Beş vakit namaz için, birer mebde ile birer münteha beyan olunmuştur ki, onlar vakti cevâzdır. Sıhhat ve cevaz itibariyle, bir namaz vaktinin müntehası, diğer namaz vaktinin mebdeine ulaşa-gelmekte ve yalnız, sabah namazı ile öğle namazı arasını, kerahet vaktinden sonra, epeyce bir vakti mühmel ayırmaktadır.
Asrı evveli, öğle vaktinde münteha sayanlarca, öğle ile ikindi arasında dahi, vakti muhmel bulunmaktadır.
«Dünyâ dediğin bir ândır onu da ibadette sarfeyle» fehvasınca, evkatı mühmele dahi, insana, zamanı ferağ oldukça, ihmal olunmayıp taate sarf, ve nâfile namazlara zarf kılınmak gerektir. (Müttefekun aleyh olan, vakti mühmelde, işraak ve duha namazları vardır).
Farz olan her namazı, vaktin girmesinde kılmak efdaldir. Meğer ki geciktirme bir sevabı gerektire.
İşte, evkatı müstahabbe, fazileti mütezammin olan vakitlerdir ki, ileri de gelecektir.
Cemaat olmak ve evkatı müstahabeye riayet etmek, erkeklere âit fazilettir. Kadınlara müstahab olan: Namazlarını, erkekler cemaat ile edâdan fariğ olduktan sonra evlerde kılmaktır. Yalnız sabah namazını, erkeklerin cemaatten ferağına intizar etmeyerek, erkence kılarlar.
Erkekler için, sabah namazının isfarı müstehaptır. (İsfar, sabah vaktinin aydınlanması demektir).
İsfar, tağlisin zıddıdır. Tağlis, sabah namazını, daha karanlık iken kılmaktır. İsfar, onu aydınlıkta kılmak yâni, ortalığın açılmasına tehir eylemektir. Bir mertebede ki, kılınan farzın fesadı anlaşılacak olursa, onu güneş doğmadan evvel kıraeti mesnune ile (1) iade mümkün olacak kadar bir zaman bulunmak şartiyle.
Hadîsi şerifte: «Fecri aydınlatın çünkü ecri büyüktür.» (2) ve «Sabah namazını aydınlıkta kılın ki uğurlu olsun.» buyrulmuştur.
Hem de ortalık açılmadan başlamakta, cemaat azlığı olup, isfar etmekte ise, cemaat çokluğunun fazileti vardır ki, sabah namazı camilerde, geççe kılınır ise, uyuyanlar ve ihtiyar olanlar dahi, haklarında genişlik hâsıl olarak cemaate yetişirler. Cemaati azaltmayı gerektiren hâl, cemaati çoğaltmaya sebep olacak halden, elbette efdâl olamaz.
Hem de İsfar, Hazreti Enesten (Radiye-llâhü teâlâ anhü) mervi olan faziletin, suhulet husulüne sebeptir. Müşârünileyh hazretlerinin rivayetlerine göre, Peygamberimiz sâllâ-llâhü teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri, buyurmuşlardır ki: «Her kim sabah namazını cemaat ile (Velev ki, kendi ev halkiyle) edâ ettikten sonra, tulûu şemse kadar, Cenâb-ı Hakkı zikrederek vaktini geçirir ve sonra (yâni güneşin doğmasından ve kerahet vaktinin çıkmasından sonra) iki rekât namaz (3) kılarsa, ona tanı bir hac ve tam bir omre (4) sevabı verilir.» Ve yine Sâllâ-llâhü teâlâ aleyhi ve sellem hazretleri, buyurmuşlardır ki, sabah namazını kılıp (Müellif bunu, akşam namazı hakkında da zikretmiştir) ayakları bükük olduğu yâni, bağdaş kurmadığı hâlde, dünya kelâmı etmeyerek, on kere «Lâ ilâhe illâ-llâhü vahdehu lâ şerike lehû lehül-mülkü ve lehül-hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve alâ külli şey'in kâdir» diyen kimse için, on hasenât yazılır ve ondan, on seyyiât mahvedilir (5) ve Cennetteki makamı, on derece terfi olunur. Ve o gün, o kimse, her türlü mekrûhatten masun ve mekri şeytandan mahrus ve mahfuz olur. Ve şirkten başka bir günahın vizri kendisine erişmek üzere o gün, o kimse, tâkip olunmaz (6). Ve yine Aleyhis-salâtü ves-selâm efendimiz hazretleri, buyurmuşlardır ki: «Sabah namazını kıldıktan sonra, güneş doğuncaya kadar, namazgâhında bekleyen kimse, evlâdı İsmâilden dört esiri, esaretten kurtarmış kimse gibi olur.» (7)
Sabah namazını isfar etmek, seferde ve hazarda yazın ve kışın münferiden ve muktediyyen müstehaptır. Ancak, Müzdelifede bulunan Huccac, Adha günü (Kurban Bayramının ilk günüdür.) Tulûu fecirden sonra, vâcip olan Müzdelife vakfesinden dolayı onlara, o gün sabah namazını tağlis etmek (erken kılmak) efdâldir.
Öğle namazını her yerde, yâni sıcak mıntakalara mahsus olmayarak, yazın serin vakte tehir etmek müstehaptır.
İbrad, soğutmak demektir. Bu baptaki, «Öğleyi biraz soğutun, çünkü öğle sıcağı cehennem yalımıdır.» hadîsi şerifinden alınmıştır. Öğle namazını, hemen hini zevâlde kılmayıp, cemaate gelenler, duvar gölgelerinde yürüyebilmek üzere, gölgelerin biraz daha uzadığı zamana tehir etmek demektir (8).
(Zahir olan budur ki, mahallî istihbab, vaktin evvelinde, cemaat kendisini fevt etmemesi iledir. Eğer cemaat, vaktin evvelinde akd olunmakta ise, onu fevt etmemek, için Öğleyi takdim veya tehir eder. Zira, cemaat ya sünneti müekkededir, yahut vâciptir. Müstahap için terk olunmaz. Ancak, imam müstehabı fevt etmiş olur.)
Kışın, baharın, güzün öğleyi tâcil etmek müstehapptır. Zira, Sâllâ-llâhü teâlâ aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri, serin zamanlarda, öğleyi tâcil-buyururlar, yâni vaktin girmesini müteakip hemen kılarlardı.
Bundan bulutlu günler, müstesnadır ki, o günlerde vaktinden evvel kılmak korkusundan, dolayı öğlenin tehiri müstehap olur.
Cuma namazı dahi, her iki zamana göre, aslen ve istihbâben, öğle namazı gibidir.
İkindi namazını, kışın ve yazın, güneşin rengi değişmiş olmayacak kadar, tehir etmek müstehaptır. Tâ ki, musalli farzdan evvel, ikindinin sünnetini dahi kılabilsin. Aleyhi-s-salâtü ve-s-selâm efendimiz hazretleri güneş; ak ve berrak oldukça, ikindi namazını tehir buyururlardı.
Güneşin tagayyürü, göz kamaşmayacak hale gelmesidir. İkindi namazını o vakte kadar tehir etmek, tahrîmen mekruhtur (9).
Hastalığa ve yolculuğa mebni tehir mübah olamaz.
Vakti herahetten sakınmak için, bulutlu günlerde, ikindi namazını, vaktinin girmesi' iyice belli olduktan sonraya bırakmak müstehaptır.
Akşam namazını, yazın ve kışın, tâcil etmek müstehaptır.
Akşam ezanı ile ikameti arası ancak, üç âyet miktariyle veyahut bir celse-i hafîfe ile ayrılabilir.
(İki rekât namaz miktariyle faslolunursa, akşamın farzından evvel, iki rekât namaz kılmak gibi, mekruh olur.)
Bundan bulutlu gün müstesnadır ki, havanın kapanık olmasından dolayı vaktin tâyinindeki güçlüğe binaen, akşam namazının, guruptan önce kılınmak korkusu olur ise, onun tâcil edilmemesi yâni, güneşin battığına iyice kanaat getirinceye kadar tehiri müstehaptır.
Hastalık ve yolculuk mazeretine ve yemeğin hazır olmasına mebni olan tehir dahi müstesnadır ki, zikrolunan mazeret ve sebebe mebni, az tehirde keraheti tahrîmiyye yoktur. (Tenzîhi kerahet, mazereti selb etmez). Çok tehir ise tahrîmen mekruhtur. Hadîsi şerifte, akşam namazının, yıldızların kesretle görünmesi zamanına kadar tehirinden sakınılması emir buyrulmuştur.
Akşam namazı vaktinde, cenaze dahi hazır olmak takdirinde, evvelâ akşam namazının farzı edâ olunur. Ondan sonra cenaze namazı kılınır. Daha sonra da akşamın sünneti kılınır. (Efdâli beyan budur. Çünkü, bu suretle, farzı ayn, farzı kifayeye ve farzı kifaye de, sünnete takdim edilmiş olur.)
Yatsı namazını, gecenin ilk sülüsüne kadar, ve bir kavle göre, sülüsü evvele kadar tehir etmek (10) müstehaptır (11).
(Muhaşşinin beyanına göre, tehirin istihbâbı, bir takım mûteber kitaplarda, şitâ ile mukayyed olup, yazın geceler kısa olduğundan, cemaat azalmamak için tâcil, yâni (ademi tehir) müstehaptır. Cevherede dahi böyle musarrahtır.)
Yatsının, bulutlu zamanda, tâcili müstahaptır. Zira, zulmete ve yağmur yağmak ihtimaline mebni cemaatin dağılma mahzuru vardır.
Salâtı vitiri, uyanmağa güvenenler için, uykudan önce kılmayıp, gecenin sonundan evvelceye tehir etmek müstahap olur. Şu mealdeki, hadîsi şerife binaen ki, «gecenin sonunda kalkmaktan korkanlar, vitri, gecenin evvelinde, yâni, uyumadan kılsınlar ve gecenin sonunda kalkmağa umutlu olanlar, onu gecenin sonlarında kılsınlar, zira (salâtı leyl, meşhudedir) yâni, geceleyin kalkılıp kılınan namaza, melekler hâzır olur. Efdâl olan da budur.» buyurulmuştur.
(Tahtâvî der ki, vitiri kılıp da, uyuyan kimse, gece kalkıp teneffül ederse, kerahet yoktur. Ancak, efdali terk etmiş olur. Çünkü, uyanmağa güvendiği için vitiri, hadîsi mezkûr mucibince, efdâl olan, sonraya bırakmaktı. Eğer uyanmağa güvenmemekte idiyse efdâliyyetin fevti dahi yoktur) (12).
------------------
(1) Namazın sünnetleri bahsine bakınız.
(2) Bunu ashabı sünen, rivayet ettiler. Ashabı Rasûlû-llah sallâllaâhu teâlâaleyhi vesellem, salâtı fecri tenvir ve isfar eylemeleri üzerine ettikleri içtima gibi,hiç bir şey üzerine içtima ve ittifak etmediler. Müstehab olan: İsfar ile iptida etmektir. Zahirî rivayet dahi budur. Bir kavle göre galeste namaza başlayıp, isfar iletamamlamaktır.
(3) Buna, işraak namazı denir ki, sünnet olan duha namazından başkadır.
(4) Yâni, gerek haccın, gerek omrenin, sevapları eksiksiz verilir. Hactan maksut, nâfile hacdır. Bu ecrin, hakikaten husûlü murat olup, tergib kabilinden değildir.
(5) Bunda ve Nezâirde, meşhur olan, küçük günahların kasd olunmasıdır. Bazıehli ilim, itlâki üzere bırakırlar. O takdirde, kebâire de şâmil olur. Fâili muhtâr hazretlerine göre, güçlük yoktur.
(6) Bu da, ya fiili, mağfur olmak veyahut kendisi tövbeye muvaffak bulunmak ile olur. Şirkin istisnası: Eğer şirk vâki olursa, onun vizri erişir olduğundandır. Lâkin o gün, her mekruhtan masun olacağı hakkındaki, vaadi sabık muktezasınca, o kimseden şirk dahi vaki olmaz. Meğer, mekruhtan bilhassa, mekruhudünya maksut ola.
(7) İkindi namazı hakkında: «Her kim ikindiden sonra, güneşin gurubuna kadarnamazgâhında oturursa, evlâdı İsmailden sekiz esir, azad eden kimse gibi olur.»buyrulmuştur. Fecirden sonra, nefele ve ikindiden sonra akşamın farzına, intizar olunacağı cihetle ikindinin sevabı daha fazla olarak bildirilmiştir.
(8) Umumî hüküm olmakla, bunda bilâdın sıcak olup olmaması ve hararetinşiddetli bulunup bulunmaması ve cemaate, nasın uzaktan veya yakından gelmesimüsavidir.
(9) Kerahet tehirdedir. Bir şey, memurun-bih olmakla beraber, ona kerahetisbatı, doğru olmaz. Kezâ, teğayyürden önce başladığı ikindiyi uzatarak güneş mütegayyir olsa, mekruh olmaz. Çünkü, namaza ilk başladığı andaki durum esastır.
(10) Tahtâvî der ki, yatsının tehirinde, çok haberler vardır. Sahâbe ve tâbiînden ehli ilim olanlarının çoğunun mezhepleri dahi tehirdir. Ve onu tehirde, nehy olunan (semeri, gece sohbetini) kesmek vardır. Ebi Bürdenin rivayetine göre, Aleyhi-s-salâtü ve-s-selâm efendimiz hazretleri, yatsı namazını tehir etmeği sever ve ondan evvel yatıp uyumağı ve ondan sonra oturup konuşmağı kerih görürlerdi. Çünkü,yatsıdan evvel yatıp uyumakta, uyandırılmasını, kimseye tenbih etmeyenler- için,yatsı namazını geçirmek veya cemaatı fevt etmek korkusu olduğu gibi, yatsıdansonra oturup konuşmakta dahi, uykusuz kalıp, sabah namazına hazır olamamak, yahut boş sözlere dalıp, uyanıklığa lagviyyât ile son vermek, ve salâtı teheccüdü itiyât edenlere göre, onu fevt eylemek korkusu olur. Gece sohbetine, semer ve mufaale babından müsaitlere denir. «Lâ semere bâde-l-işâ» hadîsiyle nehy edilmiştir.Müellifin ifadesine göre, semer boş ve bi-fâide olan, yahut salâtı teheccüdü veyasalâtı subhu tefvite sebep olandır. Yoksa, onun mesalihi müslimini tedbir gibi, birmühimmeye mebni olanı, yahut zikri hakka ve müzakere-i ilme ve misafir ile günahsız sohbete mütaâllik olanı müsabun-aleyhtir. Yatsı namazının edâsından sonra menhiyyeti, sahîfel âmâl, ibadetle hatm olunmak içindir. Sabahleyin salâtı fecirle başlayan, ameller defteri, uyku vaktinde, yatsı namazı ile sona erdirilirse aradaolan zellât, «İnnel-hasenâtı yüzhibnes-seyyiat» vaadi Kerîmiyle mahvedilmiş olur.yatsıyı sülüsü leyle tehirde, işte bu fayda vardır ki, o vakte kadar sohbet edilecekise edilip, uyanıklığa yatsı namazı ile son verilmiş olur.
(11) Hadîsi şerifte «ümmetime meşakkat olmasa, yatsıyı sülüsü leyle, yahut nısfül-leyle tehir ederdim» buyurulmuştur. Yatsıyı gece yarısına kadar tehir mübahve ondan sonraya tehir mekruhtur. Bunlar hep kış hakkındadır. Yaza gelince, geceler kısa olduğundan tâcili müstehaptır.
(12) Salihlerin âdeti: Yatsıyı ve son sünneti kılıp yatmak ve salâtı vitiri gece kalkıp, teheccütten sonra kılmaktır. Kıyamı leyle, tamaı olmayanlar, vitiri, kazâyauğratmamak için kılıp yatarlar. Teheccüde kalkabilirlerse, onu da kılarlar.