"Değişen değer ölçülerimize paralel olarak örf ve adetlerimizde de bir takım değişiklikler meydana gelmiştir. Bunlardan birisi de eş seçimidir."

"Bazı çevrelerde' Osmanlı aile yapısındaki çözülmeyle bir­likte görücü usulüyle yapılan evlilikler tarihe karışırken; flört, yani arkadaşlık usulü ile yapılan evlilikler rağbet bulmaya başlamıştır."

"Herşeyden evvel, flörtün dinimizde yeri yoktur. Bu frenk adeti, müslüman cemiyete zarar vermek için teşvik gören bir yasaktır. İslamiyette caiz olmayan, batının dahi tenkid ve yasakladığı bu çirkin adeti bir müslümanın hoş görmesi, hele hele tatbik etmesi düşünülemez. Namus ve iffet deneme tahtası değildir ki."

"Her ne kadar görücü usülüyle yapılan evlenmeler "gericilik" olarak kabul ediliyorsa da, flört usülü ile yapılan ev­lenmelerin de gençleri hayal kırıklığına uğrattığı bir gerçektir. Yapılan araştırmalar da bu gerçeği doğrulamaktadır. Kadın ruhiyatçı ve yazar Karen Horney de üçüncü bir kişinin araya girmesiyle yapılan evliliklerin, flört evliliklerinden daha iyi so­nuçlandığını belirtmektedir."

"Çünkü flört derecelerinde gençler birbirlerine aksayan yön­lerini göstermezler. Bütün güçleriyle kendilerini arkadaşlarına beğendirmek için gayret sarfederler. Kusur ve hatalarını büyük bir ustalıkla saklamayı becerirler. Her vakit bir arada ol­madıkları için, birbirlerini yalnızca güzellikler içinde görürler, Bu durumda, iki genç tamamen hisleriyle hareket ederek ro­mantik dünyanın insanı gibi davranırlar. Evlenip de gerçek yüzlerini ortaya koyduklarında ise pişmanlık duyarak işi ayrılmaya kadar götürebilirler."

"Şimdi burada biz, bütün evlilikler yalnızca, ana-baba ve yakınların görmeleri neticesinde olsun demiyoruz. Yalnızca büyüklerin verecekleri kararla da evlensin diye bir iddiamız yok. Büyükler yalnızca adaylara yardımcı olmalıdır, son kararı yine adaylar vermelidir, diyoruz. Nadir de olsa adayların birbirlerini beğenmemeleri veya birbirlerine uygun olmamaları da mümkün olabilmektedir. Böyle evliliklerin de netice getirmeyeceği unutulmamalıdır. Esas olan inanca, örf ve adetlerimize ters gelmeyen; İslami esaslara uygun tarzda hareket etmektir. Allah'ın razı olduğu davranışların neticesi de, muhakkak kişileri mutlu edecektir."

3) Aile Huzuru, Gülay Atasoy

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

İsmail kızı (Şamlı) Rabia Hatun, Ahmed bin Ebil Havari 'ye evlenme teklifinde bulundu. Ahmet ise ibadetle meşgul olduğundan bu teklifi hoş karşılamadı ve Rabia'ya şöyle dedi:

- Vallahi ben kendi halimle meşgul olduğum için kadınlara karşı herhangi bir isteğim yok.

Bunun üzerine Rabia, kendisine şu karşılığı verdi:

- Ben de kendi halimle meşgul olduğum için sana ihti­yacım yoktur. Benim şehvetim de kalmamış, fakat kocamdan bol bol servet edinmiş bulunuyorum. Seninle hayat birliği yapıp o serveti ihvanına hayır olarak dağıtmanı ve senin vasıtanla sa­lih kimselerle tanışmak istedim. Belki böyle bir tanışma, benim için Allah'a götürücü bir yol olur.

Rabia'nın bu beyanına karşılık olarak Ahmed:

- O halde hocamdan izin isteyinceye kadar bana mühlet ver.

Böylece Ahmed, hocası Ebu Süleyman ed-Darani Hazretlerine müracaat etti. Ahmed diyor ki: "Mürşidim Ebu Süleyman beni evlenmekten men eder, "Bizim ar­kadaşlarımızdan kim evlenmişse onun hali muhakkak bo­zulmuştur" derdi. Fakat Rabia'nın bana söylediklerini kendi­sine naklettiğim zaman: 'Onunla evlen. O, Allah'ın veli kullarındandır. Bu konuşma, sıddikların konuşmasıdır' buyurdu. Mürşidimin emri üzerine Rabia ile evlendim.

Ahmed devamla diyor ki:

"Rabianın üzerine üç kadın daha getirdim. Rabia bana kuv­vetli yemekler yedirip güzel kokular sürdükten sonra şöyle derdi:

- Keyifli ve kuvvetli olarak kadınlarının yanına git."

Bu hadisede ismi geçen Rabia Hatun, Şamlılar arasında Basra'da bulunan Rabiatül Adeviyye'ye benziyordu. (Allah iki­sinden de razı olsun).

İnsanı saadete gark edecek, saliha kadından daha iyi bir şey bulunmaz. Çünkü o, kocası yanında bulunduğu vakit onu memnun eder, gönlünü asla kırmaz, her istediğini yerine ge­tirmeye çalışır, onu hoş yaşatır. Kocası kendisinden uzaklarda bulunduğu zaman da onun malı ve canından daha aziz saydığı ırzını, namusunu ifade eden, kendi nefsini korur. Bununla da yetinmez, kocasının malını muhafaza eder.

Böyle olan kadın, kocasını daima kötülükten, günah işlemekten korur. Çünkü kocasının gıyabında bir günah işlemediği gibi, kocası yanında bulunduğu vakit de onun rızasını almak için elinden geleni yerine getirmeye çalışır. Bu vesile ile kocasının sevgisini kazanır, kocasının kendisine karşı iyi davranmasına, hatta kendisini sevmesine sebep olduğu için kocasını sevaba sokar.

Eve huzur gelmesi, neslin iyi olması ve ailenin devamlı ola­rak saadet içinde bulunması için evlenen erkek ile kızın, İslami terbiye görmeleri ve Allah'tan korkmaları lazımdır.

Ey müslüman kızı! Sen, müslüman kadına yakışır İslami bir terbiye ve ahlak üzere bulunmalısın. Küçük yaşından İtiba­ren İslami esaslara riayet ederek tüm hayatın tertemiz geçmeli, iffet, nam us ve haysiyetine leke getirecek hareketten kaçınmalısın. Hayatın boyunca sana dokunan el, ancak senin helalin olan eşinin eli olmalı. Sabah kalkarak el ele verip, kol kola girip sokak sokak dolaşmamalısın. Öyle bir hayat yaşamalısın ki, evleneceğin erkeğin helali olup ağuşuna ken­dini attığında vicdan azabı içinde inim inim inlemeyesin. Helalin olan eşine, "Hayatımda bana dokunan el ancak senin elindir" demek saadetini tadabilesin.

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

Evlenecek erkeklerin hepsi, kadını seçmede aynı düşüncede olmazlar. Erkeklerin kiminde, zengin olma fikri, kiminde, kadının güzelliğine ve cinsi cazibesine tutku vardır. Çok az kim­sede ise dindarlık her türlü iyiliğe tercih edilir.

Dindarlığı tercih şuuruna sahip bulunan bir erkek, evleneceği kadını dindar hanımlar arasından seçer. Bu anlayış içindeki kimse, güzelliği arasa da birinci derecede dindarlık arar. Dindarlık ile dilberliği aynı kadında göremezse, fakat din­dar az güzel bir kadını, dine bağlılığı olmayan ve fakat çok gü­zel kadına tercih eder.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bizi ikaz etmektedir­ler:

"Kadın, dört (hasleti) için; malı, şerefi, güzelliği ve dini (ne bağlı olduğu) için nikahlanılır. A iki eli tozla­nası, sen dindar olanla zafer bul"

(Müslim c. 4, s. 175).

Erkeklerin bu tercihi ön planda tuttuğunu öğrenen kadınlar, kendilerine bu istikamette çeki-düzen verir ve dindarca yaşama yolunu tutarlar. Erkeklerin bu hareketleri biraz da kadınların hidayetine vesile olur. Kadınların bozulmasında görülen ilerlemenin sebebini biraz da erkeklerin dindar kadınla evlenmeyi arzu etmemesinde aramalıdır. Zira sarmaşık; sırık bulmadıkça boyunu yükseltemez.

Allah'ın  Resulü (s.a.v.) buyurmuştur:

"Saliha ve dindar bir hanımın kadınlar içersindeki durumu, karnı beyaz bir karganın, yüz karga içersin­deki durumu gibidir."

Güzeller yaşlanmakla deri buruşup kırışmakta, renk sa­rarıp solmakta ve servi gibi boylar iki büklüm olmaktadır. Sırf bunların cazibesi altında verilen kararların yanlışlıkları, neden sonra anlaşılmakta ise de iş işten geçmektedir.

Bir kadının mal ve servetinin tesiri altında kalarak evlen­meye kalkan bir erkek, alacağı kadının malına sahip olmak için, kendine sahip olamamakta ve neticede paraya uşak, kadına köle durumuna gelmektedir. Zenginliği sebebiyle tercih edilen bir kadın, ideal bir zevce değil, iş veren patron ve emir ve­ren amir mevkiinde bulunur. Kendisi ile evlenen bir erkeği bu istikamette kullanır.

Mal ve zenginlik saadet sebebi olsaydı, birbirleriyle evlenen zengin çocukları soluğu kısa zamanda boşanma davaları aç­makta almazlardı. Cebi dolu, kalbi boş insanlar, daima boşluktadırlar.

Kadında esas olarak dindarlık aranmalıdır. Çünkü kadın nefsinin ve namusunun korunması hususunda zayıf ise ko­casını rezil edip halk arasında yüzünü karartır. Bu hareketin­den ötürü kocasının kalbi daralır. Hayatı karmakarışık bir hal alır. Eğer bu durum karşısında kalan koca, kıskanma yolunu takib ederse, daimi bir şekilde felaketten felakete sürünüp gidecektir. Eğer müsamaha yolunu tercih ederse, o vakit dini ve namusu hakkında gevşek davranmış olur. Eğer kadın fasık ahlakıyla beraber güzelde olursa, o zaman ondan gelen felaket daha da şiddetli olur.

Eğer kadın, kocasının malını telef etmek suretiyle veya başka bir şekilde dini zafiyete sahipse, yine kocasının bu du­rumda hayatı bulanır. Eğer koca, kadının bu durumuna göz yumar ve ses çıkarmazsa kendisi de günahta kadının ortağı olur.

Başka bir hadis-i şerif:

"Herhangi bir kimse, kadını malı ve güzelliği için nikah ederse o kimse, kadının hem güzelliğinden, hem de malından mahrum olur. Ve herhangi bir kimse, sadece kadını dindarlığından ötürü nikah ediyorsa, Cenab-ı Hak ona hem kadının malını ve hem de gü­zelliğini ihsan eder."

(Tebaranı, Enes'den)

Oğlunuza alacak olduğunuz kızın ve kızınızı verecek olduğunuz erkeğin, evvela imanlı ve ahlaklı olmalarına bakın .. Allah korkusu ile dolu bulunmalarına dikkat edin. Çünkü. oğlunuzun ye kızınızın mes'ud olabilmeleri için, bunlardan başka hiçbir şey yoktur. Ne damadınızın diploması, ne de geli­ninizin zenginliğinin, iman, ahlak ve din duygusu olmadıkça hiçbir faydası olmaz. Haramı bilip kaçınan, helali bilip sımsıkı sarılan ve Allahü Teala'nın emirlerini yerine getiren gelinler ve damatlardır ki, evlere huzur, saadet, sevinç ve neşe getirirler.

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

Araplardan birisi der ki: "Kadınlardan altı kimse ile evlenmeyiniz:

1- Çokça inleyen, şikayette bulunan ve daima başı ağrıyormuş gibi başını sarmak suretiyle naz yapan kadın.

2- Kocasına karşı "Ben senin için şunu yaptım, bunu yaptım" demek suretiyle onu minnet altında bırakan, borçlu çıkaran ve yaptığı iyiliği başa kakan.

3- Başka bir kocanın aşkıyla yanıp tutuşan veya başka bir kocadan olan evladının aşkıyla yanan hanım.

4- Herşeye göz dikip herşeyi isteyen (aç gözlü ve obur) hanım.

5- Bütün gün boyunca yüzünü süsleyen sofrada oturup yemeğe küsen, ancak tek başına ve herşeyden ayrı bir paya sa­hip olmak isteyen kadın.

6- Çenesi düşük ve çokça konuşan kadın.

Hazret-i Ali (r.a.) buyuruyor: "Üç durum vardır ki, er­kekler için kötü, fakat kadınlar için iyi sayılır: 1) Cimri olmak, 2) Kendini beğenmek, 3) Korkak ol­maktır."

Zira kadın cimri olduğu zaman, hem malını, hem de ko­casının malını korur. Katı ve mağrur olduğu zaman, kocasının dışında herhangi bir kimse ile şüphe verici yumuşak bir şekilde konuşmaz. Korkak olduğu zaman da, herşeyden korkar, evin­den çıkmaz. Böylece şüpheli yerlerde bulunmaktan ve kocasının korkusundan korunmuş olur.

* * *

Peygamber Efendimiz buyurdu ki:

"İnsanın belini kıran üç şeyden sakının ve onların şerrinden Allah'a sığının."

Ve kötü kadını bu üç şeyden birisi olarak saydı. Zira kötü kadın, ihtiyarlık zamanı gelmeden evvel, insanı ihtiyarlatır.

Kadınların hilesi pek büyük, şerri ise yaygındır. Kötü ahlak, çaprazlı akıl, onlara hakimdir. Onlar ancak siyasetle karışık ve ince bir hareket ile yola gelebilirler.

İyi kadınlar evi ve kocası için iyi olduğu kadar, komşuları ve cemiyet için de iyi olur. Onun sözlerini dinleyenler, iyi yolda ise­ler iyilikleri artar; kötü durumda iseler iyi hale dönerler.

Peygamberimiz buyuruyorlar ki:

"Ademoğlu için saadet (sebepleri) de, şekaavet (amilleri) de üçtür. İyi kadın, iyi (huylu) binek ve geniş ev Ademoğlunun saadetindendir. Kötü bir ev, fena (huylu) bir kadın ve kötü bir binek de şekaavetindendir"

(Feyzü'l-kadir c. 4, s. 105).

Burada Resulüllah (s.a.v.) efendimiz, "saadet" ile dünya sa­adetini, "şekavet" ile de dünya da çekilen zahmet ve sıkıntıları kast etmektedir.

Aşağıdaki hadislerinde sevgili peygamberimiz, erkeğin ev­lenirken yanlış hareket etmesi durumunda ne gibi zararlara uğrayacağını açık seçik haber vermektedir:

"Dört şey vardır. Onlar kime verilecek olursa dünya ve ahiretin hayırları kendisine, verilmiş demektir:

Şükreden bir kalp, zikreden bir dil belaya sabr eden bir vücut ve ne kendi nefsinde ne de kocasının malında hıyanet (yapmak) istemeyen bir hanım.

(Mişkat s. 283).

Hadislerde, "dindarlık" teşvik edilirken, "güzellik aramak gerekmez" manasını anlamamalıdır. Ancak sırf güzelliği sebe­biyle tercih etmemelidir. Eğer huyu kötü ve dindar değilse, onun büyüleyici güzelliği dert olur ve çekilmez nazı, bitip tükenmez sıkıntıları, erkeğe dünyayı zindan etmeye yeter.

. 

. 

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri 

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eseri başka sitelerde yayımlamak yasaktır !

   
© incemeseleler.com