (3), âdâp, sünenin ikmali için (4) meşrû olmuştur.
Tâ ki, bunların her biri, ikmali için meşrû olduğu şey hakkında birer mahfaza olsun (5).
Vâcibin hükmü: amden târiki, ikaba müstahak olmak (6), ve münkiri tekfir olunmamak ve fâili müsap olmak (7), ve sehven terkinde namazın noksanına mebni, sehiv secdesi lâzım gelmek ve amden terkinde iadesi lâzım olmak (8) ve sehven terk suretinde sehiv secdesi yapılmazsa ve amden terki takdirine iâde (9) olunmazsa, farz nâkıs olarak, zimmetinden sâkıt olmuş olur.
Namazın vâcipleri, on sekizdir (10):
1 — Fatiha sûresini okumaktır (11).
$
«Fatihayı okumayanın namazı olmaz» hadis-i şerifine binaen ki, mezkûr hadîs, neyfi-kemâle mahmûldur, (Fâtihai kitabı okumayanın salâtının kemali yoktur) demektir. Bunun ise, ifadesinin gayesi, vücuptür, farziyyet değildir (12).
2— Zammı sûre eylemek:
İki rekâtli farzın (13), her iki rekâtinde ve rekâtı ikiden fazla olan farz namazlarının yalnız iki rekâtinde (14) ve salâtı vitirin ve salâtı neflin her rekâtlerinde, sûre-i fatihaya bir küçük sûre yahut en küçük sûreye muadil, üç kısa âyet (15) ve yahut üç kısa âyete muadil, bir uzun âyet (16), zammeylemektir. Çünkü, hadîs-i şerifte (Lâ salâte limne lem yakre bilhamdü-lillâhi ve sûretin fî farîzatin ev gayrihâ) buyurulmuştur (17).
3— Kıraeti vâcibeyi (ki (18), fatihanın ve ona zam olunacak şeyin)kıraetidir. Rekâtı ikiden fazla olan farz namazların alet-tayin, iki evvelkirekâtlerinde îfa eylemektir (19). Muvazabeti seniyye böyle vâkî olmuştur ki, Aleyhis-selâtü ves-selâm efendimiz hazretleri, kıraeti dâima o, rekâtlerde etmişlerdir (20).
Kıraeti vâcibenin mahalli ilk yarı (21) olmakla, onda fatihayı ve zammı okumayan musâllî, ikinci yarıda onları tertip üzere okur ve cehr vâcip ise (22), cehr eder ve sehvi için sücud eyler (23). Kıraeti vâcibeyi mahallinde kısmen terk etmişse, metrûk olan yalnız sûre olduğuna göre, onu ikinci yarıdaki fatihadan sonra okur (24). Metrûk olan yalnız fatiha olduğuna göre de, ikinci yarıda onu tekrar etmeyip, ondaki fatiha ile iktifa eyler. Namaz, akşam namazı olduğuna göre, ilk yandan kalan yalnız bir rekâtinin sûresini kaza edebilir. Çünkü, ikinciyi kazaya mahal yoktur.
4 — Fatihayı, sûreden evvel okumaktır. Muvazabeti seniyyeye mebni ki, Hazreti Resûl-i ekrem sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem, daima fatiha sûresini evvel okumuşlardır. Hattâ, sûreden ibtida edip te (25), badehû hatırlasa, fatihayı okur ve sonra sûreyi zammeder, ve sehv için secde eyler. Fatihayı tekrar edip te, sonra sûreyi okumak dahi böyledir. Fatihayı terk etmiş olduğunu, sûreyi okuduktan sonra ve rükûa varmazdan evvel hatırlarsa, onu okur ve sûreyi iade eyler (26). Rükûa vardıktansonra, fatihayı yahut sûreyi terk etmiş olduğunu hatırlamak suretindedahi, kıyama avdet ve kıraet edip, rükûu iade eyler.
5 — Secdede alınla beraber burnu da yere götürmektir (27).
6 — İki secde arasındaki tertibe riayet etmek: yâni, farz ve sair namazlarda her rekâtin ikinci secdesini, salâtın sair ef'aline intikalden evvel yapmaktır. Muvazabeti seniyye bu vechiledir.
Bu tertip, kendisini fevt ile, ikinci secdeyi geçerek başka bir fiile intikal eden kimse, onu kuudü ahireden ve hattâ bilâ kelâm, selâmdan sonra dahi, hatırlasa îfa eder ve kadei âhireyi iâde eyler (28).
7— Erkânda İtmînan üzere olmaktır ki, rükûda ve sücudda, mafsallar, mutmain yâni, subhânallah demek miktarı, her uzuv kendi mahallinde müstakar oluncaya kadar, sükûn ve ârâm üzere bulunmaktır (29).
Muktezayı delîl ki, edayı salâtta sehv eden kimseye hitaben sâdır olan: «Namazı tekrar kıl, çünkü sen kılmadın» hadîsidir. Ve muktezayı muvazabet, rükûdan sonraki kavmede ve iki secde arasındaki celsede dahi, itmînanın ve rükûdan kalkmanın vücubüdür (30). Çünkü, bunlar hep emr olunmuş şeyler demektir (31).
8— Birinci kadedir. (En sür'atle tehiyyat okuyacak miktar, kadeiûlâda bulunmaktır).
Maksut: Son olmayan kuudtur. (Mesbukun) sonradan ettiği kuud dahi hükmen kuudu evveldir (32). Muvazabeti seniyyeye ve unutup kalktıklarında, sehv için sücud eylediklerine mebni, kuudü evvel, kavli sahihte vâciptir (33). Ve bu bapta feraiz, Vâcibat ve nevafilce fark yoktur.
9— Kuudu evvelde teşehhüd (tehiyyat) okumaktır (34). Bu dahi muvazabeti seniyyeye mebni, kavli sahihte (35) vâciptir.
(Bir miktarının sehven terkinde dahi, hepsinin terkinde olduğu gibi sücudü sehiv lâzım gelir).
10 — Kadei ahirede teşehhüd okumaktır. Bu dahi muvazabeti seniyyeye mebni vâciptir.
11 — Kade-i ûlâda, teşehhüd kıraetinden sonra, bilâ teehhür üçüncürekâte kıyam etmektir. Hattâ teşehhüt üzerine sehven (36) bir rükûn edaedecek kadar, bir şey ziyade etse, kıyamı vacibi tehir etmiş olduğundan,sehv için sücud eyler (37).
(Bu, farzlar ve bir de vitir hakkındadır. Dört rekâtli sünneti-müekkedelerin kade-i ûlâsının teşehhüdüne, sehven o miktarın ziyadesine, sücudü sehvin lüzumu, muhtelifün-fihtir) (38).
12— Namazın hitamında (39) iki kere yâni, sağına ve soluna (40) «Esselâm» (41) demektir. Lâfzı selâm, muvazabete mebni, vâcip olup (42) onunla maksut hâsıl olmakla «aleyküm» lâfzı vâcip değildir (43).
(Musâllî, selâma bedel, o mânâda başka bir lâfız, irad etse, selâm makamına kaim olmaz).
13— Salâtı vitirde kunüt okumaktır (44).
(Kunut, mutlak duadır. Vitirde vâcip olan da mutlak duâdır. Bilhassa «AlIahümme innâ nesteînüke» duâsı sünnettir. Başka bir duâ dahi, okusa olur).
14— Bayram namazlarına mahsus olan tekbirlerdir ki, onların herbiri vâciptir. Sehven terkine sücudü sehiv gerekir.
(Her rekâtte üçer tekbîrdir).
15 — Her namazın iftitahı için, lâfzı tekbiri, tâyin etmektir, ki bilhassa, Allahü ekber, demektir. (Namazın şartlarının on birincisine bakınız) (45).
16 — Bayram namazlarının ikinci rekâtinin, rükû tekbiridir. Mezkûrtekbir, vâcip olan tekbîrâtı zaideye ittisalinden dolayı, onlara tebean vâciptir (46). İlk rekâtın rükû tekbiri sünnettir.
17 — Sabah namazının her iki rekâtında, ve akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rekâtlerinde, kazâ dahi olsa, imam kıraeti cehr etmektir:
Zira, Sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri, bunların kazasında dahi, cehren kıraet etmişlerdir.
Cuma ve bayram namazlarında (47) ve teravihte ve ramazana mahsus olarak, cemaatle kılınmakta olan Vitir namazında (48) dahi, imam cehren kıraet etmek, muvazabete mebni vâciptir.
18 — Öğle ve ikindi namazlarının, bütün rekâtlerinde, velev arafatta, bunlar ceman, kılınmış olsun (49) ve akşam ve yatsı namazlarının iki evvelki rekâtlerinden sonraki rekâtlerinde —ki, akşam namazının üçüncü ve yatsının üçüncü ve dördüncü rekâtleridir— kıraeti israr etmektir. Gündüz nevafilinde dahi, israr vâciptir.
Cehr: başkasına işittirmektir (50). İsrar: Kendisine işittirmektir (51).
Cehrî kıraet olunan namazlara: salâvatı cehriyye, ve İsrarı kıraet olunan namazlara: salâvatı sirriyye, tâbir olunur.
Gerek salâvatı cehriyyedeki cehrin ve gerek salâvatı sirriyyedeki İsrarın vücubü, muvazabete mebni olup (52), salâvatı cehriyyede, cehrin vücubü, hasren imama ve salâvatı sirriyyede İsrarın vücubü, hem imama ve hem münferide aittir (53).
Salâvatı cehriyyede imama, kıraetin cehri vâcip olmamakla, fatihayı, yahut onun bir mikdarını ve hattâ, sûrenin bile bir mikdarını sırren okuduktan sonra, kendisine İktida olunsa, onları, cehren iade lâzım olur.
Farzı münferiden kılan kimse, cehr ile kılınması vâcip olan namazlarda cehr ile ihfa arasında muhayyerdir (54).
(Dilerse cehr eder ki, nefsinin imamıdır. Şu kadar ki, cemaat imamı gibi, cehirde mübalâğa etmez. Cehretmek, cemaat heyetinde olduğu için efdaldir).
Cuma ve bayram namazlarında mesbuk bulunan muktedi dahi, geçmişleri kaza ederken, cehr ile ihfa arasında muhayyerdir. Geceleyin nafile kılan gibi ki, geceleyin, nevafil kılan kimse dahi, — kıldığı teravih dahi olsa — kıraeti cehr veya ihfa etmek arasında muhayyer bulunur (55). Cehrin hafîfiyle iktifa edip uyuyanı rahatsız etmez (56).
Vâcibatın, on sekize münhasır olmadığını, şu hülâsa dahi, göstermekte olduğuna ve ezcümle, kunütün tekbiri dahi kunüt gibi, İmamı Azama göre vâcip iken hisaba konulmadığına binaen, bu bapta Tahtâvî merhumun Dürrü Muhtâr haşiyesindeki ifadatı, aşağıdaki şekliyle alınarak tahrir olundu (57).
Malûm olsun ki, iki rekât; iftitah, kuud, teşehhüd ve teslimi müştemil olduğu gibi, her bir rekâtı dahi, kıyamı ve kıraeti fatiha ve zammı âyâtı ve bir rükû ile iki sücudü müştemildir. Bunlardan, her biri dahi, bir takımı vâcibül-fiil ve bir takımı vâcibüt-terk, şeyleri müştemildir. İftitahte, yalnız bir vâcip vardır ki, o da, onun lâfzı tekbir ile olmasıdır. Fatihaya gelince; onda üç vâcip vardır. Birincisi, onu tamamiyle okumaktır (58). İkincisi, onu mahallinde yâni, iftitah tekbîrinin alındığı, kıyamda, ve ikinci rekâte göre, birinci rekâtin, ikinci secdesinden sonra, hâsıl olan kıyamda, almaktır. Binaen âlâ hâzâ, iftitah tekbirini alıp ta, rükûa varsa ve rükûdan kalktıktan sonra fatihayı okursa, onu mahallinin gayride, ifâ etmiş olmak sebebiyle, sehv için sücûd etmek lâzım gelir. Kezalik, ikinci rekâtte kıyamda, evvelâ; rükû edip, sonra kıyam eyleyerek fatihayı okusa, yine sücudü sehiv lâzım olur. Ve iki rükûu dahi bâtıl olmakla, onları da iâde eyler. Üçüncüsü, zammi sûre veya zammi âyâttan evvel, fatihayı tekrar etmemektir. Eğer tekrar ederse, sûre veya âyâtı mahallinden tehir etmiş olacağı cihetle, sücudü sehiv lâzım gelir. Demek ki, iki rekât içinde, fatihanın altı vacibi bulunmuş olur. Ayâtın kıraetine gelince (59); onda her rekât için dört vâcip vardır. Birincisi, âyâtın kıraet edilmesidir (60). Bir kısa âyet okumakla, vâcibi îfa etmiş olmaz. İkincisi âyâtı fatihadan sonra okumaktır. Eğer fatihadan evvel okursa, fatihayı okuduktan sonra, onları iade etmek ve sehv için sücud eylemek lâzım gelir. Çünkü, fatihanın takdimi vâciptir. Üçüncüsü, âyâtı mahallinde yâni, mahalli fatiha dahi olan, kıyamda okumaktır. Rükûdan doğrulduktan sonra — ki, kavmedir — o zaman okursa, tekmîlen lil-vâcip, kıraet, biri birine mültehak olmakla, ettiği rükû bâtıl olarak, onu iade ve sücudü sehiv lâzım olur. (Tekmîlen lil-vâcip, tâbiri; fatihayı ve âyâtı mahallinde okuyup; rükûa vardıktan ve doğrulduktan sonra, başkaca üç âyât okursa, rükûu bâtıl olmayacağına işarettir ki, sücudü sehvin, bu sûrette lüzumu, sücudü mahallinden tehir etmiş olmasına mebnidir). Dördüncüsü, âyâtın tekririni terk etmektir. Çünkü, onları tekrir etmekte, rükûu mahallinden tehir eylemek vardır (61). İşte, iki rekâtte âyâta ait, sekiz vâcip bulunmuş oldu. Bunlara, iki vâcip daha ilâve edilir ki, o da, eğer musalli imam ise, cehri namazlarda, edaen ve kazaen velev gündüzleyin Cehretmek ve hafî namazlarda, edaen ve kazaen velev geceleyin, israr eylemektir. Rükûa gelince, onda her rekât için, dört vâcip vardır. Birincisi, rükûu kıraetten sonra yapmaktır. Eğer kıraetten evvel ve yahut kıraet esnasında rükû ederse, mahallinden evvel yapmış olacağından, sücudü sehiv lâzım gelir. İkincisi, rükûu tadil etmek yâni, cevarihi (uzuvları) onda teskin eylemektir. Üçüncüsü, rükûdan kalkışta, tadil etmektir, kavmede, tamamen kıyam haline gelmektir. Dördüncüsü, rükûu tekrar etmemektir. Zira, rükûun tekriri, gayri meşrûdur. Ve bir de rükûun tekrarında, sücud tehir edilmiş olur. Sücûda gelince; onda her rekât için, altı vâcip vardır. Birincisi, onu rükûdan sonra yapmaktır. Çünkü, eğer rükûdan evvel secdeye varırsa muteber olmayıp, ondan rükûu dahi mahallinden tehir ve o sücudü, ziyade eylemiş olmak lâzım gelerek, rükû ettikten sonra, iki secde eylemek ve sehiv için sücud etmek iktiza eder. İkincisi, hem alın, hem burun üzerine etmektir. Üçüncüsü, sücudü tadil yani azayı onda teskin eylemektir. Dördüncüsü, sücudden kalkışta, tadile riayet etmektir ki, celsede tam oturur halde bulunmaktır. Beşincisi, sücudü üç etmemektir, zira gayri meşrûdur. Bir de ondan diğer rekâta kıyamı, veya kaadeyi, mahallinden tehir etmek lâzım gelir. Altıncısı, her iki secdeyi, gelecek rekâte yahut kadeye takdim eylemektir. Çünkü, eğer müteakip rekâti, iki secdeden evvel îfa edecek olur, yâni kılmakta olduğu rekâtten doğrularak, kıraet, rükû, sucüd etmiş bulunur ise, ancak bir rekât kılmış olup, onda bir rekâtın madununu, ziyade etmiş olur ki, o da kabili terktir. İkinci rekâtı ifâ etmek ve sehiv için secde eylemek lâzım gelir. Eğer ikinci rekâtı, ikinci secdeden evvel îfa ederse, birinci rekâtı sahih ve şu kadar ki, onun bir secdesi nâkıs olmakla secdei metrûkeyi dahi îfa etmek ve sehv için sücud eylemek lâzım gelir. Kuûdu, iki secdeden evvel veya iki secde arasında îfa etmiş olursa, metrûk sücudü kaza ettikte kuûdu bâtıl olup, vacibatiyle beraber diğer bir kuud daha yapmak ve sehv için sücûd eylemek lâzım gelir. Ve illâ secdeyi terki dolayısiyle, namazı bâtıl olur (62).
Vâcibatın biri de teşehhüd (tahiyyat) okumaktır. Onu okuyacak kadar oturduktan sonra selâm verse de, okumamış bulunsa, onu okumak ve ondan sonra, selâm vermek lâzım gelir. Sonra sehv için sücûd edip, tahiyyat okuyarak yine selâm verir. Vâcibatın biri de, teşehhüdü kuudda îfa eylemektir. Şayet onu, son secdede okusa, mahallinin gayride îfa etmiş olacağından, kuudun icrasından sonra, sehiv sücudü etmek lâzım gelir (63). Vâcibatın biri de, tahiyyatı, kuudun iptidasında îfa eylemektir. Şayet, onu bir âyât veya dua kıraetinden sonra okusa, vâcibi mahallinden tehir etmiş olur ve sehiv sücudü lâzım gelir. Vâcibatın biri de teşehhüdde terki kıyam etmektir. Kuud edip de, kaim olmakta şu tafsîl vardır: Eğer teşehhüt miktarı kuuddan sonra, kalkmış ise, kuuda teşehhüt ve selâm için, avdet etmek ve sehiv için sücûd eylemek lâzım gelir.
Ve eğer miktarı teşehhüt, kuud etmemiş ise, farziyyetine mebni kuuda, kade için avdet etmek ve tahiyyat okuyup selâm vermek ve sonra sücudi sehiv eylemek lâzım gelir. Vâcibatın biri de, iki kere selâm vermektir. Birincisi, bil-ittifak ve ikincisi, ekseriyetle vâciptir. İmdi, teşehhüdü okuyup, selâmı unutsa ve selâm vermeden kalsa ve sonra, hatır-lasa, onu verir ve mahallinden tehir ettiği için sücudi sehiv eder. Ve keza, sehven mahallinin gayride (meselâ kaadei ûlâda) selâm verse yahut lisanı üzere, kelimei şehadet veya tesbih, sehven câri olsa, zimmetinde olanı ityan eder ve selâmı verir ve salâta münafî hal kendisinden vâkî olmadıkça, sehv için sücûd eyler.
Vâcibatın biri de, birinci rekâtin iki secdesini müteakip, ikinci rekâte kıyam etmektir. Ondan bir rükûn edâ edecek kadar gecikse, mevzii kıyamda, kuud etmiş olduğundan sehv için sücud etmek lâzım gelir. Vacibatın biri de, ikinci rekâtin iki secdesinden sonra, kıyamı terk etmektir. (Bu sehiv, kaadei ûlâ veya kaadei uhradan olmasına göre, başka başka olan hükümleri, sücudi sehiv faslındadır). Vâcibatı salâtın biri de, bazı âyâtı, rükûda okumayı terk etmek yâni, kıraeti kıyamda bitirip, rükûa götürmemektir. Zira mahallinden tehir etmiş olur (65). Vâcibatın biri de, kaadelerde miktarı teşehhüd kuud ettiği halde, tahiyyatın birazını terk etmeyip, onu tam okumaktır (66). Vâcibatın biri de, namazda secde âyeti okunursa secdeye varmaktır. Tilâvet secdesi, vâcip olmakla beraber, secde âyeti namazda okunursa, secdeye varmak dahi mahallinden sehven tehirine, sücudi sehiv terettüp eden, vâcibatı salâttan olduğu Ha-lebîde musarrahtır.
Namazda bir rükûn edâ edecek miktar, sehven sükût veya tefekkür sûretiyle meşgul kalmamak ve muktedîye göre imama mutabeat üzere olmak (67) ve imamın gerek cehrî ve gerek israrî kıraet etmesi sûretinde muktedi, okunanı dinlemek üzere susmak dahi, namazın vâcipleri cümlesinden olmak üzere, Dürrü Muhtârda mezkûrdur.
Vücubüne kaail olanlarca cemaat dahi vâcip ise de (68), müstakil bir vâcip olup, mahiyyeti salâttan hariç bulunduğu ve terkine, iade terettüp etmediği için, onu salâtın vaciplerinden saymamış oldukları gibi, Kur'ân sûrelerinde tertip dahi vâcip ve menkûsen kıraete günah gerekirse de sehvi secde lâzım olmadığına mebni (69), onu dahi Vâcibat meyanına ithal etmemişlerdir.
Sücudi sehiv, salâtta sehven vâki olan hileli câbir olmakla, namazın vâciplerindendir
------------------
(1) Kitab-ut-tahareden önceki, ahkâmı teklifiyye kısmındaki dip notuna bakiniz. İbni Âbidin der ki, Vâcip iki kısımdır: Biri, farzı amelî tesmiye olunan kısmı âlâdır ki, kendinin fevatiyle, cevaz fert olandır: Salâtı vitir gibi. Diğeri, onun fevatiylecevaz fevt olmayandır: Burada, maksut olan budur.
(2) Çünkü, kıraet farzdır. Onun Fatiha ve - meselâ bir sûre ile - olması, o farzımütemmimdir. Musâllî onu terkederse, tahrîmen mekruh olur. Tumânînet (istikrarlıve kalben müsterih olmak), rükû ve sücudü mütemmimdir. Ve kezâ, kadei ahîredeteşehhüd, kadeyi mütemmimdir. Secdede burnun ilâvesi, alnın vaz'ını mütemmimdir.Vâcibatın böyle mütemmimi rükün olmayanı da vardır: Kadei ûlâ ve ondaki teşehhüd ve selâm gibi.
(3) Üç kere tesbih etmek, tumânîneti mütemmimdir. Salât alen-nebi teşehhüdümütemmimdir. Taavvüz ve tesmiye, Fatihanın kıraetini tamamlar. Bu tamamlama,bütün sünnetlerde zahir olamaz.
(4) Yâni, sünnet, edep ile kâmil olur. Rükûda, ayaklara secdede burnununucuna bakması tesbihleri tamamlar. Çünkü, bu halde musâllî, nazarının mukayyetolmamasiyle, kalben meşgul olduğu için, tesbihat ihlâl edilmiş olur. Oturanın, kendikucağına bakması dahi, heyeti kuudu mütemmimdir. Bu tetmim dahi, âdâbı salâtıntamamında zahir değildir.
(5) Vâcibat, farzların ve sünen, vâcibatın ve âdap, sünenin sûru gibidir.Sûrı ahîri muhafaza eden dahili sûrları daha ziyade koruyucudur. Onu zayi eden,sair sûrları dahi zamanla zayi etmeye yönelmiş olur.
(6) Bu ikab, farzın terki hakkındaki, ikabın madunudur.
(7) Bu hüküm, uhrevîdir. Dünyevî hüküm, mutalebenin sükûtudur.
(8) Vakit bâkî oldukça demektir. Sehiv suretinde dahi, secde etmemişse, böyledir ki, vakit bâki oldukça, salâtı iade eder. İade etmeyerek, vakit çıkarsa, salât- noksan olarak - ve kerahati tahrimiyye ile zimmetten sakıt olur. Ve kendisi fâsıkıâsîm olur. Keraheti tahrîmiyye ile eda olunan her namazda hüküm budur. (Velev ki)(müdafaai ahbeseyn) def'i ihtiyaç sıkıntısı halindeki namaz gibi, sehiv secdesinimûcip olmasın. Vâcibin terkine mebni, iade olunan namaz: Nefli cabir olmak muhtardır. Farz, ilk namaz ile sâkıt olur. Çünkü, farz tekerrür etmez. Namazın, sünnetinintelkine mebni, iadesi menduptur. Vâcibin terki, namazı müfsit değildir. İbni Âbidin der ki, Vücûbi iadeyi - terkin bir özre mebni olmaması - kaydiyle takyit etmek"lâyıktır: Ümmi yahut son zamanda müslim olup, daha fatihayı öğrenmeden namazkılmış olmak gibi. Bir de tahrîmen mekruh olan şey, sagairdendir; Sagire ile adâletin iskatı ise, ona ısrar ile meşruttur.
(9) İbni Âbidinin ifadesine göre, bunlar, bizzat namazın vâciplerinin hükümleridir. Vücubüne kail olanlarca, cemaat gibi mahiyyeti salâttan hariç olup da,binefsihî müstakil bulunan veya tertibi süver gibi, kıraetin vâciplerinden olan şeylerin ahkâmı değildir ki, münferiden kılana iade ve sehven kıraeti (menkûsen-mâkûsen) yapana, sehiv secdesi lâzım olmaz.
(10) Burada mezkûr olan, o kadardır. Yoksa salâtın vâcipleri ziyadedir.
(11) Dediler ki, Fâtiha sûresinin ekserisinin terki halinde, sehiv için, secdeeder. Ekallini terk ederse değil. Yarısının terkine dair olan hükmü, ben görmedim, Nihr. Lâkin Müctebada: Ondan bir âyeti terk ile, secdei sehv eder, demiştirki, evlâ olan budur. Dürrü Muhtârda, buna göre, onun her âyeti vâciptir, dedi. Fatihayı dua kasdi üzere dahi okusa, kıraeti vâcibe yerine kaim olur.
(12) Fatihanın kıraeti, diğer üç mezhebin imamlarınca farz ve bizce vâciptir.Farz olan, Kur'ândan mutlak bir şey okumaktır. Âyet-i Kerîmede; Fakreû mâ teyessere minel-Kur'ân buyurulmuş olduğu gibi, Sahîhaynde mezkûr hadisi şerifte dahi «İzâkumte iles-salâti fesbegul-vuzûe sümmes-takbelel-kıblete sümme ikre' mâ teyessere maake minel-kurrâni» buyurulmuştur. Cenâb-ı Hak ve Resûlu, namazda alel-itlâk, kıraeti Kur'ânı emretmiş ve nassı kitaba, nassı sünnet muvafık gelmiştir. Mezkûr âyeti kerîme hükmünce cevaz; salâtta Fatiha okumağa tevakkuf etmemekle, namazda Fatiha kıraeti farz olamaz. Zikrlounan (Lâ salâte limen lem yakre' bifâtiha-til-kitab) hadîsi haberi vahit olup, sübutü kat'î olmadığından, âyeti kerîmenin itlâkını takyit edemez ki, mutlaki takyit nesihtir. O da haberi vahit ile olamaz. Mezkûr haber, meşhur ve kat'iyyüs-sübût olsa bile, zanniyüd-delâledir. Çünkü, o gibi selbler cevabı nefy için olduğu gibi, fazileti nefy için de olmakla, kat'î değil, ihtimalli demektir. (Lâ salâte bihadareti Taâmi) ve (Lâ salâte licârel-mescidi illâ Fil-mescidi) hadîsleri ile dahi vücube istidlâl olunmamıştır.
(13) İki rekâtlı farz: Sabah ve cuma namazlarıdır. Vâcip olan bayram namazları dahi - Bahri Raikte - bu meyanda mezkûrdur.
(14) Diğer iki rekâtte dahi sûre zammı mekruh olur mu? Muhtâr olan, olmamaktır.
(15) En küçük sûre Kevser sûresidir. En kısa âyet, Müdessir sûresindeki (sümme nazar) âyetidir.
(16) Âyet-i kürsî ve âyet-i müdayene gibi, uzun bir âyetin bir parçasını bir rekâtte ve bir parçasını da diğer rekâtte okusa, her ne kadar, her bir rekâtte, birâyeti tamme okumamış olduysa da, bu âyetlerin bir parçası üç kısa âyetten ziyade,yahut ona muadil olmakla kıraeti, üç âyetten ekâl düşmeyerek caiz olmuş olur.
(17) Delîl, müddeadan ehastır. Âyâtın sûreye ilhakı, delâleti nas iledir, denebilir. Mezkûr hadîs-i şerif, Fatihanın farziyyetine kail olanları reddeder. Zira, zammı sûrenin de farziyyetine kail olmak lâzım gelir. Halbuki, zammı sûre, onlarcavâcip bile değil, sünnettir. Muhaşşinin ifadesine göre, gerek Fatihanın, gerek onazam edilecek sûre veya âyetin, namazda kıraetinin vücubü vaktin müsaadesi ile mukayyed olup, eğer musâllî kıraeti Fatiha ve sûre, yahut kıraeti Fatiha veya birâyetten ziyade kıraet, takdirinde, vaktin çıkmasından korkarsa, kâffei salât hakkında her rekâte bir âyetle iktifa eyler. Fatihanın vücubü, sûrenin vücubünden müekkettir. Çünkü, Fatihanın rükünlüğünde ihtilâf olunmuştur. Lâkin, âkidiyyet ancakisimde zahir olur, vücubü iadede değil. Çünkü, vücubü iade, vâcibi müekkedin değil,mutlak vâcibi terkin, hükmüdür. Buna muhalif olarak bâzı kütüpte, bulunan söz,Bahri Raikte reddolunmuştur.
(18) Mezkûr vücûpten, bâzı teravih kıldıranlar gafildir. Muhaşşî der ki, kıraetinfarza, vâcibe, sünnete taksimi îka'ından evvele nisbetledir. Kıraetin îkaından (icrasından) sonra musâllî bir rekâtte Kur'ânın kâffesini dahi okusa, kıraet farzdan başka bir şey olmaz.
(19) Muhaşşî burada: Mezkûr tâyin, farzdır, ilk rekâtların gayride vâki olan kıraete, kazâ olur, dahi denildi ve tashih olundu, demiştir.
(20) Neflde olduğu gibi, farzın bütün rekâtlarında, kıraet lâzım olmamak,Hazreti Ali radiyallahü teâlâ anhın, kavli şeriflerine mebni olup, İbni Mes'ud ve Aişe radiyallahü teâlâ anhümâ hazretlerinden dahi, farzın diğer rekâtlarında (tehyîr)rivayet olunmuştu ki, musâllî dilerse, onlarda kıraet, dilerse tesbih eder.
(21) Şef, çift demektir. Şef'i evvel, iki evvelki rekâtlar demektir.
(22) Cehrin vücubü, salâtı cehriyyede imam olana göredir.
(23) Sücudü sehiv, malûm olduğu üzere, sehve müretteptir. Amden olursa kerâhetitahrîmiyye vardır.
(24) Cehr, vâcip ise , hem onu, hem Fatihayı cehreder. Zira bir rekâtte, cehrile ihfanın cem'i, çirkin görülmüştür.
(25) Yâni, onun bir miktarını ve hattâ bir harfini okuduktan sonra demektir.Sûreyi tamamiyle okumak dahi, bâzını okumak gibidir. Sûreden âyâta dahi, şâmil olan mânâ maksuttur.
(26) Aralarında tertip vâcip olmakla, iadei sûre, vücubîdir. Bu mesaili müellif, vâcibatta zikretmiştir.
(27) Muvazabeti seniyye bu veçhiledir. Namazın şartlarının 17 ve 18 incisinebak.
(28) Nitekim, namazın şartlarının 23 ve 25 incisinde zikrolundu. Muhaşşî derki, ikinci secdenin yapılması yolu budur ki, onu selâmdan sonra, yahut kuuddan sonrave selâmdan evvel tezekkür ettikte, o secdei metrukeyi etmek ve badehû kuud veteşehhüdü iade eyleyip selâm vermek ve sücudü sehive varıp kuud ve teşehhüteylemektir. Çünkü, namaz secdelerine avdet etmek, kuud ve teşehhüdü ref' ve iptâleder. Tilâvet secdesi dahi böyledir. Kuudü iade etmeyerek, secdeden kalkar kalkmaz selâm verirse, namazı bâtıl olur. Zira, farz olan son kadeyi terk eylemiştir.İbni Âbidinin ifadesine göre, kade-i âhireyi iadede, yalnız tahiyyatı sonuna kadarokuyup, salâvat ve duaları, sücudü sehvin teşehhüdünde okur.
(29) Buna tadili erkân tâbir olunur ki, erkânın tetmim ve tekmili demektir.Tekmili rükün olduğu için, vâciptir.
(30) Rükû ve sücudun özellikle zikrolunması, onlar mahalli-tahfîf zan olunduğundandır. Kıyam, kıraetin uzunluğu ile imtidad eder olmakla, onu zikre hacet yoktur. Rükûda, sücudda, kevmede, celsede, tatmin vâcip olduğu gibi, rükûdan kalkmakve iki secde arasında oturmak dahi vâciptir. Rükûdan olan baş kaldırma ile sücuddan olan baş kaldırma arasında, şu fark vardır ki, rükûdan olan baş kaldırma vâcipve iki secde arasındaki baş kaldırmanın, kuuda yaklaşması farzdır. Çünkü, bir secde-iden diğer secdeye intikal ve diğer tâbir ile, iki secdenin birbirinden ayrılması, birincisecdeden baş kaldırma ile olacağından, sücuddan, kuuda yaklaşacak kadar kalkmak,namazın farzlarından olup, rükûdan sücuda intikal ise, başın eğilmesiyle mutahakkakolacağından, rükûdan sonra başı kaldırmak farz değil, tadil! erkânın delili vücubü olan(hadîsi mezkûrun ve muvazabeti seniyyenin) muktezası olarak namazın vâcibatındandır. Müellif burada, böyle demiş olduğu halde süneni salâtta: Rükûdan refi, alessahih sünnettir. İmam Ebû Hanîfeden, onun farz olduğu dahi rivayet oldu, demiştir.
(31) Emri zımnîdir ki, salâtta isaet edene, iadeyi emir, onun tumanîneti (tadili)terk etmesine mebnidir. Bu da, İtmînan ile emri muktezidir. Emir ise, vücup içindir.
(32) Dört rekâtli farzın üçü ile mesbuk bulunan, yâni üçüne yetişemeyen, muktedi imama uyarak oturduğu ile beraber, üç kaade yapmış olur ki, onlardan en sonrakinden mâdası, vâciptir. Seyyid Ebûs-Suûd böyle diyor ise de, onun ilk kuudu, muktezayı mütabaatça, farzdır.
(33) İmam Kerhî ve Tahâvî, onun sünnet olduğunu ihtiyar ettiler. Ekseri meşayih dahi, ya sübutu vücubü sünnetle olduğuna ve yahut sünneti müekkede, vâcipkuvvesinde bulunduğuna mebni, ona sünnet namını verdiler.
(34) Okumakta olduğumuz tahiyyat: Teşehhüdü İbni Mes'uddur. Nitekim (Terkibi ef'ali salât) faslının sonunda zikrolunur.
(35) Sahih kaydı, kuud ile teşehhütten, her birine mütalliktir. Ve o, onların herikisinin, yahut yalnız teşehhüdün, sünnet olması hakkındaki kaviden ihtirazdır.
(36) Bu kayd, amd'tan (kasd'tan) ihtiraz içindir ki, o halde, namaz kerahetitahrîmiyye ile mekruh olur.
(37) Sücudü sehvin lüzumunda, bir rükün eda edecek kadar şey, ziyade edilmek sahihtir. Onu da «Allahümmesâlli alâ Muhammed» denilmek miktariyle beyanetmişlerdir. Müellif bunu, Aleyhis-salâtü ves-selâm efendimiz hazretlerine salâvatokumaktan menetmek gibi olur diye çekindiğinden zikretmemiştir.
(38) Bunu, Muhaşşi merhum babi nevâfilde zikretmiştir. Onun kelâmında Vitirmezkûr değilse de, müellifin Vitir bâtındaki kelâmının zahiri budur.
(39) Hattâ cenaze namazında ve secde-i sehivde. Nitekim, bablarında musarrahtır. Selâm, rükûlü, sücutlu namaz için vâciptir, sözü sehve mebnidir.
(40) Bu söz, iki tarafa dönmenin dahi muvazabete mebni, vücubunu iş'ar eder.Halbuki, nas bunun hilâfındadır.
(41) Selâmın ikisi de vâcip olmak esahtır. Bir kavle göre ikincisi sünnettir. Namazdan çıkış, indel-âmme bir selâm iledir. Bir kavle göre iki selâm iledir. Binaenaley ilk selâmı telâffuzdan sonra ve (aleyküm) den evvel, bir kimse, ona İktida eylese, indel-âmme sahih olmaz. Alâ kavlin, birinci selâmdan sonra ve ikinci selâmdanevvel, ona yetişen kimse onunla beraber, namaza yetişmiş olur. Selâmın vücubününhükmü için ileride istihlâf mesailinin zeylindeki isna aşeriyye meselelerinin mukaddemesine müracaat oluna.
(42) Hadîs-i İbni Mes'ûda mebni farz olunmuştur.
(43) Muvazabete mebni, ona da vâcip demeğe, vech olabilir ise, de bu nassınhilâfına olur.
(44) Kunut ve kunutun tekbiri, indel-imam vâciptir. İmameynce onlar, vitirgibi sünnettir.
(45) Muvazabeti seniyye böyledir. Zahirede, onun gayrisiyle şuru, fil-esah mekruh olur, demiştir.
(46) Bu ancak, ikinci rekât tekbirlerini - amelen bil-mendup - tehir etmek suretinde zahirdir.
(47) Lâkin, sehven cehr edilmemiş olursa - karışıklığa sebep olmamak için bunlarda sücudü sehiv sâkıttır.
(48) Gerek teravihten evvel, gerek sonra kılınsın, gerekse teravih terkedilmiş olsun. Vitirin ramazanda olması kaydı, ramazanın gayride, onun cemaatle kılınması,bid'ati mekruhe olmasındandır. Bidatte ise, cehr matlup olmaz.
(49) Müellif böyle demekle, imam Mâlik hazretlerinin muhalefetine işaret etmiştir ki, imam müşârün-ileyh, onların cem'an edasında, kıraetin cehrine kaildir.
(50) İşte vâcip olan budur. Bir kişi dahi işitse olur ki, cehrin edna mertebesidir.Kendinden başka kimse işitmezse, ısrardır. Israr, izhar vezninde ve onun zıddıdır ki,kıraeti cehr etmeyip, ihfa eylemektir. Ahyanen, bâzı kelimatın ismaı, zarar vermez.Zira ki, Nebi aleyhis-selâmda dahi, vâki olmuştur. Hem de cehir ve ihfanın kalilinden ihtiraz da olunamaz. Kıraette ağızdan çıkanı kulak işitmek lâzım olduğu, tahrîme şartlarının dördüncüsünde ve namazın farzlarının on üçüncüsünde zikrolundu.
(51) Bu tarifler, onların ednası içindir. Kıraeti, yakîninde bulunan, bir veyaiki kişiye işittirmek dahi, cehir değil, ihfadır. Cehir, herkese yâni, ilk safta bulunanların cümlesine işittirmektir. İbni Abîdin, böyle tefsir etmiştir. Onun ifadesince,cehrin tarifinde olan: Gayre ismâ ki, gayriden yakîninde olamayanlar, mânâsı maksuddur. Müstahap olan: Cemaate göre cehr etmektir. Hacetin üstünde cehrederse,isaet etmiş olur. Mezkûr cehrin, kendi nefsine meşakkat ve âhâre eza ve mazarratolmadıkça, efdâl olduğu hakkında dahi, Dürrün haşiyelerinde bir kavl vardır. Muhaşşinin beyanına göre, cehr ve İsrarla asıl olan budur ki, Resûlü Ekrem sallallahüteâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri, bidayette her namazda Kur'ânı cehr ederlerdi. Müşrikin, eş'ar ve eraciz ile, refi savt ve kelâmı lagv ile, mukabelede bulunarak eza ve inzali Kur'ân edene ve edilene şebb ve hakaret eder olmalariyle «Namazında ne hepsinde cehret, ne de ihfâ eyle ve ikisi arası bir yol tut!» (El-isrâ: 110)kavli kerîmi nâzil oldu. Yâni, gece namazlarında cehr ve gündüz namazlarında ihfaetmek tarikiyle cehr ve ihfa arasında bir yol ara, buyruldu. Onun üzerine Aleyhissalâtü ves-selâm efendimiz hazretleri, öğle ve ikindi namazlarında - bu vakitler,müşrikin ezaya müsteit bulundukları için - kıraeti ihfa ve akşam namazı vakti onlar yemekle meşgul oldukları - ve yatsı ve sabah vakitlerinde - uykuda bulundukları için - bu namazlarda kıraeti cehr buyurur oldular. Cuma ve bayram namazlarını Medinei Münevverede ikame buyurdukları ve küffârın ise, orada kuvvetleri olmadığı için, onlarda da cehren kıraet buyurdular.
(52) Maksut kıraettir. Cehr İsrar maksut olmamakla onlar sünnettir dahi denilmiştir. Bu kavle göre, onların terkine, sücudü sehiv terettüp etmez.
(53) Tahtavî merhum vâcibatı dürrün hitamında demiştir ki, imam, salâvatıcehriyyenin eda ve kazâsında cehretmek, vâcip olduğu gibi, salâvatı sırriyenin dahi,eda ve kazâsında - leylen dahi olsa - israr vâciptir.
(54) Kelâmın zahiri - geceleyin kazâ dahi olsa - tahyir üzere olmaktır. Alâ kavlin. münferit gündüz ettiği kazâda, kıraeti vücuben ihfa eder. Amma,imam edâen ve kazâen cehreder. Münferiden cehrin vücubünün sükûtu, bâzı usulkitaplarında, edai kasırın kasrine delîl gösterilmiştir. Çünkü, edai kâmil, cemaatleolan edadır ki, namaz ancak, cemaatten meşrû olmuştur. Salâvatı cehriyyenin, kemâl sıfatı dahi cehirdir. Hattâ, terkine, sücudu sehiv müterettiptir. Münferidin edasıkaasır olmakla kemal sıfatı olan cehir dahi onda vücûben cari olmamıştır.
(55) Tahyir, hâli infiraddadır. İmam olursa cehreder. Şu kadar ki, teravihingayri nevâfilde cemaat farzı hatırlatacağı için, mekruhtur.
(56) Aleyhis-salâtü ves-selâm efendimiz hazretleri, gece teheccüde cehr ederler, uyumayanı enîs olurlar, uyuyanı uyandırmazlardı.
(57)Kunut ve bayram namazları tekbirleri gibi, vücubü bâzı salâvata muhtasolanlar, ayrıldığı halde, bilûmum namazlar için, mezkûr olan vâcibât, şu veçhile hülâsa olunabilir:
1 — Fatiha okumak.
2 — Zammı sûre veya zammı âyât.
3 — Zikrolunan kıraeti vâcibeyi, iki rekâtlı farzların gayride alet-tâyin, şefievvelde yapmak.
4 — Fatihayı sûreye takdim etmek.
5 — Secdede burunu alına zammetmek, yâni, ikisini dahi, yere götürmek.
6 — İkinci secdeyi, diğer ef'ale intikalden evvel yapmak.
7 — Erkânda itminan üzere olmak.
8 — Kadei ûlâ.
9 — Kadei ûlâda tehiyyat okumak.
10 — Kadei ahîrede tehiyyat okumak.
11 — Kadei ûlâda tehiyyatı müteakip, üçüncü rekâta kıyam etmek.
12 — Hitamı salâtta es-selâm demek.
13 — İftitahı Allahu ekber lafziyle söylemek.
14 — Fatihayı tam okumak.
15 — Tahiyyatı tam okumak.
16 — Selâvat-ı cehriyede imam cehr etmek.
17 — Salâvatı sırriyyede, musâlli kıraeti İsrar etmek.
18 — Muktedi, her iki nevi de sâkit (susuyor) olmak.
19 — Namazda secde âyeti okunursa, secdeye varmak.
20 — İcap ettikçe, sücudü sehiv etmek.
(58)Fatihanın her âyeti, namazda kıraeti vâcip olduğuna nazaran, onda yedivâcip görünür. İki rekâtte on dört eder. Bunu Tahtâvî safha verasında tasrih ettiğihalde, bu makamda: Temamını veya ekserisini okumak, demiştir ki, bu söz, kendininhaşiyei merakiyül-felâhta zikrettiği, kavli mercuha mebnidir.
(59) Âyât tabirinin, sûreye şümulünde şek yoktur.
(60) Üç âyetin üçü de vâciptir.
(61) Bunda nazar vardır. Çünkü, Kur'ânı tamamen okusa, hepsi farz vâki olur.Meğer ki: İtalei kıraetle, tekriri kıraet arasında fark vardır.
(62) Bu vücûhi sitte, on altı vâcibi tazammun etmişti. Çünkü, iki rekâtte dörtsecde olmakla, onların, iki rükûdan sonra olmak üzere, dört îkaı vardır. Alın veburun üzere, olmak veçhile dört dahi evzaı vardır. Dört de tâdili vardır. İki decelse tâdili olmakla beraber, onların terki teslisleri ve her secdenin mâbâdına takdimivardır.
(63) Teşehhüdü kıyamda, kıraete başladıktan sonra okumak dahi, böyledir.Amma kıraetten evvel okursa bir şey lâzım gelmez. Zira kıraetin öncesi senâ mahallidir.
(65) Bunu müellif, mekruhatta zikretmiştir.
(66) Tehiyatta, noksansızlık kaadei ûlâ ve saniyede vâcip olduğu gibi ademiziyade dahi, hassaten kaadei ûlâda vâciptir.
(67) Vücubi mutabeat, muhalifi mezhep olana göre, müttefekun-aleyh veyamücteheddün-fih olan hususatta olmak kaydiyle mukayyettir ki, kunuti-fecir gibi,mesnuniyyeti yahut ademi mesnuniyyeti, maktuun bih bulunan, husustan ihtirazdır.Zira onda mutabeat mekruhtur.
(68) Onun, sünneti müekkede olduğu esahtır.
(69) Bu talil, hükmün tehallüfü ile beraber, vücubi insatın, (okunanı dinlemekiçin susmak) muktedi meselesinde dahi câridir.