SORU:
Mevleviyye tarikatı bağlılarının, âdetleri
gereği şeyhlerine hürmet ve saygı göstermek maksadıyla secde eder gibi yerlere
kadar eğilmeleri küfür müdür?
CEVAP:
Küfür değildir. Çünkü, secde: Bedenin yedi
organını, ibâdet kasdıyla, Kıble'ye yönelerek, abdestli bir şekilde yere
kapamaktan ibârettir. Buradaki hareket ise şeyhe olan saygının ifâdesi olarak
yere kapanmaktır. İbâdet gâyesi gütmeksizin bir kimsenin, hürmet ve saygı
göstermek için Sultana secde etmesi küfür değildir. Bunun aslı, meleklerin Hz.
Âdem'e yaptıkları saygısecdesi ve kardeşlerinin Hz. Yûsuf'a gösterdikleri hürmet
secdesinden alınmıştır.
(Kadîhân Fetvaları'nın İstihsan bölümünden,alınmıştır.)
Eğer bir konuda küfrü gerektiren veya tekfire
mâni olan fetvâ türleri varsa, müftînin küfre mânî olucu fetvâ ile hüküm vermesi
gerekir. (Fetâvâ'yı Ali Efendi)
İmanın şartlarından birini inkâr etmek gibi
kişiyi küfre sokan bir redd ve inkârda bulunmadıkça, mü'min îman dâiresinden asla
çıkmaz (Fetâvâ-yı Ali Efendi)
SORU :
Nakş-bendiyye
Tarikatı'nda «Râbıta-i Şerife» adıyla meşhûr olan uygulamaya, tarikattan nasibi
olmayan, mutaassıb bazı âlimlerin, fıkıhda bilgisiz olan bazı taklîdçi ilim
adamlarının karşı çıkmalarının sebebi nedir?
CEVAP:
Râbıta,
Allah'a, Onun yüce Rasûlüne ve Cenâb-ı Hakk'ın veli kullarına duyulan bir
sevgiden ibârettir. Râbıta ile sevgi arasındaki alâka «zikr-i lâzım ile irâde- i
melzûm» (birinin bulunması hâlinde diğerinin de zaruri olarak bulunması)
kabîlindendir. Nasıl sevgi; sevgilinin hayâlini, güzelliğini, şahsını,
sıfatlarını, hâl ve hareketlerini, yüz hatlarını düşünerek kalbi sevgiliye bağlamaktan
ibâret ise râbıta da öyledir. O da: Sevginin fazlalığından kaynaklanan kalbî
bir alâkadan ibârettir. Bu, şahsına, hal ve durumuna göre her mü'minin kalbinde
az veya çok bulunur. Zira, her mü'minin kalbinde az ya da çok Hz. Peygamber
sallâllahü aleyhi ve sellem ve Dört büyük halîfesine yönelik bir sevgi ve bir
alâka vardır.
Râbıta, lügatta, artırmak, kuvvetlendirmek, güçlendirmek ve
bağlamak ma'nâlarına gelir. Aşağıdaki âyet-i kerimelerde bu anlamda
kullanılmıştır. «Kalblerinizi (birbirine) bağlamak ve ayakları pekiştirmek için üzerinize gökten bir su
indiriyordu. » (el-Enfâl (8), 11) (Rabıta ile ayaklarınızı birbirine sağlamca
bağlamak ve bu bağı kuvvetlendirip sağlamlaştırmak) şeklinde ifâde edilmiştir. «Ey
inananlar! Sabredin, direnip (düşmanlarınıza) üstün gelin. Cihâda hazırlıklı,
uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki, başarıya eresiniz.» (Âl-i İmrân (3), 200)
Burada «Râbıtü» emri; Mevzilerde
bedenlerinizi ve bineklerinizi kuvvetli bulundurun.» «İtaatlara karşı dâima
nefsinizi gözetin ve denetim altında tutun» ma'nâsındadır. Bu ma'nâya işâret
etmek üzere bir hadis-i şerifte: «Bu râbıtadır, bu râbıtadır» buyurulmuştur. Bu
ma'nâlara göre âyet şöyle açıklanabilir: «Âdetleri terketmek husûsunda nefsin
üstün gelme isteklerine karşı çıkın, tâ'at ve ibâdetlerin ağırlık veren
acılığına karşı dayanma gücü gösterin. Cenâb-ı Hakk'tan tecelli edecek ilâhî
vâridatları gözetebilmek için sırr'larınızı takviye edin. Şerî'at, tarikat ve
hakîkat'a göre zuhûr edecek varidâta surlarınızı hazırlayın. » Murâbatasız
musâbara, musâbarasız da sabır olmaz.
Bunların eksiksiz ve semereli bir şekilde
yapılabilmesi seyr ü sülûk ile mümkündür. Kul ancak böyle ma'nevi bir terbiye
ile hal ve makamları sonuna kadar aşabilir. Nitekim Cenâb-ı Hakk: «Eğer biz,
(va'dimize) inananlardan olması için onun kalbini (sabır, sebüt, kuvvetli bir
irtibat ve güçlü bir bağ ile) iyice pekiştirmemiş olsaydık, nerede ise işi
açığa vuracaktı.» (el-Kasas
(28), 10) (Bu açıklamalar Rûhü'l-beyân'dan
kısaltılarak alınmıştır.)