SORU :
Sûfîlerin yaptıkları gibi, enbiyâ ve evliyânın
kabirlerini ziyâret etmek, ziyâret ederken ayakta veya oturarak kabirdeki zâta
büyük bir kalb huzûru ile yönelerek râbıta etmek, onlardan feyz, bereket ve
delâlet istemek, şefâat, yardım ve himmet dilemek, teberrüken de olsa, Ravza-i
Mutahhara'nın etrâfındaki demir parmaklıkları veya evliyâullahın kabirlerini öpmek, hayatta iken veya ölmüş olan velîleri,
vuslata ermek için vesile ve vâsıta edinmek şer'an câiz midir?
CEVAP:
Hepsi
de câiz, dinen doğru ve güzel kabûl edilen durumlardır. Dört mezhebin
büyükleri, ölmüş ya da hayatta bulunan enbiyâ ve evliyadan birini Allah'a vuslatta
vesile edinmek ve onlardan delâlet istemek câizdir demişlerdir.
Aynı şekilde
enbiyâ ve evliyânın kabirlerine teveccüh ve onlardan yardım ve kılavuzluk istemenin
de hükmü böyledir. Ziyâret eden zât, onlar sanki hayattaymış gibi veya onların
huzûrundaymış gibi bir edebe bürünür. Du'âdan sonra rûhlarına fatiha okumak ve
kabir sâhibinin ismini zikretmek câiz ve dinen de doğru olan bir husûstur.
Ravza-i Mutahhara'yı ziyâret etmek, Hz. Peygamber'in yüce rûhâniyetinden şefâat
dilemek ve yardım istemek, dört büyük halîfe ile diğer ashâb-ı kirâmın kabrini ziyâret
etmek, onların rûhâniyetlerinden istimdâd, kabirlerini hürmeten öpmek
men'edilmemiştir. (Fetâvâ- yı
Halili)
Enbiyâ ve evliyânın
kabirlerini (veya etrafındaki demir parmaklıkları) teberrüken öpmek câizdir. (Bâcûri) Uykuda veya uyanıkken iki kişinin bir tek kişiliğe bürünmesi ve
âdeta tek şahıs hüviyetinde gözükmesi câizdir. Defalarca vukû bulmuştur. Bu tür
karakter ve şahsiyetlerin birleşmesi aradaki sevgi bağını öylesine
kuvvetlendirir ki, iki şahıs asla birbirinden ayırt edilemez.
Beş esas denilen
(Zât, sıfat, ef'âl, ahvâl ve merâtib) özellikleri bakımından birbirinde özdeşleşmiş
kişiler arasında veya bu kişi ile evvelki evliyâullah arasında bir şahsiyet ve
tavır birliği meydana gelir. İstediği zaman bunu gerçekleştirebilir. (Bugün kişilik
ve karakter tansıması şeklinde yorumlanan
bu husûsa Şerhu'l-meşânk'da «men re'âni fekad rae'l-hakk..» hadisinin şerhinde
işâret edilmiştir.)
İmam Fahreddin-i Râzi, Metâlib-i Aliyye'sinde, ölüleri ve kabirleri ziyâret etmekten nasıl faydalanılacağını soran Ğavri Sultanı Melik Salih'e bir risâle yazarak şu cevâbı vermiştir:
Burada sözü uzatmamak için size
oldukça kısa ve özlü bilgileri hatırlatıyorum. Beşeri nefislerin, bedenden ayrıldıktan
sonra da varlığını devam ettirdiği, bedene bağlı olduğu zamankinden daha
kuvvetli olarak mâni ve perdelerin yok olması, âhiret ahvâline âit bazı
sırların keşfi gibi cüz'iyyâtı idrâk edebildiği bize gösterilmektedir. Kat'i
delillere dayalı olan bilgiler zarûri bilgi hâline dönüşür. Dünyâdaki rûhâni nefsler,
bir toz ve buhar bulutu altındadır. Beden aradan kalkınca bu nefsler parlar,
cilalanır ve pırıl pırıl olur. Böylece onlarda bir kemâl, incelik ve olgunluk meydana
gelir.
Bu giriş mâhiyetindeki bilgileri öğrendikten sonra şunları
söyleyebiliriz:
Bir insan, rûhânî yönden güçlü, ma'nevi cevheri kuvvetli, kâmil
ve te'sîrli bir zâtın kabrine gittiği zaman, başında bir müddet durur ve
düşünür. Türbenin ve türbedeki zâtın te'siri altında kalır. Ziyâretçi ile türbedeki
zât arasında bir alâka ve etkilenme hâsıl olur. Ölü olan zât ile türbesinin
birbirine bağlantılı olduğunu bilirsin. Böylece hayatta olan ziyâretçi ile mezarda
bulunan zât arasında, yüz-yüze ve karşı-karşıya gelmekten kaynaklanan bir
mülâkat ve görüşme vukû bulur. Sanki karşılıklı iki kişi gibi birinden diğerine
nûr ve güzel hasletler yansımaya başlar. Birinden diğerine yönelik olarak
cereyan eden bu transfer ile, ziyaretçide ve ziyâret edilende rûhâni te'sirler ve
ma'nevî faydalar ortaya çıkar. İşte bu durum zi yâretin şer'iliğinin asıl delillerinden
biridir.
Bunun dışında kalan bir takım esrârın, daha ince ve narin nüktelerin husûle
gelmesi de uzak bir ihtimal değildir. İlmin tamâmı ve esas gerçeklerini
yalnızca Cenâb-ı Hakk bilir. (Fahreddin Râzi'nin sözleri burada bitti.)
Bir hadis-i şerifte: «Yalnızca şu üç mescid için yolculuğun ve sehâhatin güçlüğüne katlanılır» buyurulmuştur. Burada kastedilen kabirler değil mescidlerdir. Diğer bir hadis-i şerifte de: «Ölümümden sonra beni ziyâret eden, sanki hayatta iken beni ziyaret etmiş gibi olur» buyurulmuştur.