SORU: Büyük peygamberlerin veya evliyayı kirâmın ma'nevî
ve rûhânî tasarrufları, aynı anda muhtelif bölgelerde bulunan ayrı ayrı
şahıslara yine ayrı ayrı şekillerde tezâhür edebilir mi?
CEVAP :
Bunların
hepsi de vâki ve sâbittir.
İki
âlemde tasarruf ehlidir rûh-ı velî..
Deme kim bu mürdedir, bunda nice derman
ola!
Rûh, şemşir-i gıdâdır ten, ğılâf olmuş ona
Dahi a'lâ kâr eder bir tîğ kim uryân ola.
(Müfti-i's-sakaleyn Kemal Paşa)
«O (kadın) andolsun ona niyeti
kurmuştu. Eğer Rabb'ının bürhânını görmemiş olsaydı (belki Yûsuf da) onu
kasdetmiş gitmişti. İşte biz ondan fenâlığı ve fuhşu ber-taraf edelim diye
böyle (bürhân) gönderdik. Çünkü o, (tâatda) ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı. »
(Yûsuf (12), 24) âyet-i ker'besindeki bürhânı, müfessirlerin
çoğu Hz. Ya'kub'un oğlu üstündeki tasarrufu ve O'nun imdâdına yetişmesi
şeklinde açıklamışlardır ve şöyle demişlerdir:
Hz. Ya'kub aleyhisselâm elini
uzatarak Hz. Yûsuf aleyhisselâm'a gözüktü ve eliyle göğsüne vurdu. Böylece Yûsuf'un
şehveti dindi ve kadına yaklaşmadı. Eğer Cenâb-ı Hakk'ın bu delilini
görmeseydi, Yûsuf'- un münâsebette bulunma ihtimâli vardı. Buna işâreten âyette
geçen «Levlâ»'nın cevâbı olan «le-câme'a» hazfedilmiştir. (Keşşâf Tefsiri) Bir velinin velâyeti ve kendini her an
Allah'a yakın hissetme hâli sürekli olarak gerçekleştiği takdirde, onun muhtelif
şekillerde tasavvur edilmesi mümkündür. Muhal değildir.
Çünkü burada çeşitli
şekilde hissedilen ve gözüken onun rûhâniyetidir. Bu durumlar ma'rifet ehli
tarafından çokça müşâhede edilmiştir. (Süyûti'nin Kitâbü'l-müncelî'sinden
alınmıştır.) Allah'ın veli kulları, bedenlerinde, ilâhi nefha olarak bulunan
rûhlarını hâkim kıldıklarından muhtelif şekil ve sûretlerde gözükebilirler.
Onların, hayatlarında ve ölümlerinden sonra keramet göstermesi ve tasarrufta bulunması mümkündür. (Hamevi, Nefehâtü'l- kurb)
Dünyâda rûh yetmiş-bin şekil ve sûrette, Berzah'- ta ise daha çok şekil ve çeşitlerde gözükebilir. (Mevlânâ Hâlid, Râbıta Risâlesi)
Şeytan, Hz. Peygamber sallâllahü aleyhi ve
sellem'in kılığında gözükemediği gibi kâmil bir veli'nin sûretinde gözükmeye de
güç yetiremez. (Fethu'l-bârî,
şerh-ı Sahîhi'l-Buhârî)
Dünyâda
ruh, kınında duran kılıç gibidir. Ölümden sonra ise beden kılıfından sıyrılmış
kılıca benzer. Kınından çekilmiş kılıç, elbette kınındaki kılıçtan daha çok iş
yapabilir. (Kemal Paşa)
Evliyâullah'ın müridlerine gözükmesi ve bağlılarının kendisinden feyz alması, ölümlerinden sonra bile mümkündür. (Şerhu'l-mevâkıf)
SORU: Cennet
ehli olup olmadığı, hüsn-i hâtimeyle gidip gitmediği bizce meçhul olan, mezhep
imamları, müçtehitler, ulemâ ve meşâyihin kabirlerini ziyâret etmek, onlardan
delâlet ve kılavuzluk istemek, himmet ve yardım taleb etmek ve onlara râbıta
etmek nasıl câiz olur?
CEVAP:
«Amma, kim Rabb'ının makamından korktu ve nefsini
hevâ (ve hevesin) den alıkoyduysa, işte muhakkak ki cennet, onun varacağı yerin
tâ kendisidir.» (en-Nâzi'ât
(79), 40-41)
âyet-i
kerimesine göre onların cennet ehli olduklarına hükmedilir. Velilikleri
tevâtürle sâbit ve velâyetiyle meşhur olan kimseler: «Muhakka ki Allah, iyi
hareket eden ihsan
sâhiplerinin mükâfatını zâyi' etmez.» (et-Tevbe
(9), 120)
âyet-i kerimesinin
hükmü gereğince cennete girerler. Biz onlar hakkında hüsn-i zan besler ve zâhirlerine
göre hükmederiz. İç dünyâlarını ancak Allah bilir. «Ölülerinizi hayr ile
hatırlayıp anınız» hadîsi de bizi böyle davranmaya sevketmektedir.
Bu yüzden onlardan
delâlet istemek, onlar için «Allah razı olsun». «Allah rahmet eylesin» demek
câizdir.
SORU: Peygamberlerin
ve evliyâyı kiramın isimlerini, özelliklerini ve ahlâki davranışlarını
hatırlayıp, anınız, onların hayat hikâyelerini birbirinize sıkça anlatınız. Söz
ve davranışlarınızda onlara uyunuz. Onların güzel hasletlerini kıyamete kadar
aranızda yaşatınız şeklinde âyet ve hadislerde teşvik edici açık hükümler var
mıdır?
CEVAP:
Vardır, ve bunların hepsi de güzel ve en
faziletli kulluk görevlerinden biridir. Nitekim Cenâb-ı Hakk «Peygamberlerin
haberlerinden - onunla kalbini (tatmin ve) tesbît edeceğimiz - her çeşidini
sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda (bu sûre ile) de sana hak ve mü'minlere
bir öğüt ve muhtıra gelmiştir.» (Hûd
(11), 120)
âyet-i
kerimesinde buna işâret etmektedir. Bu kıssaların anlatılması, Hz. Peygamber'in
yakin'ini artırmak, nefsini daha da güzelleştirmek, böylece kalbini takviye
etmek gayesine bağlanmaktadır. (Rûhülbeyân)
Aynı şekilde: «İbâdette kuvvet, dinde basiret
sâhibi olan kullarımız İbrahim, İshâk ve Ya'kub'u da an.» (es-Sâd (38), 45)
«İsmail'i, Elyesa'ı ve Zülkifl'i de an. İşte
bütün bunlar, hayırlı (insan) lardı.» (es-Sâd
(38), 48)
Bu âyetlerde, Muhammed
Ümmetinin dilinde sonRÂBITA NEDİR
NASIL YAPILIR 175 suza dek anılacak olan peygamberlerin güzel
hasletlerini ve onların şerefli hallerini hatırlama ve anmaya teşvik vardır.
«At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır» atasözü de bu ma'nâyı
doğrulamaktadır. Hz. İbrahim'den naklen Cenâb-ı Hakk eş-Şu'arâ Sûresi'- nin 83
ve 84. âyetlerinde şöyle buyurmakladır:
«Rabbim, bana hüküm (dünyâda, ümmetimin
beni kendisiyle seveceği ve yine onunla öveceği, eseri kıyâmete kadar yaşayacak
olan güzel bir şan ve şöhret veya Hakk'ın hilâfetine ve halkın riyâsetine
kabiliyet kazanacağım bir olgunluk) ihsân et ve beni sâlihler zümresine kat.
(Benden) sonrakiler içinde, benim için (bir) lisân-ı sıdk (benden sonraki
ümmetlerin hayır ve iyilikle anacağı, övgü ile söz ederek ibret alacakları
güzel bir zikr ve en büyük devlet olan bu zikrin kıyâmete dek kullarının
dilinde yaşayıp yaygınlaşmasını) ver.»
Bir kimsenin hayır ve iyiliklerinin
dilden dile dolaşması ve kıyamete dek bu güzel nâm ve şânını sürdürmesi: «Cenâb-ı
Hakk bir kulunu sevdiği zaman, arz ve semâdaki mahlûkâtının gönlüne de o
kulunun sevgisini ilka eder. Böylece denizlerdeki balıklar, göklerdeki kuşlara
varıncaya kadar bütün mahlûkat o kulu sever» hadîs-i şerifi gereğince Allah ü
Te'âlâ'nın sevgi ve rızasını kazanmanın bir delili olmasındandır. (Rûhü'I-beyân)
Evliyâullahı zikrederek (rûhâniyetlerini
celbetme) Allah'ın ordularından bir ordudur. (Şa'rânî) Netice
olarak şunu söyleyebiliriz: Her hangi bir şahsın şekil ve sûretinin iki kaş
ortasında, iki göz arasında, kalb gözlerinde veya hayâl hazînesinde tasavvur edilerek
canlandırılması mı? düşünce merkezinde saklanması mı? gerektiği ihtilâflıdır.
Böyle bir tahayyül
aşın sevgi, şiddetli kin ve düşmanlık ve şehvet fazlalığından kaynaklanabilir.
Bu sebeplerden birine bağlı olarak meydana gelen tasavvur, her insanda değişik
şekilde tezâhür edebilir.
Güzel bir hanımı hayâlinde canlandırdığın takdirde
senden meni geldiğini görebilirsin. Aynı şekilde, hanımınla münâsebet hâlinde
iken, onu yabancı ve güzel bir hanım olarak tahayyül ettiğin zaman, sanki o
hanımla münâsebette bulunmuş gibi olursun. Bu yüzden fıkıhçılar, münâsebet
hâlinde yabancı bir kadını düşünmenin mekrûh olduğunu ileri sürmüşler, bazıları
da münâsebetin lezzetini artırması sebebiyle bir mahzûru olmadığını söylemişlerdir.
Yine kalbine düşmanını getirdiğin ve onun sûretini gözönünde canlandırdığın
zaman, boydan boya terler, ona karşı büyük bir kin ve hırs duymaya başlarsın. Kötü
ve karanlık yöne olan râbıta böyle olunca, iyilere ve iyiliğe yönelik râbıta
nasıl olur? düşünün. İlâhi feyz ve bereketlerin kaynağı olan enbiyâ ve evliyâya
râbıta etmenin şirk ve haram olduğuna hükmetmek konusunda nasıl Allah'tan
korkmazsın? (Allah bize yeter ve O ne güzel yardımcıdır.)