Hayız ve nifas dışında rahimden akan kana denir. Hayzın en çok müddeti olan on günden fazla ve hayzın en az günleri olan üç günün altında veya dokuz yaştan küçük çocuklardan gelen kan ve nifasın en çok müddeti olarak kırk günden sonra kadından gelen kanlar hep "istihaza" kanıdır. Burun kana­ması hükmünü taşır. Çocuk doğmazdan önce ve hayız ve ni­fasta günleri belirli olan hanımların bu muayyen günleri dışında gördükleri kanlar istihazadır.

İstihazanın hükümleri:

İstihaza hükmünde olan kan, devamlı akan burun kana­ması hükmündedir. Ne oruca, ne de namaza engel olmaz. Cinsi temasa da engel değildir. Ancak istihaza halinde olan kadınlar, özürlü hükmünde bulunurlar. Özürlülerin bağlı bulunduğu şartlara göre ibadet vazifelerini yerine getirirler.

Namaz kılmak için her vakit girişinde abdest almaları lazımdır.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

 Geçimsizlik Sebepleri
 Karı-Kocalar Dikkat!
Hanımlara Hatırlatma
Erkek Evin Reisidir, Herkes İtaat Etmelidir
Erkeklere Hatırlatma
Boşama Yetkisi Neden Erkeğe Verilmiştir?
Boşanmanın Meşru Olması
 Boşanmadan Önce Aranacak Çareler
Hakem Tayini
Hz. Ömer Zamanında
Hz. Ali ve Hz. Fatıma (r.a.)
Boşandıktan Sonra
 Karı-Kocanın Arasını Açmak
Ayrılmayı Gerektiren Sebepler
 Son Çare Boşanmak
Ric'î Talak'ın Hükmü
 Bain Talak'ın Hükmü
 Boşanmanın Çeşitleri
Güzel Olan Talak
Çirkin Ve Günah Olan Talak
 Resulüllah'ın s.a.v.Tarifi
 Sünnet Olan Boşama Şekli
 Adetliyken Boşamak Neden Çirkin?
Bir Defada Üç Talakla Boşama
Bazı Şeyler Şakaya Gelmez
 Erkeğin Durumuna Göre Boşama
Hastalık Halinde Boşama
Cinsi İktidarsızlık Sebebiyle Ayrılma
 Mal Karşılığında Boşama
Boşama Hakkını Kadına Vermek
 Şarta Bağlı Boşama
 İlâ (Karısına Yaklaşmamaya Yemin Etmek)
 Zıhar
 Liân (Karı-Kocanın Lanetleşmesi)
 İddet
 Erkeğin İddeti
Adet Görmeyen Kadının İddeti
 Kocası Ölen Kadının İddeti
 Gerdek Veya Halvet Olmadan Boşanan Kadının İddeti
 Hamile Kadının İddeti
 Eb'adü'l-Eceleyn
İddet Nafakası
 Hulle
 Zina
 Zinaya Götüren Sebepler
Evlilik Öncesi Cinsel İlişkiye Hayır Yemini
 Zinanın Kötülüğü
 Zinadan Korunmanın Mükafatı
 Zinanın Cezası
 Fuhşun Psikolojik Tahlili
 Amerika'da Fuhşun Boyutu
 Batı'da Ahlaki Çöküntü
İdrak Sahiplerine İbret!
Livata (Homoseksüellik)
 Sen Bize İyi Bir Cezasın, Zamanında Geldin Aids!
 Aids
 Sevicilik (Lezbiyenlik)
 Hayvanlarla Münasebet
Kendi Kendini Tatmin (istimna)

İnsanoğlu mahlukatın en şereflisidir. Ancak insan şehevi isteklerin, nefsani arzuların etkisi altında kalarak zaman za­man bir takım zaafların esiri olur. Haklı haksız öfkelendiği gö­rülür. Kocalık vasfını taşıyan erkeğin, hanımlık vasfını taşıyan kadının bu öfkeyi yenebildikleri zamandır ki, ikisi el ele verip kurdukları yuvanın huzurunu temin edebilirler.

Erkek, karısında herhangi bir kusuru gördüğü zaman, dik­kat eder; eğer karısının işlediği hata, ibadetini ihmal, haram işlemek, namusuna leke getirecek dereceye ulaşan bir davranış değilse, karısının bu hatasını müsamaha ile karşılamalıdır. Hemen öfkesine mağlub olup yaygara koparmamalıdır. Kadın da böyle yapmalı, eğer kocasının işlemiş olduğu hata, İslami esaslara aykırı olan bir hata değilse, kendisini hoş karşılamalıdır. Kocasının hareketinden dolayı kızgınlığını yenmesini bilmelidir.

Aile yuvasını kuran karı-kocanın iyi geçinmeleri için, karşılıklı fedakarlıkta bulunmaları, birbirine karşı kötü dav­ranıp birbirini kırmamaları lazımdır. Ancak Cenab-ı Allah'a asi olunacak bir konuda kadın kocasına itaat etmemesi ge­rektiği gibi, koca da böyle meselelerde, karısının istediğini ye­rine getirmez.

Erkekler, kadınların halinden, isteklerinden ve huylarından haberdar olmaları lazımdır. Her kadın aynı düşüncede olmaz. Kadın vardır zevk kadınıdır, kadın vardır sokak kadınıdır, kadın vardır ev kadınıdır.

Ev kadını, değerine paha biçilemeyen bir mücevher gibi, kendisini ve iffetini korumak için en müsait vasatı yuvasında bulur. O ipek böceğinin kendi ağı içersinde hayatın surlarını ör­mesi gibi, halini ve istikbalini tanzim için yuvasında didinir.

Koşu atı ile beygir, cins bakımından aynı olsa bile, soy ve değer itibariyle nasıl aynı değilse, ve yine av köpeği ile, kasap dükkanlarının önünde sabahtan akşama kadar bir kemik için bekleyen sokak köpeğinin değeri nasıl aynı değil ise, ev hanımı ile sokak ve zevk kadınını aynı terazide tartmak da asla doğru değildir.

Ev hanımı, ayağının altında cennet bulunan "Anne" dir.

Sokak ve zevk kadını ise, iffet düşmanlarının elleriyle didikle­nen, gözleriyle temaşa edilen ve ayaklar altında çiğnenmişcesine değer kaybına uğrayan bir zavallıdır. Dolayısıyla, Allah sevgisine layık olmayan ve evine bağlılığı midesinin ihtiyaçlarını aşamayan birisidir, ideal bir hanım örneği olamaz. Allah ve Resülü'nün muhabbetine layık ve kocasına sadık olan kadının kalbinde iman, elinde Kur' an, kafasında ir­fan, göğsünde vicdan ve ruhunda iz'an vardır. Bu hasletleri ile ulvileşen kadında zevk, gaye değil, hayatın zahmetlerine karşılık verilmiş ilahi bir lütuftur.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

Evliliğin en mühim noktası, karı ile kocanın vazifelerini bilmeleri ve birbirlerine duydukları hislerdir. Bu hislerdir karşılıklı hak ve hukuka riayet ettiren ve en nihayet ömürleri boyunca mesud bir hayat yaşatan.

Bizler bugün Müslümanlar olarak evlilik öncesi ha­yatımızda İslami esaslara ne kadar sadık kalıyoruz acaba? Hangi sebepten acaba evlilik sonrası hayatımız perişan halde? Beraberlikler neden devamlı sarsıntı ve çalkantılarla güçsüz duruma düşüyor? Belki de buna sebep, evlilik öncesi ve evlilik sırası beşeri davranışlarımız; Müslümanım deyip, Müslüman gibi evlenmeyişimizdir, ne dersiniz?

Evlilik hayatımızın devamını zorlaştıran sebeplerden en mühimi ve demirbaşı durumundaki haramını, düğün olarak görüyorum. Gençlerin dünya evine girmeden önce tertip ettik­leri düğünlerin çoğu, haramlarla olduğundan, gelecekteki kötü akibetin de baş mimarıdır.

Üzülerek belirteyim ki, bir çok düğünlerimiz içkisiz yapılmamaktadır. Gerçi evlenecek kişi içmiyor olabilir ama, içenlere hizmet ettiğinden ve buna sebep olduğundan o da gü­nah işliyor. Böylece kurulacak olan ailenin temel direğini sağlam dikmemiş oluyor ve evlilik sonrası gelen bir esintide sarsıntı geçiriyor.

Sadece içki mi? Son zamanların modası düğün salonları. Ne rezalet, ne çirkin yer o salonlar. İslam, nikahsız bir erkekle bir kadının toka bile edemeyeceğini söylüyor. Müslümanım diyen niceleri orada el ele, kucak kucağa, sarmaş dolaş oynuyor, dans ediyor. Böyle milletin başına neler gelmez ki? Salonda tepinmelerden sonra, gelinle damadı tebrik ediyorlar. Daha damadın elinden tutmadığı yanağından öpmediği gelini, iki yüz kişi geçmiş sıraya elini tutup, yüzünü öpüyor, mutluluk diliyor. Bu hal mutluluk dilenerek değil, mutluluğa giden yola diken koymaktır.                

İçkiyle; haramla kurduğumuz aileden meydana gelecek ço­cukdan da vefa beklemek biraz komik olmaz mı? Şunu unut­mayınız ki "bir haramın kırk türlü belası vardır." (Hadis-i şerif)

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

Müslüman kadın, bir erkeğe eş olmak, onunla evlenip yuva kurmaktan başka birçok sorumluluk taşımaktadır. Koca olarak seçmiş olduğu erkeğe karşı, üzerine aldığı sorumlulukları ye­rine getirmedikçe, ne kocasına hakiki bir eş olabilir, ne de karı­koca, kurmuş oldukları yuvada ümit ettikleri huzur ve saadeti bulabilir. Şu halde kadının evlilik mutluluğu, bu sorumluluğu idrak etme derecesine bağlıdır. Nice kadınlar biliriz ki, kendi­siyle evlendiği erkeğe karşı yüklendiği mes'uliyetleri bir tarafa iterek, vazife şuurundan uzak bir halde orada burada dolaşıp durur. Ona göre koca, cinsi arzusunu ve şehevi isteklerini tat­min eden bir vasıtadan başka bir şey değildir. Zevkini tatmin ettiği müddet içinde ona eş gözü ile bakar. Bunun dışında ko­casına karşı en ufak bir saygı duymaz, en küçük bir sorumluluk hissetmez. Oysa evlilik müessesesi karşılıklı sevgi hisleri üzerine tesis edilmiştir. Bu ulvi duygular olmayınca evliliğin anlamı kalmaz ve böyle çürük temellere oturtulmuş olan evlilik binası kısa bir zaman içinde yıkılmaya mahkum olur.

Çünkü evliliğin kudsiyetini anlamayan bir zevce, kocasının bazı hatalarını müsamaha ile karşılayamaz. En küçük hatadan dolayı evin içini harp meydanına çevirir. Halbuki İslam terbi­yesi ile yetişen bir kadın, bu gibi hususlarda daha fazla anlayışlı davranıp, kocasının İslama aykırı olmayan birçok hatalarını görmemezlikten gelir ve kocasının birçok hatalarını bağışlar. Çünkü o, Peygamber Aleyhisselam’ın getirmiş olduğu İslam dininin esaslarını, Peygamber Efendimiz'in şu davranışını çok iyi bilendir:

Resül-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisine karşı en acı ve ağır sözleri sarfedenleri müslüman olduktan sonra bağışladı. Uhud savaşında mübarek iki dişi kırıldığı zaman bile ellerini kaldırıp: "Ey Allah'ım kavmime hidayet ver, on­lar bilmiyorlar" diye niyazda bulunmuştur.

Ortada bir sebep yokken, kadınlar kocalarından boşanmayı istememelidirler. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki.

" Hangi kadın, (dini) bir hacet bulunmaksızın ko­casından boşanma isteğinde bulunursa, onun üzerine cennet kokusu haramdır."

(İbni Mace c.1, s. 662)

Boşanmayı kaçınılmaz hale getiren ve dini bakımdan ayrılmayı meşrulaştıran bir durum olmadıkça kadının boşanma isteği ile kocasına zorlama yapması haramdır. Zira böyle bir hareket, yuvanın yıkılmasına ve sudan sebeplerle boşanmanın yaygınlaşmasına yol açar. Bir yuvanın devamı, karşılıklı fedakarlıklara ve kalblerde teşekkül edecek muhabbeti sarsmamaya bağlıdır. O sarsılırsa tekrar eski haline gelmesi zorlaşır.

Peygamber Aleyhisselam’ın ve onun ailesinin hareketlerini iyi öğrenip benimseyen kadın, kocasına karşı iyi ve olgun dav­ranacağı gibi, böyle olan erkek de karısına karşı anlayışlı olur. Çünkü her ikisi de İslami olan davranışlarından sevap alacaklarını, bunun kendileri için kıyamet günü bir kurtuluş vesilesi olacağını idrak halindedirler.

Allahü Teala tarafından kendisine lütfedilen sevgiyi kötüye kullanmadan, kadının, erkeğine karşı yükümlü bulunduğu gö­revlerini hakkıyle ifa etmesi gerektiği gibi, erkeğin de karısına karşı olan vazifelerini gereği gibi yerine getirmesi lazımdır. Kadının bu görevlerini tam manasiyle yerine getirebilmesi için, erkeğini gerçekten ailenin reisi ve sorumlusu ve temel direği olarak kabul etmesi icab eder. Erkeğin evdeki hakim durumunu bilen ve ona inanan bir kadın, hiç şüphe yoktur ki, erkeğine karşı olan vazifelerini yerine getirmekte zahmet ve sıkıntı çek­mez. Erkeğine karşı görevli bulunduğu şuuru bir arzu ve istekle yerine getirir ve bundan tarifi kabil olmayacak kadar manevi bir haz duyar. Çünkü böyle bir hal et-i ruhiye içinde yetişen bir kadın, erkeğini memnun etmek, onu kendisinden razı kılmak için elinden geleni geri komaz, kocasına hizmet etmekten zevk duyar.

Kadının, erkeğin evin hakimi ve reisi olduğunu idrak etmesi ve bunu içten benimseyip zaman zaman hareketleriyle kocasını takdir ettiğini ifade etmesi gerekir.

Eskiden analarımız bu gerçekleri iyi bildikleri ve yerine ge­tirdikleri içindir ki, kocalarına son derece itaatkar idiler. Onlara "Bey" diye hitab eder, emirlerinden hiç dışarı çıkmazlardı. Kocalarının istemediği herhangi bir işi işlemekten şiddetle kaçınırlardı. Kocalarının öfkeleriyle karşı karşıya kala­caklar diye ödleri kopardı. Acaba bu bir koca tahakkümü mü idi? Yoksa İslamın verdiği şuur ve İslamın ana perensiplerine bağlanma zevki mi idi? Elbette ki birincisi "hayır", ikincisi ise "evet" diye cevaplandırılır. Çünkü Allah'ın emirlerini yerine getirmeye matuf çalışmalardan alınan zevk hiçbir şeyden alınmaz.

İşte bunun içindir ki, eskiden evlerde saadet ve mutluluk bu­lunuyordu. Karı-koca birbirlerine karşı iyi davranıp yekdiğerini hiçbir zaman kırmamakla çocuklarına iyi bir örnek olurlardı. Türk-İslam törelerine bağlı olup, milli geleneklere sadık kaldıkları içindir ki, daima mutlu ve her zaman huzur ve saa­det içinde idiler. Böyle karşılıklı anlayış, sevgi ve saygı esasları üzerine kurulan, temeli besmele ile atılan aile müesseseleri­nin meydana getirdiği toplumlar elbette ki güçlü, kuvvetli ve dü­zenli idiler. Nefret ve kıskançlık yerine karşılıklı sevgi, saygı şefkat ve merhamet hakim idi. Çünkü onlar evdeki aile reisinin tek hakiminin erkek olduğunu biliyorlardı. Yani buna inanıyorlardı. Evin erkeği, kadının kocası, çocukların babası evin hakimi ve reisi olduğunu Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'inde ve O'nun peygamberi ve hadis-i şeriflerinde beyan buyurmuştur. Allah'a ve Resülüllah'a inanan müslüman kadın, bu inancının semeresi olarak kocayı evinin hakimi bilip ona itaat etmekten asla geri kalmaz.

Bir aile düşünün ki, onun her ferdinden ayrı ayrı ses çıkar.

Kimse kimsenin gidişini ve görüşünü beğenmez. Herkes kendi başına buyruk ... Hiçbir kimsenin diğerinin üzerinde en ufak bir hükmü ve tesiri yok. Yaş farkları, tahsil durumları nazarı iti­bara alınmayarak birbirlerini kötüleyip dururlar. Birbirlerini bilgisizlik veya gericilikle itham ederler. Evin reisi olan baba, te­sirsiz bir hale getirilmiş, sözü dinlemez, emri tutulmaz duruma düşürülmüştür. Evin ikinci reisi mesabesinde bulunan, maddi ve manevi sorumlulukta erkeğe ortak olan anne ise babadan daha aşağı bir halde görülüyor. Böyle bir aile de huzur olur mu? Bu aile mutlu bir hayat yaşayabilir mi? Böyle bir evde, evlilik müessesesi varlığını ve dirliğini koruyabilir mi? Böylesine dejenere olmuş, her köşesinden huzursuzluk fışkırın bir yuvadan ne beklenebilir?

İslamın bu yüce prensiplerine karşı minnettarlık duyacak­ları yerde ona türlü bahanelerle saldırmak, onların İslama olan ezeli kin ve kıskançlıklarının tezahürüdür.

.

.

Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri

Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.

Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

   
© incemeseleler.com