1983 yılına kadar takvimlerde herhangi bir ihtilaf yoktu. Dolayısı ile böyle bir soru zaidattandı. Ama bu yıldan sonra takvimlerdeki vakitlerin farklılaşması, hangisi muteberdir  tartışmasını da yanında getirdi. Özellikle sahur vakitlerinde, yemek yeme son ana kaldığı zaman temkin hakkımı kullanmak istiyorum şeklinde bir mantık zihinlerde yer edebiliyor. Bunun izahı nedir?

Cenab-ı Hakk'a karşı yapılan tevbelerin en makbulü, deniz köpüğü kadar dahi günahı silip atan tesbih namazını bilmeyenimiz yoktur. Sadece tevbe anında değil, bir iltica, şükür vb. durumlarda da kılınan çok tesirli bir namaz. Normal bir kimsenin 20- 25 dakikada kılabildiği bu 4 rekatlık namazı aslında biraz daha kısa sürede kılmak mümkün.

Duada eller nasıl olmalı? hususunda farklı görüşler var. Bazı kesimler, duada elleri sürekli birleştirenleri tenkit edercesine bazı hadisi şerifleri kendince delil gösteriyorlar. Peki gerçekten Peygamber efendimiz s.a.v. sadece arefe günleri, gece yatmadan önce mi elleri bitiştirip dua ederdi?

Sakal ve bıyık meselesi mezhepler arası farklılık gösteren bir mevzu. Kısa mı olmalı uzun mu olmalı, ne kadar kısaltılmalı, sakal bırakmak ya da bırakmamak ne ifade ediyor. İşte islam fıkhının cevabı.

Cenab-ı Hakk'ın en az sevdiği amel olan talak meselesi malesef günümüzde bir hayli çoğaldı. Gerek günlük hayatta gerekse internet aleminde her taraf talak sorusundan geçilmiyor. Detaylarına herkesin vakıf olması beklenemez belki ama belli başlı talak meselerini ana madde halinde bilmek herkesin boynunun borcu. En azından şu bilgileri..

Bu mevzûda öncelikle şunu ifade edelim ki; hanımlar, Hanefî fıkhına göre yanlarında nikâh düşmeyecek kadar bir yakını (nâmahremi), yahut da beyi olmadıkça yalnız başlarına hacca gidemezler. Şayet Hanefî mezhebine mensup bir hanımefendi illâ da gitme ihtiyacını hissediyorsa, Şâfiî mezhebini taklid ederek gidebilir. Çünkü Şâfiî mezhebinde, yol emniyeti bulunduğu takdirde, üzerine hac farz olan hanımın, diğer kadınların arasına karışarak gitmesi câizdir. Ancak bu da farz olan hac için geçerlidir.

Kur’ân-ı Kerim’de, altı yerde “Kur’ânen Arabiyyen” ifadesi geçer.  Yani Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerim’i Arapça olarak indirdiğini bildirir. Bu hususu beyan eden âyetlerden birinin meali şöyledir:
“(Emrolunduklarını) onlara iyice açıklasın diye, her peygamberi yalnız kendi kavminin lisâniyle gönderdik. Artık Allah kimi dilerse saptırır, kimi de dilerse doğru yola götürür. O, (irâdesinde) yegâne (hâkim ve) gâliptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.” (S. İbrâhim, 4)
Bu durumda,

   
© incemeseleler.com